August Bebel

Vikisöz, özgür söz dizini
August Bebel
Doğum tarihi 22 Şubat 1840, 1840
Doğum yeri Deutz, Köln, Köln
Ölüm tarihi 13 Ağustos 1913, 1913
Ölüm yeri Passugg
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

August Bebel (22 Şubat 1840 – 13 Ağustos 1913) , Alman sosyalist politikacı.

  • Analık hukukunun geçerliliği, komünizm anlamına, herkesin eşitliği anlamına geliyordu; babalık hukukunun doğuşu özel mülkiyetin egemenliği ve aynı zamanda kadının ezilmesi ve köleleştirilmesi anlamına geliyordu. Devleti kadınların eline geçirtip, komünizmi uygulattığı "Kadınlar Meclisi" komedisinde, kadınları küçük düşürmek için onları fena halde karikatürize eden tutucu Aristofanes bile bunu görüyordu.[1]
  • Bazı açılardan görüşlerimiz, barbar halkların görüşlerinden çok az farklıdır. Yeni doğan bebekler barbarlarda sıkça öldürülüyordu, özellikle kızların kaderi buydu ve bazı kabilelerde hala böyledir. Biz artık kızları öldürmüyoruz, bunun için fazla uygarız ama kızlara sık sık parya gibi davranılıyor. Daha güçlü olan erkek, var olma mücadelesinde kadını her yerde geri iter ve kadın buna rağmen mücadele ederse, güçlü cins tarafından sevimsiz rakibe olarak nefretle izlenmesi ender değildir. Kadın rekabetine karşı en acımasız olan ve onlara karşı şiddetle mücadele edenler, özellikle daha yüksek tabakaların erkekleridir. İşçilerin de kadın emeğinin dışlanmasını talep etmelerine istisnai olarak rastlanır.[2]
  • Şimdiye dek genel olarak kadının duygusal ve ruhsal yaşamı ölçüsüz derecede beslendi, buna karşılık zeka gelişimi engellendi, ağır biçimde ihmal edildi ve bastırıldı. Bunun sonucu olarak kadın tam anlamıyla duygusal ve ruhsal yaşam hipertrofisi çekiyor ve bu nedenle o, çoğunlukla her türlü batıl inanca ve mucize yalanına açıktır, dinsel ve başka türlü şarlatanlıklar için çok yararlı bir zemin, her türlü gericilik için uyumlu bir araçtır. Darkafalı erkek dünyası bunun acısını duyduğu için sıkça şikayetçi olur ama bunu değiştirmez, çünkü büyük bir çoğunlukla kendisi de henüz kulaklarına dek ön yargılara gömülmüştür.[3]
  • Ortaçağın ne kadar eksiklikleri olsa da, Hristiyanlığın bastıramadığı, sağlam, yaşam sevincine sahip bir halk karakterinden fışkıran sağlıklı bir şevhet duygusu vardı. Zamanımızın, şeyleri adlı adınca anmaktan ve doğal şeyler üzerine doğal bir şekilde konuşmaktan sıkılan ve çekinen ikiyüzlü iffet taslayıcılığı ve gizli şehvet düşkünlüğü ona yabancıydı. Doğallıktan yoksunluktan ya da töre haline gelmiş iffet taslayıcılıktan açıkça adı konmak istenmeyen ve böylece, bu tür bir dil, tahrik edip doyurmadığı, yalnızca sezdirip açıkça ifade etmediği için, daha da tehlikeli hale getirilen şeylerin büründürüldüğü o dokunaklı çift anlamlılığı da tanımıyordu. Toplumsal eğlence araçlarımız, romanlarımız ve tiyatrolarımız bu dokunaklı çift anlamlılıklarla doludur ve bunun etkisi ortadadır. Dinsel spiritüalizm (tinselcilik) ardına gizlenen bu hovarda spiritüalizmi muazzam bir güce sahiptir.[4]
  • Sınıf bilinçli işçi, mevcut ekonomik gelişmenin, kadının kendisini erkeğin rakibi olarak payelendirmeye zorladığını biliyor ama o, kadın emeğini yasaklamanın, makine kullanımını yasaklamak kadar saçma olduğunu da biliyor ve bu nedenle kadını, toplumdaki konumu üzerine bilinçlendirmeyi ve onu proletaryanın kapitalizme karşı kurtuluş mücadelesinde silah arkadaşı olarak eğitmeyi arzuluyor.[5]
  • Eğer insan, normal ve sağlıklı biçimde gelişmek istiyorsa, bedeninin hiçbir uzvunu ihmal etmemek ve hiçbir doğal güdünün normal doyumunu esirgememek, onun kendisine karşı yerine getirmek zorunda olduğu bir buyruktur. Her uzuv, doğa tarafından belirlenmiş olduğu fonksiyonu yerine getirmelidir, organizmanın zarara uğratılması, cezalandırmayı gerektirir. İnsanın fiziksel gelişim yasaları gibi, ruhsal gelişim yasaları da incelenmeli ve onlara uyulmalıdır. İnsanın ruhsal faaliyeti, onun organlarının fizyolojik niteliğine bağlıdır. İkisinin tam sağlıklılığı birbiriyle içiçedir. Birindeki arıza diğerini de arızalandırıcı etkide bulunmak zorundadır. Hayvansal gereksinimler denen şeyler, ruhsal denenlerden farklı bir basamakta değildir. İkisi de aynı organizmanın etkisidir ve biri diğerinden etkilenir. Bu erkek için olduğu kadar kadın için de geçerlidir.[6]
  • Erkek dünyası tarafından konulmuş olan ahlak yasalarının kadınlar tarafından en ufak bir ihlali, en ağır biçimde cezalandırılıyordu. Ve kadın cinsi, sürekli baskı ve aldığı tuhaf eğitim sonucu, efendisinin düşünce sistemini öylesine içselleştirmiştir ki bu durumu hala doğal bulmaktadır. Köleliği de doğal bulan ve köleciler sınıfından kurtarıcıları çıkmamış olsa, hiçbir zaman kendini kurtaramayacak olan milyonlarca köle yok muydu? Stein Yasası sonucunda kölelikten kurtulacak olan Prusyalı köylüler, bundan vazgeçilmesi için dilekçe yazmamışlar mıydı, "Çünkü hastalandıklarında ya da yaşlandıklarında onlara kim bakacaktı?" Ve modem işçi hareketinde de durum benzer değil midir? Sömürücülerinin kendisini etkilemesine ve iradesi dışında yönlendirmesine halen izin veren öyle çok işçi var ki![7]
  • Koşullar erkek için özellikle elverişlidir. Doğa, üreme eyleminin sonuçlarını kadına havale etmiştir, erkeğin zevk dışında ne zahmeti ne de sorumluluğu vardır. Kadın karşısındaki bu avantajlı konum, erkek dünyasının büyük bölümünü belirleyen, cinsel taleplerdeki o dizginsizliği teşvik etmiştir. Fakat cinsel güdünün yasal doyumunu engelleyen ya da yetersiz bırakan birçok neden bulunduğundan, sonuç, yabanıl doyumdur.[8]
  • Kadın karşısında erkeğin devlet tarafından böylesi korunuşu, ilişkilerin karakterini tepetaklak ediyor. Sanki erkekler zayıf, kadınlar ise güçlü cinsmiş gibi, sanki kadın baştan çıkarıcı ve zavallı, zayıf erkek baştan çıkarılanmış gibi görülüyor. Cennette Adem ile Havva arasındaki baştan çıkarma efsanesi, anlayışlarımıza ve yasalarımıza etkide bulunmaya devam ediyor ve Hristiyanlığa hak veriyor: "Kadın büyük baştan çıkarıcıdır, suç küpüdür." Erkek dünyası bu acıklı ve onursuz rolden utanmalıdır. Ama o, bu "güçsüz" ve "baştan çıkarılan" rolünde olmayı beğeniyor, çünkü ne kadar çok korunursa o kadar çok günah işleyebilir.[9]
  • Eğilim ve yeteneklerini geliştiremeyen, en dar fikirler çevresinde saplanıp kalan ve neredeyse yalnızca kendi cinsinin üyeleriyle ilişkide bulunan kadın, günlük ve alışılmış şeylerin ötesine imkanı yok geçemez. Düşünsel ufku yalnızca en yakın çevresindeki olaylarla, akraba ilişkileri ve onunla bağıntılı şeyler çevresinde döner. Dolayısıyla en değersiz şeyler üzerine geniş sohbetler, dedikodu düşkünlüğü vargüçle teşvik edilir, çünkü kadının içinde yaşayan düşünsel özellikler, faaliyet ve egzersiz için sıkıştırır. Ve bundan dolayı çoğunlukla nahoş duruma düşen, umutsuzluğa kapılan erkek, esas olarak "kainatın reisi" olarak bizzat kendisinin suçu olan özellikleri lanetler.[10]
  • Genelde kadına, özelde proleter kadına da, onun kurtuluşu için de mücadele edilen bu kavgada geri kalmama çağrısı yapılıyor. Hareketteki ve daha iyi bir gelecek için bugünkü mücadelelerdeki gerçek yerini kavradığını ve katılmaya kararlı olduğunu kanıtlamak ona düşer. Erkeklerin işi onu, tüm ön yargıları sıyırıp atmada ve mücadeleye katılmada desteklemektir. Hiç kimse gücünü küçümsemesin ve birey olarak kendisinin önemli olmadığına inanmasın. İnsanlığın ilerlemesi için mücadelede, ne kadar zayıf olursa olsun hiçbir güçten vazgeçilemez. Damlaların kesintisiz düşüşü sonuçta en sert taşı deler. Ve birçok damladan dere, derelerden ırmak, çok sayıda ırmaktan büyük nehir oluşur. Sonuçta hiçbir engel onun haşmetli akışını önleyemez. İnsanlığın kültür yaşamı da aynen böyledir. Kendisini yükümlü hisseden herkes, bu mücadeleye tüm gücüyle katılırsa, nihai zafer kaçınılmazdır.[11]
  • Kadının erkekle eşitliğinin karşıtları temel koz olarak, kadının erkekten daha küçük bir beyine sahip olmasını kullanıyorlar, onlara göre kadın başka özelliklerde de erkeğin gerisindedir, böylece kadının sürekli madunluğu kanıtlanmış oluyordu. Kesin olan, erkekle kadının farklı cinsten iki insan oldukları, her birinin cinsel amacına uygun özel organlara sahip olduğu ve her cinsin doğa amacına ulaşmak için gerçekleştirmek zorunda olduğu görevler temelinde, fizyolojik ve psikolojik durumlarında bir dizi farklılıkların bulunduğudur. Bunlar kimsenin reddedemeyeceği ve reddetmeyeceği olgulardır ama bunlar erkekle kadının sosyal ya da siyasal hak eşitliğinde farklılığı gerekçelendirmez. İnsanlık, toplum, iki cinsten oluşur, bunların gelişiminin sürmesi için ikisi de vazgeçilmezdir. En dahi erkek bile, sahip olduğu en iyiyi ona borçlu olduğu bir anne tarafından doğurulmuştur. Öyleyse hangi hakla kadının, erkekle eşitliği inkar edilmek isteniyor?[12]
  • Kadın, erkek gibi toplumun yararlı ve eşit bir parçası olmalıdır, aynı erkek gibi tüm bedensel ve düşünsel yeteneklerini tamamen geliştirebilmelidir ve görevlerini yerine getirerek haklarına da sahip çıkabilmelidir. Erkeğin karşısında özgür ve eşit durduğunda, layık olmadığı beklentiler karşısında kendisini koruyabilir.[13]
  • Kadının ev idarecisi ve çocuk bakıcısı olmasını gerektiren doğa mesleğine dayanmak, tarih var olduğundan beri herhangi bir yerde kral bulunduğu için, sonsuza dek kralların olması gerektiğine dayanmak ne kadar mantıklıysa, işte o kadar mantıklıdır. İlk kralın nerede çıktığını bilmiyoruz, aynı şekilde ilk kapitalistin nerede görüldüğünü de bilmiyoruz ama yüzyıllar boyunca krallığın önemli ölçüde değiştiğini ve gelişmenin, onu gereksiz kılan bir zaman gelene dek -ve bu zaman fazla uzakta değildir-, onu gittikçe güçsüzleştirme eğiliminde olduğunu biliyor ve görüyoruz. Krallık gibi her resmi ve toplumsal kurum, sürekli değişikliklere ve sonuçta yok olmaya mahkumdur.[14]

Kaynakça[değiştir]

  1. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 65.
  2. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 138.
  3. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 170.
  4. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 106.
  5. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 139.
  6. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 126.
  7. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 105.
  8. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 202.
  9. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 206.
  10. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 174-175
  11. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 507
  12. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 269
  13. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 257
  14. August Bebel, Kadın ve Sosyalizm, İnter yayınları, s. 259