İçeriğe atla

Oğuz Atay

Vikisöz, özgür söz dizini
(Tehlikeli Oyunlar sayfasından yönlendirildi)
Oğuz Atay
Türk yazar.
Doğum tarihi 12 Ekim 1934
Doğum yeri İnebolu
Ölüm tarihi 13 Aralık 1977
Ölüm yeri İstanbul
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Oğuz Atay (1934 - 13 Aralık 1977), Türk yazar.

Sözleri

[değiştir]
  • Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
  • Benim bütün işim oyundu, bunu biliyorsun Turgut. Hayatım, ciddiye alınmasını istediğim bir oyundu. Sen evlendin ve oyunu bozdun. Bütün hayatımca nasıl oynayabilirdim? Sen de dayanabildin mi? Sen de ürkütücü bir gerçekle bozdun bu oyunu. Herkesin belirli bir işle uğraştığı bu kocaman dünyada yalnız başına oradan oraya sürüklendin canım kardeşim benim.
  • ...beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni..."
  • “Önce Kelime vardı,” diye başlıyor Yohanna’ya göre İncil. Kelimeden önce de Yalnızlık vardı. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık... Kelimenin bittiği yerde başladı; Kelime söylenemeden önce başladı. Kelimeler, Yalnızlığı unutturdu ve Yalnızlık, Kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, Yalnızlığı anlattı ve Yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız Kelimeler acıyı dindirdi ve Kelimeler insanın aklına geldikçe, Yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.
  • Şu anda sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim, gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.
  • Bütün hayatımızı yersiz çekingenliklerle mi geçireceğiz Olric? Cesareti yalnız kafamızda mı yaşayacağız?
  • Kendi sorunlarını çözemeyen bir kişinin, kusurlarının acısını başkalarına çektirmeye hakkı yoktur.

  • Düzeni çok iyi kurmuştunuz. Hep bizim adımıza, bize benzemeyen insanlar çıkarıyorduk aramızdan. Kimse bizim tanımımızı yapmıyordu ki biz kimiz bilelim. Gerçi bazı adamlar çıktı bizi anlamak üzere; ama bizi size anlattılar, bizi bize değil.
  • Acı insanları yakınlaştırırmış. Hangimiz mutluyuz da bu kadar uzak kaldık birbirimize?
  • Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım, kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum… İşte sonum geldi… Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım. Bana acımayın. Ben kötüyüm; sizlere karşı kötü duygular besledim içimden. Beceriksizliğimden uygulayamadım kötü düşüncelerimi.
  • Bana yaşamayı öğretmediler. Daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. Yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler. Ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara. İnsan, kendi bulurmuş doğru yolu. Ben bulamazdım. Bana, başkalarına gösterdikleri basmakalıp yolları öğrettiler. Başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. Daha fazla değil, farklı.
  • Normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. Olmayınca da, anormal dediler. Ben de kendimi anlamadım: Bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım.
  • Selim Işık yalnızlığa dayanamazdı. İlk bakışta, yalnızlığın ve çevreyle uyuşmazlığın, yaşantısında önemli bir yer tuttuğu kolayca ileri sürülebilirdi. Selim, bu yargıya da dayanamazdı. Bütün dünya, ona dargın olabilirdi; fakat bu, aceleyle varılmış bir sonuçtu. Kimse onun kadar çevresine yakınlık duyamazdı.
  • Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire: “Buraya kadar!” dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin. Üstelik, daha önce haber vermiştik, derler onlar. Her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. Yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik. Sevginin ölümünü her pazar çanlar çalarak ilan etmiştik. İşte onların kanunları böyle. Bizimkilere benzeyebilir mi hiç? Şehrin duvarlarına sırayla üç kere ilan asıyorlar: sevginize dikkat! Dördüncüde ilan ve sevgiyi kaldırıveriyorlar. Onlarla başa çıkılmaz Turgut. Ben çıkabildim mi?
  • Hiçbir şeyi unutmadı ve her olaydan, hayatının sonuna kadar rahatsız oldu. Mümkün olsaydı biletçinin kızıyla ve yolda gözünün ucuyla gördüğü her kızla evlenirdi. Biletçiyle ve herkesle dost olurdu. Sözün gelişi değil, gerçekten yapardı bunu. Bunu yapamayacağını anlayınca, Selim olarak yaşamanın imkânsızlığını görünce, hayatın hızlı akışı içinde, küçük anları sonuna kadar yaşayamayacağını sezince, önce büyük bir ümitsizlik ve korkuya kapıldı; bütün gücüyle varlığını korumaya çalıştı. Sonra da...

Ne yazık onlara ki çıkarlarına dokunulmadıkça doğru yola gitmezler ve Allah’ın kendilerine sunacağı nimetleri bilmezler.

Ne yazık onlara ki kalpleri temiz olmadığı için herkesi kötü sanırlar ve günahsıza ve günahkâra bir fark gözetmeden kötülük ederler.

Ne yazık onlara ki duygulu çekingenliği korkaklık, samimiyeti yaltaklanma ve yardımı bir baskı sayarlar. Ne yazık onlara ki kendilerine açılan saf bir kalbi zaaflarından istifade edilecek, istismar edilecek bir akılsız sayarlar. Onların, geleceği yaratan insanlar arasında yeri yoktur. Unutulacaklardır.

  • Siz de benim gibi,
    Günleri
    275 Sevgiyle isteyerek
    Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek
    Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de
    Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izinde
    Gitmekten başka bir kavramı olmayan
    280 Cumhuriyet çocuğu olarak yayan,
    Pis pis gezdinizse (o sıralarda adı Opera Meydanı olan)
    Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan
    İğrendirmediyse sizi,
    Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,
    285 Kaybettiniz (benim gibi).
    (ÜÇÜNCÜ ŞARKI)
  • Tutunamayanların destanıdır bu şarkı,
    Dostum Süleyman Kargı.
    530 Eller boşta kalıyor, tutunamıyorlar toprağa
    Anlatamıyorlar anlatılamayanı.
    Anlatmak gerek: Düşman sarmış her yanı
    Oysa, mesela Selim Işık
    Anlatmadan anlaşılmaya âşık.
    535 Böyle adama
    (Darılma ama)
    Yaklaşmaz hiçbir güzellik,
    Doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
    Almak için bütün sızıları içine.
    540 Her zaman utanmıştır başkaları yerine.
    Elim varmıyor yazmaya, inmeyelim derine.
    (BEŞİNCİ ŞARKI)
  • Dostlar dedi: bu can bizden değildir
    Düşman kırdı, oysa buzdan değildir
    Gene de herhalde bizden değildir
    595 Çare yok dünyadan gideyim gayrı
    (BEŞİNCİ ŞARKI)

  • Çare.......... bulunacaktır.
  • Beni anlamalısın. Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.
  • Ülkemiz büyük bir oyun yeridir. Her sabah uyanınca biraz isteksiz de olsak, hepimiz sahnenin bir yerinde, bizi çevreleyen büyük ve uzak bir dünyanın sevimli bir benzerini kurmak için toplanırız. Küçük topluluklar olarak, birbirimizden bağımsız davranarak ve birbirimizi seyrederek günlük oyunlarımıza başlarız. (...) İnsanlarımız aynı piyesi yıllardır aynı biçimde oynamanın yorgunluğu ve gerçeğe bir türlü benzetememenin bezginliği içindeyken ben, bizlere bugüne kadar hiç yararı dokunmamış aklın -daha doğrusu, akıl olduğunu sandığımız akıl taklidinin- zincirlerinden kurtularak, bütün ülkeleri ve onların gerçek kişilerini içine alan büyük oyunun heyecanı içinde bulunuyorum.
  • Kelimeler, albayım. bazı anlamlara gelmiyor.

Kelimeler albayım. hangi anlama geliyor? efendim? KELİMELER albayım. hangi anlamda kullanıyoruz onları? hangi kelimeler hikmet? sizi neden yanımda dolaştırıyorum bilmem ki? bütün kelimeler genel anlamda kelime. ne demek istiyorsun oğlum? kelimeler canım işte. mesela kelebek ne kelebeği? kelebek canım, bildiğimiz kelebek. (ellerini açtı kapadı) ha, o kelebek mi? evet, o kelebek. kelimenin aslı mı nereden geliyor? bu soruya tutunalım hiç olmazsa: evet bilmiyorum...

  • Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, 'Yahu insanlık öldü mü?' diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, 'İnsanlık öldü mü?' ya da 'İnsanlık ölür mü?' biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok.
  • Bu düzmece oyun sona ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yol verip yakarmaktan vazgeçmeliyiz. Rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişiksiz dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: Kırılacak kafaları kırmalıyız. Bize acınmadığı için acımamalıyız.
  • Hüsamettin Bey içini çekti: Sakın kimseye böyle bir oyun oynama oğlum, dedi. Onun köle olduğunu bildikten sonra ne zevk alıcaksın bu işten? Anlamıyorsunuz ki. Öyle olmadığına inandırcak beni. İnsan kolay inanır kölelere. Ben de bir zamanlar kölelik yaptım albayım: çok başarılıydım.Ücretim az geldiği için ayrılmak zorunda kaldım. Sonra da başka ekmek kapısı bulamadım. Gerçek köleleri çok iyi bilirim bu yüzden. Kimse beni kandıramaz bu konuda. Fakat, yorucu bi' iştir albayım: herkes beceremez. Biraz önce saydığım gereksiz ayrıntılardan kurtulmuş gerçek bir köle bulmak, gerçek bir arkadaş bulmak kadar zordur. Tabii ben arkadaş istemiyorum, köle istiyorum albayım.
  • (oyuna geliyordum. oyuna gelmemeliydim bana oyun oynanmamalıydı. bütün gücümle uyanık kalmalıydım; başkalarının rüyalarını görmemeliydim.)
  • Mesela ben, pijama üstünü katlamayı kesinlikle bilmem. Bu soruları da bilgeyle konuşamam ya. İnsan bir kadını severse, ona her şeyi sorar ya, neyse.
  • Fakat oyunları unutacak albayım, yaşamak istiyorsa unutacak. Sadece ağladığını ve bir zamanlar çok mutsuz olduğunu hatırlayacak.
  • "Yahuda ne yaptıysa kendine yaptı" dedi Hikmet, "İsa için üzücü olan, Yahuda'nın ihaneti değildi: neden yaşadığını hiç bilmeyen bu zavallı hain, neden intihar ettiğini de anlayamadan ölüp gitmişti. İsa işte buna üzülüyordu."
  • Eşyanın sürekliliğinden çekiniyorum. Bu sürekliliğin kendisine bulaşmasından korkuyordu. Yaklaş onlara, dokunmaya çalış. Onlarla uyuşmaya çalış. Hayır, kaybolurum sonra, eşyanın içine düşerim. Bilge de onların arasında. Bilge'ye ulaşmak için, onların arasından geçmek zorundasın. Olmaz, ben yalnız Bilge'yi istiyorum. Bilge her yere kök salmış, ayıramazsın Bilge'yi onlardan-, sonra çok acı duyar. Bilge beni dinliyor. O başka. Yüzünde, ilgiye benzer bir şeyler var. Senin gibi değil Bilge: Eşyayı ve seni birlikte seviyor. Fakat ben eşya gibi olamam. Eşyanın belirli kuralları var Ne zaman ne yapacağı belli Ben, istesem de, bunu beceremem. Böyle olduğumu Bilge'ye anlatsam mı? Sakın ha. Ya anlarsa? Deli misin? Eşya, seni eleverecek değil ya. Ya sorarsa? O kadar biliyorsun. Nasıl biliyorum? Biliyorsun işte: Devetabanı ne renk? Neresi? Yaprakları canım. Yeşil. Gördün mü? Sen, kaldığın yerden devam et sözlerine. Bu duraklamanın neden olduğunu anlamadı, değil mi? Duraklama bile olmadı. Sen konuş.
  • Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım. Mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım.
  • Bilge,bilge beni neden bıraktın?
  • "Bir şeyden yana değiliz ki Hayri" dedi hüzünle, "Bir parti kuralım." Şoför Hayri şiddetle içini çekti: "Ah bir olabilseydik ağabeyciğim, biz de bir şeyden yana olabilseydik." Tuğrul, "Ya da bir şeyler bizden yana olsaydı," diye tamamladı.
  • Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamadı.
  • Her şeye yeniden başlamak mümkün değildi. İstesem de mümkün değildi. Nerede kaldığımı unuttuğuma göre, baştan başlamak için de birtakım yetenekler gerekliydi; daha talihli doğmuş olmak gerekliydi mesela.
  • İyi şeyler birdenbire olur; bu kadar bekletmez insanı. Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz.
  • Yalnız insanların kendi içinde başlayıp biten eğlenceleri vardır.
  • Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?
  • Param vardı, yiyeceğim vardı, kitabım, evim her şeyim vardı; fakat isteğim yoktu.
  • Kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi.
  • Selim gibi, günlük tutmaya başlayalım bakalım. Sonumuz hayırlı değil herhalde onun gibi. Bu defteri bugün satın aldım. Artık Sevin olmadığına göre ve başka kimseyle konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni; dert ortağım olsun. "Kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu," dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. Kimse dinlemiyorsa beni - ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar! Sonunda, bana, bunu da yaptınız!
  • Ya çocuksu gururumuz! Beğenilmezsek hemen alınıyoruz, Batılılara iftiralar ederek kendimizi temize çıkarmak için didiniyoruz. İyi aile çocukları aramızda, onlara çamur atan mahalle çocuğu gibiyiz.

Hakkında söylenenler

[değiştir]
  • Oğuz Atay, Ankara'da yedek subaylığını yaparken bizim sol çevreye girdi. Bizlerin etkisiyle, ancak bizi de aşarak bir hayli militan, neredeyse fanatik bir sosyalist kimlik kazandı. (...) Oğuz'un Turhan Tükel ile çalıştığını ve büyük bir hayal kırıklığıyla önce dergiden, sonra da sosyalizmden koptuğunu duyduk. "Tutunamayanlar" romanında bu dönemin izleri vardır.[1]Korkut Boratav

Kaynakça

[değiştir]
  1. Aydınlık Bir Adam: Korkut Boratav, söyleşi: Hakan Gözdağ - İbrahim Ekinci, İmge Kitapevi, s.87-88
Oğuz Atay ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.