Hakkari'de Bir Mevsim

Vikisöz, özgür söz dizini

O/Hakkari'de Bir Mevsim, Ferit Edgü'nün 1964'de er-öğretmen olarak görev yaptığı Hakkari'de yaşadıklarından esinlenerek yazdığı roman. İlk olarak 1977 yılında Ada Yayıncılık tarafından yayımlanmıştır.

"KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: «—Hiç kuşkusuz, düş, gerçeğin ta kendisidir.»
GENÇ ETNOLOĞ: «—Yani şu anda yaptığımız şey kadar mı gerçek?.»
KIZILDERİLİ BÜYÜCÜ: «—İlle de bir karşılaştırma istiyorsan, daha da gerçek, derim.»
"

Ön ve Sonsöz[değiştir]

A / Hak. Kenti[değiştir]

  • Hak. Kentim
    çileli gözlerin
    cüzzamlı derin
    ve—kar ile devam eder adın
    İrtifa binaltıyüz metre.
    Nüfus onbin
    yarısı asker.
    (s. 9)
  • Ola ki tanrılar hiçbir zaman uğramadılar semtine ama insanlar
    yüzyıllar boyu gelip sende yerleşenler, kaçanlar, korkanlar, yalçın kayalarında bir korunak bulup, çoraklığına, dayanılmaz iklimine karşın sende karar kılanlar, seni barınak bilenler sende yerleşenler
    neden bir iz bırakmadılar arkalarında
    o kaçan, durmadan kaçan halkalar
    kovalanan ve kovalayanlar?
    (s. 9)
  • Kafka, karabasanlarında gördü belki seni, ama adlandıramadı.
    (Ya da hiç girmedin onun düşlerine.)
    Bilseydi, senin gibi bir yer var yeryüzünde
    en korkunç kitabının konusu sen olurdun.
    (s. 9)
  • Dostoyevski sürülseydi sana
    Yer Üstünden Notlar'ı yazardı
    ya da Suç ve Suç'u.
    (s. 10)
  • İşte o zaman geçmişimi ve sende geçirdiğim günleri ansıyıp, oturuyorum masamın başına
    bir insanın başından geçenleri anlatmak için
    başka insanlara.
    (s.12)

B / Kazadan Sonra[değiştir]

  • Ey okuyucu
    eğer yaşantın boyu, bir gün olsun
    bir teknenin kaptanı olmadınsa
    —ya da böylesi bir duyguya kapılmadın, böyle bir düş görmedinse—
    teknen, bir gün ya da bir gece, yolunu şaşırmış,
    bilmediğin sularda yol alırken
    haritalarda görülmeyen kayalara çarpıp batmadıysa ve kendini tek başına
    —Tayfalar nerde? Dümencim n'oldu?—
    bir kumsalda da değil, denizden kilometrelerce uzakta, üstelik bir dağ başında (Rakım: 2.100) bulmadınsa, ya da benzeri bir korkulu düşü, gözün açık ya da kapalı görmedinse
    bu kitapta yazılı olanları anlamakta güçlük çekebilirsin. Çünkü anlamak bir ortak dil gerektirir.
    Ortak dil ise,
    ortak yaşam / ortak bilgi / ortak birikim / ortak düş
    kimi yerde ortak düşüş demektir.
    Ortak değilse bile
    , yakın / benzer / gibi. (s. 13)
  • Günün birinde benzeri (ya da benzemez) bir durumda kalırsan, kuşkusuz sen de başka bir yöntem izleyeceksin sevgili okurum:
    Kendi yöntemini.
    Çünkü her kişinin bir başka yolu, bir başka yöntemi olmak gerekir.
    (s. 15)

Birinci Bölüm[değiştir]

I / YABANCILAR ARASINDA BİR YABANCI[değiştir]

  • Söyledim değil mi, teknem kayalara çarpıp battı.
    Ve kendimi burda buldum. (s. 19)
  • Bir kazazade miydim?
    Yoksa bir sürgün mü?
    Yoksa bir mahkum mu?
    Öyleyse neydi suçum? (ss. 19-20)
  • Başkalarının deneylerinden yararlanmasını bilen, ders almasını bilen okuyucu, sana sesleniyorum: Öyle durumlar olur ki, adını, öz adını, ansıman bile yeterlidir. Bir çiçeğin adı bile yeterlidir. (s. 21)
  • Sevdiğin (yani bir başka insanoğlunun ya da kızının) adı çok yeterlidir.
    Bu senin yaşama nedenin bile olabilir.
    Nokta. (s.21)
  • Hadi, şimdi anlat bakalım öykünü
    kırık kalem. (s. 21)

II / GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ[değiştir]

  • Doğan günle birlikte gereği düşünüldü:
    Yaşamak, yaşamayı sürdürebilmek için kişiliğini bulmak zorundasın. (s. 22)

IV / KENTTE[değiştir]

  • Sonra: Ne demek "ilgililer?"
    İlgililer, dedim, yani okullarla ilgilenen kişiler, bana yardım edecek kişiler.
    Sana kimse yardım edemez, bunu bilmiyor musun? dedi.
    Bilmiyordum. (s. 27)
  • Tanıştığımıza memnun oldum, dedi. Ben lisemizin felsefe-sosyoloji-mantık öğretmeniyim. (Gözlerini oğuşturdu.) Kentimize hoş geldiniz. Geldiğinize göre birkaç gün kalsaydınız.
    Müdür bey iyi adamdır, göz yumar.
    (Müdür bey neye göz yumacaktı?) (s. 29)

XX / ELİ-KOLU KIRIK BİR AĞIT[değiştir]

  • Eli-kolu kırık,—
    okulda çocuklara yalnız resim yaptırıyor,
    sözcükler verip cümle kurduruyor.

İki çocuk daha öldü.

Ramazan kentten daha dönmedi.

Eli-kolu kırık döneceğini biliyor Ramazan'ın.
Çaresiz. Eli-kolu kırık, umutsuzluk sözcüğünü kullanmamak için ve
ben dememek için,
şimdi,
şu anda,
burda,
ve başkaldırmanın bir işe yaramadığını bilip
susup duruyor. (s. 95)

XIII / BİR KONUK[değiştir]

  • Bu yeter mi? dedi. Şimdi senin evin de burda, sen buralı mısın?
    Ama benim evim, gerçek evim değil bu, dedim. Burası bana verilmiş bir oda. Hem benim, ne bir karım, ne de çocuklarım var burda.
    Olsun, dedi. Aynı şey. ben de bir yabancıyım. (s. 71)

İkinci Bölüm[değiştir]

XXXV / ALAADDİN[değiştir]

  • Alaaddin geliyor. Gece.

Hoca benim kardeş hasta, diyor.
Nesi var? diyorum.
Ateşi var çok, diyor. Ölecek.
İlaç vereyim mi? diyorum.
Hayır portakal ver, diyor.
Portakal yememiştir hiç. (s. 136)