Oz (dizi)

Vikisöz, özgür söz dizini

Sezon - 1[değiştir]

[Bölüm - 1][değiştir]

Augustus Hill: Oz. Oswald Maksimum Güvenlikli Cezaevine sokaklarda verilen isim. Oz geri kalmıştır. Oz hak edilen cezadır. Birisini cezalandırmak mı istiyorsun? Onu ailesinden, kendisinden ayır; kendi türündekilerle bir yere kapat. Oz zor kere zor zamandır.

Vern Schillinger: Yahudi değilsin, değil mi?
Tobias Beecher: Ben mi? Yahudi mi? Barbra Streisand'ı bile sevmem.
Vern Schillinger: Dövmelerimi beğendin mi? Sana da bir tane yaptırırız.
Tobias Beecher: Hayır, sağ ol.
Vern Schillinger: Tabii. Seni kendim damgalayacağım.
Tobias Beecher: Çiftlik hayvanları damgalanır.
Vern Schillinger: Çiftlik hayvanları. Sen busun. Benim hayvanımsın. Çünkü artık Tobias, kıçın bana ait.

Diane Wittlesey: Havada bir şey var ve aşk değil.

Joey D'Angelo: [Groves hakkında] Annesini yemiş.
Nino Schibetta: Hadi be.
Joey D'Angelo: Böyle duydum. Annesini öldürmüş, kafasını uçurmuş, soğanla yumuşatmış.
Dino Ortolani: Ne, sarımsak kullanmamış mı?
Nino Schibetta: Bu lanet ülkenin sorunu ne? Eskiden cinayet cinayetti. Birisini öldürürsen bu işti. Onu yemezdin.

Kareem Said: Sana hayatımı vereceğim.
Jefferson Keane: Buna mecbur kalacaksın.

[Bölüm - 2][değiştir]

Augustus Hill: "Fuck" (Sikmek) dört harflik bir kelime. "Rape" (Tecavüz) dört harflik bir kelime. "Wife" (Eş) dört harflik bir kelime. "Love" (Aşk) da öyle. Sikmek bir lanettir. Aşk da öyle.

Vern Schillinger: Hadi, bana sor. Buraya gelip bana karını sikip sikemeyeceğini sor. Hadi, sor! Şimdi!
Tobias Beecher: Karımla beraber olabilir miyim?
Vern Schillinger: Karımı sikebilir miyim?
Tobias Beecher: Karımı sikebilir miyim?
Vern Schillinger: Daha yüksek, "lütfen"i ve "efendim"i de kullan.
Tobias Beecher: Lütfen efendim, karımı sikebilir miyim?
Vern Schillinger: Daha yüksek.
Tobias Beecher: Lütfen efendim, karımı sikebilir miyim!
Vern Schillinger: Bu şekilde sorduğunda seni nasıl reddederim.

Lenny Burrano: Donald Groves. Ebeveynlerini öldürüp onları yedin, değil mi?
Donald Groves: Sadece annemi yedim. Babamı Şükran Günü'ne saklıyordum.
Lenny Burrano: Çok şölensel.

Bob Rebadow: Tanrı arada bir beni ziyaret eder. Açıkçası istediğimden daha sık geliyor ama sonuçta Tanrı. Ne diyebilirim ki? Meşgulüm, duştayım mı? Zaten biliyor.
Lenny Burrano: Burada kendiliğinden tutuşan bir çalıdan mı bahsediyoruz?
Bob Rebadow: Hayır, daha çok stroboskop gibi. Biraz fazla dikkat çekici, benim için biraz kalitesiz.

Augustus Hill: Eh, seks tatlı ve ölüm acıysa, aşk ikisinin karışımıdır. Aşk daima ve sonsuza dek kalbinizi kırar.

[Bölüm - 3][değiştir]

Augustus Hill: Başlangıçta Tanrı'nın hiçbir şeyi yoktu. O da bir şeyler yapmaya başladı. Toprağı, havayı, suyu, suda yüzen şeyleri yaptı, sürüngenleri, bacakları olanları yaptı. Tanrı kendisini büyüttü. Sonra bir iki gün içinde ya da birkaç milyon yıl içinde insana nefes verdi ve o günden beri hayatı bizden emip alıyor.

Augustus Hilll: Paylaşmadığınız bazı acılar vardır. Tıpkı parmak iziniz gibi, tamamen size ait, tek başınıza.

Tobias Beecher: Eğer Tanrı benim içimdeyse bir tümör olsa gerek.

Donald Groves: Bekleyin peder. Belki mezhep değiştirebilirim.
Ray Mukada: Sadece "delikten" çıkmak için Katolik olamazsın.
Donald Groves: Hayır, hayır, bekle. Buraya girdiğimden beri çok okuyorum. Farklı dinler hakkında ve seninki süper.
Ray Mukada: Katoliklik mi süper?
Donald Groves: Bütün o mistik değişim olayına sahipsiniz.
Ray Mukada: Doğru. Ekmek İsa'nın eti oldu.
Donald Groves: Gerçekten et yiyip kan mı içiyorsunuz?
Ray Mukada: Doğru.
Donald Groves: Nasıl olur da böyle bir dini kabul etmem?

Tim McManus: Burada uğraştığımız gerginliğin büyük bir kısmını siz oluşturuyorsunuz.
James Devlin: Nasıl başarıyorum bunu?
Tim McManus: Sigarayı yasaklayarak, eş ziyaretini yasaklayarak. Adım adım bu adamları en temel insani ihtiyaçlarından soyutluyorsunuz.
James Devlin: Burası bir hapishane, bu adamlar da suçlu. İşin esprisi zaten temel insani ihtiyaçlarından soyutlamakta. Eğer senin gibi liberal refleksliler bunu anlayabilse şu anda yaşadığımız sıkıntıları yaşamıyor olurduk.
Tim McManus: Kampanya sona erdi, Nutuklarını kendine sakla.
James Devlin: McManus, Bana baktığın zaman, ne görüyorsun?
Tim McManus: Bir adam.
James Devlin: Olympos’u duymuşsundur, değil mi? Antik Yunan'da üstünde tanrıların yaşadığı Olympos Dağı.
Tim McManus: Evet.
James Devlin: Tanrıların bile arasında bir hiyerarşi vardı. Merkür Apollo'dan düşüktü, Apollo ise Zeus'tan. Kendi blokunu işletiyorsun ve kendini tanrı sanıyorsun. Glynn tüm hapishaneyi yönetiyor ve daha büyük bir tanrı olduğunu düşünüyor. Evet beyler. Ben Zeus'um. Her şeye gücüm yeter. Ya bana itaat edeceksiniz ya da size yıldırımlar fırlatacağım.

[Bölüm - 4][değiştir]

Donald Groves: İğnenin acı vermediği söyleniyor. Nasıl biliyorlar? Öldükten sonra geri gelip "Bir şey hissetmedim" diyen birisi mi var?

Miguel Alvarez: Hey peder... Oğlum öldüğü zaman Tanrı neredeydi?
Ray Mukada: Kendi oğlu öldüğü zaman olduğu yerde.

Diane Wittlesy: Eski kocam bir avcıydı. Sürekli arkadaşlarıyla beraber giderlerdi, bir seferinde beni de götürmesini istedim. Biraz dırdırımı çektikten sonra kabul etti. Elimde sağlam bir pompalıyla ormana gittim ve bir geyiği öldürdüm. İşini bitirmiştim. Yanına gidip üzerine eğildim kafasını kaldırıp gözlerime baktı gözleri sanki el feneri gibiydi. Yanında diz çöküp kafasını tuttum ve ondan özür diledim. Ondan sonra gözlerindeki ışık sanki pili bitiyormuş gibi, biraz kırpıştı ve tamamen söndü. Sonra evli kaldığımız iki sene boyunca, ne zaman çalışma odasına girsem, o geyiğin lanet gözlerine bakmak zorunda kaldım. Tozunu almak zorunda kaldım. Sonra boşandığımız zaman, ondan sadece, geyiğin kafasını istedim ve onu gömdüm.

Ray Mukada: Eğer kadınları bu kadar çok seviyorsan, onları neden öldürüyorsun?
Richard L'italien: Çünkü, Birisini seversen, sana sahip olur, seni etkisi altına alır! Kimse bana sahip olamaz.
Ray Mukada: Ben buraya günahlarını bağışlamak için geldim. Bağışlanmak istiyor musun?
Richard L'italien: Siktir, evet!

Augustus Hill: Bir yerlerde ölüm hücresinde bir kardeşimiz vardı. Girdiğinde 16'ydı. Orada bir 16 sene daha oturdu. Mahkemeler ve avukatlar şundan bundan konuşurlarken duvara bir resim yaptı. Neyin peşinde olduğunu bir kişiye bile sezdirmeden. Sonunda 32 yaşına geldiğinde hücrede geçirdiği süre tüm temyiz çabalarının tükendiği annesinin evinde geçirdiğinden fazlaydı. Ölmek üzereydi. Son an için çıkartılmak üzereyken, başyapıtının örtüsünü açtı. Hepsi dört kelimeden ibaretti: "Ölüm kesindir, hayat değil." Ertesi gün gardiyanlar üstünü boyayla kapattı.

[Bölüm - 5][değiştir]

Nino Schibetta: Hep Keane ve Markstram'ın senin yükselmeni engellediklerini düşünmüşümdür. İlk başından beri gördüğüm, senin dünyanın nasıl döndüğünü bilen bir adam olduğun. Adebisi, "İ" ile bitiyor, İtalyan olmadığından emin misin?
Simon Adebisi: Schibetta da "A" ile bitiyor, belki de sen Afrikalısındır.

Scott Ross: [Schillinger'a] Elini sikimden çekmen için 10 dakika veriyorum.

Bob Rebadow: Kimi zaman insanların ruhlarını görebiliyorum.
Kareem Said: Ya benimkini görebiliyor musun ihtiyar?
Bob Rebadow: Evet.
Kareem Said: Peki orada ne var?
Bob Rebadow: Öfke.
Kareem Said: Evet öfkeliyim. Halkımı sakat bırakan ve vücudunu zehirleyen topluma karşı öfkeliyim.
Bob Rebadow: Hayır, sen Tanrı'ya öfkelisin.
Kareem Said: Değilim. Hastalığım Allah'ın takdiri ve Tanrı'nın verdiği kötülük de iyilik gibi kabulümdür.
Bob Rebadow: Hala ona karşı öfkelisin ve korkuyorsun. Ölmekten korkuyorsun.
Kareem Said: Bu doğru değil.
Bob Rebadow: Jefferson Keane'in ölümünü, kabullendiği ölümünü seyrettin. Keane ölümü bir âşık gibi utandırdı. Evine giden bir yolcu gibi. Bunu gördün ve korktun. Gitmeyi o kadar da arzulamadığını fark ettin.

Vern Schillinger: [Travestiler gibi giyindiğinde] Tanrım! Düşündüğümden daha hoş olmuşsun.

[Bölüm - 6][değiştir]

Augustus Hill: İnsanlarla hasta oldukları zaman gerçekten onları umursadığımız için mi ilgileniriz? Yoksa ilgilenme sebebimiz bizim de zamanımız geldiğinde birilerinin de bizimle ilgilenmesini istediğimiz için mi? Veya fark eder mi?

Augustus Hill: En azından sağlıklısın! İnsanların bunu söylemesinden nefret etmiyor musunuz? İşiniz kaybetmişsin, karını kaybetmişsin, hapishanedesin ve serseri idealistin teki gelip, "En azından sağlıklısın." der! Sanki bu kendini daha iyi hissettirecekmiş gibi! Ya parasızsam? Ya torbacının teki kıçımın peşindeyse? En azından tümörüm yok! Yemin ederim birisi daha gelip "E.A.S" derse, onların sağlıklarını kaybetmelerini sağlayacağım.

Simon Adebisi: Sen hastalıklı orospu çocuğunun tekisin O'Reily.
Ryan O'Reily: Bunu senden işitmek bir iltifat.

[Bölüm - 7][değiştir]

Kareem Said: [Huseni Mershah hakkında] Bu adam artık kardeşimiz değil, düşmanımız. Şu andan itibaren artık bizden biri değil! Hiçbir Müslüman onunla konuşmayacak, gözlerine bakmayacak ya da tanımayacak. [Mershah'a] Başka birisinin ölümünü mü istedin? Artık bizim için ölüsün.

Loretta Smith: Ben Loretta Smith. Oğlumu öldürdün. Yakışıklı bir çocuksun.
Donald Groves: Teşekkürler.
Loretta Smith: Tanrı'nın kanununu çiğnedin, "Komşunu Sev". Senden nefret etmek istiyorum, ama edemem. Sana acıyorum ve ağlıyorum, ama nefret etmiyorum. Bu ana kadar fark etmemiştim. Sen benim komşumsun ve seni seviyorum ve seni tüm kalbimle, bağışlıyorum. Hepsi bu.

Eddie Hunt: Lawrence Smith'e, genç yaşta ölmüş iyi bir adamdı.
Diane Wittlesey: Evet, âmin.
Eddie Hunt: Bu da Donald Groves'a, uzun süre yaşamış doğanın ucubesine.
Diane Wittlesey: Evet, muhtemelen.
Eddie Hunt: Birisini öldürmüş bir adamı öldürdüm. Birisini öldürdüm. Belki de ben öldürmemişimdir çünkü tüfeklerden birisini boş veriyorlardı, belki de onu öldürüp öldürmediğimi asla bilemeyeceğim. Belki de bilememek bilmekten daha kötüdür çünkü en azından bilseydim...
Diane Wittlesey: Eddie. Evine git.

Tobias Beecher: [Schillinger'in üstüne sıçarken] Sieg Heil bebeğim! Sieg Siktir Heil!

[Bölüm - 8][değiştir]

Augustus Hill: Lisedeki tarih hocanızın, insanlığın gidişatını büyük liderlerin verdiği kararların değiştirdiğini söylediğini hatırlıyor musunuz? Sürtük yalan söylüyordu. Sezar'ı siktir et. Lincoln'ü siktir et. Mahatma Gandi’yi siktir et. Dünya sizin ve benim yüzümden dönüyor, bilinmeyen kişiler yüzünden. Devrimler olur çünkü yeterince ekmek yok. Savaşlar bir dama oyunu gibi olur.

Vern Schillinger: Oğullarım ziyarete geldi, Neredeyse ergenlikleri bitmek üzere, erkek olmak üzereler. Büyükbabalarıyla yaşıyorlar, bana nefret hakkında bildiğim her şeyi öğreten adamla. Dün oğullarım öfkeyle atıp tutarak karşıma geçip oturdular. İkisi de uyuşturucu yüzünden tükenmişti. Uyuşturucudan nefret ettiğimi biliyorlar, bu nefret yüzünden ve onları sevdiğim için burada olduğumu biliyorlar. Onlara bağırdım, onlarsa sadece güldüler. Bana güldüler. Çok komik, biliyor musunuz? Tek gözümle, sonunda, görebiliyorum onları. Yetiştirdiğim adamlar oluyorlar. Şartlı tahliye görüşmeme üç ay kaldı. Tek istediğim buradan gitmek. Onların yanında olmak çocuklarıma yardım etmek. Hepsi bu.
Tim McManus: Eğer Em City'e dönmene izin verirsem Beecher'ı öldürürsün.
Vern Schillinger: Eğer ölmesini isteseydim, çoktan ölmüş olurdu.
Tim McManus: Değiştiğini söylüyorsun. Sana neden inanayım?
Vern Schillinger: (gülümseyerek) Bana güven McManus, bir gözünü kaybedersen, taşakların tekmelenirse, suratına sıçılırsa değişik bir adam oluyorsun.

Vern Schillinger: Kavga etmek istemiyorum.
Tobias Beecher: Oh hayır. Tabii ki istemezsin. Eğer kavgaya karışırsan şartlı tahliyen yanar ve duyduğuma göre önümüzdeki üç ay boyunca uslu küçük bir çocuk olacakmışsın, böylece dışarı çıkıp iki oğlunu kurtarabileceksin. Biliyor musun, bence bu müthiş. Ama neyi merak ediyorum, biliyor musun? Ya Vern buradan çıkamazsa?Ya şartlı tahliye görüşmesine geldiklerinde kavgaya karışırsa? Eski koğuş arkadaşıyla şöyle kıran kırana dövüşürse. Ya şartlı tahliye için her geldiklerinde Vern çirkin olaylara karışırsa ve cezasının kalanını çekmek zorunda kalırsa? Ve iki oğlu da canavara dönüşürlerse. İşte bunu merak ediyorum. İbne.

Kareem Said: Bir kez daha deneyeceğim McManus. Sana Oz'dakilerin masum olduklarını söylemiyorum. Burada bulunma sebeplerinin işledikleri suçlar olmadığını söylüyorum, derilerinin rengi yüzünden buradalar! Eğitimsizlikten, fakir olduklarından dolayı buradalar! Bu ayaklanma sigaranın serbest kalması, eş ziyareti yüzünden değil. Hapishane hayatı yüzünden de değil. Toplumun sorumluluk alması için. Bütün berbat adalet sistemi yüzünden! Daha fazla hapishaneye ihtiyacımız yok, daha büyüğüne, daha iyisine. Daha iyi bir adalete ihtiyacımız var. Şimdi bunun için ne yapabilirsin?

Augustus Hill: Evet, hapishanede kimin yaşayıp kimin öldüğünü kim umursar?İsimlerini sabah gazetesinde okuruz ve bize bir şey ifade etmez. Yüzleri yoktur. İşin aslı onların yüzünü düşünmek istemeyiz. Gerçekte kim olduklarını bilmek istemeyiz, eğer düşünürsek evimize çok yakın vurulmuş olurlar ve her şey evimiz için değil midir? Nerede olduğun fark etmeden kim olduğun fark etmeden bir ev. Günün sonunda herkes dinlenmek ister, bacaklarını uzatabileceği bir yer, hatta evin ismi Oz olsa bile. Evet, Dorothy'nin dediği gibi, Em Teyze'sinin evinde kendi yatağında uyandığı zamanki gibi, "Evim gibi bir yer yok. "Evim gibi kahrolası bir yer yok.

Sezon - 2[değiştir]

[Bölüm - 1][değiştir]

Alvah Case: Ryan O'Reily. Taşıtla adam öldürme, tehlike oluşturma, kontrollü suça iyelik, ölümcül silah bulundurma, tahliye şartları ihlali. İnanılmaz bir suç listesi.
Ryan O'Reily: Evet, bilirsin, kendimi geliştiriyorum.

Alvah Case: Her ikisi birden olamaz! Eğer mahkûmlar suçlularsa, siz de suçlusunuzdur.
James Devlin: Bu bir başsavcıdan bekleyeceğim türde bir davranış değildi.
Alvah Case: Evet, bunu düşündüm. Başsavcı olmak istemiyorum. Vali olmak istiyorum!
James Devlin: Ne?
Alvah Case: Kampanyalar sırasında görüşürüz Devlin.

[Bölüm - 2][değiştir]

Gloria Nathan: Meme kanseri olmuş olabilirsin.
Ryan O'Reily: Çok komik.
Gloria Nathan: Şaka yapmıyorum.
Ryan O'Reily: Meme kanseri mi? Meme kanseri kızlarda olur.
Gloria Nathan: Erkeklerde de olur. Nadirdir, özellikle senin yaşın için, ama olabiliyor.
Ryan O'Reily: Ben ibne değilim, biliyorsun, değil mi? Bir seneden fazladır bu bok deliğindeyim ve kıçıma asla bir şey sokmadım!
Gloria Nathan: Kimse böyle bir şey söylemiyor.
Ryan O'Reily: Saçmalık! Bende bir kız hastalığı olduğunu söylüyorsun.
Gloria Nathan: Erkeklerin de kadınlar gibi memeleri olur.
Ryan O'Reily: Sen ne sikimden bahsediyorsun! Benim memelerim yok! Benim göğsüm var! (tişörtünü yukarı kaldırarak) Gördün mü? Ha! Gördün mü?

Tobias Beecher: Sen kimsin?
Agamemnon Busmalis: Agamemnon Busmalis. Diğer adıyla Köstebek.
Bob Rebadow: Köstebek mi?
Agamemnon Busmalis: Kazarım. Her yeri kazabilirim. Oz'da da kazacağım.

Tobias Beecher: Ne okuyorsun, "Kavgam" mı? Sonunu söyleyeyim. Aryanlar göt oluyor.

Tobias Beecher: Tanrı'ya şükür ki deliyim, çünkü umurumda bile değil!

[Bölüm - 3][değiştir]

Shirley: (yeni hücresine bakarak) Çok rahat.

O'Reily: Neden umurunda olduğumu hiç bilmiyorum ama iyi ki umursuyorsun. Tüm hayatım boyunca kimse benim için bir bok yapmadı, bu yüzden teşekkür etmek konusunda pek başarılı değilim.

O'Reily: Biraz sakinleşsene?
Shannen: Bana sinir yapma. Seni düşünen benim.

Schillinger: Oz'u yönetebiliriz!

Hill: Son 1000 yılda bütünlüğünü koruyabilmiş tek varlık şeytandı.

[Bölüm - 4][değiştir]

Kareem Said: İğneyi bulmanın kolay yolu, samanlığı yakmaktır.

Yargıç Grace Lema: 16 yıldır yargıcım. 2500'ün üstünde karar verdim. Büyük çoğunluğu iyiydi, ama sadece bir tanesi beni rahatsız etti, seninki. Hep adil davrandığıma dair kendimle gurur duydum, ama benim mahkememde, adalet gerçekten kördü. Ama senin davanda, o küçük kız, ebeveynlerinin ağlaması, baroya üye olman, evvelden alkollü araç kullanmaktan ceza almış olman, bütün bunlardaki anlamsızlık, beni yakaladı. Çabuk öfkelenirdim ve kimi noktalarda kinci davranırdım. Sana adil bir yargı sunduğumu söyleyemem. Şimdi seni bu şekilde görmek, sanırım verdiğim ceza suçunun ötesine geçti. Ve ben...
Tobias Beecher: Nesin? Üzgün mü? Sayın hâkim, tüm gücünüzü beni ezmeye kullandınız. Ama gerçek şu ki, Cathy Rockwell'i öldürdüm. Her ne kadar kurtulmak için, adli sisteme müdahaleye çalışsam da, onun yaşamını çaldım. Kanuna göre her suç, kesin yıllarla belirlenir. Siz, verebileceğinizin tamamı olan 15 yılı, bu bok deliğinde geçirmem için verdiniz. Çok mu fazlaydı? Çok mu zalimceydi? Yetmedi mi? Bilmiyorum! Kararınızdan rahatsız olduğunuzu mu söylüyorsunuz? Ben de rahatsızım! Ve buraya sizi bağışlamam için geldiyseniz, yanlış adama geldiniz. O adam Cathy Rockwell'le beraber öldü ve benim o kızdan aldığımdan daha fazla huzuru benden alamayacaksınız.

Augustus Hill: Birisini sikmek istememize neden olan nedir? Gözlerinin rengi, bacaklarının şekli, ince topuklu giymesi mi? Ya da şiirde dediği gibi, daha derinde bir şeyler mi var, paylaşılan bir kayıp. Kederimizin derinliğini bilen birisini bulmaya duyulan özlem. Kimileri ömürleri boyunca bu kişiyi ararlar. Kimisi bulur, kimisi bulamaz. Kimisi kendisini âşık olduğuna inandırır ve Oz'da, çoğunlukla, hayal gerçeğinden daha güzeldir.

[Bölüm - 5][değiştir]

Hill: Aile! Ailelerimiz kim olduğumuza karar verir, kim olmadığımıza. Bütün ömrümüzde tanıştığımız herkesle olan ilişkilerimiz, aile bireylerimizle olan ilişkimizden köken alır. Dünyanın neden göt olduğuna şaşmamak lazım!

Adebisi: Küçük Nino, sen böyle konuştuğun zaman benim kalbim kırılıyor. Ben sadece arkadaş olmak istiyorum.
Peter Schibetta: Arkadaş ha? Tamam dostum, neden gidip bana bir çikolata getirmiyorsun?

Hill: Ailemizle aynı kandan olduğumuz için, onlardan her şeyi yapmalarını isteyebiliriz, her şeyi. Yalan, aldatma, ateş etmek. Sadece yeni arabalarını ödünç istemeyin çünkü bununla sınırı aşmış olursunuz.

Hill: Arada bir küçükken yaptığım bir şeyi hatırlıyorum ya da babam tarafından bana yapılmış bir şeyi veya abim veya kuzenim, bir incinme, aşağılanma ve şimdi sanki bir iki yüzyıl önce başka birisine yapılmış gibi geliyor. Hatırladığım şeyin gerçekten olup olmadığını bile bilmiyorum. Bütün hayatınızı küçük bir çocuğun kavrayışına bağlayamazsınız, bazı hatıraların yansımalarına. Hayır, bütün bu boklukları bir kenara bırakmalısınız. Yeni bir başlangıç yapmalısınız. Her yeni günde yeni baştan başlamalısınız.

[Bölüm - 6][değiştir]

Peter Schibetta: Söyle onlara Adebisi ile ilgileneceğim. Onurumu geri kazanacağım. Bugün sona ermeden, ya o maymun ya da ben ceset torbasına gireceğiz.

Miguel Alvarez: El Cid. Onur duydum adamım.
Raoul "El Cid" Hernandez: Latin misin?
Miguel Alvarez: Evet.
Raoul "El Cid" Hernandez: Sana yalan söylemişler. Latin olamayacak kadar beyazsın. Siktir git karşımdan.

Gloria Nathan: İnsanlara yardımcı olmak için doktor oldum. Şimdi bunun klişe gibi geldiğini biliyorum, çok safça, ama gerçek. Başka herhangi bir yerde çalışabilirdim, ama buna rağmen Oz'da çalışmayı seçtim. Senin hayatını kurtardım O'Reily ve karşılık olarak sen benimkini yıktın.

[Bölüm - 7][değiştir]

Hill: Hey, Schillinger.
Schillinger: Ne istiyorsun?
Hill: Beni buradan postayla göndermek ne kadara mal olur?
Schillinger: Postalamak mı? Sen ne diyorsun?
Hill: Buradan çıkış yolları arıyorum
Schillinger: Oz'dan kaçış yolu mu?
Hill: Evet ve fark ettim ki, bilirsin, beni bir sandığa koyup karıma postalayabilirsin, hızlı posta, öncelikli posta, her neyse. Ne kadara mal olur, posta, nakliyat, taşıma filan.
Schillinger: Sen ciddi misin?
Hill: Evet.
Schillinger: Öyleyse delirmişsin.
Hill: Bu hayır mı demek?
Schillinger: Hayır demek. Hayır demek, evet. Seni devirmeden siktir git buradan.
Hill: Tamam Vern, ben sana sinirlenmedim. Aptal ve çirkinsen yardım edemezsin.

Busmalis: Sakin ol. Yaşadığın sadece T.S.
Rebadow: T.S. mi?
Busmalis: Tavşancık Sendromu. Benimki gibi işlerde sıklıkla olur. Kazarsın, kazarsın, kazarsın ve küçük bir tavşan gibi hamleni yapmadan önce delikten geçmeden önce, paniklersin.
Rebadow: Bu gerçek mi, tavşancık sendromu?
Busmalis: Evet. Yani ismi ben uydurdum, ama doğru.

Alvarez: Derler ki gözler ruhun aynasıymış.
Officer Rivera: Sen ne sik anlatıyorsun?
Alvarez: Seni görmek güzel.

Said: Beecher, bunu yapma.
Beecher: Neyi?
Said: İçme.
Beecher: İnsanların hayatlarıyla ilgilenmeyi seviyorsun, değil mi? Çünkü sen hepimizden daha iyisin çünkü sen ışığı gördün. Sen Tanrı'nın yüzünü gördün. Biz sefil ölümlüleri kurtarmak için sikini sallayarak dolaşıyorsun. Hill, Mershah, Groves, Jefferson Keane. Siktir, tam idam cezası sırasında Jefferson Keane'e yardım ettin. Ama en sonunda... Hayır, hayır, hayır. Her şey olup bittiğinde, gerçekten kime yardım etmiştin, kendinden başka?
Said: (gururla) Şair.
Beecher: Şair mi? Televizyonda gördüm, birisini öldürmüş. Oz'a geri dönüyor.

Adebisi: Çünkü bazen insan olmak iyidir.

[Bölüm - 8][değiştir]

Bob Rebadow: Oz'da yıllar boyunca bir şeyi öğrendim, dağıtılan eli kabul etmelisin.

Jonathan Coushaine: Bence bir küfür etmeme kuralı başlatmalıyız.
El Cid: Siktir git.
Augustus Hill: Sikimi em.
Kenny Wangler: Göt bağı.
Ryan O'Reily: İbne.
Chucky Pancamo: Aptal amcık.
Jaz Hoyt: Yarrak.
McManus: Eğer daha akıllıca söyleyecek bir şeyleri olan yoksa, toplantı bitmiştir.

Gazeteci: Bay Said, nasıl hissediyorsunuz?
Kareem Said: Nasıl mı hissediyorum? Keyifsizim. Kardeşlerim geride kaldı, hapsedilmiş, susturulmuş. Sadece Müslüman kardeşlerimi kastetmiyorum. Bu gece burada uyuyacak olan herkesi, sevdiği her şeyden kopartılmış olanları... Valinin birisini affedeceği söylentisi çıktığı zaman anlaşmazlıkların doğduğunu gördüm, tüm mahkumlar seçilmek istiyorlardı. Özgürlüğe duyduğumuz özlem yediğimiz yemek kadar gözle görünür hale geldi. Ama şimdi servis edilen yemek benim ve ben Müslüman’ım ve Allah, kuşkusuz olan olayları görmezden gelmeme izin vermiyor. Allah bunun gibi bir adamdan yemek artıkları almama izin vermiyor. Yoz ve ahlaksız bir adamdan, adaletin temellerini çiğneyen, affetmek denen hediyeyi lekeleyen bir adamdan... Sekiz kişinin ölümüne neden olmuş bir emri veren adam ve Vali Devlin, özgürlüğün bedeli bu kadar pahalıyken affınızı reddediyorum.

Sezon - 3[değiştir]

[Bölüm - 1][değiştir]


Tim McManus: Kör olabilirim ama aptal değilim.

Tim McManus: Metzger, kim olduğunu biliyorum. Ne olduğunu biliyorum.
Karl Metzger: Ben sadece yüksek eğitim almış hakkından az para alan, Hayırsever İnfaz Memurları Derneği üyesiyim. Ama eğer düşündüğün şey isem parmaklarının ucunda yürümelisin.
Tim McManus: Bu bir tehdit mi?
Karl Metzger: Sadece arkadaşlarının kim olduğunu hatırlatıyorum. Bu itlerden birisi arkandan bıçakla yaklaşırken yanında kimin olmasını istediğini anımsa.

[Bölüm - 2][değiştir]

Tim McManus: Attica'da bir boks programı düzenlemiştin, değil mi?
Sean Murphy: Evet.
Tim McManus: Belki burada da deneyebiliriz.
Sean Murphy: Güzel. Tek ihtiyacımız olan zaman, eldivenler ve iyi bir sigorta.

Augustus Hill: Önceden biraz boks yapmıştım.
Ryan O'Reily: Nerede, Engelliler Olimpiyatlarında mı?

Vern Schillinger: (Keller'ın sırtından bıçaklandığını duyunca) Bay Keller'ın, sanırım artık üç ya da dört göt deliği var.

[Bölüm - 3][değiştir]

Augustus Hill: Benim mahallemde yürümeden önce koşmayı öğrenmek zorundasındır.

Antonio Nappa: Neden kafeteryadan ayrılıp bir avuç ibneyle ilgilenmek istedin?
Simon Adebisi: İbnelerden hoşlanmaz mısın?
Antonio Nappa: Sence?
Simon Adebisi: Dışarıdayken, nefret ederdim. Ama burada bazen sikini emdirmeye ihtiyaç duyarsın.
Antonio Nappa: Seninle benim aramdaki pek çok farktan birisi de bu. Ben kendimi tutabiliyorum.

Gloria Nathan: HIV Pozitifsin.
Antonio Nappa: Ne?
Gloria Nathan: Üzgünüm.
Antonio Nappa: Doktor, bu mümkün değil. Yanılıyorsam düzelt ama AIDS'e yakalanmak için tek yol seks yapmak ya da bulaşık enjektör kullanmak. İkisini de yapmadım, Haitili değilim ben.

Peter Marie: Tobias sana âşıktı, senin de onun kollarını ve bacaklarını kırdığını biliyorum.
Chris Keller: Tanrım, öyle bir söylüyorsun ki, kötü birisiymiş gibi görünüyorum.

[Bölüm - 4][değiştir]

Mineo: Oğlan oldu. Sağlıklı bir oğlan. Oğlun dün geldi.
Vern Schillinger: Hangi birimde?
Mineo: Senin gözden de. Emerald City.

Leo Glynn: Oğlunu gerçekten seviyor olmalısın Schillinger, buraya gelip benden rica ettiğine göre. Buraya, ofisime gelip oğlunun hayatı için yalvarıyor olmak, içini kemiriyor olmalı. Yaptığın bu değil mi? Yalvarıyor musun?
Vern Schillinger: Evet.
Leo Glynn: Senden bir şeylere ihtiyaç duyduğum zamanları düşün ve senin yüzünde o aptalca sırıtışla burada oturup şarkı söylemeni. "Doodah."
Vern Schillinger: O benim oğlum kahrolası.
Leo Glynn: İki oğlun var sanıyordum.
Vern Schillinger: Evet, öyle.
Leo Glynn: Belki ikincisinde daha şanslı olursun. Götürün.

Kareem Said: Siyahım, Müslüman’ım ve erkeğim. Bazen bu üçü, birbirleriyle savaşıyor.

[Bölüm - 5][değiştir]

Ryan O'Reily: Şunu açıklığa kavuşturalım. Doktoru hedef aldın ama çocuğu vurdun.
William Cudney: Hayır, çocuğu hedef aldım.
Ryan O'Reily: Çocuğu bilerek mi vurdun?
William Cudney: Evet. Artık doktor nasıl hissettiğimi biliyor. O benim bebeğimi öldürdü, ben de onunkini.
Cyril O'Reily: Onu gördüğün zaman ona ne söyleyeceksin?
William Cudney: Kimi?
Cyril O'Reily: Cennetteki doktorun oğlunu. Ben Dr. Nathan'ın kocasına ne söyleyeceğimi biliyorum tabii beni cennete alırlarsa.

Eugene Rivera: [Alvarez'e doğru] Senden nefret ediyorum, Alvarez seni orospu çocuğu. Çünkü senin yüzünden bu karanlığı taşımak zorundayım. Eğer Tina olmasaydı, kendimi çoktan öldürürdüm. Bazen onun iyiliği için kendimi öldürmeyi düşünüyorum böylece yeni bir hayata başlayabilir. Bazı günler Alvarez, bana bunu yapacağına öldürseydin diyorum. Artık ağlayamıyorum. Bunu biliyor musun? Öyle bir hale getirdin ki ağlayamıyorum.

Nikolai Stanislofsky: Kosygin benim arkadaşım değil. Ben Yahudi’yim. O Kazak. Benim toplumumda, bunların vahşiliğinden korkulur. Siz Sicilyalılar sert olduğunuzu düşünüyorsunuz. Kalbinizi söker, yer ve hiç düşünmez bile.

Vern Schillinger: Onlar beraber takılmaman gereken insanlar.
Andrew Schillinger: Kime göre? Bu bireysel direnişler küçük grubunu neşelendiriyor mu? Sana bir şey söyleyeceğim. Tüm hayatım boyunca, kafamı beyazların üstünlüğünü anlatarak doldurdun. Bunda bir gerçeklik göremiyorum. Bu odaya bakıyorum beyaz yüzler görüyorum ve siyah yüzler ve her renkten yüzler ve kesin olarak bildiğim tek bir şey var, hepimiz pisliğiz. Bilirsin, bokun ölçüsü olmaz. Siyah ya da beyaz, bok boktur. İnandığın her şeyi sikeyim, mücadele ettiğin her şeyi sikeyim, seni de sikeyim.
Vern Schillinger: Benimle bu şekilde konuşamazsın!
Andrew Schillinger: Büyürken beni yeterince dövdün!

[Bölüm - 6][değiştir]

Yuri Kosygin: Senin aksine, Rusya'da ben suçlu değildim. Eğitimciydim. Sovyetler yıkıldıktan sonra Moskova sevimsizleşti, terk etmeye karar verdim, Amerika'ya gelmeye.
Nikolai Stanislofsky: Daha iyi bir hayat için, değil mi?
Yuri Kosygin: Evet, kendim ve karım için. Ama daha iyi bir hayat bulamadık. Öğretmenlik yapamadım.
Nikolai Stanislofsky: Çok kötü olmuş olsa gerek.
Yuri Kosygin: Sonra bir ev boyama işi aldım, Leonid Rodzinsky'nin evini.
Nikolai Stanislofsky: Organizatsya(Rus Mafyası)'daydı.
Yuri Kosygin: Evet. Bana bokmuşum gibi davranırdı, sürekli dalga geçerdi. Bana "profesör" derdi ve tuvaletlerini temizletirdi. Bir gün karımın önünde beni tekmeledi. Onu orada boğdum.
Nikolai Stanislofsky: Kapanma saati mi?
Yuri Kosygin: Evet.
Nikolai Stanislofsky: Tamam, giderim.
Yuri Kosygin: Hikâyemi bitirene kadar olmaz.
Nikolai Stanislofsky: Tuhaf. Bunca zamandır iki kelimeyi zor konuştun. Şimdi bayağı sıradan oldun.
Yuri Kosygin: İnsanlara ısınmam zaman alıyor. Sana kendimi çok yakın hissediyorum. Rodzinsky'yi öldürdüğüm için çılgın ilan edildim ama ünümü merhametsizliğimle kazandım. Organizatsya birilerini yok etmem için beni tuttu. İkinci sefer kolaydı.
Nikolai Stanislofsky: Yuri, lütfen. Bunu duymak istemiyorum.
Yuri Kosygin: Üçüncü seferde, hiç sorun çıkmadı.
Nikolai Stanislofsky: Yuri, lütfen.
Yuri Kosygin: Son saydığımda en az 49 kişiyi öldürmüştüm. 50. olma şerefine eriştin.

Claire Howell: Senin sorunun ne biliyor musun Diane? Herkesin en iyi arkadaşı olmak istiyorsun.
Diane Wittlesey: Ya senin problemin? Herkesin en kötü kâbusu olmak istiyorsun.

Chris Keller: Benim eskisini gördün mü, Bonnie'yi? Onunla tanıştığımda çok yalnızdı, mutsuzdu. Bana kolayca âşık olabileceğini anlamıştım. Ama bilmediğim onun kalbini kırdıktan sonra yine de beni sever miydi? Evet, ben pisliğin tekiyim. Değersizim. Olabildiğince kötüyüm. Ve ne kadar kötü olursam olayım beni sevmeye devam etmesi... [duraksar] Artık mutlu musun? Açılmamı ve ağzımdaki baklaları masana dökmemi sağladın. Büyük atılım.

[Bölüm - 7][değiştir]

Antonio Nappa: Eski karıma benziyorsun.
Nat Ginzberg: Teşekkürler.
Antonio Nappa: İltifat etmiyordum.

Chucky Pancamo: Zamanında Antonio Nappa müthiş bir adamdı. Benim için amcadan çok bir baba gibiydi.

Augustus Hill: İnsanlar üç şeyle tanımlanır: Kafaları, nasıl düşündükleriyle kalpleri, nasıl hissettikleriyle sikleri, kimi siktikleriyle. Günün sonunda, hepimizin bir soruyu yanıtlaması gerekir tek bir soru, ama kolay değildir. Ben kimim?

[Bölüm - 8][değiştir]

Miguel Alvarez: Yalnızlık yalnızlıktır. Bu tüm lanet hayatımda böyleydi. Bu dünyaya ait değilim.

Nikolai Stanislofsky: Beni bağışlayın. Biz Ruslar, her şeyden şüpheleniriz.

Augustus Hill: Herkes bu 2000 sendromunu yaşıyor. 2000'le beraber bilgisayarlar da çökecek. Uçaklar gökten düşecek, su kaynakları kuruyacak ve Pentagon, Kanada'ya nükleer başlıklarla saldıracak. Bazılarına göreyse de hapishane kapıları otomatikman açılacak. Ama bir çözümüm var: Tekrar başlamak. Gece yarısı olduğunda 1900'lere geri dönelim ve tüm lanet yüzyılı baştan yaşayalım. Bununla yüzleşelim. İlk seferinde çok başarılı olamadık.

Augustus Hill: Yeni yıla girmek üzereyken bir grup adam hücrelerinde oturuyor. Yeni bir yüzyıl, yeni bir milenyum 1,000 yıl. Geleceğe baktıklarında gördükleri aynı hücrede oturuyor oldukları. Siyah ya da beyaz, uçurumun kıyısındayız. Hepimiz ya tutunacağız ya düşeceğiz. Beraber ya da ayrı ayrı. Bu bizim seçimimiz. Bize kalmış. Size ve bana kalmış. Mutlu yıllar!

Sezon - 4[değiştir]

[Bölüm - 1][değiştir]

Tim McManus: Yamyam başkasının etini yiyene denir.
Sean Murphy: Peki kendi etini yiyen birisine ne denir?
Tim McManus: Yaratıcı.

Chris Keller: [Beecher'a] Biliyor musun? Seni kaltaklaştıran Oz değil. Bu şekilde doğmuşsun.

Shirley: Seni aldatıyor muydu?
Moses: Evet kocasıyla.
Shirley: Evliler miymiş?
Moses: Kancık bana ayrı olduklarını söylemişti. Başka bir adamın karısını sikmem. Prensiplerim vardır.
Shirley: Prensibi olan erkekleri severim.

McManus: Evleniyor muymuş? Bir polisle mi?
Sister Pete: Hayır, polis değil Tim, koruma. Kraliçeyi koruyor.
McManus: Evet, böyle olunca ne kadar ortak noktaları olduğunu anlayabiliyorum.

[Bölüm - 2][değiştir]

Beecher: Onu sevmek istemiyorum ama seviyorum.

O'Reily: Minik bir kuş, bana seninle ilgili bir sır verdi ve ben de doğru mu diye seni görmeye geldim. Cep telefonun mu var?
Nikolai: Hayır.
O'Reily: Sanırım minik kuşları dinlersem bulacağım da bu olur ha? Çünkü eğer cep telefonun olsaydı, bana ödünç verirdin. Paylaşırdın, değil mi?
Nikolai: Paylaşmak mı? Kiralardım, belki. Eğer olsaydı, ki yok.
O'Reily: Biliyorum. Senin söylediğine inanıyorum. Çünkü aramızdaki dürüstlük böyle bir şey.
Nikolai: Evet.
O'Reily: Rahatsız ettiğim için özür dilerim.
Nikolai: Sorun değil.
O'Reily: Hoşça kal Nikolai.

[Bölüm - 3][değiştir]

Enrique Morales: Ben Hernandez veya Guerra gibi değilim. Onlar baharatçı, eski tip haydutlar. Ben bir iş adamıyım. Armani takım severim, İnternet'e girerim.

Shirley Bellinger: I want to be lost in oblivion.

Shirley Bellinger: Beni af mı ediyorsun?
Zeke Bellinger: Evet.
Shirley Bellinger: Senin lanet affını istediğimi nereden çıkarttın?
Zeke Bellinger: Shirley, küfür etme.
Shirley Bellinger: Buraya mağrur bir şekilde gelip beni suçumdan bağışlıyor musun? Well, Zeke, kendimi suçlu hissetmiyorum. Yapmam gerekeni yaptım, senin aksine, yeterince taşaklı davrandım. Beni teselliye mi geldin? Sana ufak bir teselli armağanım var. Sen ve şantözün gidip kendinize bir çocuk yapabilirsiniz çünkü Katie öldüğünde, bir çocuğunu kaybetmedin. Senden değildi.
Zeke Bellinger: Ne?
Shirley Bellinger: Baban bana tecavüz etmişti. Çocuk onun dölüydü.

[Bölüm - 4][değiştir]

Augustus Hill: Merhamet başka birisinin başına gelen talihsizliğe acımamıza denir. Merhamet, bizi bu talihsizliği hafifletmeye zorlar. Merhamet, hayırseverliğin çocuğuysa adaletin de kardeşidir çünkü her ikisi de insanların arasındaki görünmeyen bağlardır. Merhamet hazırlıksız olur çünkü sefalet gayri ihtiyaridir.

Bob Rebadow: Birisinin gözlerinde hayatın söndüğünü görmek olağanüstü bir deneyim. Ölürken bile, Hernandez'in içgüdüleri beni öldürmeye çalışıyordu. Yaşamak onun için intikamdan daha önemsizdi.

Martin Querns: Müdürümüz haklı. Birçok ıslah tesisinde görev yaptım, ama söylemediği şey, bir çoklarınız gibi ben de, sokaklardan geliyorum. Sizleri daha iyi yurttaşlara çevirmeye, çalışan korkak, beyaz bir liberal değilim. Hepinizle tek tek tanışmaya niyetliyim ama o zamana kadar şunu aklınızda tutun: Querns'e bulaşmayın.

Leo Glynn: Dünyayı sadece siyah ve beyaz görüyorsun. İnan bana, hayat gridir, bu lanet duvarlar kadar gridir.

Gazeteci: Shirley, saat yaklaşırken hiçbir düşüncen var mı?
Shirley Bellinger: Tabii ki düşüncelerim var. Nasıl olmasın?
Gazeteci: Bunları bizimle paylaşır mısın?
Shirley Bellinger: Düşüncelerimin neden birilerinin umursadığını merak ediyorum. Kocam sarhoş olup beni döverken veya kayınpederim bana tecavüz ederken umursanmadığımı biliyorum. Kızımı öldürene kadar umursanmadım, bence önemli olan korkunç bir şeyi yapana kadar umursanmadım. Tek istediğim birilerinin dikkat etmesiydi ve sonunda siz geldiniz, şimdi görüyorum ki hayatımın bok kadar değeri yokmuş. Bok dersem, bunu kullanamazsınız, değil mi? Yayındayken "bok" dememem gerekiyor, değil mi?

[Bölüm - 5][değiştir]

Augustus Hill: Suçlu zihniyeti... Geçen 200 yılda bilim adamları, sosyologlar, bir sürü kişi bunu çok merak etti, suç işleyen birisinin, çevrenin etkisiyle mi yoksa doğasından dolayı mı böyle yaptığını tartıştılar. İnsanın beynindeki suç devresini ne çalıştırıyordu? Eğer nedeni bulabilirsek, bunu önleyebilir miyiz? Suçu sonsuza kadar bitirebilir miyiz?

James Robson: Beecher iki günden beridir hücresinden çıkmıyor. Ranzasında uzanıp karı gibi ağlıyor.
Vern Schillinger: Güzel. Planımdaki zarafet de bunda yatıyor. Beecher'a hiç el sürmüyoruz, ama verdiğimiz zarar bundan daha korkunç.

Tobias Beecher: Çok tuhaf, ağlayamıyorum. Artık gözyaşım kalmadı.

Augustus Hill: Genetik mi yoksa çevre mi? Her alanda olduğu gibi, sosyal araştırmalarda da "sihirli değnek", en kolay cevap, soruyu daha karmaşık hale getiriyor, olduğumuzdan daha korkunç oluyoruz. Şiddetin kökeni daha derinde, daha karanlıkta mı? Peki ya "Saf kötülük"? Belki biz insanların özü kötüdür. Belki kötülük yerleşmiştir, ruhumuza gömülmüştür. Flip Wilson şakalaşırdı, "Bunu şeytan yaptırdı." Belki de haklıydı veya haksızdı.

[Bölüm - 6][değiştir]

Don Zanghi: Chucky, ölmekten korkuyor musun?
Chucky Pancamo: Hayır.
Claire Howell: (hücre kapısına vurarak) Sigarayla ne halt ediyorsun Pancamo?
Chucky Pancamo: İçiyorum?
Claire Howell: Söndür. Şimdi. Yoksa içeri geliyorum.
Chucky Pancamo: İşte bu karıdan korkuyorum.

Chris Keller: [Schillinger'a] Dört evlilik yaptım, hiç çocuğum olmadı ve ebeveynlik hakkında bir sik bilmiyorum, ama seni pislik, sen bir ödülü hak ediyorsun. Bir oğluna aşırı doz alacağını bilerek uyuşturucu verdin. Diğerini de zehirli iğneye yolluyorsun. Yılın babası seçilmelisin, ama en güzeli ne biliyor musun? İki oğlun da öldüğü zaman, işin de bitmiş olacak çünkü artık başka çocuk yapamazsın. Burada olmaz. Bu yüzden sen geberince, ismin de geberip gidecek. Sana ait her şey geberip gidecek. Ve dünya daha iyi bir yer olacak.

Ryan O'Reily: Burada, Oz'da yaptığımız işler sokaktakilere göre daha farklıdır. Örneğin, birisinin ölmesini istediğimde, onu asla kendim temizlemem. Daima... Daima bir başkasını bulurum bunu benim yerime yapması için. Ölmesini istediğim kişinin düşmanları olduğuna inandırırım. Cinayet şekliyle bana ulaşmaları imkânsızdır.
Patrick Keenan: Çok güzel.
Ryan O'Reily: Şartlı tahliyene ne kadar var, yedi yıl mı?
Patrick Keenan: Uh-huh.
Ryan O'Reily: Sence o kadar gidebilecek misin?
Patrick Keenan: Kesinlikle çıkacağım.
Ryan O'Reily: Buna inanmaya dikkat et Patrick. Hani cinayetleri başkasına işletiyorum demiştim ya?
Patrick Keenan: Evet.
Ryan O'Reily: Ama senin durumunda, bir istisna yapacağım.

[Bölüm - 7][değiştir]

Vern Schillinger: Seni Keller'dan koruyacağımı söylemiştim. Seni koruyacağım Tamam mı?
Eli Zabitz: Tamam.
Vern Schillinger: Şimdi kaybol.
[Zabitz giderken]
Vern Schillinger: Tanrım Yahudilerin cesur olduğunu sanırdım.
James Robson: Sadece İsrail'dekiler.
Vern Schillinger: Öldür onu. Vuruşu tekrar yapacağım.

Vern Schillinger: [Zabitz hakkında] Öldü mü?
James Robson: Kalp krizinden.
Vern Schillinger: Tanrım. Kırmızı eti azaltmasını söylemiştim.

Tobias Beecher: Mutlu olmak isterdim ama kendimden nefret etmek de yetiyor.

Augustus Hill: 10 mahkûmdan yedisi şehirlidir, ama hapishanelerin %90’ı kırsal bölgelerdedir. Bilirsiniz tarla, tepe, orman olan yerlerde. Böyle doğal bir çevrenin sakinleştirici bir etkisi olduğu düşünülebilir. Ama hayır, vahşi doğada sadece daha da vahşileşirsiniz.

Augustus Hill: Biz, ikimiz de aynıyız Mobay. Polis katiliyiz. Ama ben her gün keşke yapmasaydım diye düşünüyorum.
Johnny Basil/Desmond Mobay: Goergen bir canavardı.
Augustus Hill: Evet, canavarı öldüren de bir canavardır değil mi?

[Bölüm - 8][değiştir]

Simon Adebisi: Bak, biz hepimiz kötü adamlarız, sen de. Beni yok etmek için geldiğini biliyorum.
Kareem Said: Simon, seni yok etmek istemiyorum. Değişmene yardım etmek istiyorum.
Simon Adebisi: Beni yok edecek olan da bu.

Tim McManus: Tamam, herkes dinlesin. Geri döndüm.

[Bölüm - 9][değiştir]

Hill: Gazetecilerin tarafsız olmaları gerekir. Kişisel görüşlerini kendilerine saklamalıdırlar. Ama TV'de, muhabirlerin nasıl hissettiklerini biliyoruz. Sam Donaldson'ın veya Andrea Mitchell'in bize gerçekleri sunduğunu görürüz, ama kamera bu kadar yakınken, kaşlarını kaldırmalarından, seslerindeki yükselmeden, röportaj yaptıkları kişi için hissettiklerini anlayabiliriz. Şimdi, Walter Cronkite, onun bir poker yüzü vardı. Kimse ihtiyar Walt'ın ne düşündüğünü bilemezdi. Bu yüzden doğruyu söylerken bile, kameraya yalan söylerdi. Bu dâhice!

[Bölüm - 10][değiştir]

Tim McManus: Hey, sessiz olun. Şurada da başka bir fikrim var. Artık kuralları ihlal ettiğinizde, sizi deliğe göndermek yerine, sizi bu kafesin içine kapatacağız herkes size tapan gözlerle bakabilecek. Sorusu olan?
Chris Keller: Evet, Bay McManus, efendim. Penisinizin boyu ne kadar?

Omar White: Siktir, bana uyuşturucu müptelası dedi. Ben müptela değilim Jack. Doğru söylemek gerekirse, ben mallarıma herkesten iyi davranırım.

Vern Schillinger: Bütün bu saçmalıklardan bıktım. Doğacak ilk torunumun doğumuna yoğunlaşmak istiyorum. Bilirsin, birazcık mutlu olmak.
James Robson: Vern, beni ürkütmeye başladın.

Burr Redding: Ben gettoda büyüdüm. Babam, ben 10 yaşımdayken öldü. Okulu bırakmam gerekti, ailemi geçindirmek için her işi yaptım, ayakkabı boyamaktan barbut oynamaya kadar. Vietnam'a gittim, orada bana kadınları ve küçük çocukları öldürmeyi öğrettiler. Arizona'dan Alabama'ya kadar bütün hapishanelerde yattım. Ve bundan ne gurur duyuyorum ne de utanıyorum. Benim bu işleri zaten kavradığımı senin kavradığından emin olmak istiyorum.

Arnold "Poet" Jackson: Bak ihtiyar, sana bir şey söyleyeyim...
Burr Redding: Sence "ihtiyar" olmak umurumda mı? Evlat, senden daha sert adamlar siktim, bana ihtiyar demen beni daha kötü yapmaz. Yaşım benim onurum ve gücümdür.
Arnold "Şair" Jackson: Siktir, buraya gelip yönetimi alabileceğini mi sanıyorsun?
Burr Redding: Kimileri lider olarak doğarlar, kimileri değil. Bilge bir insan sınırlarını bilir.

[Bölüm - 11][değiştir]

Chris Keller: Bazen düşünüyorum da, bütün o herifleri öldürdüm çünkü bana ait küçümsediğim kimliğimi öldürmek istiyordum.
Augustus Hill: Birisinden intikam aldığınızda, aslında ona, olabilecek en büyük iltifatı yapıyorsunuzdur. Sanki şey demek gibi, "Hayatımı öylesine etkiledin ki karşılık vermem gerekiyor. Senin hayatın da benimki kadar derinden etkilenmeli."İntikam en büyük tebrik kartı olsa gerek. Evet. Bir düşünecek olursanız, klişe aslında gerçek: "İntikam güzeldir."

[Bölüm - 12][değiştir]

Jeremiah Cloutier: Kirk'i İsa'ya kaptırmaktan korkuyorsun.
Ray Mukada: Zaten İsa'ya sahip.
Jeremiah Cloutier: Bu İsa değil. Bu sopanın üstündeki bir şovmen.
Ray Mukada: Şovmen mi? Siz, hepiniz, inancı bir çizgi filme çevirdiniz.
Jeremiah Cloutier: Dikkat edin peder. Öfke, kıskançlık, bunlar yedi ölümcül günahtan ikisi.

James Robson: Çocuğun bir sürü boka bulaşmıştı. Torbacılık ve pezevenklik. Yani onu öldürmek isteyebilecek bir sürü kişi olabilir.
Vern Schillinger: Beni böyle mi teselli ediyorsun?

Jeremiah Cloutier: Neden beraber dua etmiyoruz?
Vern Schillinger: Şu alıntı nasıl? "Doğmanın bir zamanı vardır, ölmenin bir zamanı, Tanrı katında her şeyin bir zamanı vardır."
Jeremiah Cloutier: Evet.
Vern Schillinger: Dua etmenin zamanı doldu.

Vern Schillinger: Oğlunla ilgili en iyi hatıran hangisi?
Tobias Beecher: İlk geldiği zaman bana hemen sarılmıştı ve "Baba, seni seviyorum." demişti.
Vern Schillinger: Beecher, kızına zarar vermeyeceğime söz veriyorum veya ailenden herhangi birisine. Hank'in ölümünden sorumlu olmadığına inanmak istiyorum. İnanmak istiyorum çünkü bir şeylere inanmalıyım, nefret dışında bir şeylere. Doğacak olan torunum benim son şansım, son umudum. Bu çocuğun kollarını boynuma dolamasını ve "Seni seviyorum" demesini istiyorum. Çünkü, bu bana hiç olmadı.
Tobias Beecher: Oğlun için üzgünüm.
Vern Schillinger: Ben de seninkiler için üzgünüm.

Tobias Beecher: Gerçekten cennete gideceğimize inanıyor musun?
Chris Keller: İkimiz beraber gideceğiz. Tanrı bizi dışarıda tutacak kadar taşaklı değil.

[Bölüm - 13][değiştir]

Clayton Hughes: İlk defa kim olduğumu biliyorum, gerçek kimliğimi, yapmak için doğduğum şeyi. Dünyayı değiştirebilirim.

Augustus Hill: 10 yaşındayken gerçek bir iş istemiştim.
Burr Redding: Gazete dağıtmak istemiştin.
Augustus Hill: Evet. Ama bunun yerine bana eroin sattırdın.
Burr Redding: Evet, işi öğrenmen gerekiyordu.
Augustus Hill: Niye? Niye uyuşturucu satmayı öğrenmem gerekiyordu?
Burr Redding: Çünkü o zamanlar başka bir seçeneğimiz yoktu. Sana bir şey söyleyeyim. Kim olduğum veya ne yaptığım için özür dileyecek değilim, tamam mı? İşlerin daha iyi olmasını ister miydim? Tabii. Kellogg Bulvarındaki görkemli malikânelerden birisindedoğmuş olmayı ister miydim? Tabii. Ama umut etmiyorum ve hayal kurmuyorum. Bu dünyanın bokluğuna giriyorum, gerçekleri görüyorum ve en iyisini yapıyorum.
Augustus Hill: Bana gerçekleri anlatmana gerek yok. Oz'da yaşıyorum. Bu sandalyede yaşıyorum. Ve benim lanet olası amına koyduğum gazete dağıtma işime izin verseydin burada olmayacaktım.

[Bölüm - 14][değiştir]

Augustus Hill: Eski Yunan uygarlığında Orpheus isminde bir adam yaşarmış. Karısını severmiş. Uzo'yu fazla içmezmiş. Gitar benzeri bir alet çalarmış. Namuslu birisiymiş. Peki tanrılar ne yapmışlar? Onunla oynamışlar, hayatını cehenneme çevirmişler. Niye? Çünkü elinde güç olanların, biz elinde güç olmayanlara yaptıkları budur.

Hill: Aşk her şeyin üstesinden gelir mi? Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır da.

[Bölüm - 15][değiştir]

Yood: (Howell merdivenlerden aşağı yuvarlanırken) Belki şansım yaver gider de ölür.
Robson: Yo! Leroy Tidd'in veya Ooga Booga'nın veya onu her ne sikimle çağırıyorsan başına gelenlere üzüldüm.

(Said Robson'a vurmaya başlar)

Robson: Seni sikik zenci!
Said: İçimdeki zenciyi görmek ister misin?

(vurmaya devam ederken)

Said: İçimdeki zenciyi görmek ister misin?
Robson: [hastanede] Lanet maymun. Orospu çocuğu. Siktiğimin ibnesi... Şerefsiz.

(Müslümanlara)

Arif: Aryanlar cezalandırılmalı. Artık davranışlarına müsamaha göstermeyeceğiz. Şu andan itibaren hepimiz bu işteyiz.

(Aryanlara)

Schillinger: Said'in zenci kıçı deliğe atıldı. Arif başa geçti. Bu köpekler her zamankinden çok sinirlendiler. Herkesin birbirinin arkasını kollamasını istiyorum, üstünüzde silah bulundurun. Ödeşme vakti geldi.

[Bölüm - 16][değiştir]

Hughes: Bu birimi Huhru Cumhuriyeti olarak ilan ediyorum. Huru! Huru! Huru!

Sezon - 5[değiştir]

[Bölüm - 1][değiştir]

Augustus Hill: Oz, katillerle, tecavüzcülerle, ırkçılarla, torbacılarla adi suçlularla doludur. Ama bir insanı adi suçlu yapan nedir? Daha iyisi, onu eşsiz kılan nedir? Savaşları kazanmak, ödüller kazanmak mı? Hayır. Bir insanı sıradanlıktan çıkartan şey kimi sevdiğidir ve kim tarafından sevildiğidir.

Eugenia Hill: Gözyaşlarım Augustus için, küçük imparatoruma. Bir hücrede kilitli, o berbat yerde, vücudunun yarısı ölü. Ve kahretsin! Tek düşünebildiğim şey onun ilk adımları.

Augustus Hill: Evet, evet, bir sürü iyi insan hapishane duvarlarının arasında oturdu. Sokrates, Gandi, Jeanne d'Arc, hatta İsa Mesih bile. Son gecesini kutsal adamlarla beraber geçirmedi, Oz'daki bizler gibi pisliklerle beraber kaldı. İsa'nın yeryüzünde yaptığı son şeyler bir mahkûmu cennete davet etmesiydi. O suçluyu sevmişti. Yani, o suçluyu herkesi sevdiği gibi sevmişti. İsa, bunu biliyordu, bir günahkârı sevebilmek çok şey gerekir. Ama günahkârın buna her şeyden çok ihtiyacı vardır.

[Bölüm - 2][değiştir]

Timmy Kirk: Eğer çözümün bir parçası değilsen şeytanın aletisin demektir.

[Bölüm - 3][değiştir]

Schillinger: Hep merak etmişimdir. Adebisi'nin siki benimkinden büyük müydü? [eline bir avuç gres yağı alarak] Sen jüri ol.

[Bölüm - 4][değiştir]

Hill: Tüm Vikingler vahşi yaratıklar değildi. Dâhiyane anları vardı. Mükemmel gemi inşa ederlerdi ve iyi denizcilerdi, Leif Erikson ve ekibi Amerika'ya ilk gelenlerdi, kimisine göre New York limanına kadar gelmişlerdi. İşin dâhiyane olan kısmı şu. Şöyle bir baktılar ve geri dönüp evlerine gittiler.

Chris Keller: Bana memelerini göster.
Sister Pete: Bunu yapma.
Chris Keller: Üzgünüm.

[Bölüm - 5][değiştir]


Timmy Kirk: Tekrar Katolik olmak istiyorum.
Father Ray Mukada: Hayır.
Timmy Kirk: Ne? Beni reddedemezsiniz.
Father Ray Mukada: Gayet güzel ederim.

[Bölüm - 6][değiştir]

Winthrope: Kudretli buraya nasıl düşmüş.
Guenzel: Siktir git ibne.
Schillinger: GUENZEL!
Guenzel: Selam Vern. Em City'deki elemanlar selam söylediler.
Schillinger: Kes sesini.
Guenzel: Ben sadece... [Schillinger tokat atar]
Schillinger: Konuşman gerektiğinde konuşacaksın.
[Aryanlar Guenzel'i odaya sokarken]
Winthrope: Efendim... Ben de seyredebilir miyim?
Schillinger: Eğer izlemezsen nasıl öğrenebilirsin ki?

[Bölüm - 7][değiştir]

Yood: Tahta bozuklukları kabul etme.

Keller: Sence İsa ibne miydi?
Peter Marie: Ne?
Keller: Sence İsa ibne miydi? Bu meşru bir soru.
Peter Marie: Beni kızdırmaya, dinimle alay etmeye mi çalışıyorsun?
Keller: Hayır, kendime rol model arıyorum. İsa hem ilahi hem de insaniydi, değil mi?
[Peter Marie başıyla onaylayarak]
Keller: İlahi tarafı cinsel isteklerini kontrol edebiliyor muydu? Peki benim şansım nedir? İlahi değilim, yakın bile değilim. Tüm hayatım boyunca ne zaman uyarılsam sikimi, açıkta ve müsait olan her deliğe soktum.

[Bölüm - 8][değiştir]

Arif: Haklıymışsın İmam. Allah onu günahları yüzünden cezalandırıyor.
[Robson'a]
Arif: Ağzın nasıl?

Sezon - 6[değiştir]

[Bölüm - 1][değiştir]

Augustus Hill: Bir şey söyleyeyim, ölüm, ölenlerden çok hayatta kalanlar için zordur. Ölüm sadece arkada kalanları yaralar.

[Bölüm - 2][değiştir]

Ryan O'Reily: Chucky. Bir dakikan var mı?
Chucky Pancamo: Senin için O'Reily, 28 saniyem var ama laf kalabalığı yaparsan uzayabilir.

Timmy Kirk: [Mukada'ya] İdam edildiğim zaman, sen de papazlıktan çıkacaksın, Kutsal Ana Kilisesi'nden kovulacaksın ve ömrünün geri kalan günlerini amaçsız ve umutsuzca geçireceksin. Ölümümle galip geleceğim.

James Robson: Burada başka konuşabileceğim birisi kalmadı.
Sister Pete: Ben bunun için buradayım.
James Robson: Hiç ölmekten korktun mu?
Sister Pete: Evet. Buradaki ilk yılımda, Warren Sticks isminde bir adam vardı, görüşmenin ortasındayken birden sandalyesinden fırladı ve beni boğmaya başladı. Bayılmışım, gözümü açtığımda bir kan gölünün ortasında yatıyordum, onun kanıydı. Selobant koruyucumun kenarıyla bileklerini kesmişti. Fark ettim ki beni bayıltmasının nedeni kendisini öldürebilmek içinmiş.
James Robson: O hissi hatırlıyor musun, öleceğini düşünmeyi?
Sister Pete: Böyle mi hissediyorsun?
James Robson: Kendimi bildim bileli her gün böyle hissediyorum.
Sister Pete: Ne kadar zamandır?
James Robson: Çok uzun zamandır. Gerald Robson'ın tek çocuğuydum. Çocukken bile, hayatta kalabilmek için yapman gerekeni yapardın çünkü altı yaşımdaydım ve kaçmak bir seçenek değildi.
Sister Pete: Seni dövdü mü?
James Robson: Hem de nasıl. Ve daha kötüsü de.
Sister Pete: Seni cinsel olarak suistimal mi etti?
James Robson: Çok garip, 36 yaşındayım, ve gidebilecek bir yerim yok. Biliyor musun? Sanırım neyi bilmek istiyorum. Hayatta kalabilmek için ne yapman gerekiyorsa yapmalı mısın?

[Bölüm - 3][değiştir]

[Bölüm - 4][değiştir]

[Bölüm - 5][değiştir]

Hill: Bir adam mezarlıkta yazdığı mektubu okuyor, uzun zaman önce ölen babasını affediyor. Sarhoş bir şoförün öldürdüğü kızın annesi intikam hayallerinin enkazında kalıyor. Erkek arkadaşın bir şans için daha yalvarıyor. Aynaya kendinden nefret etmeyi bıraktığını söylüyorsun. Ama yalan olduğunu biliyorsun. Belki unutmak ve affetmek yerine affetmeli ve hatırlamalı. Yarın sabah uyanıp her şeyi tekrar affedeceğini hatırlamalısın, tekrar ve tekrar, kalbin bir davul biri vurana dek. Affetmek.

[Bölüm - 6][değiştir]

[Bölüm - 7][değiştir]

Guerra: Evlilik seks olmadan evlilik değildir.

Idzik: Görmüyor musun? Yaptığımız her şey, planlarımız, umutlarımız, hepsi beyhude. Bir işte başarılı olmak, ben öyleydim, bir ev inşa etmek, ben yaptım, bir aile büyütmek... Ben büyüttüm, hiçbirisinin bir anlamı yok. Çünkü ne kadar denersek deneyelim, ne kadar uğraşıp mücadele etsek de, her şey son bulacak. Hayat zamanın boşa harcanmasıdır. İşte bu yüzden beni öldürmen için sana güveniyorum. Öldüreceksin, değil mi?

Hill: Çok fazla çöp biriktirmeyi unutun, çok fazla şişe, teneke, karpuz kabuğu, bebek bezini ve diğerlerini. Gerçekten gezegenin unutun. Sağlığı için korkutucu olan zehirli atıklar. Zehirli atıklar. Böyle iki kelime yan yana gelerek bu kadar korkutucu olamaz, belki bir de nükleer savaş.

Schillinger: Beecher ikimiz hakkında çok şey biliyor. Ölmesi gerekli.
Keller: Evet.
Schillinger: Ben hallederim.
Keller: Beecher'ı ben öldürürüm..
Schillinger: Sen mi?
Keller: Onu haklamadan önce, bir kez daha kıçından sikmek istiyorum.

Keller: Bütün bu kahrolası planlamayı sana, senin yanında olduğumu kanıtlamak için yaptım. Eğer gerçekten Schillinger'la beraber olsaydım Toby çoktan ölmüştün. Ama bunu yerine benim tek istediğim beni yeniden sevebilmen.

Torquemada: Miguel Alvarez. Seni tanımam gerektiğini duydum.
Alvarez: Bunu sana kim söylediyse salakmış.

[Bölüm - 8][değiştir]

Miguel Alvarez: Çok yorgunum. Denemekten yoruldum. Duvarlardan yoruldum. Yalanlardan. Korkudan. Ölümden. Çok yoruldum.

Vern Schillinger: Sen öldün tatlım. [Vern Keller'in bıçağı sahtesiyle değiştirdiğini fark ettiğinde] Orospu çocuğu!

Chris Keller: Eğer ben halletmeseydim, morgda Schillinger'ın yerinde sen olacaktın.
Tobias Beecher: Belki de.
Chris Keller: Yeah.
Tobias Beecher: Ama onu öldürmekten keyif aldığımı düşünüyorsan, yanılıyorsun. Beni hiç tanımıyorsun.
Chris Keller: Seni tanımıyor muyum? O Nazi köpeğinden kurtulduğunu biliyorum!
Tobias Beecher: Hayır, kurtulmadım. Onun iki oğlundan daha fazla özgür değilim veya Metzger'den veya Cathy Rockwell'den. Chris, buradaki altı yıldan sonra... Artık hiçbir konuda emin değilim. Cennet, adalet, doğruluk. Tek inandığım şey yaşam. Her yaşam değerlidir. Sadece seninki ve benimki değil, bu gezegen üstünde nefes alan herkesin, hepsinin yaşamı kıymetlidir. Ve bir hayatın bile kaybolması, Oz'da bile olsa, benim de kaybolmamdır.
Chris Keller: Saçmalık bu. Tek önemli olan sen ve benim.
Tobias Beecher: Anlamanı bekliyor değilim. Sen eğlenmek için öldürüyorsun.
Chris Keller: Anlamıyorum. Buraya kaza sonucu gelen ben değilim dostum. Mecbur olduğum için öldürdüm. Yoluma engel olanı öldürdüm tıpkı Aryanlar gibi.
Tobias Beecher: Ne? Ne olmuş Aryanlara?
Chris Keller: Artık bizim için tehdit değiller. İcabına baktım.
Tobias Beecher: Nasıl? Nasıl icabına baktın?
Chris Keller: Boş ver, öp beni.
Tobias Beecher: Bekle. İlk olarak şuna cevap ver.
Chris Keller: Hmm?
Tobias Beecher: Dürüst olmanı istiyorum, tamam mı? Kasıtlı olarak mı şartlı tahliyemi yaktın?
Chris Keller: Toby, ömrümün geri kalanını burada sen olmadan geçirmeye dayanamam. Anlamıyor musun? Yaptıklarımı aşk yüzünden yaptım.
Tobias Beecher: Beni gerçekten seviyorsan, beni yalnız bırak.
Chris Keller: Yapamam.
Tobias Beecher: Dinle beni. Dinle beni. Alkolü sevdim. Eroini sevdim. Onları terk etmek zorunda kaldım çünkü beni zehirliyorlardı. Ölüm. Sen ölümsün. Bırak yaşayayım.

Tobias Beecher: Tanrı evreni tasarladığı zaman neden böylesine muhteşem bir şeyi, bu kadar acı verici tasarladı?
Sister Pete: Bence baş edebileceğimizi düşündü.

Augustus Hill: Pekâlâ, neler öğrendik? Bugünkü dersimiz neydi, Oz'daki bitmek bilmeyen gündüzlerin ve uykusuz gecelerin? Bu erdem geçici miydi? Bu erdem şiddet olmadan var olamaz mı? Dürüst olmak kusurlu olmak mıdır? Aşkı vermek ve almak, bizi hem yüceltir hem de aşağılar mı? Tanrı, Allah veya Yehova'nın sormaya cesaret edemediğimiz sorulara cevapları var mı? Hikâye çok basit. Bir adam hapiste yaşar ve ölür. Nasıl öldüğü... Bu kolay. Kim ve niye kısmıdır zor olan... İnsani kısmı... Bilmeye değer olan kısmı. Barış.