Sherlock (dizi)

Vikisöz, özgür söz dizini

Sherlock, BBC One'da yayınlanan, Arthur Conan Doyle'un aynı adı taşıyan hikâyelerine dayalı polisiye dizisi. Dizinin başrolünü Holmes'u canlandıran Benedict Cumberbatch ve Watson'ı canlandıran Martin Freeman paylaşmaktadır. Dizinin yaratıcıları Mark Gatiss ve Steven Moffat'tır.

1. Sezon[değiştir]

A Study in Pink[değiştir]

(25 Temmuz 2010)
Sherlock: İsmim Sherlock Holmes ve adresim 221B Baker Sokağı.

Sherlock: Bir askerî doktorsun.
John: Evet.
Sherlock: İyi misindir?
John: Çok iyi.
Sherlock: Pek çok yaralanma görmüşsündür, o zaman, şiddetli ölümler.
John: Elbette.
Sherlock: Belaya da karıştın, tabii ki.
John: Tabii ki, evet. Bir yaşam için fazlasına, çok fazlasına.
Sherlock: Biraz daha ister misin?
John: Tanrım, evet.

Sherlock: Oyun, Bayan Hudson, başladı!

Sherlock: Kapa çeneni!
Lestrade: Hiçbir şey söylemedim ki.
Sherlock: Düşünüyordun. Sinirlerimi bozuyor.

Sherlock: Tanrım! Sizin o gülünç, küçük beyinlerinizde işler nasıl yürüyor? Çok sıkıcı olmalı.

Sherlock: Bana casusluk yapman için sana para teklif etti mi?
John: Evet.
Sherlock: Kabul ettin mi?
John: Hayır.
Sherlock: Yazık olmuş, parayı kırışabilirdik. Gelecek sefer bunu bir düşün.

John: Bunların hepsini bavulun pembe olabileceğini düşünerek mi çıkardın?
Sherlock: Evet, pembe olmalıydı, çok açık.
John: Peki, ben neden bunu düşünemedim?
Sherlock: Çünkü sen bir aptalsın.

[Polisin aradığı bavul, Sherlock'un dairesinden çıkar.]
Anderson: Bavulu bulduk. Birilerine göre, bavul katilde olacaktı ve biz de onu en sevdiğimiz psikopatın dairesinde bulduk.
Sherlock: Ben psikopat değilim, Anderson, yüksek işlevli bir sosyopatım. Araştır biraz.

Sherlock: Çocukça davranıyorsun.
Lestrade: [Sherlock hakkında] Bir çocukla uğraşıyorum.

Sherlock: Şu suratlarınıza bir bakın, ne kadar da boş. Ben olmamak nasıl bir şey? Çok rahatlatıcı olmalı.

Sherlock: Anderson, yüksek sesle konuşma. Bütün sokağın IQ'sunu düşürüyorsun.

Sherlock: Öfke insanı uyuşturur. Sevgi ise daha şiddetli bir motivasyon kaynağıdır.

The Blind Banker[değiştir]

(1 Ağustos 2010)
Sherlock: Bilgiyi araştırırsanız, bilgi sizi bulur.
Watson: Peki ya bilgiyi araştıran kişi bulunursa?
Sherlock: O zaman sıkıntı var demektir.

Watson: Nereye gidiyoruz?
Sherlock: Biraz tavsiye almam gerekiyor.
Watson: Ne? Afedersin?
Sherlock: Beni gayet iyi duydun, bir daha söylemeyeceğim.

DI Dimmock: Arkadaşın...
Watson: Dinle, ne dersen de, yüzde yüz arkandayım.
DI Dimmock: Kibirli hödüğün teki.
Watson: Yani, bu hafif kaldı.
Watson: insanlar daha kötüsünü söylüyorlar.

Sherlock: Biraz hava almalıyım; bu akşam dışarı çıkıyoruz.
Watson: Aslında, biriyle randevum var.
Sherlock: Ne?
Watson: İki kişinin birbirini sevdiği zaman dışarı çıktığı ve eğlendiği bir şey…
Sherlock: İşte ben de onu öneriyordum.
Watson: Hayır, öyle değil. En azından umuyorum ki öyle değildir.

Watson: Sanatçının imzası olarak düşündüğümüz yazı 15'miş.
Sherlock: gözbağı ve yatay çizgi, o da bir sayıymış, Çince 1 numara.
Watson: İşte bulduk.

Sherlock: Beni nasıl tanımlardın John, becerikli, dinamik, gizemli?
Watson: Geciken?

Sherlock: Dikkatli ol! Bazı kafatasları iki yüz bin yıldan daha eski! Biraz saygı göster!...Teşekkürler!

Sebastian: Gerçekten balkona mı tırmandı?
Watson: Pencereye bir tahtayı çak ve bütün sorunların çözülür.

Amanda: Bir sokak pazarından aldığını söylemişti.
Sherlock: Oh, sanırım o doğru değil. Bence o çaldı.
Amanda: Evet, Eddie böyledir.
Sherlock: Değerini bilmiyordu. Sadece sana yakışacağını düşündü.
Amanda: Oh? Ne kadar değerli?
Sherlock: Dokuz milyon sterlin.
Amanda: Oh Tanrım! Oh Tanrım! Dokuz milyon!

The Great Game[değiştir]

(8 Ağustos 2010)
Mahkum: Bay Holmes. Herkes sizi en iyisi olarak tanımlıyor. Siz olmasanız bunun için asılırdım.
Sherlock: Hayır, hayır, hayır, Bay Bewick. Hiç de öyle değil. "Asılmak," ise evet.

Sherlock: Bakın Mrs. Hudson. sessiz, sakin, huzurlu. Nefret edilesi, değil mi?
Mrs. Hudson: Oh, eminim ki bir şey çıkacak Sherlock. Güzel bir cinayet. Bu seni neşelendirir.
Sherlock: Çok çabuk olamaz.
Mrs. Hudson: (Duvara bakar) Hey! Benim lanet duvarıma ne yaptınız? Bu masrafı kiranıza ekleyeceğim, genç adam.

Watson: Sherlock!
Sherlock: John.
Watson: Televizyonda gördüm. İyi misin?
Sherlock: Ben mi? Ne? Oh. Evet. İyiyim. Gaz sızıntısı, anlaşılan.

Lestrade: O patlama.
Sherlock: Gaz sızıntısı, değil mi?
Lestrade: Hayır.
Sherlock: Hayır mı?
Lestrade: Hayır. Böyle gösterilmeye çalışılmış.
Watson: Ne?
Lestrade: O yerden neredeyse hiçbir şey kalmadı, sadece çok güçlü bir kutu, çok güçlü bir kutu ve içinde bunlar var.
Sherlock: Açmadınız mı?
Lestrade: Senin adına, değil mi. Röntgenini çektik. İçinde tuzak yok.
Sherlock: Ne kadar güven verici.

Watson: O telefon—pembe telefon.
Lestrade: A Study in Pink'ten mi?
Sherlock: Tabii ki aynı telefon değil. Ama görünüş olarak öyle olması gerekiyor— "A Study in Pink"? Onun blogunu mu okuyorsun?
Lestrade: Tabii ki blogunu okuyorum. Hepimiz okuyoruz. Gerçekten dünyanın güneşin etrafında döndüğünü bilmiyor musun?

Sherlock: Zarif.
Watson: Zarif?
Lestrade: Amacı neydi? Biri bunu neden yapar ki?
Sherlock: Oh. Dünyadaki sıkılan tek insan ben olamam.

Watson: Ne zaman açıklamak istersin?
Sherlock: Evsiz ağı.
Watson: Evsiz ağı?
Sherlock: Şehrin her yerindeki gözlerim ve kulaklarım.
Watson: Zekice. Yani onların sırtını sıvazlayıp...
Sherlock: Aynen. Ve ardından kendimi dezenfekte ediyorum.

Sherlock: Önemli olan.
Watson: Evet!
Sherlock: Sonunda buraya varacağını biliyordum. West burada öldürülmedi. Bu yüzden bu kadar az kan var.
Watson: Ne zamandır beni takip ediyorsun?
Sherlock: Başından beri. Sadece kardeşime kızgınlığımdan bu gibi bir vakadan vazgeçer miyim sanıyorsun? Hadi Watson. Biraz hırsızlık yapmamız gerekiyor.

Moriarty: Westwood. Beni yalnız bırakmazsan, Sherlock, ne olacağını biliyor musun? Sana ne olur?
Sherlock: Oh tahmin edeyim, öldürülürüm.
Moriarty: Seni öldürmek mi? Eh, hayır. bu kadar bariz olma. Yani bir gün zaten öldüreceğim seni. Ama acele etmek istemiyorum. Onu özel bir şey için saklıyorum. Hayır, hayır, hayır, hayır. Eğer kurcalamayı bırakmazsan seni yakarım. İçindeki kalbi yakarım.
Sherlock: Sahip olmadığım konusunda güvenilir bir şekilde bilgilendirildim.
Moriarty: Ama ikimiz de bunun tam olarak doğru olmadığını biliyoruz. Peki, ben en iyisi gideyim. Düzgün bir sohbet etmek çok güzeldi.
Sherlock: Eğer şimdi seni vursam ne olurdu? Şuanda.
Moriarty: O zaman yüzümdeki şaşkınlık ifadesini keyifle hatırlarsın. Çünkü şaşırırım, Sherlock. Gerçekten şaşırırım, ve çok azcık da hayal kırıklığına uğrarım. Ve tabii ki uzun süre bunun tadını da çıkaramazsın. Görüşürüz, Sherlock Holmes.
Sherlock: Seni yakalarım... sonra.
Moriarty: Hayır, yapamazsın!

2. Sezon[değiştir]

A Scandal in Belgravia[değiştir]

(1 Ocak 2012)
Sherlock: Ne yazıyorsun?
Watson: Blog.
Sherlock: Ne hakkında?
Watson: Bizim hakkımızda.
Sherlock: Yani benim hakkımda.
Watson: Neden?
Sherlock: Çünkü çok fazla yazıyorsun.

Sherlock: Gerçekten insanlar senin blogunu okuyor mu?
Watson: Müşterilerimizin nereden geldiğini düşünüyorsun?
Sherlock: Bir web sitem var.
Watson: İçinde iki yüz kırk farklı tütün çeşidini sıraladığın bir web sitesi. Bu yüzden de kimse web siteni okumuyor.

Lestrade: Herhangi bir fikir?
Sherlock: Şimdiye kadar sekiz... Tamam, dört fikir... Belki iki fikir.

Sherlock: Hayır hayır, çözülememiş olanlardan bahsetme.
Watson: İnsanlar senin de insan olduğunu bilmek istiyorlar.
Sherlock: Neden?
Watson: Çünkü ilgileniyorlar.
Sherlock: Hayır, ilgilenmiyorlar. Neden ilgilensinler?

Mycroft: Sadece bir kereliğine, siz ikiniz yetişkin gibi davranabilir misiniz?
Watson: Biz suçları çözeriz, ben onun hakkında blog yazarım ve o pantolonunu unutur. Çok umutlanma derim.

Watson: Yumruk mu atayım?
Sherlock: Evet. Yumruk at. Yüzüme. Duymadın mı?
Watson: Sen konuşurken her zaman "yüzüme yumruk at" lafını duyarım, ama genelde alt metin oluyor.

Kate: Ne giyeceksin?
Irene Adler: Savaş elbisemi.
Kate: Şanslı çocuk.

Irene Adler: Şu elmacık kemiklerine bak. Bu yüzü tokatlayarak kendimi kesebilirim. Denememi ister misin?

Sherlock: Fotoğraflar tamamen güvende.
Mycroft: Bir firari seks işçisinin elinde.
Sherlock: Şantajla ilgilenmiyor. İlginç bir nedenle korunma talep ediyor. Sanırım evindeki silahlı saldırıya ilişkin polis soruşturmasını durdurdunuz.
Mycroft: Fotoğrafları elindeyken nasıl bir şey yapabiliriz? Elimiz kolumuz bağlı.
Sherlock: Kelime seçimlerini duysaydı alkışlardı.

Sherlock: Ona kraliyetten gibi muamele et, Mycroft.
Watson: Ama kraliyete muamele ettiği gibi etme.

The Hounds of Baskerville[değiştir]

(8 Ocak 2012)
Sherlock: Tesadüf diye bir şey olmadığını söylerler. Hayatları çok sıkıcı olmalı bunu söyleyenlerin.

Mrs. Hudson: Bir fincan çaya ne dersin? Belki de zıpkınını bir yere kaldırırsın.
Sherlock: Çaydan daha güçlü bir şeye ihtiyacım var! Yüzde yedi daha güçlü.

Sherlock: Oh John, sana o kadar imreniyorum ki.
Watson: Bana mı imreniyorsun?
Sherlock: Aklına. O kadar sakin, basit, neredeyse kullanılmamış. Benimki bir motor gibi, kontrolsüz bir şekilde yarışıyor. Bir roket gibi, kendini parçalara ayırıyor, fırlatma rampasında sıkışmış. BANA BİR VAKA LAZIM!

Watson: Görünüşe göre ölü bir domuzu zıpkınlayarak çözdün.
Sherlock: Ah! O bu sabahdı. Sonraki ne zaman?
Watson: Web sitesinde bir şey yok.

Watson: Şimdi değil, Sherlock.
Sherlock: Lütfen. Burada uzun zamandır tıkılıp kaldım.
Watson: Sadece hava atıyorsun.
Sherlock: Tabii ki. Ben hava atan biriyim, yaptığımız şey bu.

Sherlock: Evet, eğer şiir isteseydim, John'un kız arkadaşlarına yazdığı e-postalarını okurdum. Çok daha komik.

Watson: Mycroft'un adı kelimenin tam anlamıyla kapıları açıyor.
Sherlock: Sana söylemiştim, o İngiliz hükümeti gibi. Bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmelerine yaklaşık yirmi dakika var gibi görünüyor.

Watson: Bu sefer bunu yapmayalım mı?
Sherlock: Neyi yapmayalım?
Watson: Senin elmacık kemiklerini kullanarak gizemli durman ve havalı görünmek için paltonun yakasını kaldırman.
Sherlock: Bunu yapmıyorum.
Watson: Evet, yapıyorsun.

Sherlock: Dinle, önceden söylediklerimde ciddiydim, John. Benim arkadaşlarım yok. Sadece bir tane var.

Sherlock: Henry haklı.
Watson: Ne?
Sherlock: Ben de gördüm.
Watson: Ne gördün?
Sherlock: Ben de gördüm, John.
Watson: Bir dakika... Ne gördün?
Sherlock: Orada, derinlikte bir tazı gördüm. Devasa bir tazı!

Sherlock: İyi misin? John.
Watson: İsa aşkına, o tazıydı. Sherlock, buradaydı. Yemin ederim, Sherlock. Olmalıydı... Gördün mü? Görmüş olmalısın di mi?
Sherlock: Tamam, şimdi her şey yolunda.
Watson: Hayır, değil! İyi değil! Gördüm, yanılmışım!
Sherlock: Hemen sonuçlara varmayalım.
Watson: Ne?
Sherlock: Ne gördün?
Watson: Sana söyledim, tazıyı gördüm.
Sherlock: Kocaman, kırmızı gözler mi?
Watson: Evet.
Sherlock: Parlıyor mu?
Watson: Evet.
Sherlock: Hayır.
Watson: Ne?
Sherlock: Parlıyor kısmını uydurdum. Görmeyi beklediğin şeyi gördün çünkü sana söyledim. Uyuşturulmuşsun. Hepimiz uyuşturulmuşuz.

The Reichenbach Fall[değiştir]

(15 Ocak 2012)
Terapist: Neden bugün?
Watson: Benim söylememi mi istiyorsun?
Terapist: Son randevumuzdan bu yana tam on sekiz ay geçti.
Watson: Gazeteleri okuyor musun?
Terapist: Bazen.
Watson: Ve televizyon izliyorsun. Neden buradayım biliyorsun. Buraya gelme nedenim...
Terapist: Ne oldu, John?
Watson: Sherlock...
Terapist: Dışa vurman gerekiyor.
Watson: En iyi arkadaşım, Sherlock Holmes, öldü.

3 Ay Önce...
Sherlock: Seni gerçekten rahatsız ediyor.
Watson: Ne?
Sherlock: İnsanların söyledikleri.
Watson: Evet.
Sherlock: Benimle ilgili olanlar. Anlamıyorum, neden seni rahatsız eder ki?
Watson: Sadece dikkat çekmemeye çalış. Bu hafta kendine küçük bir vaka bul. Haberlerde yer almamaya çalış.

Sherlock: İki tür hayran var.
Kitty: Oh?
Sherlock: "Ben tekrar öldürmeden önce yakala beni." A Tipi.
Kitty: Anladım. Peki B Tipi nedir?
Sherlock: Yatağın sadece bir taksi yolculuğu uzaklıkta.
Kitty: Tahmin et ben hangisiyim.
Sherlock: Hiçbiri.
Kitty: Gerçekten mi?
Sherlock: Hayır, sen kesinlikle hayranım değilsin.

Kitty: Basında seninle ilgili çeşitli dedikodular var. Er ya da geç senin tarafında olan birine ihtiyacın olacak. Gerçeği düzeltecek birine.
Sherlock: Sen bu iş için uygun olduğunu mu düşünüyorsun?
Kitty: Zekiyim ve bana tamamen güvenebilirsin.
Sherlock: Zeki misin? Tamam. Araştırmacı gazeteci. İyi.

Avukat: Bu adamı nasıl tanımlardınız? Onun karakterini.
Sherlock: İlk hata. James Moriarty aslında hiçbir şekilde bir adam değil. O bir örümcek. Bir ağın ortasında duran bir örümcek. Binlerce ipliğe sahip bir suç ağı ve o her birinin tam olarak nasıl hareket ettiğini biliyor.

Watson: Ne dedim? "Akıllı olma" dedim.
Sherlock: Ben onu bir musluk gibi açıp kapayamam.

Watson: Onu yapma.
Sherlock: Ne?
Watson: Bakışı.
Sherlock: Bakış mı?
Watson: Yine o bakışı yapıyorsun.
Sherlock: Göremem ki, değil mi? Benim yüzüm mü?
Watson:: Evet, ve bir şey yapıyor. "Gerçekte neler olup bittiğini ikimiz de biliyoruz" anlamına gelen bir ifade yapıyorsun.
Sherlock: Zaten öyle.
Watson: Hayır, bilmiyorum. Bu yüzden o ifadeyi çok sinir bozucu buluyorum.

Moriarty: Bana ihtiyacın var, aksi halde hiçbir şeysin. Çünkü senle ben aynıyız. Tek farkın, sıkıcı olman. Sen meleklerin tarafındansın.

Sherlock: Nasıl yapacaksın? Beni "yakarak" mı?
Moriarty: Oh işte sorun bu. Son Sorun. Ne olduğunu çözebildin mi? Son sorun nedir? Sana söylemiştim. Ama dinledin mi?

Sherlock: Delirmişsin.
Moriarty: Şimdi mi fark ettin? Tamam, seni biraz daha teşvik etmeme izin ver. Eğer yapmazsan arkadaşların ölecek.
Sherlock: John.
Moriarty: Sadece John değil. Herkes.

Moriarty: Hadi git bakalım. Sana nasıl biteceğini söylemiştim. Devam et. Senin ölümün, katilleri durdurmanın tek yolu. Kesinlikle ben yapmayacağım.

Sherlock: Hayır, tam olarak durduğun yerde kal. Hareket etme.
Watson: Tamam.
Sherlock: Gözlerini benden ayırma. Lütfen, bunu benim için yapar mısın?
Watson: Ne yapmamı istiyorsun?
Sherlock: Bu telefon görüşmesi, bu... bu benim notum. İnsanlar bunu yapar, değil mi? Not bırakırlar.
Watson: Ne zaman not bırakıyorlar?
Sherlock: Hoşçakal, John.
Watson: Hayır. Yapma—

3. Sezon[değiştir]

The Empty Hearse[değiştir]

(1 Ocak 2014)
Watson: İki yıl. İki yıl. Senin... Senin öldüğünü düşündüm. Yas tutmama izin verdin. Hm? Nasıl yapabildin bunu? Nasıl?
Sherlock: Bekle, pişman olabileceğin herhangi bir şeyi yapmadan önce, bir soru. Sadece bir soru sormama izin ver. Gerçekten onu [John'un bıyığını işaret eder] kesmeyecek misin?

Watson: Nasıl yaptığını umursamıyorum, Sherlock. Nedenini bilmek istiyorum.
Sherlock: Neden mi? Çünkü Moriarty durdurulmalıydı. Oh. neden olarak derken... Anlıyorum. Evet. Neden. Bunu açıklamak biraz daha zor.
Watson: Gece boyu vaktim var.
Sherlock: Aslında, bu çoğunlukla Mycroft'un fikriydi.
Watson: Oh, yani bu kardeşinin planıydı.
Mary: Oh, muhtemelen sırdaşa ihtiyacı vardı.
Sherlock: Mm hm.
Mary: Üzgünüm.
Watson: Ama tek bilen odur. Tek bilen oydu di mi?
Sherlock: Başka bilenler de var. Çok karmaşık bir plandı. Olmak zorundaydı. On üç olasılığın bir sonraki adımı–
Watson: Başka kimler? Kimler biliyordu? Kimler?!
Sherlock: Molly.
Watson: MOLLY!
Mary: John–
Sherlock: Molly Hooper ve evsiz ağımdan bazı üyeler hepsi bu.
Watson: Tamam. Tamam. Yani sadece senin kardeşin ve Molly Hooper ve yüz tane dilenci.
Sherlock: Hayır! En fazla yirmi beş.

Sherlock: Cidden, şaka yapmıyorum. Gerçekten kesmeyecek misin?
Watson: Ah, evet.
Sherlock: Emin misin?
Watson: Mary seviyor.
Sherlock: Mm... hayır, sevmiyor.
Watson: Seviyor.
Sherlock: Sevmiyor.
Mary: Ne-- Yapma.
Watson: Ah, harika!
Mary: Üzgünüm, üzgünüm. Nasıl söyleyeceğimi bilemedim.
Watson: Hayır, hayır, bu hoş. Gerçekten bunu özlemişim.

Watson: Onun cüretkarlığına inanabiliyor musun?
Mary: Onu sevdim.
Watson: Ne?
Mary: Onu sevdim.

Mary: Ne yapıyorsun?
Watson: Yüzümü yıkıyorum.
Mary: Bıyığını tıraş ediyorsun.
Watson: Çünkü sen sevmiyorsun.
Mary: Sherlock sevmiyor.
Watson: Görünüşe göre herkes sevmiyor.
Mary: Oo. Onu tekrar görecek misin?
Watson: Hayır. İşe gidiyorum.
Mary: Oh. İşten sonra onunla tekrar görüşecek misin?

Sherlock: Umarım çok mutlu olursun, Molly Hooper. Bunu hak ediyorsun. Sonuçta, aşık olduğun erkeklerin hepsi sosyopat çıkmıyor. [onu yanağından öper ve kapıdan çıkar]
Molly: Belki benim tipim budur.

Watson: Müşteriler mi?
Sherlock: Ailemdi.
Watson: Ailen mi?
Sherlock: Birkaç günlüğüne şehirdeydiler.
Watson: Ailen mi?
Sherlock: Mycroft onları Les Miz'in matinesine götüreceğine dair söz verdi. Beni de ikna etmeye çalıştı.
Watson: Onlar mı senin ailen?
Sherlock: Evet.
Watson: Yani. Benim kastettiğim bu değildi…
Sherlock: Ne?
Watson: Şey, onlar sadece çok… sıradanlar.
Sherlock: Bu taşımam gereken bir yükümlülük.

Watson: Ve polisi aradın.
Sherlock: Tabii ki de polisi aradım.
Watson: Seni kesinlikle öldüreceğim.
Sherlock: Oh lütfen. Beni öldürmek. Bu iki yıl öncenin modası.

Watson: Bunnu görmemek için gerçekten aptal olman gerekir. Seviyorsun.
Sherlock: Ne seviyorum?
Watson: Sherlock Holmes olmayı.

The Sign of Three[değiştir]

(5 Ocak 2014)
Sherlock: Neden buradasın?
Mrs. Hudson: Sana sabah çayını getiriyorum. Sen genellikle uyanık olmuyorsun.
Sherlock: Sabahları bana çay mı getiriyorsun?
Mrs. Hudson: Yani, nereden geldiğini sanıyordun?
Sherlock: Bilmiyorum, sadece kendiliğinden olduğunu düşünmüştüm.
Mrs. Hudson: Annenin cevaplaması gereken çok şey var.
Sherlock: Biliyorum. Bir listem var. Mycroft'un dosyası var.

Mycroft: O zaman buraya kadarmış. Büyük gün. Sanırım bundan sonra seni daha sık göreceğim.
Sherlock: Ne demek istiyorsun?
Mycroft: Tıpkı eski zamanımızdaki gibi olacak.
Sherlock: Anlamıyorum.
Mycroft: İşte bir dönemin sonu, değil mi? John ve Mary. Aile mutluluğu.

Mycroft: Oh, bu arada, Sherlock. Red Beard'i hatırlıyor musun?
Sherlock: Artık bir çocuk değilim, Mycroft.
Mycroft: Hayır, elbette değilsin. Karışmamanın tadını çıkar, Sherlock.

Sherlock: John, ben gülünç bir adamım. Sadece senin sıcaklığın ve arkadaşlığının sürekliliğiyle kurtarılıyorum. Ama sanırım senin en iyi arkadaşın olduğum için, senin hayat arkadaşı seçimini tebrik edemem. Aslında, hayır, edebilirim. Mary, senin bu adamı hakettiğini söylediğimde, bu benim verebileceğim en büyüyük iltifattır.

Sherlock: İyi görünüyorsun.
Molly: İyiyim.
Sherlock: Tom nasıl?
Molly: Bir sosyopat değil.
Sherlock: Hâlâ mı? İyi.

Mycroft: Oh Sherlock. Tesadüfler hakkında ne deriz?
Sherlock: Evren nadiren bu kadar tembeldir.

Watson: Sen bir bulmaca çözücü değilsin, hiç olmadın. Sen bir drama kraliçesisin.

Sherlock: Bugün iki kişinin yemin ettiğini gördük. Hayatımda hiç yemin etmedim ve bu akşamdan sonra, etmeyeceğim de. Bu yüzden, işte hepinizin önünde, ilk ve son yeminimi ediyorum. Mary ve John, bedeli ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın, şu andan itibaren hep yanınızda olacağıma yemin ediyorum. Her zaman. Üçünüz için. Pardon, yani iki kişi demek istedim. İkiniz için. Aslında her ikisi için. Sadece yanlış saydım. Her neyse, dans zamanı.

Sherlock: Panik yapma.
Watson: Panik yapmıyorum.
Mary: Hamile olan benim, panikliyorum.
Sherlock: Panik yapmayın. İkiniz de panik yapmayın. Panik yapmak için hiçbir sebep yok.
Watson: Oh, elbette sen bilirsin öyle mi?
Sherlock: Evet, bilirim. Zaten dünyadaki en iyi ebeveynlersiniz. Sahip olduğunuz tüm deneyime bakın.

His Last Vow[değiştir]

(12 Ocak 2014)
Watson: Koltuğuma ne oldu?
Sherlock: Mutfağı görmemi engelliyordu.
Watson: Özlenmek güzel bir duygu.
Sherlock: Evet, sen yoktun. Ben de bir fırsat gördüm.
Watson: Hayır, mutfağı gördün.

Watson: Bir dava için olduğunu söyledin, değil mi?
Sherlock: Evet.
Watson: Ne tür bir dava?
Sherlock: Mantıklı herhangi bir bireyin karışamayacağı kadar büyük ve tehlikeli.
Watson: Beni vazgeçirmeye mi çalışıyorsun?
Sherlock: Tanrım, hayır. Seni işe almaya çalışıyorum.

Watson: Sherlock. O seni seviyor.
Sherlock: Evet. Dedim ya, insan hatası.
Watson: Ne yapacaksın?
Sherlock: Gerçekten onunla evlenmeyeceğim, tabiki. Sadece bir yere kadar ilerleyebilirsin.
Watson: Peki ona ne diyeceksin?
Sherlock: Ona ilişkimizin tamamen patronunun ofisine girmek için bir oyun olduğunu söyleyeceğim. Sanırım o noktada beni görmeyi bırakmak isteyecektir ama kadınlar konusunda uzman sensin.

Watson: Polisi aramalıyız.
Sherlock: Kendi hırsızlığımız sırasında mı? Gerçekten bu işte pek doğal değilsin, değil mi?

Sherlock: Marry, seninle alakalı elinde ne varsa, bırak yardım edeyim.
Mary: Oh, Sherlock. Eğer bir adım daha atarsan, yemin ederim seni öldürürüm.
Sherlock: Hayır, Bayan Watson. Öldürmezsin.

Janine: Bana yalan söyledin. Sürekli yalan söyledin.
Sherlock: Bağlantımızın varlığından yararlandım.
Janine: Ne zaman? Sadece bir kez olsa fena olmazdı.
Sherlock: Oh. Evlenmemizi bekliyordum.

Mrs. Hudson: Ne oluyor?
Watson: İyi soru.
Sherlock: Watson'lar evde kavga etmeye hazırlanıyor. Umuyorum ki oldukça hızlı olur, çünkü yapacak işimiz var.
Watson: Hayır, daha iyi bir sorum var. Tanıdığım herkes psikopat mı?
Sherlock: Evet. Bu konuda anlaştığımız iyi oldu. Şimdi--
Watson: KES SESİNİ! Ve susmaya devam et, çünkü bu komik değil. Bu sefer değil.
Sherlock: Komik olduğunu söylemedim.

Watson: Yani sen neydin? Bir suikastçı mı? Nasıl göremedim bunu?
Mary: Gördün. Ve benimle evlendin. Çünkü haklı. Senin hoşuna giden bu.

Sherlock: Mary'ye güvenebilirsin. Hayatımı kurtardı.
Watson: Seni vurdu.
Sherlock: Karışık mesajlar, hak veriyorum.

Sherlock: Geliyor musun?
Watson: Nereye?
Sherlock: Karın güvende olsun istiyor musun?
Watson: Evet, tabii ki istiyorum.
Sherlock: İyi, çünkü bu inanılmaz derecede tehlikeli olacak. Bir hata yaparsak, Birleşik Krallık'ın güvenliğini ihlal etmiş oluruz ve vatana ihanetten hapse gireriz. Magnussen, karşılaştığımız en tehlikeli adam ve ihtimaller tamamen bize karşı.
Watson: Ama Noel'deyiz.
Sherlock: Ben de öyle hissediyorum. Oh, gerçekten Noel olduğunu kastettin.


Gruplandırılmamış alıntılar[değiştir]

  • Kız arkadaş mı? Yok, benim ilgi alanıma girmiyor.
  • Her zaman aşkın tehlikeli bir dezavantaj olduğunu varsaymışımdır.
  • Demeye çalıştığım şey, ben birisinin tanışma talihsizliğine erişecek en nahoş, kaba, cahil ve çok yönlü iğrenç bir pisliğim. Erdemi küçümserim, güzelliğin farkında değilim, mutluluğu anlamam ben. Eğer birisinin en iyi arkadaşı olmayı beklemiyorsam bu yüzdendir.
  • Benim arkadaşlarım yok, sadece bir tane arkadaşım var.
  • Meleklerin tarafında olabilirim, ama sakın bir saniyeliğine bile onlardan biri olduğumu düşünme.
  • Yalnızlık sahip olduğum her şey. Yalnızlık beni koruyor.
  • Bir zihin egzersizi olarak genellikle arkadaşlarımın ve iş arkadaşlarımın cinayetlerini kafamda kurgularım.
  • Duygular sadece kaybeden tarafta bulunan kimyasal bir kusurdur.
  • Eskiden bir aptal olduğumu düşünürdüm.
  • Blogcum olmadan kaybolurum.
  • İnsanları kahraman yerine koyma, gerçek hayatta kahramanlar yoktur ve eğer olsaydı bile, ben onlardan biri olmazdım.
  • Asla kalbinin beynini yönetmesine izin vermemelisin.

Dış bağlantılar[değiştir]

Sherlock (dizi) ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.

Dizi için oluşturulan İnternet siteleri[değiştir]