Kağıttan Kentler

Vikisöz, özgür söz dizini

Kağıttan Kentler, John Green'in 2008 yılında yazdığı bir gençlik romanıdır.


  • Kendini bulmadan önce kaybetmen gerek.

Quentin Jacobsen[değiştir]

  • Margo gizemli olayları her zaman sevdi. Ve daha sonra olan her şeyde, gizemli şeyleri belki de o kadar seviyordu ki onlardan biri haline geldi, diye düşünmekten kendimi alamadım.
  • "Yakından her şey daha çirkin." dedi Margo.
  • "Sen değilsin" dedim, doğru düzgün düşünemeden.
  • Kağıttan evlerinde yaşayan bütün şu kâğıttan insanlar, kendilerini ısıtmak için geleceği yakıyorlar.
  • Belki ipler kopar, belki gemilerimiz batar ya da belki biz çimeniz… Köklerimiz birbirine o kadar bağımlı ki, biri hâlâ hayatta olduğu sürece kimse ölü değil. Metafor kıtlığı çekmiyoruz, demek istediğim bu. Fakat hangi metaforu seçeceğin konusunda dikkatli olmalısın çünkü bu önemli. Eğer ipleri seçiyorsan, o zaman tamir edilemez derecede kopabileceğin bir dünya hayal ediyorsundur. Eğer çimeni seçiyorsan, hepimizin karşılıklı olarak birbirimize son derece bağlı olduğumuzu söylüyorsundur, o zaman şu kök sistemlerini yalnızca birbirimizi anlamak için değil, aynı zamanda birbirimiz haline gelmek için de kullanabiliriz. Metaforların saklı anlamları var.
  • İpleri seviyorum. Hep sevdim. Çünkü öyle hissediyorum. Ama ipler, acının, olduğundan daha ölümcül görünmesine neden oluyor sanırım. İplerin bizi inandırdığı kadar dayanıksız değiliz. Ve çimeni de seviyorum. Çimen beni sana getirdi, seni gerçek bir insan olarak hayal etmeme yardımcı oldu. Ama biz aynı bitkinin farklı filizleri değiliz. Ben sen olamam. Sen de ben olamazsın. Başka birini iyi bir şekilde hayal edebilirsin… Ama asla tamamen kusursuz olmaz.
  • Belki önceden söylediğin gibi, hepimiz çatlayıp açılıyoruz. Sanki her birimiz su geçirmez bir kabuk olarak yola çıkıyoruz. Ve bir şeyler oluyor… Birileri bizleri terk ediyor, sevmiyor, anlamıyor ya da biz onları anlamıyoruz ve kaybediyoruz, başarısız oluyoruz ve birbirimizi incitiyoruz. Ve kabuk bazı yerlerinden çatlayıp açılmaya başlıyor. Yani evet, kabuk bir kere çatladığında, son kaçınılmaz oluyor. Osprey’in içine yağmur yağmaya başladığında, asla tadilat yapılmayacak. Ama çatlakların açılmaya başladığı an ile parçalandığımız an arasında çok zaman var. Ve ancak o zaman birbirimizi görebiliriz çünkü kendi çatlaklarımızın arasından dışımızdakileri ve başkalarının çatlakları arasından da onların içini görüyoruz. Ne zaman birbirimizi yüz yüze gördük? Sen benim çatlaklarımın içini, ben de seninkilerin içini görene kadar değil. Ondan önce, sadece birbirimizin fikirlerine bakıyorduk, pencerendeki jalûziye bakıp içeriyi hiç görmemek gibi. Ama kabuk bir kere çatladığında ışık içeri girebiliyor. Işık dışarı çıkabiliyor.
  • Herkesin bir mucizesi vardır. Benim mucizem Margo Roth Spiegelman'di.

Margo Roth Spiegelman[değiştir]

  • Kağıttan bir kent... Kağıttan evlerinde yaşayan bütün bu kâğıttan insanlar, kendilerini ısıtmak için geleceği yakıyorlar. Bütün kâğıttan çocuklar, bir serserinin kâğıttan bir büfeden onlar için aldığı birayı içiyor. Herkes bir şeylere sahip olma çılgınlığıyla kendini kaybetmiş. Bütün bu şeyler kâğıt inceliğinde ve kâğıt kırılganlığında. Ve bütün insanlar da.
  • Bu bana hep çok saçma geldi, insanların güzel olduğu için birinin etrafında olmak istemeleri yani. Kahvaltılık gevreğini tadı yerine rengine dayanarak seçmen gibi.
  • Kâğıttan kentlere gideceksin ve geri dönmeyeceksin.
  • Herkes bir şeylere sahip olma çılgınlığıyla kendini kaybetmiş.