Neden laiklik hem bilimin hem de demokrasinin temeli oluyor? Çünkü bilimin "geçerlilik" ilkeleri ile demokratik düzeninin "meşruluk" ölçüleri aynı niteliktedir ve hepsi laik özelliktedir.
Gayet geniş ve münbit arazileri çopçorak ve tenha bıraktıkları halde, insanların bir karış yer için böyle dehşetle boğaz boğaza gelmeleri ne kadar akla yakın olursa olsun, bence bunun kadar insanların deliliğini ifade eden hiçbir şey yoktur.
Sinema bana ortaya bir mesele koyma, hayat hakkında anlatılması da biraz zor, belki genel anlamda çok kabul edilmeyen, ideolojik ve kabul görmüş egemen algıların dışında, bir şeyler yapma fırsat ve özgürlüğü veriyor. Bunun için sinema yapıyorum. Ve sinemanın benim için en değerli, mucizevi yanı da bu. Ortaya bir mesele koyup, bir şeyler anlatabilmek için bir anlamda, yol olarak karakter ve öykü yazıyorum. Belirli bir şeyi anlatmak çok da bana göre bir şey değil. Ki yeterince anlatılıyor. Zulümler, sınıfsal konular vs sinemada yeterince anlatılıyor. Ben de belki bunların arkasında olabilecek, daha muğlâk, daha benim de anlayamadığım şeyleri anlatmaya çalışıyorum. Bir tür anlama çabası gibi...
Bir tek nefes almamız için, bir an bile varlığımızın bilincinde olmamız için, yüz milyarlarca parçacık, atom, proton, nötron kesin işlevlerini görmek zorunda.
Bize insanları değil fikirleri hatırlamamız söylendi. Çünkü bir adam yenilebilir, yakalanabilir, öldürülebilir, unutulabilir. Fakat bir fikir 400 yıl sonra bile hala dünyayı değiştirebilir. Fikirlerin gücüne ilk elden tanık oldum. Fikirler uğruna ölen ve öldüren insanlar gördüm. Ama bir fikre dokunamaz, tutamaz hatta öpemezsiniz. Fikirler kanamaz, acı çekmez ve sevmezler ve özlediğim şey bir fikir değil, bir adam. 5 Kasım’ı bana hatırlatan adam. Asla unutmayacağım adam...