Kurtlar Vadisi Irak
Kırmızı, yeşil, sarı (Filmin ilk sahnesi)
[değiştir](Abdülhey, Memati ve Polat arabada Erbil'e gitmektedir. Yolun sonuna doğru, hafifçe uyuklayan Memati uyanır.)
Memati: Nerdeyiz Abdülhey?
Abdülhey: Geldik abi.
Memati: (Alaylı) Hani, kırmızı halıyı göremiyorum?
Polat: Birazdan görürsün kırmızıyı, yeşili, sarıyı...
(Memati arkaya dönüp Polat'a 'Ne diyor bu?' gibilerinden bakar.)
Polat: (Küskün bir tavırla) Trafik ışıkları Memati...
Buralarda ucuzmuş adam alıp satmak
[değiştir](Erbil girişinde Polat ve arkadaşlarını Peşmergeler çevirir)
Peşmerge: (Kürtçe) Pasaportlar...
(Abdülhey pasaportları verir)
Peşmerge: (Kürtçe) Türkiye'den mi geliyorsunuz?
Abdülhey: (Kürtçe) Evet.
Peşmerge: (Yılışık bir tavırla, Kürtçe) Sen Kürt müsün?
Abdülhey: (Kürtçe) Evet
Memati: Ne diyor Abdülhey?
Abdülhey: Bir dakika abi.
Peşmerge: (Kürtçe) Aşağı inin, arabayı arayacağız.
Abdülhey: Abi aşağı inmemizi istiyor. Birşeyler verelim, gidelim.
Polat: İneriz kardeş.
(Polat'ın işareti üzerine hepsi arabadan aşağı inerler.)
Abdülhey: (Kürtçe) Zorluk çıkarmayın. Pasaportlarımız temiz.
Polat: (Kürtçe) Bırak adam işini yapsın Abdülhey.
(Peşmerge pasaportlarla ilgilenirken bu cümle üzerine başını kaldırır. Polat'a yaklaşıp dikkatli dikkatli bakar.)
Peşmerge: (Kürtçe) Adın ne?
Polat: (Kürtçe) Pasaportta yazmıyor mu?
Peşmerge: (Kürtçe) Ben sana soruyorum!
Polat: Polat Alemdar
Peşmerge: (Kürtçe) Erbil'e niye geldiniz?
Polat: (Umursamaz bir tavırla, Kürtçe) Ticaret...
Peşmerge: (Kürtçe) Ne ticareti?
Polat: (Kürtçe) İnsan ticareti... Buralarda ucuzmuş adam alıp satmak!
Peşmerge: (Silahını doğrultur. Kürtçe) Yatın yere, üstünüzü arayacağız!
Memati: Ne diyor Abdülhey!!!
Abdülhey: Yere çök abi.
(Memati ve Abdülhey çömelirler. Polat ayaktadır.)
Peşmerge: (Kürtçe) Duymuyor musun, yere yat dedim!
Polat: Ben yere yatmam, arayacaksan ayakta ara! (Ellerini kaldırır.)
Peşmerge: (Silahın namlusuyla Polat'ı dürter)(Kürtçe) Yat yere dedim!!!
Memati: Şşşşşşş!
(Abdülhey göz kaş arasında hançerini çıkarıp birden silahlı peşmergenin bileğine saplar. Düşen silahı Polat alıp iki peşmergeyi vurur. Memati de kalan son adamın başını, yanlarındaki pikapın camından içeri sokup camlara boğazını kestirir.)
Polat: Gidelim!
Bu çuvalı kafana geçireceğim
[değiştir]S. W. Marshall: Amacın ne? Oteli havaya uçurmak istiyorsan uçur. Benden alabileceğin bir şey yok.
Polat Alemdar: Senden almak istediğim bir şey yok. Ama senin bana verebileceğin bir şey var.
Polat Alemdar: Bu çuvalı kafana geçireceğim. Aynı şeyi adamlarına da yapacağım. Hepiniz birlikte başınızda çuvallarla otelden çıkacaksınız! Gazeteciler resminizi çekecekler. Bu kadarını bana verebilirsin değil mi? Ben de sana Grand Harılton'u vereceğim ve çekip gideceğim.
S. W. Marshall: Bu çuvallar senin askerlerinin başına geçirdiğim çuvallar mı?
Polat Alemdar: Hâlâ başın gövdenin üstündeyken geçir şunu kafana. Yoksa, sana tam uyacak bir kefen bezim var!
S. W. Marshall: (Sam) Bak, Türk...
Tam 15 yıldır bu bölgedeyim ve Türkleri çok iyi tanırım. övünmeyi seversiniz.. Sizin kendi kurallarınız kendi kırmızı çizgileriniz vardır, değişmez Irak politikalarınız vardır.. ve hep biz istemesek burada kimse bir şey yapamaz dersiniz.. Sana bir şey söyleyeyim mi? Kırmızı çizgilerinizi çoktan sildik.. Irak politikanızın içine ettik. Sizi anlamıyorum, yani bunu alınmadınız da başınıza geçirilen iki çuvala mı alındınız?
Bunu adamlarınıza söyleyin. Birleşik Devletler son elli yıldır size para ödüyor.. Donunuzun lastiğini bile size biz gönderiyoruz.. Neden bir şey üretemiyorsunuz? Para diyorsunuz yolluyoruz, daha fazla istemek için mi birbirinizi dolandırıyorsunuz? silah istiyoruz dediniz gönderdik, savaşmayı kabul ettiniz.. Ama askerlerinizi göndermeden pazarlığa kalktınız, ve sonra yine para istediniz. Nasıl unutursunuz komünistlerden kurtarmamız için yalvardığınızı? Niye alındığınızı söyleyeyim.. Çünkü artık size ihtiyacımız yok.
.
Polat Alemdar: Ben siyasi parti lideri değilim. Diplomat ya da asker de değilim. Aynen senin de dediğin gibi ben Türküm. Ve bir Türkün kafasına çuval geçirecek adamın dünyasını başına yıkarım! Şimdi kes sesini (Elindeki çuvalı Sam'in yüzüne fırlatır) ve tak şunu!
Tanrı'nın çocuğu 1
[değiştir]S.W. Marshall: Barışı sağlamak için Tanrı tarafından görevlendirildim... Bunu başaran Tanrı'nın çocuğudur!
Polat: Benim senin gibi bir çocuğum yok!
Canlı bomba kıyamet alameti
[değiştir]Leyla: Kocam Allah yolunda şehit oldu. Vallahi, onu öldürenleri öldürmek için üstüme bombaları bağlayıp üstlerine üstlerine yürüyüceğim. Baba bana izin ver. Kendimi de onları da öldüreyim.
Şeyh: Leyla, benim böyle bir şeye izin vereceğimi nasıl düşünürsün. Bu kapıyı bilen biri bunu nasıl ister. İslam'ı anlayan, böyle bir hırsa nasıl kapılır?
Leyla: Bundan başka ne yapabilirim ki.
Şeyh: Canlı bomba olmak Allah'a bir değil de iki büyük isyan demektir. Birincisi Allah'tan umudu keserek kendi canına kıymak. İkincisi de düşmanınla beraber masum kişilere de kıymayı göze alman demektir. Canlı bomba olduğun zaman kaç masumun öleceğini bilebilir misin? Bilemezsin. Onu bilmediğin için de gerçekte şu veya bu kadar masumu değil, sanki bütün insanlığı öldürmüş gibi olursun... Müslümanlara bu fikri aşılayanlar ve onlardan intihar komandosu devşirenler Hasan Sabbah fitnesini hortlatanlardır. Bu bir kıyamet alametidir kızım ve şeytan işidir. Acını anlıyorum kızım ama Müslümanları dünyaya korkunç insanlar gibi gösteren canlı bombalara heves ettiğini görünce üzülüyorum.
Nefes Almalarını Sağlıyorum!
[değiştir](Amerikan askerleri TIR'ın içindeki Iraklılarla birlikte gitmektedir)
Dante: İyi iş çıkardık teğmen ha! Ne dersin?
Teğmen: Saatlerce yol gideceğiz. Orada havasızlıktan ölürler.
Dante: Haklısın, arabayı durdur! (Sinirli bir şekilde) Arabayı durdur!
(Dante arabadan iner ve elindeki kalaşnikofla TIR'ın dorsesini taramaya başlar)
(Teğmen arabadan iner)
Teğmen: Sen ne halt ettiğini sanıyorsun?
Dante: Nefes almalarını sağlıyorum..(burnunu çeker) artık havasızlıktan ölmeyecekler.
Teğmen: Bu insanlar terörist olabilir ama sakın unutma, biz askeriz.
Dante: Benimle bir daha asla böyle konuşma bunu anladın mı?
Teğmen: Seni rapor edeceğim!
Dante: Beni kime rapor edeceğin umurumda bile değil, şimdi çekil gözümün önünden!
(Dante arkasını dönüp giderken teğmen silahı çeker)
Teğmen: Hiçbir yere gitmiyorsun. Seni tutukluyorum.
(Dante arkasına dönüp ateş eder. Teğmeni vurur ve tükürür.)
Türkmenlerin gidecek yeri yok
[değiştir]Türkmen lider: Dağı Kürtlere, çölü Araplara, petrolü de kendilerine ayırdılar. Bizimse gidecek yerimiz dahi yok! Bizi bağımsız olarak yan yana bile getirmiyor. Toplantıları kendi himayesinde yapıyor.
Polat Alemdar: Yakınlarda toplantınız var mı?
Türkmen lider: Var
Sabır mücadele etmektir
[değiştir]Şeyh: Gelene gidene göz kulak ol, istek ve şikayetlerin çokluğundan bunalıp usanç gösterme, burası senin benim değil, evsizlerin evidir.
Müezzin: Tamam efendim.
Şeyh: Ya Yusuf... Unutma. Sabır, boyun eğmek değil, sabır mücadele etmektir!
Allah mısın ki?
[değiştir]Müslüman direnişçi: Herkesin kafasını teker teker keseceğiz.
Şeyh: Kime özeniyorsunuz? Zalimlere çalışan kuklaları mı taklit edeceksiniz? Peygamberin yapmadığını siz kimden öğrendiniz?
Müslüman direnişçi: Bu adam katillerin uşağı gazeteci. Masum biri değil.
Şeyh: Ne dedin? Sen Allah mısın ki masum olmadığını bileceksin? Siz kendinize bir zalimin yaptığı işi nasıl yakıştırıyorsunuz. Nasıl?
Vuruşma hukuku
[değiştir]Şeyh: Ya Rabbi! Sen ki Muhammed Mustafa'ya dahi yenilgi sınavını yaşatansın... Ya Rabbi Ya Rabbi, inandık ve tasdik ettik. Zulmeden biziz Ya Rabbi... Senin yolunda kenetlenmeyip benlik hevesiyle ayrı düştüğümüz ve bölündüğümüz için kendimize zulmettik. Biz bize zulmettiğimiz için düşman da şimdi bize zulmediyor... Bizler gafil olduk, günahkâr olduk, mahkum olduk, mağlup olduk. Kur'an ve sünnetin hikmetleriyle uyanmadık, sen bizleri düşmanın saldırılarıyla uyandırdın, şimdi de lutfet Ya Rabbi, bize bu saldırıları defedecek güç ve enerji ver... Ya Rabbi bize barış dini İslam'ı getiren kutlu Peygamberin hürmetine, onun mecbur kalıp savaştığı (harb) zaman titizlikle sadık kaldığı vuruşma (kıtal) hukuk ve ahlakından ayırma Ya Rabbi...
Tanrı ile pazarlık
[değiştir]Sam: İsa Mesih'e inanmayıp cennete gitmeyi düşünenleri anlamıyorum.
Yahudi doktor: Yani sen gidiyorsun ben gidemiyorum. Söylediğin şey bu mu?
Sam: İsa ölürken bu dünyayı size bıraktı. Biz onun tarafından seçildik, onun krallığını kurabilmek için.
Yahudi doktor: Buna bir itirazım yok ama benim halkım, Tanrı ile pazarlık yapabilen tek halktır. Benim bildiğim soyum, cenneti kimseye bırakmaz.
Arap erkekleri neden ölüyor?
[değiştir]Amerikalı asker: Kocan nerede?
Leyla: Cennette.
Amerikalı asker: Arap erkekleri ne öldürüyor biliyor musun?
Leyla: Hayır. Ne?
Amerikalı asker: Kadınları...
Petrolde hakkımız yok mu?
[değiştir]Sam: Benim tek bir gayem var, o da Irak'ı bir tutmak. Siz Türklerle ittifaka devam ettiğiniz sürece, siz de Arap dünyasıyla buna devam ettiğiniz sürece, sizin de bağımsız bir Kürt devleti kurma çabalarınız devam ederse bölgede asla barış olmaz.
Arap lider: Ama bize eşit davranmıyorsunuz. Size göre hepimiz teröristiz. Neden düğündeki insanlar terörist ilan edildiler? Sırf havaya ateş açtıkları için mi?
Sam: Hayır, çünkü terörist ve bombacı yetiştirmeye devam ediyorsunuz.
Türkmen lider: Köylerdeki aileler uydurma bahanelerle sistemli bir biçimde göç etmeye zorlanıyorlar.
Sam: Doğru mu bu Ebu Tarık?
Arap lider: Maalesef doğru. Tabii bunun tek bir nedeni var, petrol. Musul ve Kerkük'teki petrol noktalarından teker teker çıkmaya zorlanıyoruz. Petrol, bu topraklardan çıkan bir değerdir. Bunda hakkımız yok mu?
Babil hesaplaşması
[değiştir](Sam özel odasında mum yakmış, İsa'nın önünde diz çökmüş dua ediyor)
Sam: Efendim... Sen yeryüzüne dönmeden önce, kutsal kitapta vaat ettiğin Babil hesaplaşmasını tamamlamamı sağla. Gelecek nesiller Tanrı'nın krallığını inşa edecek kahramanlara minnettarlığını sunarken, dualarında beni anlamaları benim için ne büyük bir şereftir. Aziz Peter Roma'yı terk ettiğinde sen yüce efendimiz ona Quo Vadis demiştin. "Nereye gidiyorsun?" Burası Babil, benim vatanım. Bana nereye gidiyorsun demeyeceksin, sana söz veriyorum. Ben bu topraklarda öleceğim... Kanım vaadedilmiş zamana kadar, yani sen dönene kadar yani vaadedilmiş topraklar bizim olana dek akacak. Vaadedilmiş topraklar bizim olduğunda barış gelecek. Ve barışı sağlayan Tanrı'nın çocuğu olacak!!
Tanrı'nın çocuğu 2
[değiştir]Memati: Ne dedi abi??
Polat: Tanrının çocuğumuş Memati...
Memati: Or...u çocuğu!
Sabır sıranı beklemektir
[değiştir](Dante, bir an için aşırı mermi ateşler) (marshall)sabır dante sabır (perdenin kenarından bakan bir kadını vurur ve ona doğru mimikler yaparak) sabır sıranı beklemektir.
Her şey böyle başlıyor
[değiştir](Sam William Marshall'a bağlı ABD askerleriyle çatışmaya giren Polat ve ekibi, köy içinde dağılmışlardır. Memati ve Abdülhey bir evin duvarını siper almışlardır. Memati yaralıdır)
Memati: (Sinirle) Hep bu Kürtlerin yüzünden!
Abdülhey: (Sinirle) Ne Kürdü?!
Memati: (Patlar gibi) Kürt işte!!
Abdülhey: Abi ben de Kürdüm!
Memati: Sen başkasın Abdülhey...
Abdülhey:... Abi her şey böyle başlıyor zaten!
Otel Konuşması
[değiştir]Polat: Sorry for bothering you Mr... Fender. Please have a seat.
Mr. Fender: Listen, Mr. Alemdar. I don't know what the trouble is but certainly my hotel is not the place for all of this. Polat: Unfortunately, this is the exact place. Please do sit down. And send these men away. Your customers are being disturbed. (Points the other seat) No no not there, please... Can I ask you a technical question? How many main supporting columns does this hotel have?
Mr. Fender: Excuse me?
Polat: Let me explain. Your hotel has six main supporting columns. When I blow up the first one, we will get shaken. When I blow up the second one, building starts to bend. And with the third and the fourth one, the building crumbles upon itself. But I installed C4s on the other two main supporters, formality.
Mr. Fender: WHat do you want from me?
Polat: First of all, I don't want anyone to get hurt. Please evacuate this hotel peacefully.
Albay ve Polat Alemdar
[değiştir]Polat: You are a hateful man!
S. W. Marshall: Nah, I love children. You know why? Because they are fearless. Like me they are not afraid to die. It's just when they grow up, they become like cowards, like all sinners. You know sometimes I wonder what the world would be like if we killed all the children before they grow up. What do you think?
Polat: You are a babykiller already. How many children did you kill to get these dirty babies here? Now you tel me that I cannot kill them. Let me tell you something, I won't kill them. I won't use them. Otherwise, what would be the difference between you and me?
S. W. Marshall: Let me tell you what the difference between you and me is. You would not sacrifice 11 men meanwhile you watch your country's fortune go to ruin. I would sacrifice 11 thousand of my men if needed. You cannot abondon 30 kids because of your feelings. I would kill every single one of them because of their feelings.
I kill all who would ruin the peace. Unlike you, I am not here by coincidence.