Assassin's Creed
Görünüm
Assassin's Creed, Ubisoft Montreal tarafından geliştirilmiş tarihle iç içe, gizlilik ağırlıklı, üçüncü şahıs aksiyon-macera tarzı bir Microsoft Windows, PlayStation 3 ve Xbox 360 oyunudur.
Diyaloglar
[değiştir]- Kadar: Mükemmel bir öldürme. Şans kılıcından yana.
- Altaïr: Şans değil, yetenek. Beni biraz daha izle, belki bir şeyler kaparsın.
- Malik: Katılıyorum. (!) Sana üstadın öğretilerini nasıl çiğneyebileceğini öğretecek.
- Altaïr: Peki, sen nasıl yapardın?
- Malik: Dikkatleri üzerimize çekmezdim. Bir masumun canını almazdım. Yapacağım şey inancı takip etmek olurdu.
- Altaïr: Hiçbir şey gerçek değildir, her şey mübahtır. Anla şu kelimeleri. Görevimizi tamamladığımız sürece nasıl tamamladığımızın bir önemi yok.
- Malik: Ama bu yöntem demek değildir ki...
- Altaïr: Benim yöntemim daha iyi.
- Malik: Ben önden gideceğim. Bizi daha fazla küçük düşürmemeye çalış.
- Kadar: Görevimiz nedir? Kardeşim bana hiçbir şey söylemedi. Sadece davetli olduğum için gurur duymalıymışım.
- Altaïr: Üstat Tapınakçıların harem-i şerifte bir şeyler bulduğuna inanıyor.
- Kadar: Hazine mi?
- Altaïr: Bilmiyorum. Önemli olan tek şey, üstadın bunu önemli görmesidir, yoksa benden onu geri almamı istemezdi.
- Altaïr: Robert de Sablé. Onun canı benim.
- Malik: Hayır! Bizden hazineyi almamız ve Robert'la sadece mecbur kalırsak ilgilenmemiz istendi.
- Altaïr: Hazineyle bizim aramızda duruyor. Bu demektir ki mecburuz.
- Malik: Sağduyu, Altaïr!
- Altaïr: Korkaklık demek istiyorsun. O adam bizim en büyük düşmanımız ve şimdi ondan kurtulma fırsatımız var!
- Malik: İnancımızın iki ilkesini çoktan çiğnedin zaten. Şimdi üçüncüsünü de çiğneyeceksin: Kardeşliği tehlikeye atma!
- Altaïr: Ben senin üstünüm, hem unvan hem de yetenek olarak. Beni sorgulayacağına bunu bilsen iyi olur.
- Al Mualim: Altaïr.
- Altaïr: Üstat.
- Al Mualim: Öne çık. Bana görevinden bahset. Tapınakçıların hazinesini kurtarabildiğinize inanıyorum.
- Altaïr: Biraz sorun vardı, üstat. Robert de Sablé yalnız değildi.
- Al Mualim: İşimiz ne zaman umduğumuz gibi gitti ki? Bizi biz yapan uyum sağlama yeneteneğimizdir.
- Altaïr: Bu kez yeterli olmadı.
- Al Mualim: Ne demek istiyorsun?
- Altaïr: Sizi hüsrana uğrattım.
- Al Mualim: Hazine?
- Altaïr: Kayıp.
- Al Mualim: Ya Robert?
- Altaïr: Kaçtı.
- Al Mualim: Seni, yani en iyi adamımı, öncekilerden daha önemli bir görevi tamamlaman için gönderiyorum ve bana sadece özür ve mazeretle mi dönüyorsun?
- Altaïr: Ben...
- Al Mualim: Konuşma! Tek kelime daha etme! Beklediğim bu değildi. Başka bir birlik kurmamız lazım.
- Altaïr: Size yemin ederim o adamı bulacağım. Gideceğim ve...
- Al Mualim: Hayır! Hiçbir şey yapmayacaksın! Yeterince yaptın! Malik ve Kadar nerede?
- Altaïr: Öldüler.
- Malik: Hayır! Ölmedim!
- Al Mualim: Malik!
- Malik: En azından ben hâlâ hayattayım!
- Al Mualim: Ya kardeşin?
- Malik: Öldü.
- Malik: Senin yüzünden!
- Altaïr: Robert beni odadan attı! Geri dönecek yol yoktu, yapabileceğim bir şey yoktu.
- Malik: Çünkü uyarılarımı dikkate almadın! Bütün bunlar önlenebilirdi! Ve kardeşim... kardeşim hâlâ hayatta olurdu! Kibrin neredeyse zaferimize mal olacaktı.
- Al Mualim: Neredeyse mi?
- Malik: Gözdenizin bulamadığını şeyi getirdim. İşte, alın onu.
- Rauf: Altaïr! Geldiğin iyi oldu. Yardımın gerek!
- Altaïr: Ne oldu?
- Rauf: Tapınakçılar. Köye saldırıyorlar. İnsanlarımızın çoğu kaçtı. Çoğu... ancak hepsi değil.
- Altaïr: Ne yapmam gerekiyor?
- Rauf: Tapınakçıların dikkatini dağıt. Ben mahsur kalanları kurtarırken onları oyala.
- Altaïr: Nasıl istersen.
- Robert de Sablé: Kâfir! Benden çaldığın şeyi geri ver!
- Al Mualim: Bunun üzerinde hakkın yok, Robert! Beni rütbelerinizi sökmek zorunda bırakmadan buradan gidin.
- Robert de Sablé: Tehlikeli bir oyun oynuyorsun!
- Al Mualim: Seni temin ederim, bu bir oyun değil!
- Robert de Sablé: Öyle olsun!
- Al Mualim: Robert'i buradan sürerek iyi iş çıkardın. Gücü kırıldı. Bize tekrar sorun çıkarması uzun zaman alacaktır. Söyle bana, neden başarılı oldun? Dinledin! Eğer Süleyman Mabedi'nde de dinlemiş olsaydın tüm bunlar önlenebilirdi.
- Altaïr: Benden istenileni yaptım.
- Al Mualim: Hayır, sen kendi istediğini yaptın! Malik bana sergilediğin kibirden bahsetti, kurallarımızı hiçe saymandan!
- Altaïr: Ne yapıyorsunuz?
- Al Mualim: Kurallar var. Assassin's Creed'e uymadan biz bir hiçiz: unutmuşsun gibi görünen üç temel ilke. Sana hatırlatacağım. Birinci ve en önemlisi: Kılıcını bir masumun...
- Altaïr: ...etinden uzak tut. Biliyorum.
- Al Mualim: Ve diline hâkim ol! Tekrar izin verilene kadar kullanma. Bu ilkeye bu kadar hâkimsen, o zaman neden tapınaktaki yaşlı adamı öldürdün? O masumdu! Ölmesine gerek yoktu. Küstahlığın sınır tanımıyor. Kalbini alçakgönüllü kıl evlat, yoksa yemin ederim onu kendi ellerimle senden koparırım! İkinci ilke bize güç verendir: Göz önünde saklan. İnsanlar seni öyle bir maskelesin ki kalabalıkla bütünleşesin. Hatırlıyor musun? Çünkü duyduğuma göre, kendini ifşa etmeyi seçmişsin, saldırmadan önce dikkatleri üzerine çekmişsin! Üçüncü ve son ilke, tüm ihanetlerin en kötüsü: Kardeşliği asla tehlikeye atma. Ne anlama geldiği çok açık olmalı. Eylemlerin bize doğrudan veya dolaylı olarak asla zarar vermemeli! Kudüs'teki bencil davranışın hepimizi tehlikeye attı. Daha da kötüsü düşmanı yuvamıza kadar getirdin! Bugün kaybettiğimiz her adam senin yüzünden öldü.
- Al Mualim: Üzgünüm, gerçekten. Ama bir haine tahammül edemem.
- Altaïr: Ben hain değilim.
- Al Mualim: Davranışların aksini gösteriyor. Bana başka seçenek bırakmıyorsun. Huzur içinde ol, Altaïr.
- Altaïr: Huzur içinde ol.
- Tamir: Bunu ödeyeceksiniz. Sen ve senin türün.
- Altaïr: Görünüşe göre şu anda ödeyen sensin, dostum. Artık mazlumdan çıkar sağlayamayacaksın.
- Tamir: Beni savaşın göğsünü emen küçük bir ölüm taciri mi sanıyorsun? İlginç bir hedef, sence de öyle değil mi? Pek çok insan aynı şeyi yaparken neden ben?
- Altaïr: Sen kendini farklı mı sanıyorsun, peki?
- Tamir: Ama öyleyim! Çünkü ben çıkardan çok daha asil bir amaca hizmet ediyorum. Tıpkı kardeşlerim gibi.
- Altaïr: Kardeşler mi?
- Tamir: Ama o (Al Muallim) tek başıma hareket ettiğimi sanıyor. Ben sadece bir parçayım. Rolünü oynayan bir adamım. Diğerlerini de yakında öğreneceksin. Yaptığın şeyi hoş karşılamayacaklar.
- Altaïr: İyi. Ben de hayatlarını sonlandırmak için sabırsızlanıyorum.
- Tamir: Ne gurur ama. Bu seni yok edecek, evlat.
- Altaïr: Bırak yüklerini.
- Garnier de Naplouse: Ah, sonunda dinlenebileceğim, evet. Sonsuz rüya beni çağırıyor. Ancak gözlerimi kapamadan önce çocuklarıma ne olacağını bilmem lazım.
- Altaïr: Acımasız deneylerine maruz kalan insanları mı kastediyorsun? Onlar evlerine geri dönecekler.
- Garnier de Naplouse: Evlerine mi? Ne evi? Lağımlar mı? Genelevler mi? Onları kurtardığımız hapishaneler mi?
- Altaïr: Bu insanları istekleri dışında alıkoydun.
- Garnier de Naplouse: Evet, çok değersiz istekleri vardı. Gerçekten bu kadar saf mısın? Sırf ağladığı için ağlayan bir çocuğu yatıştırır mısın? "Ama ben ateşle oynamak istiyorum, baba." Ne derdin? "Nasıl istersen" mi? Ah, ama cevabın onun yanmasına neden olurdu.
- Altaïr: Bunlar çocuk değiller, yetişkin erkek ve kadınlar.
- Garnier de Naplouse: Beden olarak belki, ama zihin olarak değil; onarmaya çalıştığım hasar da buydu. İtiraf ediyorum ki bizden çaldığınız Cennet Elması olmadan süreç biraz yavaşlamıştı. Ancak otlar, karışımlar ve özler var. Muhafızlarım bunun kanıtı. Ben onları bulup kendi zihinlerindeki hapishanelerinden kurtarmadan önce birer deliydiler. Ahh, ve ölümümle yeniden delirecekler.
- Altaïr: Onlara yardım ettiğine gerçekten inanıyor musun?
- Garnier de Naplouse: İnanmıyorum, biliyorum.
- Altaïr: Artık kaçacak bir yerin yok. Sırlarını benimle paylaş.
- Talal: Benim bölümüm oynandı. Kardeşlik, benim ölümümle işlerini durduracak kadar âciz değil.
- Altaïr: Ne kardeşliği?
- Talal: Kutsal Topraklar üzerinde planları olan tek kişi Al Mualim değil. Benden öğrenebileceğin tek şey bu.
- Altaïr: Öyleyse seninle işimiz bitti. Affedilmen için Tanrı'ya yalvar.
- Talal: O bizi terk edeli uzun zaman oldu. Kollarıma aldığım erkek ve kadınları terk ettiği gibi.
- Altaïr: Ne demek istiyorsun?
- Talal: Dilenciler, fahişeler, bağımlılar, cüzzamlılar. Bunlar sana ideal kölelermiş gibi mi görünüyor? En basit işler için bile uygun olmasalar da mı? Hayır. Onları satmak için almadım, kurtarmak için aldım! Buna rağmen sen başka bir neden olmaksızın sırf senden istenildi diye hepimizi öldürdün.
- Altaïr: Hayır; savaştan, kayıp ve mahvolmuş hayatlardan çıkar sağlıyorsun.
- Talal: Evet, cahil olduğun sürece öyle zannedeceksin. Zihnin duvarlarla mı çevrili, eh? Senin türünün yaptığı en iyi şeyin bu olduğu söyleniyor. Tüm bunlardaki çelişkiyi göremiyor musun? Hayır, henüz göremiyorsun. Ama göreceksin.
- Altaïr: Huzurlu ol. Sözleri artık zarar veremez.
- Abu'l Nuqoud: Neden yaptın ki bunu?
- Altaïr: Önderleri olduğunu iddia ettiğin insanlardan para çaldın. Meçhul bir amaçla parayı uzaklara gönderdin. Nereye ve niçin gönderdiğini bilmek istiyorum.
- Abu'l Nuqoud: Bak bana. Doğam gereği hükmettiğim insanlara bir hakaretim ben. Ve bu gösterişli cübbeler onların nefret çığlıklarını susturmaktan fazlasını yaptı.
- Altaïr: O zaman bu intikamla ilgili.
- Abu'l Nuqoud: Hayır; intikamla değil, vicdanımla ilgili. Bana iğrenç diyen aynı Tanrı'ya hizmet eden bir savaşı nasıl finanse edebilirdim ki?
- Altaïr: Selahaddin'in davasına hizmet etmiyorsan kiminkine ediyorsun?
- Abu'l Nuqoud: Zamanla onları tanıyacaksın. Bence bir ihtimal zaten tanıyorsundur.
- Altaïr: O zaman neden saklanıyorlar? Ve neden bu karanlık işler?
- Abu'l Nuqoud: Senin işinden çok mu farklı? Ölümlerinin geride kalanların çoğunu iyileştireceği inancıyla güçlü erkek ve kadınların hayatlarını alıyorsun. Daha büyük bir iyilik için küçük bir kötülük? Biz aynıyız.
- Altaïr: Hayır, hiç benzemiyoruz.
- Abu'l Nuqoud: Ah, ama gözlerinde görüyorum. Kuşku duyuyorsun. Bizi durduramazsın. Yeni dünyamıza sahip olacağız.
- Altaïr: Dinlen artık. Planların sona erdi.
- William: Çalışmam hakkında ne biliyorsun?
- Altaïr: Richard'ı öldüreceğini ve Akka'yı oğlun Conrad için isteyeceğini biliyorum.
- William: Conrad için mi? Benim oğlum bir göt. Bırak bir krallığı, bir kalabalığı bile yönetemez. Ve her şeyi bildiğini sanan Richard da ondan aşağı kalır değil, asılsız şeylere olan inancıyla kör olduğu için. Akka ikisine de ait değil.
- Altaïr: O zaman kime ait?
- William: Şehir, içindeki insanlara ait.
- Altaïr: Vatandaşlar adında konuştuğunu nasıl söylersin? Yiyeceklerini çaldın, acımasızca terbiye ettin, emrinde hizmete zorladın.
- William: Yaptığım her şeyi onları Yeni Dünya'ya hazırlamak için yaptım. Yiyeceklerini mi çaldım? Hayır. Kontrol altına aldım, böylece zor zamanlarda düzgün bir şekilde dağtılabilsin. Etrafına bak. Benim bölgemde suç yok, senin ve senin gibilerin işledikleri hariç. Ve zorunlu askerliğe gelince, savaşmak için eğitilmiyorlardı. Onlara düzen ve disiplinin erdemleri öğretiliyordu. Bu şeyler pek kötü sayılmaz.
- Altaïr: Niyetinin ne kadar asil olduğuna inansan da bu eylemler acımasızdır ve devam edemez.
- Altaïr: Buradaki işin bitti.
- Majd Addin: Hayır, hayır! Daha yeni başlamıştı!
- Altaïr: Söylesene, tüm bunlardaki rolün ne? Diğerlerinin yaptığı gibi kendini savunmak ve kötülüklerini açıklamak niyetinde misin?
- Majd Addin: Kardeşlik şehri istemişti. Ben güç istedim. Bir fırsat vardı.
- Altaïr: Masumları öldürmek için bir fırsat.
- Majd Addin: O kadar masum değiller. Muhalif sesler çelik kadar derinden keser. Düzeni bozarlar. Bu konuda Kardeşlik'e katılıyorum.
- Altaïr: Sırf senden farklı inandıkları için insanları öldürüyorsun.
- Majd Addin: Tabii ki hayır! Onları öldürdüm çünkü yapabiliyordum, çünkü eğlenceliydi! Başka bir adamın kaderini belirlemek nasıl bir his biliyor musun? Ve insanların nasıl tezahürat yaptığını gördün mü? Benden nasıl korktular? Tanrı gibiydim! Yapabilseydin sen de aynısını yapardın. Böyle bir güç!
- Altaïr: Belki bir kez. Ama sonra kendilerini diğerlerinden üstün tutanlara ne olduğunu öğrendim.
- Majd Addin:. Ne oluyormuş?
- Altaïr: İşte, sana göstereyim.
Assassin's Creed ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.