Fakir Baykurt
Görünüm
Fakir Baykurt | |
---|---|
Doğum tarihi | 15 Haziran 1929 |
Doğum yeri | Burdur |
Ölüm tarihi | 11 Ekim 1999, 11 Kasım 1999 |
Ölüm yeri | Essen |
Vikipedi maddesi Vikiveri öğesi |
Fakir Baykurt (Esas ismi Tahir, 15 Haziran 1929; Yeşilova, Burdur - 11 Ekim 1999, Essen), Türk yazar ve sendikacı.
Sözleri
[değiştir]- İnsanlık kalktı mı dünyadan?
- Karıncalar birleşirse, filleri yutar.
- İnsanların düşünceleri öldürülemez.
- Şimdi çoklar azaldı, azlar da tükendi.
- Aklı uyandıracak olan da kitap, kitaplık.
- İnsan yediğiyle değil, hazmettiğiyle yaşar.
- İnsan, kendi gönlüyle bu acılara katlanır mı?
- İnsanoğlunun gururu aşılması en zor dağdır.
- Kitaplığın girdiği yerden bilmezlik kaçar gider.
- Ancak bilimle gidilen yolun sonu aydınlıktır!!!
- Ben başbakan olsam, kitaplıklara önem veririm.
- Köye kitaplık açmak, çöle çeşme götürmek gibidir.
- Sattığımız para etmezdi. Aldığımıza da para yetmezdi.
- Kimin dost, kimin düşman olduğunu bir gün anlarsınız!..
- Eskiden cahillik fazlaydı; şimdi daha fazla. Gittikçe de artıyor.
- Halkımızın üstünde öyle bir karanlık var ki, yırtılacak gibi değil!
- Kitaplarla başbaşa kalabildiğim zaman yaşamak güzel oluyordu.
- Eğer geleceği kurtarmak istiyorsak, kitapları asıl çocuklara okutacağız.
- Kafaların içiyle uğraşacak yerde dışıyla uğraşmayı seviyoruz nedense.
- Halkın karanlıkta kalmasını isteyenler, araç olarak dini her zaman, her işe kattılar.
- Barışın değerini siz bilin.Sizden önce biz bilelim.Önce sonra demeden birlikte bilelim.
- Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir.
- İnsanda mantık olmalı. Düşünce olmalı. Düşünce nasıl olur? Bilgiyle olur. Bilgi de kitaplardadır.
- İyi değildir, insanın içindeki, dışındaki yarayı kaşıyıp durmak. Sende kaşımayı bırakırsan sevinirim.
- Cahilliği ancak okumakla yenebiliriz. Karanlığı okuyup öğrenmekle, kafayı ışıklandırmakla yenebiliriz.
- Akıl uyanmayınca kafa çalışır mı? Kafa çalışmayınca para kazanılır mı? Aklı uyandıracak olan da kitap, kitaplık.
- Yoruldum, çok yoruldum. Biraz değil çok yoruldum o şehirde. Çokları çok aldı yaşamda benden. Kimine emeğimi, kimine zamanımı vermekten yoruldum.
- Cumhuriyet ilkelerine karşı devlet parasıyla ve olanaklarıyla din eğitimi alıp yürüdü; Cumhuriyet'e ters, kalabalık kadrolar yetiştiriliyor. Laiklik korunmalıdır.
- Cahilliği yok edecek ilaç bilim değil mi? Evet, bilim. İşte o da kitapların içindedir. Cahilliği ancak okumakla yenebiliriz. Karanlığı okuyup öğrenmekle, kafayı ışıklandırmakla yenebiliriz.
- Dünyada insan birbirini sevmeli! Sevmezse günler tükenmez! Sevmezse dünya zindan olur. Sevmezse yaşadığının farkına varamaz. Sen somurt, komşun somurtsun, ne olacak sonu? İnsan dediğin dünyada sevmeli .
- Dünyayı din ile yönetmeye kalkan usu yitikleri önlemek gerekir. Din ile yönetim olmaz. Dinde soru yoktur, din yönetimleri halka hesap vermez. Eleştiri yoktur. Din yönetimleri aydınların, hem de halkın kendilerine yönetimini eleştirmeli, ona soru sormalıdır. Toplumların yönetimi akılla, bilimle olmalıdır...
- Ne ulan bu dünyanın kepazeliği?
Fakir Baykurt'un konuşmalarından
[değiştir]- “Benim dilim sadece kitaplardan öğrenilmiş değildir. Evimizde, köyümüzde, Türkçenin olduğu her yerde çocuklardan, kadınlardan, okumuş okumamış halkımızdan emdiğim Türkçedir benim dilim. Halkımın göğüsleri bereketle dolu olduğu için, ben de onu eme eme büyüdüğüm için, gürbüz bir yazar olabilmişimdir.”
- “Bakın ben aklıma, gönlüme uygun bir tek sözcük yaptım, o da varsıl’dır. Bir arkadaşım vardı; kızı annesinden çay isteyeceği zaman “Çaysadım!” derdi. Susadım demiyor muyuz; onun gibi. Tırpan’ı yazarken, "yoksul" karşıtına ille “zengin” mi diyeceğim, “varsıl” geldi kalemime; hemen öyle yazdım. Sonra baktım, başka arkadaşlar da kullanıyor."
- “Bir sanatçı olarak yazar, anlayabildiğime göre, günün her saatinde ve her yerde, dünyaya yazmak diye bir tutkuyla bakar. Sürekli bir uyanıklık içindedir.
- “1929 doğumlu olduğum doğru. Ay, gün bilinmiyordu. Anamla konuştuk. Köyde orak mevsimi. Tarlada sancılanıp eve gelmiş. Haziran ortasıdır...”
- “Dikenlerin arasından gelmiş bir yazarım ben. Yüzyıllarca karanlıkta bırakılmış köylerin birinden, Akça Köydenim. Ailem yoksuldu. Kırk bayır kırk iki dönüm toprağımız vardı. Birkaç yerde anlattım, anam babam okuma yazma bilmiyordu. Köyümüze geçten geç açılan ilkokul yalnızca üç sınıflıydı. Evimizde bir tek kitap yoktu. Cumhuriyet beni götürdü, açtığı Köy Enstitüsünde eğitti, öğretmen yaptı; elime kalem verdi yurdun yazarları arasına kattı. Şimdi düşünüyorum, yokluktan geliyorum.”
- “Almanya’ya göçmemin iki nedeni var; Biri can güvenliğimin yok olması. İkinci, 1963’te Amerika’dan dönerken bir hafta aralarında kaldığım işçilerimizin yaşamını daha yakından görme isteği...”
- “Ben 1971 12 Martı'nda iki kez gözaltına alındım ve tutuklandım. Yattım içeride. Yargılanmam dört buçuk yıl sürdü. Sonunda aklandım. Yattığım yanımda kar kaldı. 12 Eylül 1980’de Almanya'daki yazınsal incelemelerimi sürdürürken, şimdi Marmaris’de resim boyayan generalle arkadaşları darbe yaptı. Dönsem tutuklanacağım. İçimde yazınsal sevdası olan insanlar için cezaevleri uygun yerler değildir. Döneni içeri atıyor dönmeyeni yurttaşlıktan çıkarıyordu. Ben çıkarılmadım, belki ünümden çekinildi. Bu koşullar yüzünden dışarıda kalışım uzadı. Yazılarımı, kitaplarımı orada yazdım. Burada yitirdiğim öğretmenliği orada sürdürdüm.”
- “Hareket noktam çoğunlukla ‘yaşam’dır. Yaşam’dan aldığım ‘deney’ ve etkilenimleri, düşüncelerim ve inançlarımla emiştirerek yazmaya yönelirim.”
- ...Yorulmadım hiçbir zaman
O yoksul sevgili gibi dağ başlarında
Karda kalmış, darda kalmış yolcular için
yazmaktan - Yaşam, bilinçten bilinçaltına iner. Orada mayalanır, dinlenir, değişir. Etkisi derin, yankısı geniş toplumsal olayların 8-10 yıl geriden gelerek romanlaşması bu yüzdendir. Bilinçaltı birikiminin değişerek bir biçim bulması, bir sanatsal anlatım biçimine erişmesi şipşak olmaz. Hatta sadece bir fışkırma da sayılmaz, “birdenbire”lik yoktur onda.
Akan ve akmakta olan yaşamı, bilinçaltından ve bilinçten geçirip dışa vurma işidir roman. Hem bireysel, hem toplumsal boyutları olan bir yazı türü. Bir imbikleme... pembe beyaz yapraklardan gül suyu ve gül yağı çıkarmak gibi. - ... ne tümden bilinçaltı fışkırması, ne de yalnızca bilinçli bir çabadır roman.
- “ ...Ben günlük tutmam ama not tutarım. Bir sürü gereci, ayrıntıyı: çağrışım, gözlem, dinleme, duyma yoluyla ufak ufak kağıtlara yazar biriktiririm. Biçim ararım...”
- “...Dikkate ettiğim noktalar vardır. Adına kadar, kişi adı, yer adı, romanın adı; hepsi inceden inceye düşünülmüş olmalı derim. Hiçbir sorun çözümünü rastlantıya, gelişigüzelliğe bırakmak istemem... bir romanım ötekine benzemesin isterim. O yüzden kılı kırka yararım... Her ayrıntıyı çağrışımla, her çözüm konuşup görüşmeyle gelmez. Aylar süren okumalar gerekir. Köygöçüren için uzun uzun, yer altı suları, Orta Anadolu iklimi, sondajcılık, sulu ve kuru tarım konularını inceledim, pek çok rapor okudum. Amerikan sargısı ve Kaplumbağalar için üst üste gezler yaptım. Yayla için Tarih Kurumuna, müzelere gidip geldim, arkeoloji çalıştım. Hastanelerde gözlem yaptım. Dağlarda, yaylalarda yaşadım. Uzaycılık üstüne kitaplar okudum. Bunlarsız olabileceğini sanmıyorum...”
- “...Dünyada ve bizde gençlik adaletsizliğe baş kaldırmaktır. Onu “Demokratik Üniversite!” “Halka dönük üniversite !” haykırışlarının altında yatan temel istek, bu yamuk, bu adaletsiz durumun değiştirilmesidir.
Üniversiteler, bunlara eğilmediği, bunlara çözüm aramadığı gençlerin sabrı taşmış, sonunda sokağa düşmüş ve eyleme geçmişlerdir. Bu anlaşılmadıkça, bu değişiklik yapılmadıkça,gençliğin bilime ve tarihe uygun savaşı sürüp gidecektir. Bu yüzden biz gençlerimizi anlamakta onları doğru yolda görmekteyiz. Bunu copla, gaz bombasıyla, durdurmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Bunun bir tek çaresi vardır.O da devrimdir. Devrim, tarihsel koşulların olgunlaştığı dönemlerde olur. Tarihsel koşullar olgunlaşmamışsa devrim olmaz...”
- TÖS 2. Olağan Genel Kurul Toplantısı
- 7 Temmuz 1969, Kayseri