Murat Bardakçı
Görünüm
| Murat Bardakçı | |
|---|---|
| Doğum tarihi | 25 Aralık 1955 |
| Doğum yeri | İstanbul |
|
| |
Murat Gökhan Bardakçı (d. 25 Aralık 1955; İstanbul), Türk gazeteci, yazar ve televizyon programcısı.
- Ben tarihçi değilim. Hiçbir zaman da bunu iddia etmedim. Ben, gazeteciyim.
- Osmanlı'nın son dönemdeki önemli isimlerinin hepsinin arşivleri elimden geçmiştir. Ben, şimdiye kadar belgesiz hiçbir şey yazmadım. Bazıları resmi veya gayriresmi tarih diye şeyler söylüyor. Böyle bir şey olmaz. Araştırma yapacaksanız hem belgelere dayanacaksınız hem de taraf tutmayacaksınız. Bir şeyi ispat edelim diye tarih yazılmaz.
- Türkiye'de, Osmanlıca bilmeyen entelektüeller cahildir. 1928 öncesi yazılmış şeyleri okuyamıyorsanız eğer, hiç “okur-yazarım” diye geçinmeyin. Türkiye'de entelektüelliğin şartı Osmanlıca bilmektir. Bugün bir İngiliz entelektüeli; Shakespeare'i, Shelley'i okur, bilir. Bizimkiler Nedim'i, Fuzuli'yi anlamaz, Şeyh Galip'i utanmadan İngilizcesinden okurlar. Birçok tarih kitabı hala Osmanlıca'dır bizde. Kendi kültürünü bilmeyen, entelektüel olamaz.
- (15 Ocak 2007 tarihinde Murat Bardakçı'nın yazdığı köşe yazısından bir kesit)
- Tarih yazacak olan gazeteci, hele Türkiye’deyse arşive girip çalışması; dolayısıyla gazete okumayıp; eski Türkçeyi (Osmanlıca) okuması şarttır. Zaten eski Türkçe (Osmanlıca) bilmeyen Osmanlı ve Türkiye tarihçisi olmaz.
- Osmanlı devam edemezdi. Her imparatorluk yıkılmak üzere kurulur. İmparatorluğun devamı diye bir şey söz konusu değildir. Ama Sultan Vahdettin'in kızı Sabiha Sultan'ın bir lafı var, 'Osmanlı Türk'ün malıydı, cumhuriyet de Türk'ün maldır' diyor...
- Osmanlı'da Hıristiyanlar'ın ibadetlerinde serbest bırakılıp İslamiyet'e geçmeye zorlanmamalarının sebebi hoşgörü falan değil, sadece paradır! Gayrımüslimlerin ödediği haraç ve cizye adındaki yüksek vergiler hazine için asırlar boyunca önemli bir gelir kaynağı olmuştur, bu vergiler bütün İslam devletlerinde vardır ve hiçbir devlet böylesine büyük bir geliri kaybetmek istememiştir.[1]
- Lozan, tarihimizin en şerefli anlaşmasıdır! Dünya Harbi'ndeki büyük mağlûbiyetin ardından İstiklâl Savaşı'nda maddî kuvvetinin neredeyse tamamını sarfedenlerin hatırasını ve Lozan’da yapabileceklerinin en mükemmelini yaparak alabileceğimizin azamîsini elde edenleri “Şurayı neden bıraktılar? Filânca yeri niçin kurtarmadılar?” yahut “Falancadan neden vazgeçtiler?” gibisinden menfaat maksatlı suçlamalarla kirletmek onların hem hatıralarına hakaret, hem de ruhlarını muazzep etmektir; üstelik büyük günahtır![2]
- Hoşgörü, bu topraklarda hiçbir zaman vârolmamıştır.[1]
- Derdiniz nükleer atıksa Afrika orada. Verirsiniz biraz para, atıkları alırlar. :(Habertürk televizyonu, 15 Mayıs 2010, "Tarihin Arka Odası" programı)
- İki nedenden dolayı biz, Atatürk filmi yapamayız. Birincisi senaryo yazamıyoruz. Hiç yazıyoruz falan demesinler. İkincisi, şahıs filmleri bizde güzelleme, yüceltme çerçevesinde kalıyor. Bu gelecek olan Atatürk filmini Fatih Altaylı ve Ertuğrul Özkök ağlayarak izlemiş. İkisi de Fransız eğitimi almış arkadaşlarımız. Yahu bir Fransız entelektüeli göstersene Napolyon'u ağlayarak izlesin... İşte bu yüzden bir Atatürk filmi çekemeyiz.
- (2023)
- Köyde mandolin çalmakla ülke kalkınmaz. Köy Enstitüleri hakkında çok yoğun bir reklam kampanyası yapıldı. Bu Köy Enstitüleri, belki tanınmış insanlar yetiştirmiş olabilir ama sayıları azdır. Şunu da inkar etmemek lazım ki bu enstitüler, çok sayıda militan da yetiştirmiştir.
- Osmanlı döneminde Hıristiyanlar için konmuş birçok yasaklar vardır. Meselâ şehirlerde atla gezememiş, yüksek bina yapamamış ve çanlarını kilise duvarının dışından işitilecek şekilde çalamamışlardır. Hattâ, bazı devirlerde sokağa ayaklarına çıngırak takarak çıkmak zorunda bile bırakılmış, belli renklerde elbise giymeleri bile yasaklanmıştır.[1]
- Eğer I. Dünya Savaşı'nı kazansaydık şu anda her yerde Enver Paşa heykelleri bulunur her yerde Enver Paşa resimleri olurdu. Hatta şu an Enverizm meselesini konuşurduk.
- (5 Ağustos 2012, Habertürk TV'deki Tarihin Arka Odası programında)
- Son 15-20 sene içerisinde çıkmış romanlardan tarih öğrenebileceğinizi hayal etmeyin, zira "tarih" adı altında ardarda sıralanmış bir yığın hatayı okumakla vaktinizi israf etmiş olursunuz. Hele saray hikâyelerini anlatan; eski sultanların hayatlarını konu alan eserlere hiç itibar göstermeyin, yazarlarının çoğu kitaplarında sözünü ettikleri mekânlara, en başta da Topkapı Sarayı'na hayatları boyunca bir kere olsun adım atmamışlardır.
- (Murat Bardakçı'nın yazılmış olan "tarihi roman" kitapları hakkındaki yorumu
- Türkiye’de sanatçı yoktur. Sadece müzikte değil, hiçbir alanda yoktur. Türkiye’de sanat bitti. Zevksiz bir toplum olduk.
- (2012 yılında Gazeteci İzzet Çapa'ya verdiği mülakattan)
- Türkiye’de şair yoktur, son olarak Attilâ İlhan vardı benim için.
- Türk resminin evrensel bir niteliği yoktur. Türk resmini, koleksiyona değer bir şey olarak görmüyorum. Türk resmi bir kere yeni. Geçmişte yok. Kusura bakmayın, Osman Hamdi Bey benim gözümde kötü bir oryantalisttir. Halife Abdülmecid daha iyidir benim gözümde. Halil Paşa daha iyidir.
- Türkiye’de “Türk’üm” deyince faşist oluyorsun. Sahtekâr, yalancı değilim. Allah, dönek bir solcu olmaktan korusun. Bunların arasında faşist söylemini şeref addederim. Eğer “Türk’üm” demek faşistlikse iftihar ettiğimi hiç saklamam.
- Türkiye muhafazakârlaşmadı. Anadolu zaten muhafazakârdı. Şimdi Anadolu’daki muhafazakârlar kentlere geldiler. Dahası bir de ortaya çıkmaya, sosyal yaşama katılmaya başladılar. Görünür oldular.[3]
- Yenilgi, her devlet için mukadderdir.
- (Habertürk TV'deki Tarihin Arka Odası programında)
- Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı İmparatorluğu iki farklı devlet değildir; aynı devlettir. Sadece ismi değişmiştir. Devlet devam eder.
- Demokrasi bizim genetiğimizde yok. Şark dünyası, tek adam sever. Türkiye’nin en güçlü olduğu dönemler, tek adam dönemleridir.
- Demokrasi bizde sadece var gibi görünmüştür yahut biz öyle zannetmişizdir ama hiçbir zaman tam olarak mevcut olmamıştır, daha asırlar boyunca da olmayacaktır; sebep de “Şarklılığımız” , yani Batı’nın ve bilhassa Anglo-Sakson geleneklerinin mahsûlü olan demokrasinin “Haydi alalım!” demekle gelmeyeceğini idrak edemememizdir.
- (23 Ekim 2017 tarihinde Murat Bardakçı'nın yazdığı köşe yazısından bir kesit)
- Demokrasiyi o kadar uğraşmamıza rağmen bir türlü inşa edemememizin sebebini tekrar hatırlatayım: Şarklı olmamız; bir Garp sistemi olan demokrasi elbisesinin geleneklerimizden, hattâ genetik denebilecek özelliklerimiz sebebi ile üzerimize bir türlü oturmaması, meselâ bir kolunun kısa kalması, belinin darlığı, yakasının yamulması yahut ilikler yanlış açıldıkları için düğmelerin aşağısında yahut üstünde olmalarıdır!
- (23 Ekim 2017 tarihinde Murat Bardakçı'nın yazdığı köşe yazısından bir kesit)
- Türkiye, belge cennetidir. Bugün pazarlanan Magna Carta'lar orijinal değildir, sonradan yapılmış kopyalardır. Ama bizde Orhan Gazi döneminden kalan vakfiyeler vardır. Osmanlı arşivleri, mükemmel çalışır. Çok nettir belgeler. Halen tasnif devam ediyor. (Gündem Ötesi, 139. Bölüm)
- Tarih boyunca kurulmuş olan Türk devletlerinin genetik bir özelliği vardır: İdare “ceberrutî” , yani “baskıcı” , “güç kullanmaya meraklı” ve “despot” tur... Kendi nazarında azamet sahibidir, büyüktür, güçlüdür, hattâ yücedir ama muhaliflere göre ceberruttur, zira her zaman ve her vesile ile baskı yapar, fikrini güç kullanarak, dayatarak, zorla kabul ettirmeye çalışır. Devlet, Cumhuriyet döneminde de halka karşı her zaman bu yüzünü gösterdi; sağcı, solcu, dindar, lâik, tarikat mensubu yahut dinsiz ayırımı yapmadı, resmî ideolojinin dışında olan ne kadar düşünce varsa, hepsini baskı ile susturmaya çalıştı. Türkiye’deki yaygın kanı sol kesimin hep ezildiği; başta Nâzım Hikmet ve Sabahattin Âlî olmak üzere önde gelen solcuların hapishanelerde çürütüldükleri yahut katledildikleri şeklinde oldu. Ama baskı sadece sol kesime değil, sağcı ve dindar camiaya da yapıldı, hapishane Necip Fazıl, Nihal Atsız gibi düşünce ve sanat erbâbının yanısıra Zekî Velidî ve Orhan Şaik gibi âlimlerin kaderinde de hep mevcuttu.
- (20 Mayıs 2016 tarihinde Murat Bardakçı'nın yazdığı köşe yazısından, uzun bir metin.)
- Rahatça ve açıklıkla söyleyeyim; devlet bizde asırlardan buyana hep "ceberrut" olmuş ve hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet dönemlerinde ister sağcı yahut solcu, isterse de dindar veya ateist olsun, kendisi gibi düşünmeyenleri her zaman perişan etmiştir! İsmet Paşa'nın 1940'lı senelerde zamanın sağcılarını ve solcularını toplayıp içeri atması sırasında yaşanan bir tuhaflığı edebiyat tarihçiliğimizin büyük ismi rahmetli Orhan Şaik Gökyay'dan dinlemiştim.
- (24 Haziran 2013 tarihinde Murat Bardakçı'nın yazdığı köşe yazısından bir kesit)
- İkinci Bayezid, Kolomb’a ‘he’ deseydi Amerika’da şimdi Türkçe konuşulacaktı.[4]
- Yunan Kralı, bayrağımızı yırtan Yanni Lagos’a rahmet okutan terbiyesizliği işte bu ziyareti sırasında etti. Başbakanı Dimitri Gunaris ve komutanı Anastas Papulas ile Bursa’da Osman Gazi’nin kabrine gitti, içeriye çizmeleriyle ve kılıcıyla girip sandukayı tekmeledi, “Osman, kalk da bak! Döndük” dedi![5]
- 1926’da Millî Eğitim Bakanlığı’nın topladığı bir komisyonda o devrin önde gelen iki ressamı, Namık İsmail ile Çallı İbrahim, Sultanahmet Camii’nin “resim galerisi” yapılmasını teklif etmiş; hattâ sergilenecek tabloların daha iyi görülebilmesi için çatıda delikler açılması gündeme gelmiş ve cinayete millî mimarîmizin kurucularından olan Kemaleddin Bey’in “Siz kafayı mı yediniz?” diye ortalığı velveleye vermesi sayesinde mâni olunabilmişti...[6]
- Bir hükümdarın memleketine ihanet ettiğini söylemek çok zordur, imkansızdır. Çünkü onun mülküdür evidir (imparatorluk). İnsan evini yakmaz, yıkmaz. Sultan Vahidettin de o'dur. Yani devlet, hükümdarın mülküdür. (Pelin Çift ile Gündem Ötesi Programı 139. Bölüm)[7]
- (Orhan Pamuk) Nobel ödülü almış olmasına rağmen memleketinde en çok nefret edilen yazardır.[8]
- Bence çok büyük bir şair değildir, Attilâ İlhan ondan daha üstündür. Türkiye’de, doğu toplumlarında bir âdet vardır. Mazlum olarak lanse edildiğin takdirde, senin diğer yeteneklerin de yukarıya çıkarılır. Nâzım öyledir. Necip Fazıllar’ı, Hâşimler’i, Akifler’i unutmayın.
- (Murat Bardakçı'nın, duayen şair Nâzım Hikmet hakkındaki yorumu)
- Attilâ İlhan, sonbaharın hüznünü nesillerin kalbine mısraları vasıtasıyla damla damla akıtmıştı ve onu hüzünlü bir sonbaharda kaybettik. Şimdi; lütfen, hem Türk şiirine, hem de Türk şiirinin bu büyük evlâdına sizler de birer fatiha okuyun. Zira şair gitti ve meydan artık ‘‘müteşâirler’’e kaldı.
- (Murat Bardakçı'nın, Attilâ İlhan'ın ölümünden sonra; 12 Ekim 2005 tarihinde yazdığı köşe yazısından bir kesit )
- Geçmiş özlemi ve nostalji, çalışmayı ve yaratıcılığı öldüren bir şeydir. Ah ne güzeldi mazimiz falan derseniz, hiçbir şey yapamazsınız.
- Köy Enstitüleri'nden çıkanları ben yazar kabul etmem. Köylüyü ve eşkıyayı, daha doğrusu eşkıyayı methetmek; eşkıyayı putlaştırmak solculuk, sosyalizm ya da edebiyat değildir. Cehalettir. Onun için, kelime sınırları 200 kelimeyle bitmiş; 201'inci kelime yerine çiftlikteki saman yığınlarını ya da tırmığın dişlerinin isimlerini yazanlar, bir yaprağın yere düşüşünü yirmi sayfada anlatanlar; bunlar benim için büyük yazar falan değildir. ‘‘Mevsimlik’’ , ‘‘geçici’’ yazarlardır. Ama, eşkıyayı övmek, eşkıyayı yere göğe koyamamak bir kişiyi ‘‘büyük yazar’’ ya da ‘‘büyük sosyalist’’ yapmaz. Soğuk; ruhsuz, saçma sapan ibarelerle, garip övgülerle dolu kitapları ben edebiyat eseri olarak kabul etmem.
- (Murat Bardakçı'nın, Yaşar Kemal ve eserleri hakkındaki yorumu)
- İttihat ve Terakki'nin ortaya çıkmasının iki temel nedeni vardır: Bir, onların ifadesiyle İstibdat yönetimine yani Sultan Hamid yönetimine son vermek, biraz nefes almak; ikincisi, devletin yıkılış sürecini uzatmak, mümkünse yıkılmaktan kurtarmak. İttihat ve Terakki'nin başka bir maksadı yoktur. İttihatçılık ve İslamcılık, iktidara gelmelerinden çok sonra olmuş hadiselerdir.[8]
- Devlet, tek parti döneminde Arapça ezan yasağının tatbikine şiddetli şekilde özen gösterdi; yasağın yürürlükte olduğu 18 sene boyunca kanuna karşı çıkıp ezanı Arapça okuyan, kameti de yine Arapça getiren binlerce kişi tutuklandı ve bazıları mahkûm edildiler...[9]
Kaynakça
[düzenle]- ↑ 1,0 1,1 1,2 26 Nisan 2007, Sabah
- ↑ "Çok sıkıntılı günlerden geçiyoruz ama bu önemli yıldönümünü unutmayalım!" başlıklı yazısı, Habertürk, 24 Temmuz 2016.
- ↑ gazeteoku.com
- ↑ Amerika’da şimdi Türkçe konuşulacaktı
- ↑ Bayrağımızı yırtan herifin kralı da terbiyesizdi, Bursa’da Osman Gazi’nin sandukasını tekmelemişti!
- ↑ Ayasofya ile Sultanahmet’in 95 senedir bitmeyen çilesi: Resim galerisi ve caz klübü yapılmalarına ramak kalmış, 1945’te de Ayasofya’ya Katolikler talip olmuştu!
- ↑ https://www.youtube.com/watch?v=ADYQhBw0VYM
- ↑ 8,0 8,1 CNN Türk, Enver Aysever ile Aykırı Sorular, 28 Nisan 2014, https://www.youtube.com/watch?v=fYGPzF2Gxag
- ↑ Biz kapattık, biz açtık!