Teoman Duralı
Görünüm
Teoman Duralı | |
---|---|
Doğum tarihi | 7 Şubat 1947, 1947 |
Doğum yeri | Zonguldak |
Ölüm tarihi | 6 Aralık 2021 |
Vikipedi maddesi Vikiveri öğesi |
Şaban Teoman Duralı (7 Şubat 1947, Zonguldak - 6 Aralık 2021, İstanbul), Türk filozof, mütefekkir ve akademisyendir. Felsefe tarihi, biyoloji felsefesi, dilbilim, siyaset felsefesi, savaş felsefesi gibi alanlarda çok sayıda kitabı ve makalesi vardır.
Sözleri
[değiştir]- Belirli bir Avrupa kültürüne yapışmışlığım yoktur. Doğu'ya duyduğum ilgi nereden geliyor? Birincisi mensubu olduğum bu millet Doğu'dan geliyor. Bugün biz bunu ne kadar inkar edersek edelim Asyalıyız, Avrupalı değiliz. Bunu görmemek, göz ardı etmek istiyoruz ama secde ettiğimiz, girmek için takla attığımız Avrupa bunu biliyor. Ve bizi kovuyor, bu çok aşağılayıcı bir şey. Sevsem de sevmesem de bu milletin ürünüyüm, buradan çıkmayım ve tüm ömrümü burada geçirdim. Limanım hep burası olmuştur. Millet olarak da hep ben buraya bağlı oldum. Kırık dökük öğrendiğim üç, beş dil varsa da benim dilim Türkçe olmuştur. Almanca anne dilimdir.[1]
- Dil olağanüstü nankör bir yaratıktır. Sürekli bakım göstermediğinizde derhal sizi terk eder. Malayca dediğiniz için söylüyorum, Malaycayı bayağı iyi biliyordum. Sonra uygulamayınca tamamı ile gidiliyor, unutuluyor.[2]
- Kültürü olmayan insan topluluğundan söz edemeyiz. Kültürün 3 ana dayanağı vardır. İlki, dildir. Dilsiz insan yoktur, olamaz. Dil yapısına sahip olmayan insan mümkün değildir. Düşünme dille iç içedir. Dil, düşünmenin dışavurumudur. Düşünme, doğrudan doğruya akla bağlıdır; dil de düşünmenin bir uzantısıdır. (...) İkincisi dindir. Aynı şekilde dildeki gibi insan topluluğu oluşmuşsa orada dinle karşılaşıyoruz. Dini olmayan bir topluluktan bahsedemeyiz. (...) Üçüncüsü zanaattir. Zanaat, olağanüstü derecede hayati bir olaydır. Hayatta kalmamız, yaşamamız için elimizde hazır hiçbir değer yoktur. Her şeyi imal etmek,, ortaya koymak zorundayız.[3]
Eserlerinden
[değiştir]Felsefe-Bilim Nedir?
[değiştir]- Gerçekliği duyulara konu olanlardan, algılananlardan ibâret sayarsak, göreliliğe mahkûm olmaktan kurtulamayız. (s. 58)
- ‘Yok’ dediğimiz de esâsında ‘vardır’. ‘Yok’ olaydı, ondan zâten bahsedemezdik. ‘Yok’un dildeki kullanım anlamı, bir şeyin, haddızâtında varolmuş olup artık olmamasıdır. (s. 62)
- Felsefe, kendinden temel meselelerin doğduğu, ama onları hep ilk ve aslî kökte birleştiren ilk bilim, ‘bilim-doğuran-bilim’dir. (s. 89)
- Bilinç, ‘ben’imin aslı esâsıdır. O ilkin, ‘ben’imin ‘dünya’yla kesişen yöreleriyle, yânî bedenimle, bünyemle ‘ben’i tanıştırır. Sonra ‘ben’imin bittiği yerde başlayan dünyayı bana tanıtır. (s. 117)
Felsefe-Bilimin Doğuşu (Aristoteles'te Canlılar ve Bilim Sorunu)
[değiştir]- Ahlak, insana içkin olduğundan, başka bir anlatışla, fizik dünyadan gelmediğine göre, kaynağını görünür olaylar dünyasına aşkın bir mercide buluyor olması gerekir. (s. 15)
- Kültürlerin en üst aşaması, medeniyettir; onun en yüksek seviyeye çıkanıysa felsefileşmiş olanıdır. (s. 27)
- Genellikle önemli ve büyük sorumluluklar gerektiren makamlar, kendilerine layık olanlarla değil de, olmayanlarla doldurulmaz mı ? Aristoteles’ten günümüze iki bin üç yüz yıldan beri değişmemiş gerçekliklerden biri de bu değil midir? (s. 31)
- Eflatun için görelilik, insanlığa yönelmiş en yıkıcı silahtır. Zira göreliliğin son durağı, salt şüpheciliktir ki, bunun da bir adım ötesi hiçliktir. (s. 141)
Sorun Nedir? (Felsefe-Bilimin Düşünce Biçimi)
[değiştir]- Bir dilin, felsefe yapma sanatına elvermesi için onun yüksek derecelerde kavramlaşmış ve dil bilgisi kurallarının schématique biçimde belirlenmiş olması zorunludur. Böyle olanlar üstün medeniyet dilidirler. Öyleyse yüksek medeniyet seviyesine erişmemiş bir dilde felsefe yapılamaz. (s. 24)
- Tutkuyu, fedâkârlık ile sabrı kapsayan aşk, en yüksek dereceli sevgidir. İkisinin fışkırdığı pınar, 'gönül'dür. (s. 98)
- Kaderi inkâr etmek yahut ona başkaldırmak, yeldeğirmeniyle kavgaya tutuşmak çeşidinden Kişotvârî bir saçmalıktır. (s. 263)
Felsefe-Bilimin Odağında Metafizik
[değiştir]- Hayali iptal ettiğimizde sanat ortadan kalkar. (s. 52)
- Yeryüzünde Türkçe kadar, bilinçsizce yıpratılıp tahrip edilen bir başka dil yoktur. (s. 68)
- İlk öğretmen, ilk bilgi veren insan annedir. Buradan hareketle eskilerimiz anneye 'öğreten, terbiye eden' anlamında 'mürebbiye' derlerdi; mürebbiye ile Rabb aynı kökten sözcüklerdir. (s. 72)
- Şu var ki, insanın olmadığı yerde, 'tarihten' de bahsolunamaz. (s. 107)
- En korkunç cinayet doğru olanın katlidir. (s. 152)
- İnsanın olduğu yerde düşünce de vardır. (s. 190)
Kaynakça
[değiştir]- ↑ Türkoğlu Türküm ben
- ↑ Hiçbir zaman profesör olmak istemedim
- ↑ Felsefe Söyleşileri | Evrim, Beşer, İnsan | TRT2 | 21 Mart 2019