İçeriğe atla

Kıskanmak (roman)

Vikisöz, özgür söz dizini

Kıskanmak, Nahid Sırrı Örik'in ilk kez 1946 yılında basılan ilk romanı. 19. yüzyıl Fransız edebiyatından Gustave Flaubert, Honoré de Balzac ve Stendhal gibi yazarların romanlarına benzer tema ve tarza sahip olan eser, baş karakteri Seniha'nın duyduğu kıskançlığı ve kendisini çirkin algılamasını konu alır.

Alıntılar

[değiştir]
  • Kıskanmak... Seniha'nın yüreğinde ilk beliren, kendisini ilk duyuran ve hemen her gün daha fazla gelişip büyüyen his bu olmuştu. Halit'le aralarında sekiz yaş vardı ve onu kıskanmadığı bir zamanı hiç bilmiyordu. Hayatının en eski, en bulanık ve silik hatıraları arasında bile bu kıskançlık her şeye hükmeden bir yer tutuyordu. Hayal meyal hatırladığı zamanlarda da herkes kendisinin kara kuru, Halit'in ise beyaz, sarı saçlı ve mavi gözlü olduklarına bakarak, “Bu kız, o oğlan olmalıydı!” demişler, hep ağabeyini okşamışlardı. Bu okşayanlar, bu sözleri söyleyenler kimlerdi? Hemen hiçbirini hatırlayamadığı halde söyledikleri sözleri ve o okşamaları hiç unutmuyordu. Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için daima feda edilmeye mahkûm bulunduklarını Seniha pek küçük yaşından itibaren bilmiş, anlamıştı.
  • Artık bir daha da Seniha annesine sokulmadı. Ve annesi arada bir, nadiren, bayram ve kandil gibi sebeplerle kendisini öptükçe, her sefer Seniha'nın içine gelen düşünce şu oldu: "Muhakkak ki iğreniyor benden... Beni iğrene iğrene öpüyor. Şu halde bu oyuna, bu yapma sevgiye ne lüzum var!" Bununla beraber, Seniha o günden evvel güzel olduğu zannına hiç de düşmüş değildi. Fakat kendisinin çirkinliğine annesinin bu derecede emin bulunması kıza dokunmuş, annesinin kendisini hiç sevmediğini, işte ancak o gün tamamen anlamıştı... Kuzguna bile yavrusu anka görünür dendiği halde bu ne biçim bir ana idi ki kızının çirkinliğinden katiyen emin bulunuyor, bunu açıkça ilan ediyordu!
  • Kıskançlık ateşi, saldırışlarını, sarışlarını ve kemirişlerini senelerce unuttum sandığı kıskançlık ateşleri ihtiyar kızın bütün benliğini yeniden almış, tamamıyla kaplayıp sarmıştı. Ve Seniha artık bunun hep bu şekilde son nefesine kadar süreceğini çok iyi biliyordu. Ancak ağabeyi kendinden evvel ölürse, ağabeyinin kendinden evvel toprağa verildiğini öğrenirse belki de biraz sükûn bulacak, kendisi iyi kötü yaşarken toprakta toprak olmuş bir ölüyü artık belki de pek kıskanmayacaktı...
  • Mademki genç değil, hele hiç güzel değildi, mademki çirkindi: Bu al kumaştan yaptıracağı elbise kendisine elbette yaraşmayacaktı.
  • Evet çirkindi, genç de değildi. Ve çirkinliğinden dolayı duyduğu hüznü artık tamamıyla unutmuştu. Çünkü eğer çirkin olmasaydı bütün hayatını kemiren kıskançlık hissini bu kadar şiddetle duymayacak, duymayınca da şimdi varlığını ürperten bu hudutsuz sevinci, zafer sevincini tadamayacaktı.
  • Sevgilisi mezara ve kocası hapse giden genç kadın (Mükerrem) şimdi hayata pek bağlanmış, tatlı canı ve rahatı için ne lazımsa yapmaya karar vermişti. Adeta ağır bir hastalıktan kurtulmuşların nekahat devrinde kendi nefislerine aşık oluşları gibi bir haleti ruhiye içinde yalnız kendini düşünüyor, kendini seviyordu. Hatta yeni vaziyetinden içten içe ve gizliden gizliye belki biraz da memnundu. Aylardan beri ona ıstırap çektiren bir erkekten de, daima emirler veren bir erkekten de aynı zamanda kurtulmuştu. Artık Nüzhet'in kendisini bırakıp başka bir kadına gitmesi ihtimali ile titremeyecek, artık Halit'e hoş görünmek için, bir şeyi sezdirmemek için zahmetlere girişmeyecekti. Artık sade kendi nefsini düşünebilirdi.
  • Hiç güzel olmayanını, herkese benzemeyenini seçerdim. Resim değil, bebek değil, erkek seçerdim. Kendi güzelliğini bir saniye unutmayan ve kadına ihsan ettiği dakikaların fevkaladeliğini her an düşünüp hatırlatan bir erkeğe nasıl tahammül edilebilir, anlamaktan acizim!
  • (Seniha) başkaları ile beraberken de bütün dimağını bu düşünce, sevilmeyen bir koca olan ağabeyinin yakında aldatılan bir koca olacağı ve bu vaziyetin birtakım musibetler doğuracağı düşüncesi işgal ediyordu. Bundan, böyle düşünmekten de ince ve hep renksiz dudaklarına durup dururken bir tebessüm, istihza ve sevinç dolu ve canlı bir tebessüm geliyordu. ...bu sevinç Seniha'yı adeta gençleştirmiş, hatta biraz da güzelleştirmişti.