İçeriğe atla

Refet

Vikisöz, özgür söz dizini

Refet, Fatma Aliye Topuz'un beşinci romanıdır. Türk edebiyatında ilk defa kadın öğretmen baş karakterine yer verilen bir romandır. Bu roman ilk kez 1898 yılında İstanbul, Kırk Anbar Matbaası, tarafından basılmıştır. En güncel haliyle ise Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından 2018 yılında yayınlanmıştır.

Alıntılar

[değiştir]

Birinci Kısım

[değiştir]
  • Dünyada bir tanecik Refet'inden başka kimsesi yoktu ki!

  • Onurlarını kırmak için ana ile kızı sofraya almıyorlar, bazı zamanlar da yemekten sonra yemekleri ve ekmekleri sokaktaki köpeklere hızlıca dökmeye pek istekli davranarak onları üzmek istiyorlardı.

  • Hep bu sıska kızdan rahatsızlardı.

  • Ancak güneşin o güzel sıcaklığının tesiri ve hafifçe esen rüzgarın okşarcasına üzerinden geçmesi onu yalnız sızmakla bırakmıştı.

  • Masal anlatmıyorum, hakikati söylüyorum.

  • Masum uykunun en güzel süsü olan tebessüm, o sıska çehrede bile bir şirinlik gösterdi.

  • Rüştiyenin hocaları kadın olup Darülmuallimat mezunlarındandı.

  • Refet gibi zeki bir kız için dost edinmek güç olmadı. Zengin kızlarına dalkavukluk etmiyordu.

  • Öyle ya! İnsanların evinde, özellikle öyle büyük konaklarda inlenmez ya! Saygı gerek.

  • Bu yorgunluklar Binnaz'ın canına geçiyordu. Bir gün: “Artık Refet bu okul meselesinden ne zaman kurtulacağız? Kaç sene kaldı?” dedi. Bu söz üzerine Refet gülümsedi: “Anneciğim! Daha Darülmuallimat var!” dedi. “Darülmuallimat mı? O da ne demek?” “Hani ya bizim hoca hanımlar yok mu? İşte onların çıktığı okul.” “Ee, onlar çıkmışsa sana ne?” “Nasıl bana ne? Oradan çıkmayınca hoca olunur mu?” “Tamam ama hocalık sana mı kalmış! Hiç bizim gibi fukaralara öyle şey verirler mi?” “Anneciğim kim çalışıyorsa ona verirler.” Binnaz bu sözlere şaşırdı. Refet yarı gülümseyerek: “Hem de ancak bizim gibi fakirler öğretmen olurlar. Zenginler öğretmen olmak için okumazlar. Bilgi edinmek için oraya gelirler.

  • Hayır anne, hayır! Daha kaç sene böyle hizmetçilik edeceksin? Hem bir evin bütün hizmeti hem de tahtaya, çamaşıra gitmenin artık senin vücudunu harap ettiğini görüyorum. Bir yandan da dikiş dikiyorsun. Artık miyopluktan gözlerini kırpıştırmaya başladın. Bir iğne geçirinceye kadar nice dakikalar geçiriyorsun. Bu yaşayış senin vücudunu bitirdikçe benim de yüreğimi eritiyor.

  • Biz birbirimizden sağ oldukça ayrılamayız, değil mi? Söylesene! Cevap versene! Bu konuda en ufak bir şüphe beni mahveder. Beni istemeyecek adam için sen benden geçmezsin, değil mi? Ben seni her zaman beslerim, her zaman senin için çalışırım.

  • O anda Binnaz da kalbinde, bir bıçak saplanmış gibi cismani bir acı duydu. Evet, meydanda bıçak yoktu. Fakat kalpte hissedilen acı adeta bir bıçak acısı gibiydi. Acaba bu acı mı kendini öyle hissettiriyor yoksa onu meydana getiren bıçak mı kendini göstermiyordu?

  • Yüreklerinin korkudan, heyecandan titrediğini hissedenler olduğu gibi bu zavallılar da o gece yüreklerinin soğuktan titrediğini duyuyorlardı. Sanki ciğerleri donacakmış gibi oluyorlardı.

  • Biraz ısınırsam, doyarsam, dinlenirsem vücudumdaki acılar hafifliyor, geçiyor. Ancak içimdeki ıstırap öyle değil Refet! Bütün gün sen okuldayken "Kim bilir şimdi yiyecek yedi mi, yoksa hala aç mı? Sırtındaki hırka pek inceydi, acaba üşüdü mü? Bu sene daha iç fanilasını sağlayamadık, zavallı yavrumun çorapsız ayakları kim bilir ne halde!" diye senin çektiğin zahmetleri düşünüyorum.

  • Tek yorgan altında titreyen bu zavallılar ise mümkün değil uyuyamıyorlardı.

  • Dostlada daha fazla yakınlık, zenginlere daha çok yaltaklanma, konaklara sıkça devam etmenin kendilerini daha fazla rahat yaşatabileceği malumdu.

  • Koska Caddesi'nden Aksaray'a doğru inerken kandil gününün kalabalığını görerek ağır ağır yürüyordu. O cadde üzerindeki insan kalabalığı sanki dere gibi akıyordu. O akış içinde ne kadar süslüler, ne kadar pırıltılar, ne güzeller, ne kadar da çirkinler vardı. Refet de o akıntıya katılmıştı. Fırınların, şekercilerin önünde erkek kadın birikmiş, fırıncılar simitleri bağlamaya, şekerciler tartıp sarmaya yetişmek için telaş ediyorlardı. Yayalar atlara arabalara çarpmamak için bakınıyorlar, iki taraftaki yaya kaldırımları üzerinden omuz omuza gidiliyordu. Bu ne akış, bu ne heyecan, bu ne renk çeşitliliğiydi.

  • Refet bu defa da öylece nefsini köreltmek istedi. Ve o azimle bir iki adım attı. Sonra birdenbire durdu. Aklına gelen bir şey kendisini durdurmuştu.

İkinci Kısım

[değiştir]
  • Refet, rüştiyenin son sınıfında arzu ettiği gibi birinciliği kazanarak Darülmuallimat'a geçti. Öğretmenlik diploması almaya artık dört yıl kalmıştı. Refet öğretmenlik diploması alıp bir maaş elde edeceği ve annesini çalıştırmayıp besleyeceği zamanları düşündükçe o tahayyül ve tasavvurun lezzetiyle kendinden geçer gibi hissediyordu.