Sema Kaygusuz
Görünüm
Sema Kaygusuz | |
---|---|
Doğum tarihi | 19 Ağustos 1972 |
Doğum yeri | Samsun |
Vikipedi maddesi Vikiveri öğesi |
- Bilmek her şeyden önce yetişkin bir tavırdır. Bilgiye katlanmak gerekir çünkü. Howard Barker'in bir sözü vardır: "Bugünü incitiyor, ama daha dikkatli bakıyoruz ve biliyoruz yarın incinmeyecek." Biz bugünü incitmekten o kadar ürküyoruz ki... Öyle duygusal yatırımlar yapmış ki toplum. Şeref, onur, yenilmezlik... Bunlar aşırı duygusal yatırımlar. Toplumun önce o duygusal yatırımlardan geri adım atması gerekiyor bilgiyi kabul etmesi için. "Bu topraklarda vaktiyle birileri katledilmiş". Bu bilgi ağır. Bunu şu anda toplum göğüsleyemiyor. Ama bir yandan da bundan 10 yıl kadar önce Ermeni meselesi tabuydu. Demek ki anlatılarla, edebiyatla, yapılan belgesellerle, televizyon programlarıyla yavaş yavaş bilgi yerleşiyor.[1]
- Bir feminist dünyanın neresine gitse feministlerin buluştuğu bir networke katılabilir. Bir sosyalist de öyle... Ya da bir gay, bir çevreci, satranç ya da briç oyuncusu... Küçük bir internet araştırmasıyla derhal bir topluluğa dahil olabilir. Ama bir milliyetçi sadece kendi ülkesinde, kendi arkadaşlarına mecbur kalır. Bir Türk milliyetçisiyle bir Yunan milliyetçisi karşılıklı rakı bile içemezler.[1]
- Edebiyatta en huzursuz olduğum dil kurban dilidir, mağdur dilidir. Çünkü mağduriyet dilinin sonu yok. O bir süre sonra acıyı, trajediyi melodram haline getirir, çürütür. Çok ağır, çok da ayıp bir şeydir. Hiç kimse gerçek tanıklar adına konuşamaz. Gerçek tanıklar ölülerdir. Dolayısıyla biz, bize kalan tortuyu insan olma vakarıyla ve insan olma utancı, mahcubiyetiyle ele almalıyız bence. İnsanın insana ettikleri karşısında başımıza geleni değil, "Bu başıma gelenlerden sonra ben nasıl yaşıyorum?" gibi bir öz eleştiriyle hayata bakmamız lâzım.[1]
- Şimdi ise benim için roman, öykü bir amaç. Dil ise o amacın yuva kurduğu uzam. Romanı dilin hizmetine vermektense, dili romanın hizmetine vermek üzere bir yol tuttum son zamanlarda. Çünkü dilin baskınlığı bütünü gölgeleyebiliyor. Dil taşkınlığı diye bir şey de var. Bazı okumalarda gördüm bunu. Ama asla dilimi evcilleştirmem, sözcüklerle ilişki biçimimden vazgeçmem. Dilimi sınırlarsam görüş alanımı da küçültmüş olurum. Bence yazarın gücü kendi dil evreninde saklı. Dil daralırsa, yaratıcılık da daralır.[1]
- Kendimi istismar edilmiş hissettim açıkçası. Bu özrü de kabul etmiyorum bir torun olarak. Siyasi olarak istismar edildiğimi düşünüyorum. Çünkü Başbakan'ın derdi gerçekten Dersim ise bir, o şehrin ismi hâlâ Tunceli. Neden değişmedi? İki, neden sürgün insanlar hâlâ tazminatlarını almadılar? Mezar yerleri niçin belli değil? Bunun gibi bir sürü hukuki süreç var. Bu süreçlerin hiçbiri başlamadı dahi. Resmi bir özür hâlâ yok. Bir istismar söz konusu.[1]
- (Başbakan özür dilediğinde siz tam olarak ne hissettiniz? sorusuna karşılık verdiği cevap.)
- İnsanlar dinleriyle, başörtüleriyle değil, yoksulluklarıyla ve zenginlikleriyle aynılaşıyorlar.[1]