İnsanlar kendi durumlarıyla ilgili olarak her zaman koşulları suçlar. Ben koşullara inanmam. Bu dünyada yol alan kişiler, ayağa kalkıp istedikleri koşulları arayan ve bulamadıklarında yaratan insanlardır.
Yabanıllığın en uç noktasına kadar gitmek istemiştim; benden önce kimsenin görmediği bu zarif yerlilerin arasında umutlarım gerçekleşmiş miydi? Çoşku verici bir yolculuğun sonunda yabanıllarıma kavuştum. Ne yazık ki onlar fazla yabanıldı. Bir aynadaki görüntü kadar bana yakındılar, onlara dokunabiliyordum ama anlayamıyordum.
Kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar, toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.
Unutulmamalıdır ki, insanlık herkesin kendi istediği gibi yaşamasına tahammül gösterdiği zaman, kişileri başkalarına hoş gelecek şekilde yaşamaya zorladığından daha büyük kazanç elde eder.
(Bay Haller) Ortaçağ'daki acımasızlıklara ilişkin bir söyleşinin ardından bana demişti ki: "Bu acımasızlıklar gerçekte acımasızlık değildir. Ortaçağ'ın insanı bizim bugünkü yaşam üslubumuzu bambaşka açıdan değerlendirir, tümüyle acımasız, dehşet verici ve barbarca görüp aşağılardı! Her çağ, her uygarlık, her gelenek ve görenek, kendine özgü bir üslubu içeri, kendisine yaraşır incelikleri ve sertlikleri, güzellikleri ve acımasızlıkları barındırır kendisinde, kimi acıları pek doğal karşılar, kimi kötülükleri, sabırla sineye çeker. Ne zaman ki iki çağ, iki uygarlık ve iki din birbiriyle kesişirse, işte o zaman insan yaşamı gerçek bir acıya, gerçek bir cehenneme dönüşür.
Üstümüzdeki gök kubbeleşmiyor mu? Altımızdaki yer sapasağlam durmuyor mu? Yıldızlar bize dostça bakarak yükselmiyor mu? Ben, kendi gözümle senin gözüne bakmıyor muyum? Evrendeki her şey insanın kafasına ve kalbine etki etmiyor mu? Ve her şey sonsuz bir ilahi sır halinde yakamızda dolaşıp durmuyor mu? Eğer kalbini tüm bu saydıklarımla samimi olarak doldurup bu duygularla mutlu olabiliyorsan, bunun adına ister şans, ister gönül, ister aşk, istersen tanrı de, ne fark eder? Hepsi aynı şey değil mi? Ben ona bir isim bulamıyorum. Bence duygu her şeydir. İsim ise boş bir gürültü ve göğün güzelliğini ve ışığını sislendiren basit bir dumandır.
Bilimin ve bilimsel zihniyetin kamulaştırılması en zaruri ihtiyaçlarımız arasında bulunuyor ve bunun sağlanması yolunda gayret sarfedilmesi de bilimsel çalışma çerçevesi içinde önemli bir yer alıyor.
Almitra sözü aldı ve sordu: —Peki üstad; evlilik nedir? Cevap söyle geldi: —Siz birliktelik için doğmuşsunuz. Ölüm meleğinin beyaz kanatları sizi ayırana kadar ayrılmayacaksınız. Allahın sessiz tanıklığında bile beraber olacaksınız, ama birlikteliğinizde mesafeler bırakın; bırakın ki, cennetin rüzgarları aranızda dansedebilsin... birbirinizi sevin ama, aşk tutsaklığı istemeyin.. bırakın aşk, ruhunuzun kıyılarına vuran dalgalar gibi olsun... birbirinizin bardağını doldurun ama aynı bardaktan içmeyin; ekmeğinizden verin birbirinize ama aynı somundan ısırmayın... birlikte şarkı söyleyin;lakin birbirinizi yalnız bırakmayı da bilin, sazın telleri de yalnızdır ve armoni içinde aynı melodiyi seslendirir... birbirinize kalbinizi verin ama karşılıklı kilitleyip saklamak için değil! sadece hayatın eli o kalbi saklar! birlikte durun, ama yapışmayın, tapınakların sütunları da bitişik değildir! ve unutmayın; meşe ile çınar birbirlerinin gölgesinde büyümezler...
Hayat seni korkutuyorsa, içini yakıyorsa, en yakınların çirkin maskeler takmışsa... hayat budur de, ikinci kez çağrılmayacağın bir oyun olduğunu söyle. Zevk verici ve acı çektirici bir oyun, inanç ve aldatma oyunu, maskeler oyunu, onu sonuna kadar oyna, ister oyuncu olarak ister izleyici olarak. İzleyici olman daha iyi, içinden kolay çıkarsın.