Ahmet Uluçay
Görünüm
Bu madde, içeriğinin doğrulanması için daha fazla kaynağa ihtiyaç duymaktadır. |
Ahmet Uluçay | |
---|---|
Doğum tarihi | 2 Aralık 1954 |
Doğum yeri | Tavşanlı, Kütahya |
Ölüm tarihi | 30 Kasım 2009 |
Ölüm yeri | İstanbul |
Vikipedi maddesi |
Ahmet Uluçay (1954–2009), Türk film yönetmeni, senarist ve şair.
Sözleri
[değiştir]- Adam gibi bir ülkede yaşamış olsaydım, şimdiye kadar her biri uluslararası sayısız ödül sahibi beş filmim olacaktı. Tam beş film. En az beş film. Oysa hırsızlığın servet, namussuzluğun ödül, başarının ceza olduğu bir garip ülke burası. İki eliyle önündekini doğrultamayanların yönettiği bir ülke. Ağzımı bozmadan kalkıp senaryomu bitirmeliyim.
- Baba beni bağışla, sinemacı olmaya kesin kararlıyım.
- Ben sinemayı intihar eder gibi yaptım! Bunu beceremediğim takdirde kendi içimde de saygımı yitirecektim.
- Bir gün bir baktım, okula bir sinema geldi, resimler gımıldayıp duru vallahi.
- Bir kişiye kendime kanıtlamak için bile olsa, sinema yaparım. Değer!
- Bej renkli pantolonumun fermuarı bozuldu. Yolculukta en korktuğum şeydir bu... Ceketimi çıkarıp sürekli kucağımda tutup durdum, bozuk fermuarım görünmesin diye.
- Boş ver, diyorum. Çekemezsek çekemeyiz. Bu toplum bu öyküye layık değilmiş diye avuturuz kendimizi.
- Bütün sanatçılar çocuktur, çocuk kalmalıdır. Büyüyemedim... Çocuklarla çalışıyorum, filmlerimde onlara eğiliyorum. Ne desinlerse desinler, ben Ahmet'im.
- Çekmeseydim delirirdim.
- Çiğnediğim, saygısızlık ettiğim, sevgisine karşılık veremediğim, istemeyerek de olsa selamını yarım ağızla aldığım birisinden beni bağışlamasını istemek fırsatını bulamazsam eğer...
- Çocuk masumiyet demek. Çiçeksiz ve çocuksuz bir dünya düşünemiyorum. Çocukların, kedilerin ve delilerin olmadığı bir film de.
- Derdin olması gerekir, derdi olmayan sinema yapamaz.
- Dostoyevski, onun yeri doldurulamaz ki. Dostoyevski'nin yeri ebediyen boş kalacaktır.
- Eşimi sinema tutkum yüzünden yoksulluğa mahkûm ettim. Yoksulluk utanç da getirir. Hele bizim buralarda, sosyal yarışı kaybettiğin an, dışlanırsın. İnsanlar ahlaksızlığı bağışlayabiliyor ama acizliği asla. Çal, soy, yeter ki yoksul kalma. Ben Beyoğlu’nda, koltuğumun altında senaryolarla kapı kapı dolaşırken, evin faturalarını, çocuklarımın bakımını eşimin üzerine yıktım. Benim gibi bir sorumsuzu yönettiği için, o büyük yönetmendir.
- Evimin duvarı nasıl olsun, koltuklarımın halılarımın rengi ne olsun, ilgilenmiyorum. Ben bu işleri çoktan geçtim.
- Ezel Akay’a telefon ettim. ‘Çerçeveyi (mikrofon gibi) yabancı cisimlerden nasıl temizleriz’ diye sordum. Vereceği cevabı biliyordum aslında. İçim rahatlasın istedim. Beş dakika sonra seni arayacağım dedi, aramadı.
- Gerçekten insanın başının üstünde akmayan bir damın bulunması öyle ucuz mutluluk değil. Bunun kıymeti bilinmeli.
- Gülün bakalım. Keloğlan'ın başında bir tek tel dahi saçı yoktur. Dul bir anası vardır, yıkık, viran bir kulübesi vardır, ama padişahın kızına aşık olur. Ama Keloğlan, sonunda padişahın kızını alır. (6. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde seyircilerin Ahmet Uluçay'a gülmesine üzerine)
- Havalar olabildiğine soğudu. Artık kollarımı yorganın dışında tutamadığım için kitap da okuyamıyorum. Kendimi bildim bileli şöyle sıcacık odalarda yaşayamadım. Pencerelere ihmal etmeyip naylon raptiyelemeliyim. Oda çift cam takılı gibi sıcacık oluyormuş.
- Hayır, ben 70 milyon için sinema yapmıyorum kesinlikle. Fakat 70 milyonun diliyle yapıyorum. Onların diliyle konuşuyorum.
- İflas etmeseydim, sinemacı olamayacaktım. Sarılacak umudum yoktu. Yapmalıydım. Bundan başka hiçbir şeye aklım ermiyordu.
- İlker'le konuştum. Fransa'ya gidecekti, gitmemiş. Yani, Bilge'yle çalışmıyor. Hiç şaşırmadım. Çalışsaydı şaşırırdım zaten. Bu adamlara asla güven olmaz. Mayıs Sıkıntısı'ndan sonra benden temelli uzaklaştı. Senaryoya olan katkımı unutmuş görünüyor. Hatırlamasına da ihtiyacım yok zaten. Hatırlaması bana sıkıntı verirdi.
- İstanbul'da yıllarca ama yıllarca kapı kapı kapı dolaştım. Yahu beyefendi şunu birazcık okuyun, bak bunu 3 sayfa okuyunca bırakamayacaksınız elinizden. Şöyle bir dokunun bari, bakın bunun kumaşı farklı. Yok, kimseye okutamadım.
- Karpuz kabuğundan gemi değil, Titanik bile yaparsın. Para meselesi değil, yürek meselesi!
- Korkuyorum, birisi bir şey derse ölürüm gibi geliyor. (Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin çekimlerinden sonra)
- Lumiére Kardeşler sinemayı icat etmeselerdi, bunu Tavşanlı’da İsmail (Mutlu) ile biz yapacaktık.
- Mesele para değil, isteyeceksin, bir şeyi çok isteyeceksin. Para da bulunuyor, her şey bulunuyor.
- Nuri Bilge Ceylan, benim hep şikayet ettiğimi söylüyor. Benim bir günlük yaşamımı öğleye kadar götürebilecek mi bakalım?
- Ödül aileme yaramaz ki... Sevinmiyorlar, onların yoksulluğuna ilaç olacak hiçbir şey yok ortada. Onlar için değişen bir şey olmadı. Haklılar da... Bizim buralılar pratik düşünür: kaşıkla yenir, bıçakla kesilir, kalemle yazılır. Peki sinemayla ne yapılır? Verecek cevabım yok. "Kaç para kazandın?" diye sordular. ("Aileniz bu büyük ödüle ne diyor?" sorusu üzerine verdiği cevap)
- Sinema dünyayı kurtarabilir mi bilmiyorum. Ama ben niye film yapıyorum? Söyleyecek bir derdim var, söyleyecek bir sözüm var. Bunların çok önemli şeyler olduğuna inanıyorum. Zaten insanlar söyledikleri sözün önemli olmadığını düşünüyorlarsa, bundan en küçük bir kuşkuları varsa, söylemesinler o sözü. Ben önemli şeyler söyleyeceğime inanıyorum. Hangi ulustan olursa olsun, hangi dilden, hangi dinden olursa olsun, bütün insanlara söyleyebilecek bir sözü olan, çok içten, çok samimi, çocuk gözüyle yapılmış filmler sunuyorum. Çünkü çocuklar dünyaya çıkarsız bakıyorlar. Daha temiz, daha arı, daha duru bakıyorlar. Ve böyle bakılmış bir dünyada ben kan dökülmeyeceğine inanıyorum, savaşların olmayacağına inanıyorum, çevre kirliliğinin olmayacağına inanıyorum. Dünyanın bütün problemlerinin değil belki ama birçok probleminin aşılacağına inanıyorum. Onun için benim kameram bir çocuk gözüyle dünyaya bakıyor, bakmaya çalışıyor.
- Sinema, işte bu insanlarla dolu. Üretmeyen, üretemeyen, yalnızca üten, tek yeteneği bu olan… Yalnızca sinema mı, tüm ülke, kıllarının arasında bit, pire ve kene barındıran köpek sırtı gibi. Bu ülke yalnızca parazitler için mümbit, üretenler içinse yer demir gök bakır.
- Tarkovsky'nin İtalyası, İsveç'i vardı dedim İdris'e, benim kimim var?
- Yaşadığım yoksulluk utanç verici. Ayşe'den, çocuklardan ve bütün köyden utanıyorum. Bu yaşam katlanılır değil. Bu yaşam, insanı her aşamada rencide ediyor. Onca beceriksiz ve sümüklü insan, çoluk çocuğuyla hovardaca bir lüks içinde yaşıyor. Bu düzeni asla affetmeyeceğim. Bu ülkede, bu koşullarda yaşamak ağrıma gidiyor.
- Yıllarca kamyonculuk yaptım, kamyon şoförlüğü. Tavukçuluk yaptım, Allah yardım etti her ikisinde de iflas ettim. Ondan sonra kooperatiften yem fabrikasına işçi olarak girdim. Sekiz yıl da orada çalıştım.