Kullanıcı:Ataç Özcan
Özcan Ataç; 1973 yılında Erzincan'ın Kemah, Herdif (yeni adı Mermerli) köyünde doğdu. Eğitimine çeşitli nedenlerden dolayı devam edemedi.Şiirle 1987 yılından beri ilgileniyor. 1992° de yaklaşık iki kitaplık şiirleri, köyüne yapılan askeri bir operasyonda talan edildi ve yakıldı.ilk şiiri Evrensel Kültür dergisinde, Deliler Teknesi dergisinde basıldı, ilk şiir kitabı olan "Eylül Yağmuru" Göçmen yayınlarınca yayımlandı.1994 yalında ailesiyle birlikte Istanbula yerleşti. Dört yıla aşkın İstanbul’da yaşadı, sonrasında halen İsviçre’de yaşamını sürdürüyor.
iki çocuk babası
Yayımlanmış kitapları:
EYLÜL YAĞMURU
1999 (Göçmen Yayınları)
MÚLTECİ VE YERYÜZÜ MELEĞİ
2000 (Kül Yayınları.)
DÜŞLEMEK AŞKIN AYNASIDIR
2003 (Kum Yayınları.)
SÖZÜN BİTTİĞİ YER
2006 (Kanguru Yayınları.)
HAWİN
2012 (Kanguru Yayınları)
KALP HIRSIZI
2020 (Kanguru Yayınları.)
ÖMRÜ-Ü HAYATIM
2023 (Kanguru Yayınları.)
iletişim:
a.ozcan73@hotmail.com
Özcan Ataç 'garba düşmüş ' bir dengbej aslında. Yazmaktan daha çok söyleyerek oluşturduğu şiirlerindeki derin acıyı,bundan önceki kitaplarında olduğu gibi hem bireysel hem de toplumsal bir duyarlılıkla bu kitabına da taşıyor.
Şiirlerinin dokusunda yabancılaşma, Batı-Doğu eksenli kültürel çatışma, 'daûssıla (yurt özlemi) öncelenirken,lirik bir duyarlkla derin bir öznellik de ekliyor şiirlerine.
İçine doğduğu coğrafyanın geleneklerini yaşatma çabası diline yansıyor ve oradan alıp şiirine taşıdığı masalların mesellerin okurla bağ kurmasını önemsiyor; bunu yaparken de geleneği yeniden yorumlama cesareti gösteriyor....
Özcan Ataç bu kitabıyla, nehir şiire soyunma çabasıyla da dikkat çekiyor.Yani zor olanı omuzluyor. Elbette bir şairin arayışı ve söyleyişi hiç bitmeyecektir; bu yönelişler şairin dille gerçekleştirdikleri eylemidir. Ve her şair kendi ana dilinin emanetidir yeryüzüne.
Zaten şair bir dilden başka nedir ki, Özcan Ataç'da bu son kitabıyla ana dilinin masallarından aldığı sızıyı diline dâhil etmiştir, az şey mi bu?
Önümüzdeki süreçte Özcan Ataç'in bu gerçekle düş köprüsünde durmaksızın çığlık atan dilinden: koyaklardan, uçurum kıyısından,dağ çiçeklerinin arkasından fışkırmış çok daha güçlü şiirler beklemek de hakkımızdır sanırım!
TUĞRUL KESKİN
SÖZÜN BİTTİĞİ YER
Hancımız belli, yolcumuz da
Beynimi bir sünger gibi emdiniz
Damıtıp damıtıp içtiniz
Şimdi bir damla kaldıysa aşktan yana
Yüreğimin sesini dinlediğimdendir
Sebebim küçük sayılmaz
Dağlar kadar kederli,
Irmaklar gibi engin hissediyorum kendimi
Uzayan bir yolculuk sayılır ömrüm
Karınca yürüyüşü
En usul adımlarla geçtim patikaları
Gecenin dudaklarından öpmesine benzer
Tenimde dolaşan
Sevgiliye özlem büyüttüğüm zamanlar
Nevrimi kırbaçlıyorlardı durmadan
Rüzgarın çölü kurutmasına benziyordum
Bu yüzden çoğu kez tanımıyordum yüzümü
Ve belki de bu yüzden
Aynalar düşmanımdır kitab-ı aşk kanununda
Oysa kendine uzayan en ince çizgiyim
Renklerin sevişken aleminde
Soru: 1
Aşk büyütür mü insanı?
Soru: 2
Acı çekmek özgürlük mü?
Soru: 3
Açlık hep bize mi baki?
Ve çekildi Akdenizin
Kum taneciklerini okşayan suları
Sesler sessizliğe gömülüyor
Işıklar son yolcusunu uğurluyor sanki
Bir boşluğu andırıyor dünya ve
Sözün bittiği yerde kan akıyor
Evet…
Sözün bittiği yerde kan akıyordu
nedense kulaklarınız hep sağır
Ve duyarsız yürekleriniz
Sözün bittiği yer: Ortadoğu
Sözün bittiği yer, kalbinizin tam ortası.
Neydi paylaşılmayan bu kurtlar sofrasında
Göğün rengini niçin değiştirdiniz
Ve siz ağzı kulaklarına varan
Hayatın küçük böcekleri, insan kanını emenler
Vahşiliğinizi kim verdi size
Su ve ateş
Ateş ve su
Dağları kül kokulu ülkemin
Güle hasret bıraktınız çocukları
Savaşmayı bilmez
Rüyalarında ekmek görürler oysa
Bu bir kader değil, oyunsa hiç değil
Söz biter derin bir uğultu düşer kalbine dünyanın
Orada başlar tarihin kanlı sayfaları
Işık kararması orada başlar
Bir ananın güneşe bağdaş kurup ağlaması
Bir babanın kucağında yavrusuyla
Vahşetin resmini çizmesi
Ve katli vacip dediğiniz
Ölümün soğuk yüzü orada saklıdır
Renkler anlamını yitirdi
Derler ki, geceyle gündüz kardeşmiş
Söz dile küs akla yar olmazmış
Öyleyse yâd olsun ki sevdiklerimizin üstüne
Sizi döktüğünüz kanda boğacağız
Düşecektir toprağa elbet
Baharı müjdeleyen ilk cemre
İşte o zaman
Aklınız size yâr olmayacak
Kutsal saydığınız kitabınız bile
Size lanet okuyacak
Bir avuç külünüz kalacak geriye
Ve sözün bittiği yerde
Çocuklar ölmeyecek, analar ağlamayacak
Gün devrilir gözlerim yeni bir ufka açılacak
O zaman yeryüzü aşkla yıkanacak
Kirlettiğiniz gökyüzü yeniden mavi olacak
Sözün dile geldiği gün
Elimizde üç renk neferimizle yürüyeceğiz
Babil bahçesinde Şeyda bülbülü türkü söyleyecek
Diyarbakır’ın göğsünde kurşun yarası kuruyacak
Batman artık yas tutmayacak
ÖZCAN ATAÇ
SÖZÜN BİTTİĞİ YER ( kitabımdan )
Özcan Ataç; şiire uzun zamandır emek ve değer veren bir şair. Şiire inanmış ve bir ömrü şiirin içine katmış bir insandan, elbette duyarlığı yüksek insani içerikler beklemek de hakkımızdır. Çünkü daha ilk adımda şiir, insanlık tarihinin niteliği yükseltilmiş bir itiraz dilidir. Doğaldır ki, yaşama birden çok bakma biçimi önerecek ve üstü örtülmüş, yok sayılmış “öteki” gerçeği açığa çıkartmaya yönelecektir. Özcan Ataç’ın şiiri de bu itirazlar ve “öteki” gerçeğin açığa çıkartılması ve bir tür yüzleşme olanağıdır.
Bu kitaptaki şiir toplamının ana eksenini; yurt sevgisi, hümanizma ve aşk oluşturuyor. Gurbet ya da zorunlu hasretler bir tema olarak akışkanlığını hüzün ve kederin için- de olgunlaştırıyor. Bundan olsa gerek kırılgan ve duygusal bir içkinlik, toplumsal duyarlığın içine her şiirinde sözüyor. Hümanizma ise önceliği şairin. İlerleme kültürünün tüm basamaklarına karşı bir sorumluluk dili belirgin. Bunum için arkaik ve mitik olanla da ilişkilendiriyor şiirini. Aşk ise evrensel bir boyut. En küçük birimden, ailesi ve çocuklarından başlayarak insana ve onun genleştiği tüm alanlara aşkla koşuyor, aşkla sarılıyor.
Elbette ki bir şairden önce dilin şiirselleşmesini bekleriz.Bir şiir dili yaratılamamışsa artık, hikâye etmenin tuzağına düşmüştür şair ve dil edilgenleşmiştir. Bu tehlikenin de farkındadır Özcan Ataç, bundan olsa gerek imgeyi ve metaforu iyi kullanmaya özen gösteriyor. Şiir diliyle, bireysel,toplumsal sorumluğunu ve yönelişlerini okurla buluşturuyor.
Şiir bir arama ve sonra yeniden arama işidir. Yani şair ömrü kesintisiz bir arayışın içinde evrilir. Hep daha soyut
olana doğrudur bu evrimle. Arayışın doğal sonucu tüm şairler gibi Özcan Ataç’ın da yaşamında hep olacaktır. Elinizdeki kitap doğrudan doğruya bu arayışın yeni boyutu ve olanaklarıyla kurulmuştur.
Yolu iyi şiire yönelmiş olan sevgili şair Özcan Ataç’ı kutluyorum.
AYDIN ŞİMŞEK
ÖMR-Ü HAYATIM
Aşk gibi aydınlık gülcemalinde yansıyor
Ömr-ü hayatım
Seni beklemek ümittir kalbime dedim
Seni özlemek aşka itaat, ömre bedeldir
Güneş bile yanında sönük,ay somurtkan
Gecenin bütün yıldızıları boynu bükük kalıyor
Sen geldiğinde ben ölmüştüm sende
Ben gittiğimde sen artık yoktun bende
Koptun ve akıp gittin kanımda üşüyen aşk
Kınında durmayan bıçak gibi
Paramparça ettin bende kalan her yanını
Ben sende doğan çocuktum
Sen bende toprağı öpen kan çiçeği özlem
Ben bugün seninle öldüm
Ben bugün seninle doğdum
Gül yüzümde kalbimin sızılarını çizdim
Ağlamakta bir erdemdir dedim
Ağlamak
Gözlerinin cennetinde bir nehirdir dedim
Beni aşka sınayan
Seni cehennem uçurumlarına uçuran kelebek
Her ölüm yeniden doğmaktır oysa
Her ölüm daha bir insan olmaktır
Gül benekli bebeklerin nefesinde
Kapıları kırıyorlar kalbime ayak izlerini çizip
Pencereleri kırıyorlar sonra
Evimize astığımız asmalı çiçekleri tarumar edip
Dilleri ve dinleri çürütüp
Öfkemi dizginliyorlar umarlı umarsız
Oturdum sonra ansızın gecenin ortasına
Ömrüm
Bir masal olur mu çocukların uykularına dedim
Ömrüm
Kırılgan bir hatıra
Kırık çerçeveli eski bir duvar fotoğrafı
ÖZCAN ATAÇ
ÖMR-Ü HAYATIM ( kitabımdan )
HERKESİN CANI CEHENNEMİME
Sesleri kirli kalabalıklardan
gelmiştim sana
Geçer zaman elbet
Yüzleri bukalemun gibi
Her renkte yüzüme gülen müsveddeler
Kimi yaşadıysam yadsınan bir inanç oldum nefeslerinde
Geçer zaman elbet
Dokunsan da dokunmasan da tenine günün
Boynu bükük bir gül oluyorum bahçende
Suyun toprağa,toprağın suya özlemi gibi
Ellerinde kuruyorum
Gözlerinde ağlıyorum
Söyle şimdi
Sen mi şafağı taşlayan uykusuz
gözlerimde bir nursun
Yoksa ben mi kalbine akan bir zehirim
Öpülecek en güzel yanın
Bakir güzelliğin dökülürken tenime
Söyle şimdi
Sen mi daha çok seviyorsun kırılan kalbimi
Ben mi seni seviyorum?
En ulaşılmaz doruklarında dağların
Yankısında sesim çatlarcasına bağırarak
Sen mi beni seviyorsun,yoksa ben mi ?
Yalan !
Her düş ciblemin silsilesine yalan söyler
Canı cehenneme diyorum
Seni seviyorum demelerin
Herkesin canı cehennemime
Senin de
Herkesin ve senin cehennem olduğu yerde
Gözlerinin cennetine uzanıp
Ben nasıl seni seviyorum diyebilirim ki?
Yalan !
Her hayat gülümseyen güle yalan söyler
Terkinde sana söylenen her söz yalan
Düştüm yine de yolun sahibi kalbimi dinleyerek
Sana yürüdüm umutlu umutsuz
Döküldüm yine de
Dalında solmayan bir yaprak gibi kuruyan bedenine
Eridim gözlerinde eriyen bir ışık gibi
Söylenecek bir söz kalmadıysa en usta söz üstüne
Öyleyse dağın kendine şarkı
söylediği zamanlarda
Güneşin ve iğde ağacının hatrına ellerini gökyüzüne aç
Kime ne ettim ne eyledim demeden
Ben sana ne ettim ne eyledim?
Ey YÂR !
Bağışla bütün günahlarımı
Merhamatine al beni
Öldürsen de yaşatsan da
Canım feda olsun sana !!!
AŞK HIRSIZI (kitabımdan)