Berkun Oya

Vikisöz, özgür söz dizini
Berkun Oya
Doğum tarihi 3 Mart 1977
Doğum yeri Bursa
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Berkun Oya (3 Mart 1977, Bursa), Çerkes asıllı Türk yazar ve yönetmen.

Sözleri[değiştir]

  • Asla öyle snob bir tavır içerisinde değilim. Ben televizyoncu değilim. Beceriksizliğim yüzünden umursamaz gözüküyorum. Yoksa televizyona çıkıp insanları aşağılamak için başka taraflara bakmak gibi bir amacım yok.[1]
  • İnsan etkilenmeye çok müsait bir varlık.[2]
  • İnsan ne yapıyorsa en iyisini yapmak zorundadır. En iyi olan da kendi bildiğin gibi yapmaktır.[2]
  • Ben tiyatronun sorunlarını tartışırken kendimi Woody Allen filminde gibi hissediyorum.[2]
  • Birbirine anlayış göstermek zorunda kalan insanların temeli sağlam bir iletişim kurması pek mümkün olmuyor.[3]
  • Benim için önceliği olan, beni en çok heyecanlandıran ve devamlılık içerisinde yapabileceğime inandığım şey yazmak.[4]
  • Tiyatronun en buyuk tehlikesi, tiyatroya benzemesidir.[5]
  • Tiyatro sevmiyorum ama sizin yaptığınız işi seviyorum diyenler var, küfür mü, iltifat mı belli değil, ama ülkemizde böyle bir şey var.
    • (24 Eylül 2011'de katıldığı NTV Cumartesi programından)
  • Sevmek ve değer bilmek ne öğretilir, ne genetiktir. İnsan sevmek ve değerini bilmek, kabiliyettir.[6]
  • İletişim, insanlar birbirini yormadan ve zorlamadan anladıklarında kıymetlidir. Gönülden, beklentisiz ve özgür olduğunda. İlle anlaşmak için değil, anlamak için insanları, insanlarla konuşup, hayatla anlaşmak için gerekli iletişim.[6]
  • Asıl suç, suçlu hissetmektir zaten çoğu zaman ve biz suçlu hissederek gizleriz bu suçu, kendini yutan kara deliktir suçluluk duygusu. Bir insana kıymak da illa şakağına silah dayayıp tetiği çekmekle olmuyor, gerçeğin, sevdiği biri tarafından insandan gizlenmesi de bir tür cinayet. Üstelik gerçek, kendinden kaçanı en gülünç durumlara düşürüyor her zaman. Bir gün geliyor, gerçekten kaçanlar, tutmayan dizilerin çakma jönleri gibi kalıveriyorlar ortada.[7]
  • Her insan, özündeki acı anlamsızlığıyla bizi dipsiz kuyularda merdivensiz bırakan bu hayatı, mümkün mertebe katlanılır kılmaya çalışır. Kendi meşrebince, kendi becerisi kadar. Mükemmel bir hayat yoktur. Mükemmel, mümkünü imkânsız kılar. Mesele, hayatı mümkün kılmak. Mükemmel, insanı bozar.[8]
  • İnsan her ne yapıyorsa yapsın insanların ne düşündüğü umrundadır tabii. Tuvalette tek başına aynaya falan bakmıyorsa tabii. Hatta tuvalette tek başına aynaya bakıyorsa da insanların ne düşündüğü umrunda olduğu için bakıyordur herhalde. Ama önceliğim insanların ne düşündüğü değil herhalde.[9]
  • Oyun yazma süreciyle ilgili alışkanlıklarım ya da belirgin bir düzenim, kullandığım bir metot, her seferinde çalıştığını düşündüğüm bir yöntemler bütünü falan yok yani. Zaten çok kusursuz bir şuur hali içinde de yazmıyorum. Oyun değil, ne yazarsam yazayım yani. Biraz kalabalık iş, yazı yazmak benim için. Bir odaya zor sığdığı bile oluyor bazen o kalabalığın, bazı şeyleri yazarken.[9]
  • Yazdığım şey üzerine konuşmayı çok seven birisi de değilim zaten ama bunun ötesinde beceremiyorum da. Konuşmam istendiğinde de sırf o zamanı doldurmak için boş laflar ederken bulabiliyorum kendimi. O yüzden yazılanlarla ilgili başkalarının ne düşündüğü daha önemli galiba.[10]
  • Çok oyun izleyen, tiyatroya giden, tiyatroyu merak eden, yeni yapılan şeyleri takip eden filan biri değilim. Peynir tütsüleme teknikleriyle bile daha ilgiliyim diyebilirim. Yani ben çok fazla, “iki kalas bir heves”, alkışlar, sahne tozu falan öyle bir kafam yok, tiyatroyla öyle bir bağım yok. Tiyatro bir anlatım biçimi olarak hayatımda var ama pek tiyatro delisi olduğumu söyleyemem.[10]
  • (Oyun yazmakla ilgili) Bir metodum yok. Her zaman dağınık bir süreç, her zaman bitmeyen bir dağınıklık zaten. Kendi içinde bir düzeni her zaman var ama yine de kocaman bir dağınıklık.[10]
  • Ben hiçbir zaman kendine yöntemler falan bulmuş biri olamadım. Ben her yeni oyun yazmaya başladığımda "acaba nasıl oyun yazılıyor" diye düşünüyorum. Her seferinde hiç oyun yazmamışım gibi bir havaya giriyorum sonra kendi kendime "saçmalama, yazdın bir sürü oyun, biliyorsun işte" diyorum. Ama genelde okyanusun ortasına uçaktan atılmışsın gibi bir durum oluyor.[10]
  • Kendimi asla oyuncu gibi görmedim, göremedim ama zaman zaman yaptım, tiyatroyu ilk kurduğumuzda oyuncu bulmakta zorlanırdık, üç kişi arayacağımıza bari iki kişi arayalım diye bir rolü ben oynardım, sonraki yıllarda para için abuk subuk bir şeylerde de oynadım.[11]

Kaynakça[değiştir]

  1. Sibel Arna (6 Şubat 2005). "Konuklara oyunlar teklif ediyorum kabul ederlerse birlikte oynuyoruz". Hürriyet. Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  2. 2,0 2,1 2,2 ICE, Müjde Yazıcı, Aralık 2009.
  3. Gönül Koca (11 Şubat 2009). "Hiç değilse beş dakika..." Radikal. Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  4. Gülsün Odabaş (26 Ocak 2011). "Yaptığınız İş Seyirciyi ve Oyuncuyu "Hop"latmalı". Mimesis. Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  5. Bir+Bir, Nisan-Mayıs 2011.
  6. 6,0 6,1 Berkun Oya (14 Aralık 2012). "Halı". Radikal. Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  7. Berkun Oya (8 Şubat 2013). "Post-Grib". Radikal. Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  8. Berkun Oya (22 Şubat 2013). "Bedreddin". Radikal. Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  9. 9,0 9,1 Ezgi Atabilen (7 Nisan 2013). "Yazmak kalabalık bir iş bir odaya zor sığdığı bile oluyor". Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  10. 10,0 10,1 10,2 10,3 Haziran Düzkan (21 Şubat 2016). "BERKUN OYA". Zero İstanbul. Erişim tarihi: 10 Eylül 2018. 
  11. Emre Yüksel (25 Temmuz 2017). "Terk edilmiş bir roman". Cumhuriyet. Erişim tarihi: 14 Ekim 2018. 
Berkun Oya ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.