Mine kırıkkanat
Görünüm
Mine kırıkkanat | |
---|---|
Türk gazeteci, yazar ve köşe yazarı. | |
Doğum tarihi | 10 Mayıs 1951 |
Doğum yeri | Ankara |
Vikipedi maddesi |
Mine Gökçe Kırıkkanat (d. 1951, Ankara), Türk gazeteci, yazar ve köşe yazarı.
Sözleri
[değiştir]- İslamiyet çok büyük bir şanssızlık eseridir.
- Cömert duyguların yaraladığı insanlar vardır.
- Kaybetmekte özgür, kaybolmakta bağımsız...
- Bir gürültü duydum, meğer yalnızlığın ayak sesleriymiş.
- Ne kadar çok insan ölüyor sevgiden. Belki nefretten bile çok.
- Değişikliklere karşı çıkmak topyekün bir yadsımayı içeriyor artık.
- Kimsesiz yaşamak bildiğim bir şey. Ama mutluluğu öğrenemedim.
- Ülkeniz niçin yok oldu? Cehalet ve görgüsüzlük, kişiliğimizi yok etti.
- Eğlenen bir kalabalığın ortasındaki yalnızlık,bilemezsiniz ne kadar acıdır.
- İnsanlar kavrayamadıklarına saçma, akıllarını aşana delilik der. Böylece korkmazlar.
- Her cemaatleşme, “öteki”nden ayrışmayı, ayrışma da eninde sonunda çatışmayı içerir.
- Başkalarını dinlemek ve eserler okumak, kişinin kendi anlayış yeteneğini aşmasını sağlar.
- Geri kalmışlığın duygusuzlukla görünmez aynılığı üstüne felsefe yaparak, uzun uzun yürüdük.
- İyi niyet, aşağılayıcıdır kimi zaman. Nefrete dayananların, merhametle öldürüldüklerini gördüm.
- İyi insan ne demek anne? Çektiği acıları, verdiği acılardan daha kolay unutanlar, iyi insanlardır yavrum.
- Paylaşılmayan dertler insanı yaralar, asit gibi kemirir beynini adamın. Her şey anlatılmalı, temizlik yapılmalı...
- Mucizeler, tarih yazan büyük liderlerin ortak reçetesidir. Ne zaman zora düşseler, hop, bir mucize olur, kurtulurlar.
- Başta din adamları, iktidar odaklarınca çoğu kez politikaya eklemlenmiş, hatta bazen politikanın ta kendisi olabilmiştir.
- Ne kadar çok bekliyordu buranın insanları, ne kadar çok! Erkekler kahvelerde, kadınlar pencerelerde, hep bekliyorlardı.
- Tarihten günümüze dinmeyen nefret, azalmayan düşmanlık, kabuk tutmayan yara, Ortodokslar ile Katolikler arasındadır.
- Gençler kendi yaşadıklarını ölçüt almazlar. Onların zamanı gelecektedir çünkü. Zamana, geçtikten sonra sahip çıkıyor insanlar.
- Keşke hiç yaşlanmadan ölsek. Pörsümeden, buruşmadan, çökmeden, çürümeden. Bir gece ansızın, uykumuzda, derin bir solukla.
- İster tektanrılı olsun, ister çoktanrılı, insanlık ezelden ebede savaşmış ve savaşmak için gerekli düşmanlığı, hep "öteki" dinde bulmuştu.
- Ortaçağ'daki ruhbanlar, sözüm ona Tanrı'dan aldıkları yetkilerle, dini bir silah haline getirmişti. İmanı da mühimmat olarak sürüyordu, namluya.
- Demek ki zaman, iki bin yıldır insanlığı birbirine kırdıran dinler adına söylenen tümüyle siyasal yalanları, yoktan var edilen ve kutsal süsü verilen tümüyle uyduruk dogmaları, insanlığa ihbar zamanıdır.
- Bilgiye erişimi özenle engellenen cahil halk her türlü hurafeye kolayca inandırılıyor, yazıya erişilmez bir kutsallık yüklüyor ve Kilise’nin yasakladığı pagan ama doğru bilgileri yayanlar, aforoz ediliyorlardı.
- Krallık ve derebeyliklerinden, bazıları varını yoğunu satıp “din elden gidiyor” diye, bazıları ise tam tersine talanla servet edinmek için yollara düşen, birbirinden çok değişik soylardan oluşan savaşçı birlikleriydi.
- Ulusalcılık akımının kimi yerde sönüp kimi yerde zayıfladığı 21. yüzyılda, dine dayalı cemaatleşmenin yeniden dirilişiyle, dönemsel çatışma politikalarının yeniden dine odaklanması, hatta düpedüz dinle özdeşleşmesi, kaçınılmaz.
- Önce ormanları yok ettiler, sonra denizleri kirlettiler, havayı solunmaz hale getirdiler, suları tükettiler, hayvanat bahçesindeki hayvanları kesip yediler, kitapları yaktılar, okumayı öldürdüler, yazıyı öldürdüler, gazeteleri öldürdüler.
- İnsanlar, uygarlık tarihinin başından beri tanrı adına ve şeytana karşı, birbirleriyle dövüşür, dururlar. Şeytan var olmadığı için de gerçek hasımları kâh “kâfir”, kâh “zındık”, bazen de “dinsiz” olarak şeytanın yeryüzündeki temsilcisi saydıkları “ötekiler”dir.
- Ümmet”ten “millet”e geçişi yüz yılı bile bulmayan toplumların, hızlı bir geri dönüşle tekrar “ümmet” çatısına yöneldiği bir süreç yaşıyoruz. Kimi yerde zorla, kimi yerde halkoyuyla gerçekleşen ümmetçiliğin başlıca aracı, dün olduğu gibi bugün de din ve iman!
- Dinlere ateist bir gözle bakıldığında, tarihte her yeni dinin eskisinden boşaltabildiği yeri doldurduğu, mabetlerin kalıp, tanrıların değiştiği ve farklı ritüellerin, bir tarladaki değişik çiçekler gibi aynı etkiyi yarattığı açıktı: İnsanı, ölümden sonra bir devam olduğuna inandırmak.
- Salt üç tek tanrılı din arasındaki iki bin yıllık mücadeleye bakıldığında Katolikler, önce Ortodokslar, sonra Bogomil/Katharlar ve Protestanlarla, ardından hepsi kendi aralarında, derken birleşip Müslümanlara karşı dövüştüler. Müslümanlar da Sünni, Şii, Alevi vb. diye birbirlerini katlettiler ve Hıristiyan Batı’yla savaştılar.
- Hangi dinden olursa olsun toplumu kutsal hükümlerle yönetmeye kalkan tüm dinci iktidarlar, felsefe ve mantık biliminin yayılmasını engellemeye çalışırlar. Çünkü istisnasız tüm din dogmaları, ya doğa yasaları ya da kendi içlerinde çelişir. Dolayısıyla bu çelişkileri ortaya koyacak olan felsefe ekolleri ve mantık yöntemleri, her dinden softaların nefret odağıdır!