İsmail Hakkı Tonguç
İsmail Hakkı Tonguç | |
---|---|
Doğum tarihi | 1893 |
Doğum yeri | Bulgaristan, Silistre |
Ölüm tarihi | 24 Haziran 1960 |
Vikipedi maddesi Vikiveri öğesi |
İsmail Hakkı Tonguç (1893 - 24 Haziran 1960), Türk eğitim bilimci, köy enstitülerinin mimarı ve dönemin İlköğretim Genel Müdürü.
Sözleri
[değiştir]- Alınteriyle kazanılıcak başarıların peşine düşmeli.
- Hazineye sahip olmak değil, onu kullanabilmek hünerdir...
- Öğretmenlik mesleği, fikirsiz, ilkesiz insanlarla güçlenemez.
- Genç öğretmen! Tembellere , işsizlere yuva olan yerlerden kaç.
- Görevini iyi yapmayanlar korunmamalı, kusurları gizlenmemelidir.
- Elverişli koşullar hazırlanmadıkça, insanlar CANDAN kazanılamayacaktır.
- Yapamayanların, yalnızca vaaz edenlerin yerine YAPABİLENLER gelecek!
- Genel olarak iyilik öyle bir silahtır ki bununla fethedilmeyecek kale yoktur.
- İşleri hatıra, gönüle bırakmaksızın olduğu gibi görmek ve yürütmek en doğru yoldur.
- Gençlere kitap okuma alışkanlığı kazandırmalı, onları birer ŞAHSİYET haline getirmeli.
- İnsanlar kendilerine yapılan iyilikleri takdir etmeseler de bunu yararsız sanmamalıdır.
- Köylü eğitilmeden, işçiye iş verilmeden, herkesin toprağı olmadan demokrasi gelmez.
- Bir kez kelle verme yolunu yeğlerseniz, günün birinde sıra sizin kellenize de gelecekti…
- İyilik görenler birer ikişer bunu yapanın çevresinde toplanmaya başlar ve bir güç oluştururlar.
- Her iş belirli koşullar altında yapılır. Koşullar olumsuz olsa da kişi bu koşulları yene yene işi başarır.
- Kültürü yükseltmek demek; bilimin, tekniğin, zanaatin, özveriliğin yükselmesi ve başarısı demektir.
- Elimden gelse, bütün dünya okullarının programlarına “insanın insanı sömürmemesi” adlı bir ders koyardım.
- Öğretmenler kültürün yükseltilmesine hizmet etmelidirler ki, okulu da bir kültür kurumu haline getirebilsinler.
- Fikren BİRBİRİNE BAĞLI OLMAYAN insanlardan büyük ve sürekli, verimli, normalin üstünde iyi işler beklenemez.
- Ani başarılar hem pek azdır, hem de tesadüflerin getirdiği başarılardır. Başarı sabırla ve sürekli çalışmayla elde edilir.
- Söylemek, yazmak, konferans vermek gibi çalışmaların hiçbiri, yapmanın yerine geçemez ve onun kadar kuvvetli olamaz.
- Biliyor musun, politikacıların çoğunun bizim çocuklardan ödleri kopuyor, biliyorlar ki bu çocuklar ileride onlar gibileri seçmeyecekler!
- Ey genç; Devleti sağılan inek sayan, onu sürekli sömürmek isteyen , kişisel çıkarlarını her değerin üstünde tutan zihniyetten uzak duracaksın.
- Yeni bir iş, önce insanların zihinlerine ve YÜREKLERİNE sokulur. İnsanlar o işin gerçekleşmesi için gerekli özveriyi yapmaya ancak bundan sonra hazır hale gelir.
- Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri, zor ve gerçek olanı. Öbürü kolayı, oyun olanı. Topraksızı topraklandırmadan, İşçiyi sağlama almadan. Halkı esaslı eğitmeden, Olmaz.
- Hiç bir sıkıntı karşısında “Benim gücüm bu kadar, bundan fazlasını benden beklemeyin” gibi bir mantığa sığınmayın. Bu ülke evlatlarından GERÇEK GÖREVi asıl böyle zamanlarda ister..
- Topluma, vefakar, yeni, diri, çalışkan, dürüst, yürekli, becerikli, sabırla dayanıklı, her zorluğu yenebilen, yaşamdan zevk alabilen, İNSANLARI SEVEBİLEN , CESUR yurttaşlar yetiştirmektir.
- Biz bildiğini yapan insanlardan yeni bir toplum yaratmak için tarlaya tohum saçıyoruz. Bu tohumlar yetişince şunlar olacak; Yapamayacağı bilgiye güvenenler, onu topluma en yüksekten satanlar, çürük bilgilerine güvenerek toplumdan herşeyi isteyip asla doymayanlar; tüm saygınlıklarını yitirecekler.
- "Köylüye bir şey öğretebilmek için, ondan birçok şey öğrenmeli." diyen Tonguç, 1938’de sorunun çözümünü şöyle açıklar:
“ | Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver (aydın) insanın mezar taşı dikilmedikçe, bu köyün sırlarını anlayamayız. Köyü anlayabilmek, duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır. Onun içtiği suyu içmek, yediği bulguru yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir. Bizim köyün ne olduğunu evvela büyük alimler, artistler değil kahramanlar anlayacaklar, sonra alimlere ve sanatkârlara anlatacaklardır.
Türk köyü, daha belki yirmibeş yıl alim değil, kahraman isteyecektir. Bataklığı kurutmak, sıtmalıya kinin rejimi yaptırmak, trahomlunun gözüne ilaç damlatmak, okul binasını yapmak, yaralının yarasını sarmak, gebeye çocuğunu doğurtmak, pulluğun nasıl kullanılacağını veya tamir edileceğini öğretmek, bozuk köprüyü yapmak, ıslah edilmiş tohumu tarlaya saçmak, fidan dikerek onu büyütmek ve step köylüsünün ‘dal’ diye adlandırdığı ağacı hakikaten ağaç haline getirmek; ulemanın (alimin) işi değil, kahraman teknisyenler ordusunun işidir. O (köylü), bu kahramanları kendi içinden yetiştirmeğe mahkum. Bütün felaketlere katlanarak, ıstırabı zehir gibi yutarak çalışan ve başlarının üstünde şereflerle örülü birer taç taşıyan bu kahramanlar köyü dile getirecekler. O zaman yeni sesler duyacağız. Bu seslerden ürkmeden onları dinlemek lazımdır. Köyden yeni renk ve seda getirenleri saygı ile karşılamak gerekir. |
” |
“ | Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı… Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir.
İkincisi kâğıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kâğıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz demokrasinin kolayını seçtik, çok şeyler göreceğiz daha… |
” |