Tanrı'nın bile insanlar hakkındaki hükmünü ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken... Biz kim oluyoruz da insanları birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz!
Merakına müsamaha göster, onu besle; Çünkü o, seni hayata bağlı tutacak. Hayatın, senin kontrolünde olsun ve unvan hastalığına kapılma. Tavır alma ve hiçbir şeyi hakkınmış diye, kabullenme.
Hayatın alaycı yasalarından biri de şudur: Sevilen kimse, veren değil, alan insandır. Sevilen kimse vermez, çünkü seven verir. Bu da anlaşılmayacak bir şey değildir; çünkü vermek almak kadar kolay unutulmayan bir zevktir; kendisine bir şey verdiğimiz insan bizim için gerekli, yani sevdiğimiz bir insan olur. Vermek bir tutku, neredeyse bir kusurdur. Kendisine bir şeyler verebileceğimiz bir insan olması gerekli.
Eskiden halk belediyeye ödediği parayı sormazdı. Memurların para karşılığı makbuz kesmediğine bile bakmazdı. Çünkü para belediyenin eline geçse de geçmese de kendisine bir yararı olacağına inanmazdı. Benim dönemimde halk helediyeye giden parayı takip etmeye başladı. Çünkü belediyeye giden her kuruşun dönüp ertesi gün hizmet olarak önüne dikildiğini görmüştü. Artık halk helediye gelirlerinin artması için belediye yöneticilerinden daha aktif görev içine girmişti.
Bilim gerçeklerden kuruludur, tıpkı evin tuğlalardan kurulu olması gibi. Ancak gerçeklerin toplanması bilim değildir. Tıpkı bir küme tuğlanın ev anlamına gelmemesi gibi.
Her şeye yeniden başlamak mümkün değildi. İstesem de mümkün değildi. Nerede kaldığımı unuttuğuma göre, baştan başlamak için de birtakım yetenekler gerekliydi; daha talihli doğmuş olmak gerekliydi mesela.
İlerleyen bir dünyada iki çeşit insan bulunması gerekir ki bunlar; orada bulunan en iyiyi benimseyen ve bundan hoşlanan ile daha iyiyi dileyen ve onu yaratmayı deneyenlerdir.
Usta terzi dar kumaştan bol gömlek diker, doğru tartan esnaf rahat huzurlu gezer, eğrinin ve doğrunun hesabı mahşerde, dünyada biraz huzur her şeye bedel.
Savaşta her şey birbirine giriyor. Güç, idealler, ahlak, pratik askeri gereklilikler. Ama yerlilerin arasında Tanrı yerine konma fikri baştan çıkarıcı gelmiş olmalı. Çünkü herkesin kalbinde mantıklı olanla mantıksız olan arasında bir çatışma vardır. İyiyle kötünün arasında. Ve iyi her zaman kazanmaz. Bazen karanlık yönümüz Lincoln’ın iyi meleğimiz dediği şeye baskın gelir. Herkesin bir kopma noktası vardır.
Atatürk devrimlerinin iki temel taşı, layisizm ve eğitim birliğidir. Millet bütün dünya işlerinde ne şeriat ne de herhangi bir ideolojinin baskısı altında olmayarak, yalnız günün şartları içinde kendisi için en yararlıyı düşünerek karar verir: "Öz Atatürkçülük" budur.
Şiddete başvurmamak eylemsizlik değildir. Tartışma konusu da değildir. Güçsüzlerin harcı hiç değildir. Şiddete başvurmamak çok çalışmayı gerektirir. Fedakarlığa razı olmaktır. Kazanmaya sabretmektir.
Birine göre adaletli olan şey, diğerine göre haksızlıktır; birine göre güzel olan, diğerine göre çirkindir; birine göre bilgelik olan, diğerine göre çılgınlıktır.
Bu dünya nükleer devlerin ve etik bebeklerin dünyası. Savaş hakkında bildiklerimiz barış hakkında bildiklerimizden, öldürme hakkında bildiklerimiz ise yaşama hakkında bildiklerimizden daha fazla. Atomun gizemini çözdük ama dağdaki vaazı reddettik.
Yüzümün yansısı bu. Yapacak işim olmadığı günlerde onu seyreder dururum. Gördüğüm bu yüzden, hiçbir şey anlamıyorum. Başkalarının yüzleri bir anlam taşıyor. Benimki öyle değil. Güzel mi yoksa çirkin mi, bunu bile söyleyemem. Çirkin galiba. Çünkü böyle olduğunu söylediler. Bana dokunan bu değil. Yüzüme böyle nitelikler verilebilmesine şaşırıyorum aslında. Bir toprak parçasına ya da bir kayaya güzel ya da çirkin demek gibi bir şey bu.
Bize insanları değil fikirleri hatırlamamız söylendi. Çünkü bir adam yenilebilir, yakalanabilir, öldürülebilir, unutulabilir. Fakat bir fikir 400 yıl sonra bile hala dünyayı değiştirebilir. Fikirlerin gücüne ilk elden tanık oldum. Fikirler uğruna ölen ve öldüren insanlar gördüm. Ama bir fikre dokunamaz, tutamaz hatta öpemezsiniz. Fikirler kanamaz, acı çekmez ve sevmezler ve özlediğim şey bir fikir değil, bir adam. 5 Kasım’ı bana hatırlatan adam.Asla unutmayacağım adam...
Savaş kaçınılmazdır sadece erteleyebilirsiniz ancak oda sizin değil düşmanlarınızın yararına olur. Romalılar savaştan asla kaçmamışlardır. Çünkü biliyorlardı ki Yunanlılarla Yunanistan'da savaşmazlarsa İtalya'da savaşacaklardı.