Peyami Safa

Vikisöz, özgür söz dizini
Peyami Safa
Türk yazar ve gazeteci.
Doğum tarihi 2 Nisan 1899
Doğum yeri İstanbul
Ölüm tarihi 15 Haziran 1961
Ölüm yeri İstanbul
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Peyami Safa (2 Nisan 1899; Fatih, İstanbul - 15 Haziran 1961, Kadıköy), Türk yazar ve gazeteci.

Sözleri[değiştir]

  • Her sıkıntı isyan hazırlığıdır.    
  • İyiler kaybetmez, kaybedilir!   
  • Her şeyin yenisi, dostun eskisi.  
  • İnsan ne de çok bilmiyor kendini.  
  • Ağaç nasılsa meyvası da ona göredir.  
  • Sürüklenirsek hiçiz, dayanırsak varız.  
  • Türkiye fikir değil, hayal memleketidir.
  • En çirkin merhamet, hedefini şaşırandır.  
  • Kendine dön, kendine bak, kendine gel.
  • Her şeyden vazgeçen her şeye sahip olur.  
  • İnsanın kandırdığı en büyük budala kendisidir.  
  • İnsan, dünyanın en geç olgunlaşan meyvesidir.  
  • Dünya bu kadar meraka ve heyecana değer mi?
  • Anlaşılmayan Zihinlere 'deli' demek âdettendir.  
  • İki hasta kadar birbirine yakın hiç kimse yoktur.   
  • Rahatlık dışarı hayatta değil, kafatasımızın içinde.
  • İyi dürüt ve doğru olanlar kabetmez… Kaybedilir.   
  • Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor.  
  • Mutlu ol, çünkü kimse senin üzgün olmanı umursamıyor.
  • Sıkıntı yapmayın, anlaşılmayan kişilere deli demek adettir.  
  • Belki de canımızı sıkacak birşey olmadığı için canımız sıkılıyor.   
  • Gerçeği seviniz, o da sizi sever; Gerçeği arayınız, o da sizi arar.  
  • Eski başka, eskimiş başkadır nice eskiler vardır ki, hiç eskimez.  
  • Suçlamak, anlamaktan daha kolaydır. Anlarsan, değişmen gerekir.  
  • Hepimiz yalancıyız ve hepimiz bize yalan söylendiği vakit kızıyoruz.  
  • Medeniyet yaşandığı zaman medeniyettir, konuşulduğu zaman değil.
  • Güzel fakat uygulaması olanaksız sözler, kokusuz güzel çiçeklere benzer.   
  • Büyük bir hastalık geçirmeyenler, her şeyi anladıklarını iddia edemezler.  
  • İnsana fakirliğin ve hastalığın öğrettiklerini hiçbir okul ve kitap veremez.
  • Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile. damlardan kiremitler uçmalıdır.  
  • Her hastalık önce zihinde başlayıp sonra vücuda sirayet etmiş bir isyandır.
  • Beni anlayacağı gün gelip çattığı zaman, korkarım ki iş işten geçmiş olacak.  
  • Evlenmek insanı yalnızlıktan kurtarmaz, belki daha müthiş bir yalnızlığa atar.
  • Yalancı istikbalin şüpheli vaatlerine değil,teminatına ve senedine ihtiyacım var.
  • Sevgililikte bazen yalnız kalarak insan, kendini başkasında kaybolmaktan kurtarır.  
  • Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım.
  • Vazgeçilmez sanma kendini. Toprağın altı, kendini vazgeçilmez sanan insanlarla dolu!
  • Aptallar bütün hayatları boyunca akıllı kişilerle gezseler bile gerçekleri öğrenemezler.  
  • Tecrübe yaşlanarak değil, yaşayarak kazanılır; ve zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.
  • Bazen kalabalıkların ortasında, tek başına kaldığımız vakitlerden daha fazla yalnız değil miyiz?
  • Düşünce hürriyeti isteyenler daha evvel düşünce seviyesinin yükselmesine hizmet etmelidirler.
  • Halkçılık yukarı tabakalarının aşağı seviyeye düşürmek değil, aşağı halk tabakalarını yükseltmektir.
  • Bekârları çoğalan cemiyet, gizli bir anarşi geçiriyordur. Ya büyük bir inkılâba, ya inhitata gidecektir.
  • On cahili dokuz aydın’a tercih eden bir sistemde bilginin ön yargılarına mağlup olmasına şaşar mısın?   
  • Fikir sahibi olmaya mal sahibi olmaktan fazla ihtiyaç duyacağımız gün gerçek zenginliğin sırrını bulacağız.
  • Yobazların hepsi birbirine benzer, Düşünmez öfkelenir, konuşmaz; haykırır, delil aramaz ; Protesto yağdırır.  
  • Septisemi, verem, kanser hep boş lakırdı. İnsanı öldüren illet: SIKINTI. Öteki hastalıklar bunların görünüşleridir.
  • Her sıkıntı bir isyan hazırlığıdır. Zihinde başlayan bu hazırlık vücudun hastalanması şeklinde organik bir isyana çevrilir.
  • Bir milleti yok etmek isterseniz, askeri istilaya lüzum yoktur; tarihini unutturmak, dilini bozmak, ahlakını yozlaştırmak kafidir.   
  • Başkalarının karısına kız kardeş gözüyle, başkasının servetine bir yığın toprak gözüyle ve bütün yaratıklara kendi canını taşıyorlarmış gibi bakan kimse gerçekten akıllı bir kişidir.  
  • Ah, insanlar niçin her şeyi anlayamıyorlar? Beş dakika, on dakika, yarım saat kendilerini unutsalar, kendilerini karşılarındakinin yerine koysalar tam onun gibi -fakat hiç eksiksiz ve tam- onun gibi duysalar.
  • Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekânın olmamaya devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok.  
  • Ben iki yaşında babasız kaldım. Bütün çocukluğum ve gençliğim korkunç bir hastalığa ve fakirliğe karşı mücadele içinde geçti. Kimsesiz, sıhhatsiz, parasız ve talihsiz kaldım. Orta sekizden yukarı okul görmedim. Hastalık, cehalet ve sefalet ejderleriyle boğuştum.
  • Tecrübe, yaşlanarak değil, yaşayarak kazanılır; ve zaman insanları değil, armutları olgunlaştırır.[1]
  • Aşkın tam bir tarifi yapılamaz. Şiir de böyledir. Yapılmış ve yapılacak tariflerden her biri, denizden alınmış bir kova suya benzer. Hiç şüphesiz bu, deniz suyudur, fakat deniz değildir. Aşkı denize, tarifi de kovaya benzetirseniz elde edilen şey, aşkın bir halini izahtan ibaret kalır. Enginsiz, kıyısız, renksiz, dalgasız, derinliksiz bir izah.
Sevgide Hayal ve Hakikat - Yeni Mecmua - 21 Mart 1941
  • Bekârları çoğalan cemiyet, gizli bir anarşi geçiriyordur. Ya büyük bir inkılâba, ya inhitata gidecektir.
Yedigün, 24 Haziran 1936
  • Batıda hükümet sansürü yerine seviye sansürü vardır. Bu seviyenin olmadığı memleketlerde kanun düşünceyi hudutlandırır. Düşünce hürriyeti isteyenler daha evvel düşünce seviyesinin yükselmesine hizmet etmelidirler.
Türk Düşüncesi, 1 Nisan 1957
  • Otobiyografik romanlar, yaratma hürriyetimizi kısıtlar. Orada biz sayısız imkân ve ihtimallerden bazılarını tercih hürriyetini kaybeder, bir tanesi üzerinde billurlaşmaya mecbur kalırız.[2]
  • Ben iki yaşında babasız kaldım. Bütün çocukluğum ve gençliğim korkunç bir hastalığa ve fakirliğe karşı mücadele içinde geçti. Kimsesiz, sıhhatsiz, parasız ve talihsiz kaldım. Orta sekizden yukarı okul görmedim. Hastalık, cehalet ve sefalet ejderleriyle boğuştum.[3]
  • Ben ilk önce romanı Fransa’nın on dokuzuncu asır realistlerinden meşmettim. Teknik olarak Maupassant, bana ustası Flaubert’den daha usta görünmüştü. Fakat bu benim çıraklık hatta edebî çocukluk devrelerimin kanaatidir. ‘Güzel Dost’ müellifinde muasır bir tefekkürün kaliteleri noksan olduğunu sonradan fark ettim. Buna rağmen yalnız Fransa’da değil, bütün Avrupa’da ve Amerika’da hikâye ve roman bünyesi itibariyle bu Fransız muharririne çok şey borçludur. Bunu itiraf eden pek büyük Avrupa romancılarına tesadüf ettim.[4]

Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930)[değiştir]

  • Bizden uzaklaşmadıkça bize görünmeyen sıhhat, alışkanlığın verdiği hissizlikle, sağlamların şuurundan kaçıp nasıl ve nereye saklanıyor? Onu ben görüyorum, çünkü benden uzak.
  • Dünyanın hiçbir Nüzhet'i yalan söylememelidir.
  • ..Ve bir yalan söylendiği zaman insanların değil,eşyanın bile buna nasıl tahammül ettiğine şaşırıyodum.Yalana her şey isyan etmelidir.Eşya bile: Damlardan kiremitler uçmalıdır,ağaçlar köklerinden sökülüp havada bir saniye içinde toz duman olmalıdır,camlar kırılmalıdır,hattâ yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.
  • En basit içtimaî dâvaları anlamayacak kadar yabancı tesirler altında şahsiyetlerini kaybeden bu insanlarla münakaşaya mecbur olmanın küçüklüğünden muzdariptim.
  • Meçhul ümitlere inanmadığım an,beni kurtaracak şeyin ne olduğunu bilmek istiyorum.Ümit etmek bile az. Emin olmak ihtiyacı. Yalancı istikbalin şüpheli vaatlerine değil,teminatına ve senedine ihtiyacım var.
  • Felâketimizi başka biriyle taksim etmek saadettir fakat annelerle değil,annelerle değil.Annelere anlatılan kederler taksim değil zarbedilmiş (dövülmüş) olur.

Bir Tereddüdün Romanı (1933)[değiştir]

  • Asır tereddüt ediyor.
  • Ben esrarlıyım, ben karanlığım diye bar bar bağıran şeyin esrarı kalır mı?[5]
  • Bu kaçan benliklerimizi birbirimizde aramak tecessüsü olmasaydı bir saniye bile konuşabilir miydik?[6]
  • Evlenmek insanı yalnızlıktan kurtarmaz, belki daha müthiş bir yalnızlığa atar.[7]

Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949)[değiştir]

  • Ben'in Allah'ta yok olmaya koşması azizleri, insanlıkta yok olmaya koşması dahileri, millette yok olmaya koşması kahramanları yaratmıştır.
  • Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik var olmuş bir zekanın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekanın var olmamaya devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok...

Yalnızız (1951)[değiştir]

  • Âşıklara haber vermek isterim: Kalbin tüm meseleleri yalnız kalpte halledilir, çünkü bir hissin hakkından ancak başka bir his gelir. Ümitsiz bir aşkın panzehiri ise nefrettir.
  • Halk sevginin veya alâkanın objesini ortadan kaldırmakla meseleyi kestirme halledeceğini sanır ve sevdiğini öldürür. Biz meselenin dışarıda değil, içimizde halledilebileceğini daha çok anlarız. Çünkü dâva yalnız sevgili ile kendimiz arasında değil, hattâ senin meselende olduğu gibi hiç değil, asıl dâva kendimizle kendimiz arasındadır. Sevgiliyi dışarıda öldürmek neye yarar? İçimizde yaşadığı müddetçe, biz sadece bir şeklin katili olmakla kalırız. Onu içimizde öldürebilmeliyiz. Unutmak budur. Tereddüdün lüzumsuz. Rezil etmek veya öldürmek, yani mânen veya maddeten öldürmek, verdiği zafer gururu ne olursa olsun, meseleyi halletmez.
  • Her sıkıntı bir isyan hazırlığıdır. Ruhta başlayan bu hazırlık vücudun hastalanması şeklinde organik bir isyana çevrilir.
  • Sevgi ile nefret arasında çok ince bir çizgi vardır. Birisinden nefret ediyorsanız ve bir gün onu yenemeyeceğinizi anladığınız zaman onu sevmeye başlarsınız. Ve yine birisini seviyorsanız ve bir gün onu yenebileceğinizi düşündüğünüz zaman ondan nefret etmeye başlarsınız.
  • İnsanın kandırdığı en büyük budala kendisidir.
  • İki tarafta da arzuyu gurura hesap vermeye çağıran iç muhasebe anları olmasaydı, kendi kendini yiyen aşkın işkenceleri ne kadar azalırdı.
  • Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım
  • Her hastalık önce ruhta başlayıp sonra vücuda sirayet etmiş bir isyandır. İnsanda hastalık kaderin aksiliklerine karşı bir intibaksızlıktır. Simeranya'da her türlü hastalığın âmilini evvela hastanın hayatında ve ruhunda ararlar.[8]
  • Septisemi, verem, kanser hep boş lakırdı. İnsanı öldüren illet: SIKINTI. Öteki hastalıklar bunların görünüşleridir.[9]

Kadın, Aşk, Aile[değiştir]

  • Ev kadınlığını hizmetçilik sandığı için kendisini Üniversiteye atan bir kızın kültüründen de, ahlakından da bu memlekete hiçbir hayır gelmez.
  • Gerçek aşk sevgilinin bütün kusurlarını görür ve sever... Aşk inanmanın şiiridir. Aşk şüphe etmez. Aşk kıskanmaz. Aşk iğrenmez. Aşk çirkin bulmaz. Aşk küçümsemez. Aşk bencilliğin, kendini sevgiliden daha üstün görmenin, buhranın ve kötümserliğin tam zıddıdır. Aşk istemez, yalnız verir. Aşk bir mücadele değil âhenktir... Aşk bunun için ilâhidir... Gerçek aşkın bir tek değişmez vasfı vardır: Tükenmezlik... Aşk engellere ve hücuma uğradıkça kuvvetlenen ihtirastır. Rakipsizdir, yenilmez... Aşk kendi saadetini bir başkasınınkine feda etmektir... Mârifet bize yâr olmayan sevgiliyi kalbimizin içinde öldürmek! İşte en haklı, en mâsum, en kudretli ve en muhteşem cinayet.
  • Kadın yüzünde bir neşter izi kadar çirkin duran çizgilerin ve buruşukların çoğu, erkek yüzünde, dışarıdan vurulan bir bıçağın değil, kafanın içinde kaynayan bir zekanın çalışma izleri olduğu için güzeldir.

Hakkında söylenenler[değiştir]

  • Galiba işittiklerini papağan gibi tekrarlamaktan zevk almayan tek çağdaş Peyami idi.[10]Cemil Meriç
  • Hastane dönüşlerinde ilâç kokularıyla bana gelir, dertleşirdik. Bütün tıp deyimleriyle hastalığını, hoyrat doktorların o gün ne dediklerini en ince ayrıntılarıyla anlatırdı.[11] — Elif Naci
  • Tıp ile psikoloji, metafizik ve felsefe arasındaki bağları sezen; beden, ruh ve Allah münasebetini en iyi ve bu konulardaki en yeni izahları ve çalışmaları yakından takip eden anlayan ondan başka fikir adamımız yoktur denebilir.[12] — Yücel Hacaloğlu
  • Peyami Safa, romancılığı haysiyet meselesi olarak benimsemiş ve bu yönde seçkin örnekler vermiş usta bir romancıdır.[13] — Mehmet Tekin

Kaynakça[değiştir]

  1. A. A. V. - Düşün-ü-yorum
  2. Mustafa Baydar (1960). Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar?. İstanbul: A. Yaşaroğlu Kitabevi. s. 145. 
  3. Ergun Göze, Peyami Safa, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987, s. 115
  4. Peyami Safa Diyor ki… Her Ay, nr.1, 1937 (Tekin 2003: 23).
  5. Bir Tereddüdün Romanı, Ötüken Neşriyat, s.131
  6. Bir Tereddüdün Romanı, Ötüken Neşriyat, s.132
  7. Bir Tereddüdün Romanı, Ötüken Neşriyat, s.163
  8. Yalnızız, s.64-65
  9. Yalnızız, s.58
  10. Cemil Meriç, Jurnal I, 2014, İstanbul, İletişim, s. 164
  11. Elif Naci, “Ölümünün Yıldönümünde Peyami Safa”, Milliyet Sanat Dergisi, 5 Haziran 1980, s. 67.
  12. Yücel Hacaloğlu, Sevenlerin Kalemiyle Peyami Safa, Toprak Yayınları, Ġstanbul 1962, s. 28.
  13. Mehmet Tekin, Romancı Yönüyle Peyami Safa, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1999, s. 7
Peyami Safa ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.