İçeriğe atla

Augustus Hill

Vikisöz, özgür söz dizini

Augustus Hill, ABD yapımı hapishane dizisi olan Oz'da bulunan kurgusal karakterlerden biridir. Dizinin anlatıcı kişisidir.


Sezon - 1

Bölüm - 1

  • Oz. Oswald Maksimum Güvenlikli Cezaevine sokaklarda verilen isim.
  • Oz geri kalmıştır. Oz hak edilen cezadır. Birisini cezalandırmak mı istiyorsun? Onu ailesinden, kendisinden ayır. Kendi türündekilerle bir yere kapat. Oz zor kere zor zamandır.
  • Oz'da daima gizli bir korku vardır. Şiddete, nefrete, patlamaya hazır.
  • Oz yaşadığım yer, Oz öleceğim yer, çoğumuzun öleceği yer. Bunu umursamıyorduk. Bunu umursamıyoruz. Bunu umursamaz hale geldik. Değil mi?
  • Lazanyacı, köle, kızıl kafa, baharatlılar, Yahudi, çekik, zenci kelimeler. Kelimeler silahlardır. Ben yine de Mac-10'u tercih ederim.
  • Kimi mahkûmlar yüzleşebileceğimiz en kötü şeyin şiddet olduğunu söylerler. Bence büyük bir esnemedir. Sıkıcı tek düze günleri nasıl geçirebilirsiniz? Hayatımıza anlam ve düzen katması gereken bu rutinlerimiz vardır; ama arkamdan şişlenmek rutinden daha az korkutucudur çünkü rutin, rutin sizi öldürür.
  • İnsanlar yaşamak için öldürür. Bu dışarıdaki gibi hapishanede de böyledir. Burada yaşamak için neden böylesine kavga ettiğimizi merak ediyorum.
  • Birisi 100 yıla mahkûm oluyor. Cidden egzersiz yaparsa, sertleşip formda kalırsa dışarı çıkabileceğine inanıyor mu ?
  • Yargıç şartlı tahliyesiz müebbet veriyor. Şartlı tahliyesiz, müebbetler.
  • Bir noktada bir daha bir yere gitmeyeceklerini fark ederler. Böyle olduğunu gördüm. Gözlerine bir sakinlik çöker. Sanki geri kalan hiçbirimizin göremediği bir şeyi fark ederler. Birden başka türlü özgür kalırlar, ölmeye hazırlardır ve belki bu bokun gerçekleşmesi için ellerinden geleni yaparlar.

Bölüm - 2

  • "Fuck" (Sikmek) dört harflik bir kelime. "Rape" (Tecavüz) dört harflik bir kelime. "Wife" (Eş) dört harflik bir kelime. "Love" (Aşk) da öyle. Sikmek bir lanettir. Aşk da öyle.
  • Bir erkeğin elinden pek çok şeyi alabilirsin. Sigara, özgürlüğünü, bacaklarını ama duygularını alamazsın. Duyguları olmaz.
  • Adam kadını sever. Nasıl birisi olduğu önemli değil, eğer severse onu ister. Bedenini ister. Kendisini istemesini ister. Ona dersin ki, bir daha sevişemeyeceksin. Ona bir daha o şekilde dokunamayacaksın. Bu son sefer, en son sefer. Eğer bu alışılmadık ve zalim bir ceza değilse, nedir bilmem.
  • Tanrı gün batımını renklerle doldurdu ve Tanrı yıldırım gibi koşan atları yarattı. Tanrı portakalı, elmayı ve çileği yarattı; ama Tanrı'nın yarattığı en muhteşem şey amdı. Kaba saba olmak istemiyorum ama bütün gün batımlarını, atları ve meyveleri alabilirsiniz ama bana dünyadaki bütün amları verin. Siktir, bütün amlara ihtiyacım yok. Her gün bir tane verin.
  • Seks bir yanılsamadır. Bir tomar döl yumurtaya çarpar ve bam... Tüm bu insanlara bağlanırsın. Bu yabancılar, belki senin gözlerini alır ya da burnu seninkine benzer. Ya da sana kimi hücreler verir, istemesen bile içki içersin ya da uyuşturucu alırsın. Hatta seni öldürür. Bu gen işleri bize burada taktıkları pranga gibidir, özgürce kımıldamamıza engel olan zincirler gibi. Kurtulman için Huduni olman gerekir. Lanet Huduni olman gerekir.
  • Seks ve ölüm. Hem farklılar hem de aynılar. Son ana ulaşmak için, orgazma, vücudunuzun kontrolünü bırakmalısınız, ruhunuzun da. Ya aşk? Eh, seks tatlı ve ölüm acıysa, aşk ikisinin karışımıdır. Aşk daima ve sonsuza dek kalbinizi kırar.

Bölüm - 3

  • Başlangıçta Tanrı'nın hiçbir şeyi yoktu. O da bir şeyler yapmaya başladı. Toprağı, havayı, suyu, suda yüzen şeyleri yaptı, sürüngenleri, bacakları olanları yaptı. Tanrı kendisini büyüttü. Sonra bir iki gün içinde ya da birkaç milyon yıl içinde insana nefes verdi ve o günden beri hayatı bizden emip alıyor.
  • Paylaşmadığınız bazı acılar vardır. Tıpkı parmak iziniz gibi, tamamen size ait, tek başınıza.
  • Bir çeteye dâhil olmak bir dine mensup olmak gibidir. Uyman gereken kurallar, itaat etmen gereken bir lider vardır ve kalbinde sevgi olmalıdır. "Dostunu Sev", "Çete Arkadaşını Sev"e dönüştü. Peki ya inandığın dine iman etmekten vazgeçersen? Ruhundaki deliğin hala durduğunu görürsün ve inandığın Tanrı/Aşk'ın aslında yanılsamadan başka bir şey olmadığını fark edersin.
  • Günah çıkartmanın ruha iyi geldiği söylenir. Kabine girersin ve rahibe istediğini anlatabilirsin, istediğini. O da bunu başkasına anlatamaz. Yerel polisin sorgu odasına girersin ve yaptığın her şeyi anlatırsın, polisler de bunu basına, savcıya ve herkese anlatır. Kimi haltlar işlersin ve vicdanını rahatlatmak istersin ve bu yine de yanına kar kalır? Eh, ya annene anlatacaksın ya da rahibe!
  • Ve Tanrı "Işık olsun." dedi ve ışık oldu. Eh, Tanrı için bunu söylemek kolay. Ne de olsa Tanrı! Ama biz geri kalanlar için ışığı bulmak zaman alıyor, ömür boyu.
  • Kimi zaman Oz'da dokunamayacağınız şeyler, dokunabileceklerinizden daha gerçektir. Örneğin korku, nefret, yalnızlık... Bence bir bacaktan daha gerçek ve ruh, her gün neredeyse tutabileceğiniz kadar büyür. Böyle bir bok deliğinde, sonunda Tanrı'nın yüzünü görmek.
  • Tanrı'nın bizden ne istediğini anlamaya çalışıyoruz. Bizi neden buraya koyduğunu. Onunla anlaşmaya çalışıyoruz; ama Tanrı sert bir pislik ve ihtiyacımız olanı almayı biliyoruz. En önemli olanı bırakmamız gerekiyor. Daha azıyla ilgilenmiyor.
  • Tanrı kendisinin mükemmel, bizim eksik olduğumuzu biliyor ve mükemmel olamayız ama olmamızı istiyor ve olamazsak bizi cezalandırıyor, ne dediğimi anlıyor musunuz? Tanrı en büyük hayduttur. Büyük patron, anlıyor musunuz? Bizi emriyle yaşatıyor, yapmazsak ölümü sunuyor. Bizimle yüz yüze konuşması gerekmiyor. Neyi neden yaptığını açıklamaya da gerek duymuyor. Dediğimi anlıyor musunuz? Zenciler cennette bir yerde oturuyorlar, kapuçino içip dinleniyorlar. Tüm dünya ellerinde mi? Tüm dünyayı taşaklarından yakalamış! "Yüce yaratan" ve tüm bu boklar.

Bölüm - 4

  • Bir sineğe vurursunuz, karıncanın üstüne basarsınız, hamamböceğini ezersiniz ve bunu çok düşünmezsiniz. Aslında bir böceği öldürmek size bir zafer hissi yaşatır. Lanet karınca pikniğinizi mahvediyordur. Hamamböceği mutfak dolabınıza tırmanıyordur. Bu sefil, küçük yaşamlara bir son verirsiniz ve dünyayı herkes için iyi bir yer haline getirirsiniz. Her birini öldürdüğünüzde gittikçe daha belirgin, daha büyük, daha çirkin, daha kötü olursunuz.
  • Kimisi ölümün beş aşaması olduğunu söylüyor: İnkâr, öfke, pazarlık, depresyon ve en sonunda kabullenme. O an kendine şunu söylersin: "Öleceğim ve bu konuda yapabileceğim bir bok yok." Evet, Oz'da hepimiz bunu biliriz. Hepimiz kabullenmeyi biliriz.
  • Merhamet acıma için fazla süslü bir kelime. Vali gördüğünüz gibi ölüm cezasını hafifletebiliyor. Telefonu açıp durun deme gücüne sahip ama bence Vali'nin merhamet gösterdiği tek an telefon açmamasıdır. Zira hapishanede şartlı tahliye ümidi olmadan bir ömür geçirmek ölümden beterdir. Ölüm şartlı tahliyedir. Ölüm gerçek bağışlamadır.
  • Bir yerlerde ölüm hücresinde bir kardeşimiz vardı. Girdiğinde 16'ydı. Orada bir 16 sene daha oturdu. Mahkemeler ve avukatlar şundan bundan konuşurlarken duvara bir resim yaptı. Neyin peşinde olduğunu bir kişiye bile sezdirmeden. Sonunda 32 yaşına geldiğinde hücrede geçirdiği süre tüm temyiz çabalarının tükendiği annesinin evinde geçirdiğinden fazlaydı. Ölmek üzereydi. Son an için çıkartılmak üzereyken, başyapıtının örtüsünü açtı. Hepsi dört kelimeden ibaretti. "Ölüm kesindir, hayat değil." ertesi gün gardiyanlar üstünü boyayla kapattı.

Bölüm - 5

  • Sel baskını. Iowa veya Missouri gibi büyük sel baskınları olan yerlerde yaşayan insanların hikâyelerini duymuşsunuzdur. Lanet su dolmaya devam edip yatağından taşar, kontrolden çıkar. Yoluna çıkan tüm çiftlikleri ve köyleri silip süpürür. Herkes durdurmaya çalışır ama kimse başaramaz. Herkesin hayatı mahvolur, tamamen yıkılır ve lanet nehrin umurunda bile olmaz. O yükselmesini sürdürür.
  • Yıllar, yıllar, lanet yıllar boyunca benim merak ettiğim şu; Orta Batı'da yaşayanlar deli mi? TV'de herifin tekini görmüştüm, evi dört kez sele kapılmış. Dört lanet kez. Neden çekip gitmiyor? Neden kamyonetine atlayıp daha yüksek bir yere taşınmıyor? O da bizim Oz'da olduğumuz gibi mi? Daha yüksek bir yeri yok mu?
  • Tek bağımlılık yaratanın uyuşturucu olmadığını söylememe gerek yok. Kimileri içlerini enjekte eder, kimisi ESPN koklar, kimisi de kumar, iğneler. Bunlar keşlerin yemeğidir, kaliteli şaraplar, chobias, kızlar. Kimisi de aşkın müptelası olur ve sokaktaki herhangi biri gibi yeni bir vuruş ister. Tek bir vuruş daha adamım. Tek bir vuruş.
  • Uyuşturucular iyidir demiyorum ama geçmiş, geçmişken ve geleceğin berbatken, geleceğinde tutulmamış sözlerden ve yıkılmış hayallerden başka bir şey yokken, uyuşturucular acını alır. Dinle Amerika: Uyuşturuculardan kurtulamayacaksın ta ki acılarını dindirene kadar.

Bölüm - 6

  • Toplam mahkûm mevcudunun yüzde altısı 55 yaş ve üzerindekilerden oluşuyor. Bu on sene önce bunun iki katıydı. 55 yaşındakilere yaşlı diyoruz, çünkü suçlu hayatı normaldekinden 10 sene fazla yaşlandırıyor. Oz'da iyi yemekler yersiniz, antrenman yaparsınız, düzenli sağlık kontrolünden geçersiniz. Eğer yorgunluktan ölmezseniz kendi muhitinizde yaşayacağınızdan daha uzun süre yaşarsınız. Evet, hapishane sistemi sizi hayatta tutar ama sizinle ilgilenemez.
  • İnsanlarla hasta oldukları zaman gerçekten onları umursadığımız için mi ilgileniriz? Yoksa ilgilenme sebebimiz bizim de zamanımız geldiğinde birilerinin de bizimle ilgilenmesini istediğimiz için mi? Veya fark eder mi?
  • En azından sağlıklısın! İnsanların bunu söylemesinden nefret etmiyor musunuz? İşiniz kaybetmişsin, karını kaybetmişsin, hapishanedesin ve serseri idealistin teki gelip, "En azından sağlıklısın." der! Sanki bu kendini daha iyi hissettirecekmiş gibi! Ya parasızsam? Ya torbacının teki kıçımın peşindeyse? En azından tümörüm yok! Yemin ederim birisi daha gelip "E.A.S" derse, onların sağlıklarını kaybetmelerini sağlayacağım.
  • Crack bağımlılığım vardı. Sonra bu kazayı geçirdim. Hastanede yatarken, arınma merkezine gönderdiler ama bu kolaydı. Doktorlar morfin verdiler, demerol, percodan. Acı çektiğimi fark etmiyordum. Hastanede olduğumu bilmiyordum. Felçliydim. Sonra buraya geldim ve toplantılara katıldım. Günde bir kez alıyordum. Her gün uyuşturucuları düşündüm. Uyuşturucu almamayı. Her gün, her saat, her dakika. Ayık kalmak takıntım haline geldi. Yeni bağımlılığım.
  • Bütün o küçük acılar ve sancılar nihayetinde bir şeye bağlanır. Vücut, zihin, vücut, zihin. Ya beraber çalışabilirler ya da ikisi de çalışamaz. Bedeninize iyi bakmalısınız. Zihninize iyi bakmalısınız. Vücudunuzu sevmelisiniz, çoğu kişi sevmez. Çoğu kişi bedenlerinden nefret eder. Vücudunuzu sevmesi için zihninizi ikna etmelisiniz. Şişman bile olsanız ya da çalışması gerektiği gibi çalışmıyor bile olsalar, vücudunuzu sevmelisiniz... Çünkü tutunabileceğiniz bir tek bu var. Tek sahip olduğunuz bu. Sizinle bir anlaşmaya varalım. Eğer siz benimkini severseniz ben de sizin vücudunuzu severim.
  • İnsanlar, "O kız kalbimi kırdı." der. Saçmalık adamım. Kalp kırılamaz, kastır. Kas kanar, kasa kramp girer. Evet, kalp kastır. Beyin de öyle, sik de öyle.

Bölüm - 7

  • Fareler ve İnsanlar'da yerleştirilmiş en güzel plan çoğunluğun sık sık yoldan çıkmasıdır. Bunu Bay Robert Burns 1785 yılında yazmıştır ve hala geçerlidir. Oz'da sefil, yalnız hayatımızı değiştirmek için her çeşit planımız vardır ama ne kadar kurgulayıp planlasak da, kontrolümüz dışındaki birileri gelip işleri birbirine katar. Örneğin Tobias Beecher... 6 ay önce, bugün nerde olmayı planladığını sorsaydınız kızının 4. yaş günü partisinde olacağını söylerdi. Şimdi bunun yerine kötü melek tozlarına teşekkür için aya karşı uluyor. Eski toprak Schillinger... Oz'a girmeden önce, Amerika'yı tekrar doğru yola sokmak istiyordu, beyaz yola. Şimdi ise Aryan gözüne bir cam parçası saplanmış durumda. Timmy McManus, hayallerindeki mükemmel hapishanenin uçup gitmesini yavaşça seyrediyor ve muhterem Kareem Said... kardeşlerini adalet adı altında dayatılan adaletsizliğe karşı savaşmak için bir araya toplamaya uğraşırdı. Uğraşırdı, uğraşırdı...ta ki bir kalp krizi onunla uğraşana kadar.
  • Hepimizin problemleri var, çözümsüz problemleri. Sonra birisiyle tanışırız, bizden daha büyük problemleri olan birisi veya problemleriyle başa çıkamayan birisi ve bir şekilde zayıflıkları bize güç verir. Basit Gerçekler 62 numara: Birisine yardım edersen kendine yardım edersin.
  • İhtiyacımız olan şeyi biliriz. Tüm zamanımızı istediğimizi nasıl elde ederiz diye planlayarak geçiririz, kimin yardımı dokunur, yolumuza kim çıkar? Hamlemizi yaparız ve kimi zaman şanslıyızdır. Tam da istediğimizi elde ederiz ve hayat daha berbat hale gelir. Basit Gerçekler 22 numara: Ne dilediğine dikkat et kardeşim. Çok ama çok dikkat et.

Bölüm - 8

  • Lisedeki tarih hocanızın, insanlığın gidişatını büyük liderlerin verdiği kararların değiştirdiğini söylediğini hatırlıyor musunuz? Sürtük yalan söylüyordu. Sezar'ı siktir et. Lincoln'u siktir et. Mahatma Gandi’yi siktir et. Dünya sizin ve benim yüzünden dönüyor. Bilinmeyen kişiler yüzünden. Devrimler olur çünkü yeterince ekmek yok. Savaşlar bir dama oyunu gibi olur.
  • Mazlumun yanında olmayı severiz. Bilirsiniz, devre arasında, takımımız perişan bir haldeyken ve soyunma odasının yolunu tutmuşken, içimizden dua ederiz. Geri döndükleri zaman maçı çevirsinler, sayı yapsınlar ve bu aşağılık orospu çocuklarını yensinler diye.
  • Evet, hapishanede kimin yaşayıp kimin öldüğünü kim umursar? İsimlerini sabah gazetesinde okuruz ve bize bir şey ifade etmez. Yüzleri yoktur. İşin aslı onların yüzünü düşünmek istemeyiz. Gerçekte kim olduklarını bilmek istemeyiz. Eğer düşünürsek evimize çok yakın vurulmuş olurlar ve her şey evimiz için değil midir? Nerde olduğun fark etmeden kim olduğun fark etmeden bir ev. Günün sonunda herkes dinlenmek ister, bacaklarını uzatabileceği bir yer, hatta evin ismi Oz olsa bile. Evet, Dorothy'nin dediği gibi, Em Teyzesinin evinde kendi yatağında uyandığı zamanki gibi, "Evim gibi bir yer yok." evim gibi kahrolası bir yer yok.

Sezon - 2

Bölüm - 2

  • Eskiden bir kabile vardı, Aztekler. Kâinatın şiddetle kurulduğuna inanırlardı. Her sene yeni yılı karşılarlarken birisinin kalbini çıkartırlardı ve Tanrılara sunarlardı. Bu kurban töreni olmadığı takdirde, güneşin gökyüzünden aşağıya düşeceğine ve dünyanın sonunun geleceğine inanırlardı. Sonra İspanyollar gelip, Aztekleri dünyadan sildiler. Haklı oldukları ortaya çıktı. Dünyanın sonu geldi, onlar için.
  • Aztekler İspanyolları ilk kez at sırtında gördüklerinde at ve insanı tek bir yaratık zannettiler ve diz çöktüler. Bu yaratığa Tanrı diye taptılar. Bazen gördükleriniz olan değildir.
  • Atların yanı sıra, Aztekler hiç top görmemişlerdi. Kendilerine doğru patlayan böylesin güçlü, böylesine şiddetli bir gürültü hiç görmemişlerdi. Korkmuşlardı. Topların ve atların arasında, lanet kuyruklu yıldızlar, dünyaları gerçekten çok hızlı dönmüştür. Bom!
  • Şimdi de komik olan tarafı. İspanyollar aslında Aztekleri yanlışlıkla yok ettiler. Evet, atları ve topları vardı ama ayrıca çiçek hastalığını da getirmişlerdi. İşi tam olarak bitiren bu hastalıktı. İspanyolların bilmeden Azteklere bulaştırdığı hastalık. Oz'da hayatta kalmak için her şeyi yaparız ama eninde sonunda bir işe yaramaz. Hayat daima karışır.

Bölüm - 3

  • Yüzyılın sonu geliyor millet! Bin yılın sonu. Son bin yıldaki en muhteşem kişinin kim olduğuna dair sıralamalar yapılıyor. Muhteşem derken en çok etkisi olanı kast ediyorlar, Einstein, Edison, Freud. Size kesin emin olduğum bir şeyi söyleyebilirim benim ismim sıralamada olmayacak. Ya da Oz'daki herhangi birisinin ki.
  • Kötü adamların da etkileri olmuştur ama gerçekten çok kötü olman gerekir, Korkunç Ivan, Karın deşen Jack, Adolf Hitler.Evet, ihtiyar Adolf tam bir şeytandı ama kabul etmek lazım, son 1000 yılda bütünlüğünü koruyabilmiş tek varlık da şeytandı.
  • Bay Booker T. Washington kitabında demiş ki: "Gerçeklerin gücüne ve etkisine büyük bir inancım var. Sırtını gerçeklere dayamayan bir şeyin devamlılığı nadirdir." Gerçekleri mi istiyorsunuz? Adalet Bakanlığı'nın raporuna göre tipik Amerikalı mahkûm, yetersiz eğitim almış, azınlık genci ama bunu tahmin ederdiniz. Eğer bu yetersiz eğitim almış, azınlık genç Genel Yeterlilik Diplomasını hapiste alırsa, geri dönme ihtimali azalır. Eğer aynı çocuk içerideyken üniversiteye gitmeyi başarırsa, nerdeyse kesinkes bir daha hapishane yüzü görmez. Geçen yıl bir eyalet, Kaliforniya yüksek eğitime harcadığından daha fazla parayı ceza sistemine harcadı. İşte bunlar gerçekler ve veriler. Toplama yapmak için çok zeki olmaya gerek yok.
  • Bin yılın en muhteşemleri arasında ilk sıralarda bir ya da iki doktor olacağını düşünüyorsunuzdur. Dediğim doktorlar araştırma yapar, hastalıkları, belirtileri bulur ama hiç kimse doktorları, Epstein ve Barr, Dr. Guillain ve Barre, Dr. Downs ve Dr. Alzheimer'i listeye sokmaz. Çünkü tüm ağır çalışmalarına rağmen isimleri bizi dehşete düşürür. İsimleri bizi hasta eder.
  • Hey, bin yıl boyunca hatırlandığınızı farz edin. Hayattayken yaptıklarınız zamanı aşıyor ve henüz doğmamış olanları bile etkiliyor. Ne hayal. Bu yüzden insanlar kitaplar yazıyor, dinleri kuruyor, çareler buluyor, başkanlığa aday oluyor ama ben, ben muhteşem bir adam olmak istemiyorum. Önümüzdeki 1000 yıl boyunca hatırlanmak umurumda değil. Tüm istediğim, eğer sokakta karşılaşırsak, beni fark edin.

Bölüm - 4

  • Kimileri der ki, İncil şimdiye kadar anlatılmış en muhteşem hikâyedir. Hayır. En iyi hikâye, oğlan kızla tanışır, oğlan kızı kaybeder, oğlan kızı alır. Evet. Oğlan kızla tanışır. Sikinizin kanla dolduğu o ilk an.
  • Oğlan kızla tanışır, oğlan kızı kaybeder. Oğlan kızı alır. Bu en güzel kısmı, değil mi? Önceden olan bütün sorunlara rağmen, iki sevgili sonunda birbirlerinin gözlerinin içine bakar ve bam! Hikâye biter. Peki sonra oğlan kızın sinirini bozduğu zaman ne olur? Oğlan kıza kaba şeyler söyler, kız oğlana laf eder. Oğlan kızı çıldırtır veya tam tersi olur.
  • Gözlerinin rengi mi? Bacaklarının şekli mi? İnce topuklu giymesi mi? Ya da şiirde dediği gibi, daha derinde bir şeyler mi var, paylaşılan bir kayıp. Kederimizin derinliğini bilen birisini bulmaya duyulan özlem. Kimileri ömürleri boyunca bu kişiyi ararlar. Kimisi bulur, kimisi bulamaz. Kimisi kendisini âşık olduğuna inandırır ve Oz'da çoğunlukla hayal gerçeğinden daha güzeldir.

Bölüm - 5

  • Aile! Ailelerimiz kim olduğumuza karar verir, kim olmadığımıza. Bütün ömrümüzde tanıştığımız herkesle olan ilişkilerimiz, aile bireylerimizle olan ilişkimizden köken alır. Dünyanın neden göt olduğuna şaşmamak lazım!
  • The Jackson Five. Kennedy Kardeşler. Marx Kardeşler. Kardeşler bir arada çalışınca, inanılmaz işler olur; ama yapmadıklarında hayat iğrençleşir.
  • Ailemizle aynı kandan olduğumuz için onlardan her şeyi yapmalarını isteyebiliriz, her şeyi. Yalan, aldatma, ateş etmek. Sadece yeni arabalarını ödünç istemeyin çünkü bununla sınırı aşmış olursunuz.
  • Arada bir küçükken yaptığım bir şeyi hatırlıyorum ya da babam tarafından bana yapılmış bir şeyi veya abim veya kuzenim, bir incinme, aşağılanma ve şimdi sanki bir iki yüzyıl önce başka birisine yapılmış gibi geliyor. Hatırladığım şeyin gerçekten olup olmadığını bile bilmiyorum. Bütün hayatınızı küçük bir çocuğun kavrayışına bağlayamazsınız, bazı hatıraların yansımalarına. Hayır, bütün bu boklukları bir kenara bırakmalısınız. Yeni bir başlangıç yapmalısınız. Her yeni günde yeni baştan başlamalısınız.

Bölüm - 6

  • "Yatağını yaptıysan, yat uyu." Bu saçmalık ne anlama geliyor, birisi söyleyebilir mi? Tekrar yatıp bozmak için çarşafını düzeltmek, yastığını kabartmak, yatağını yapmak zahmetine girmezsin. Aslında cümle şöyle olmalı, yatağında yattın, şimdi düzelt. Ana fikir şu: hareketlerinin sorumluluğunu almalısın. Sorumluluğunu.
  • Günün sonunda, yatak sizin en iyi arkadaşınız olur. Şilte yamru yumru olabilir, yayları bozulmuş olabilir, yatağın kendisi döküntü bir otelde ya da Oz'da olabilir ama yatak sizi çağırır, sizi rahatlatır, siz uyuyana kadar size beşik olur ve yanınızda doğru kişiyle yatacak kadar şanslıysanız, ertesi sabah yataktan çıkmanız için hiçbir neden yoktur.

Bölüm - 7

  • Buna Kelebek Etkisi denir. Bir kelebek kanatlarını Çin'de çırpmaya başlar ve zaman içerisinde bu küçük hava hareketi Teksas'ta bir kasırgaya neden olur. Bir gün kelebeği bir çiçeğin etrafında dans ederken görürsün, sonrasında ağacının tepesine piyano düşer ve küçük kelebek, bunu bilmez bile. O sadece yemek, aşk, bir çeşit tatmin arıyordur.
  • Japon Balığı, tüm hayatlarını 30 saniyelik aralarla yaşar. Her yarım dakikada, ufak beyinleri hayatlarına dair geçen yarım dakikayı unutur. Diğer bir değişle, bu küçük Japon Balığı mutluyken, tüm hayatı boyunca mutlu olduğunu düşünüyor, zira tüm hayatı 30 saniye öncesiydi ve bu küçük balık acıktığında, tüm hayatı boyunca aç olduğunu düşünüyor ve ölürken, bu küçük Japon Balığı tüm hayatı boyunca öldüğünü düşünüyor. Bir hayal edin, ölüm, bu küçük Japon Balığının bildiği tüm yaşam olacak.
  • Bu National Geographic özel bölümleri, Oz'da oldukça popülerdir. Tüm bu birbirine saldıran vahşi hayvanlar, su kıyısına doğru koşan vahşi aslanlar, parçalanan antiloplar ve ceylanlar. Nasıl oluyor da hiç hayvanların beraber yaşayabildiği, birbirlerine yardım ettikleri bir program olamıyor? Acaba bir ornitorenkin yeşil gözlü bir tepeli papağanı karşıdan karşıya geçirmesi mümkün mü?
  • İnsanlar hep merak ederler evcil hayvanları cennete gidecek mi diye. Jojo ya da Moffey cennetin kapısından geçebilecek mi? Hayvanların da sahipleri için aynı şeyi düşündüklerine bahse girer misiniz? Kediler, köpekler, papağanlar onlar bütün ömürlerini yalanlarla, günahlarla ve ıstırapla geçirmiyor. Sadece gerçeklik içinde yüzüyorlar. Düşünün, eğer biz insanların dünya üzerinde bildiği tüm yaşamalar lanet bir gerçekse...
  • Seni ve beni Japon balığından ayıran şey nedir, kelebekten, ornitorenkten? Zihnimiz mi? Ruhlarımız mı? HBO'ya çıkabiliyor olmamız belki de. Diğer hayvanları kafese kapatabilen tek tür insandır, kendi türünü kafese kapatabilen.

Bölüm - 8

  • Kaçış. Nasıl bir kelime? Nasıl bir kavram? Sözlüğe göre kaçmak Kurtulmak, kirişi kırmak. anlamına geliyor. Evet, Oz’dan siktir olup gitmek için bir sürü yöntem vardır. Örneğin dışarıya bir tünel açabilirsiniz.
  • Evet, herkes Oz'dan kaçmak ister. Tabi gerçek şu ki, kaçış yoktur. Sıvıştığınızı varsayalım, sonra sürekli ve sürekli kaçmanız gerekir. Kaçarak geçen bir yaşam, bir yaşam değildir. En iyisi kıpırdamadan dur, gerçekle yüzleş, elinde olanlarla uğraş ve en iyisini yap. Evet. Bir adamın değeri nerede yaşadığı değildir ama nasıl yaşadığıdır, ne kadar iyi yaptığıdır. Elinden gelenin en iyisini yap.

Sezon - 3

Bölüm - 1

  • Oz. Sokakta, Oswald Maksimum Güvenlikli Cezaevine verilen isim. Tek büyük haber: ismini değiştirdiler. Artık ismi Oswald Devlet Islah Tesisi Dördüncü Derece. Ne fark var bilmiyorum. Glynn hala müdür. Rahibe Peter Marie hala psikolog. Tim McManus hala Emerald City birim şefi ve kahretsin eminim ki hiç birimiz değişmedik. Beecher, Schillinger ve Keller kemiklerini kırdığından beridir hastanede. Alvarez bir gardiyanı kör ettiğinden beri tecritte. Adebisi, hala kafayı yemiş halde, şapkası değişti sadece. Belki de gerçek bir reklâmdır. Belki devlet "Cezaevi" isminden kurtularak kimsenin cezalandırılamadığını kabul ediyordur. Kimse pişman değil. Hiç kimse.
  • Hapishane itirafları. Bunlara daima şüphe ile yaklaşmak gerekir. Tabi itirafı yapan mahkûmun gerçeği söyleme ihtimali vardır ama bu çoğunlukla kısmen doğrudur.Kısmi Doğru Nasıl oluyor da kısmen yalan denmiyor?
  • Şimdi, bildiğiniz gibi, aşk, aşk en büyük kısmi doğrudur.
  • Bazı itiraflar vardır ki kendine bile söyleyemezsin. Arzular, tutkular... eğer varlığını kabul edersen, olduğun kişi olmaktan çıkarsın ve dikkatlice kurmuş olduğunuz cephe çöker, etrafınızdakilere maruz kalırsınız. Sizi gerçekten acıtır.
  • Gerçek güçlü bir şeydir. Bir doğruyu yanlışa çevirebilir veya kötüyü berbata ama Oz'da, gerçek şudur ki eğer olgular gerçeğe uymuyorlarsa olgular siktir edilir.

Bölüm - 2

  • Napolyon Bonapart. Büyüyüp Fransa İmparatoru olmuş fakir bir İtalyan çocuğu. Nerdeyse tüm dünyanın imparatoru olacaktı. Belki "büyümek" yanlış bir ifade olabilir, boyu 1,60'dı sonuçta ama büyük bir fark yaratmak için büyük bir adam olmaya gerek yok.
  • Napolyon güzel ve uzun boylu kadınları severdi. Bir seferinde demiş ki, "Savaşta da, aşkta olduğu gibi işlerin olabilmesi için taraflar birbirlerine yaklaşmalıdırlar." ama Oz'da yakın alan yoktur bebeğim.
  • Napolyon sürgünde öldüğü zaman doktorlar sikini kestiler. Sikini süslü bir kutuya koyup rahibine verdiler. Nedenini sormayın. Yıllar boyunca Napolyon'un siki en fazla parayı verene sürekli satıldı. Bugün, en az üç kişi Napolyon'un sikinin kendisinde olduğunu söylüyor; ama gerçek sikin kimde olduğu mühim değil. Asıl soru şu ki: Diğer iki sik kimlere ait?

Bölüm - 3

  • Eskiden koşucuydum. Maratoncu değil, koşucu. Maratonlar saçmadır, abartılıdır. Bir yetkili rastgele bir gün seçer yağmurlu ya da karlı da olsa, yanında 50,000 salakla beraber kaldırımı aşındırırsın. Hayır, kendi başına yapmanın daha güzel olduğu bazı şeyler vardır.
  • "Sprinter" 'dım. Evet, kısa mesafede müthiştim. Adamım, silahın patlama sesini duyardın ve fırlardım! Hızla! 45 metreyi 6,5 saniyede koşardım gerçekten. Bu doğamda var. Benim mahallemde yürümeden önce koşmayı öğrenmek zorundasındır.

Bölüm - 4

  • Tanrı dedi ki: "Halkımın Mısır'da çektiği sıkıntıyı yakından gördüm. Angaryacılar yüzünden ettikleri feryadı duydum. Acılarını biliyorum. Bu yüzden onları Mısırlıların elinden kurtarmak için geldim. O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara götürmek için. "Süt ve bal akan ülkeye." Tanrı Musa'yı yol göstersin diye gönderdi, sonra da şaşırttı. Tanrı Firavunun kalbini sertleştirdi. Firavun İsrailliler'in gitmesine izin vermedi. "Musa, halkımı götür. Firavun, onları bırakma. " Tanrı, kimin tarafındasın?
  • Gazap. Tanrı, Büyük Firavuna, İsraillileri bırakmadığı için gazabını yolladı. Tanrı, Firavunu 10 felaketle vurdu. Bir sabah, ihtiyar Firavun yüzmek için kumsala gitti. Güneşlenmek için filan. Gidip kontrol etti ve Nil'deki bütün su kana dönmüştü. Niye? Niye? Firavun kendine bu soruyu soruyordu. Neden Nil'in suyu kan oldu? Rahiplerine ve kâhinlerine bunu sordu ama onlar bunu anlayana kadar kurbağa sürüleri sulardan çıktı ve Mısırlıların evlerine doluştu. Yataklarına, banyolarına ve yemek kaplarına. Firavun dedi ki, "Yeter, İsrailliler siktir olup gitsin." "Yaşasın!" dedi Musa ve sonra, Tanrı Firavunun kalbini yine sertleştirdi. Son dakika da Firavun, İsraillilerin gidemeyeceğine karar verdi. Aniden, Mısır'ın kumları sineklere dönüştü. Düşünün: Eviniz, ofisiniz, tüm şehir sineklerle kaplanmış. Gürültüyü düşünün, kafanızdaki vızıltıyı ve 4000 yıl önce daha sinek ilacı da bulunmamıştı.
  • Üç gün boyunca sadece karanlık vardı. Bir düşünün üç gün boyunca evde oturmak. Işık yok, TV yok karanlıkta kullanmak için ışıldak bile yok. Firavun, karanlıkta, tahtında öylece oturmuş ne zaman sona ereceğini düşünüyor. Hepsi Tanrı'nın yüzünden. Anlaşılır gibi değil, değil mi? Firavun, Tanrı'nın yapacağı her şeyin sorumluluğunu üstüne aldı. Evet, bir anlamı var. Firavun bunu kendisinin ve halkının üstüne aldı. Dört yüz otuz yıl boyunca İsrailliler köleydiler bir firavundan diğerine. Hiç kimse bundan kurtulamaz ölü ya da diri.
  • Son gazap en kötüsüydü. Bu sevecen bir Tanrı hakkındaki fikirlerimizi alt üst ediyor. Mısır'daki bütün yeni doğanlar bir gece, herkes uyurken öldürüldü. Ailedeki en eski çocuk musun? Sen olabilirsin. Soruya gerek yok. Firavunun da oğlu öldü. Varisi gururu ve neşesi biriciği masum küçük oğlu.
  • Musa sonunda seçilmiş insanları vaat edilen topraklara götürdü. İşler daha iyiye gitmedi. Sürekli savaştılar Kenanlılarla, Hititliler, Jebusitlerle. En sonunda İsrailliler Romalılar tarafından mahvedildi. Sefalet devam etti. Bu da beni düşündürüyor dünyada çok fazla mı sefalet var? Dünyayı siktir edin. Burada Oz'da suçlu bir insanın bile katlanabileceğinden daha çok acı var.

Bölüm - 5

  • "Ne kar ne yağmur ne sıcaklık ne de gecenin karanlığı... mesajcıların görevlerini süratle yapmalarını engeldi. " Birleşik Devletler Posta Servisi ilkelerini böyle anlatır. Antik Yunanlı tarihçi Heredot'tan uyarlanmıştır. Süratli, bir yıl da olabilir, bir gün de. Şimdi ise saat sabahın 10'u. Yarın sabah buradan Cochabamba'ya kadar her yerde, dünyanın her yerinde insanlar posta kutularının önünde dikilir içinde ne olduğunu merak eder. Ne geleceğini asla bilemezsin ve Oz'da çoğu zaman en güzel kısmı beklentidir.
  • Beklemediğin bir paket gelir, açarsın. Bazen bir hediyedir bir şişe kaliteli şarap, bir akrabandan diyelim. Bazen de Unabomber'dandır. Masum görünüşlü paket birden patlar.
  • Tabii ki, dışarıdan gelen her mektup potansiyel bombadır. Kapılar üstüne kapanmadan önce hayatın nasıl olduğunu yüzüne patlatır. Annen hariç birisi, Işıkları Söndür! diye bağırmadan önce.
  • Sevgili oğlum... bugün rüyamda, sen özgür olduğunda hayatın nasıl olacağını görerek uyandım. Kendime, her geçen günün seni eve bir adım daha yaklaştırdığını söylüyorum. Kavuşmamıza kalan günlerden biri daha gitti. Buradaki her şey aynı, mahalle aynı. Yüzler bile, herkes aynı bakıyor. Orada her şey yolunda mı yapabileceğimiz bir şey var mı, seni özlüyoruz, seni seviyoruz.
  • Dün Oz'a bir mektup geldi, 7 Mayıs 1965 damgalı. Otuz dört yıllık. Tasnif makinesinde filan sıkışmış olmalı. Neyse, gönderildiği mahkûm uzun zaman önce ölmüş. Mektubu aldılar, açmadan sahipsiz mektuplar kutusuna attılar. İçinde ne olduğunu kimse bilemeyecek.
  • Sevgili John ve bir de Sevgili John mektubu vardır veya Jane, duruma göre. Birisini sevdinse veya eskiden sevdinse hayatını nasıl berbat ettiğini ve incittiğini söyler. Sana ne kadar acı verici davrandığını, yardım etmeye çalıştığını ve karşılık olarak onu nasıl terk ettiğini anlatır ve evet... başka birisini bulmuştur. Aşkın ne olduğunu anlayabilen senden başka birisi. Sevgili John...
  • En kötü gün uyanır ve fark edersin ki bir daha asla posta gelmeyecektir. Ailen artık katlanamıyordur, arkadaşların unutmuştur. Hayırsever insanlar bile geri çekilmeye başlar. Kısa zamanda, üstünde isminin olduğu bir mektup için her şeyi verirsin. Hala var olduğunu hatırlamak için, hala bir önemin olduğunu hatırlamak için Ed McMahon'dan olsa bile.

Bölüm - 6

  • Oz'daki hayat berbattır ve bunun aksini söyleyen ya aptaldır ya Cumhuriyetçi; ama buradaki cezalar eski cezaların yanına bile yaklaşamaz. Örneğin; çok içmiş bir adam. Polisler ona bir ayyaş giysisi giydirirlermiş ki, bu kafa, kollar ve bacaklar için delikleri olan bir viski fıçısıymış. Sonra sarhoşu şehir meydanında gezdirirlermiş. Burada herkes ona isim takarmış.
  • Çekmek ve bölmek. Adam bir atın kuyruğuna bağlanır ve darağacının bulunduğu yere getirilir. Burada nerdeyse ölecek hale getirilene kadar asılır. Sonra indirilir, vücudu kesilerek açılır bağırsakları çıkartılır ve yakılır. Sonra kafası kesilir, vücudu dörde bölünür. Bütün bunlardan sonra cellât ölü adamın kalbini çıkartır ve bağırır: "Bakın! İşte hainin kalbi!"
  • Favorim olan tüm zamanların cezası mı ? Geyiğe Binmek deniyor. Köyün en komiği bir sandalyeye oturtulur köyden arkadaşları tarafından sokaklarda gezdirilir. Bir kovaya vurup bağırarak nükteli şiirler okuyarak mahkûmu suçlar. Dalga geçilmek toplumdaki herkesin önünde küçük düşürülmek olabilecek en zalim ceza olsa gerek.

Bölüm - 7

  • Kendini bil. bunu Sokrat söylemiş veya Aristo veya bunlar gibi ölü, beyaz bir adam. Kendini bilmek. Bu yapabileceğimiz en zor şey.
  • Supermen'in gizli kimliği Clark Kent'ti. Supermen'in neden bir gizli kimliğe ihtiyacı olduğunu hiç anlayamadım. Bakın, hiç yaralanmasaydım, bütün kızlar beni isteseydi neden dört gözlü bir korkak gibi gizleneyim ki? Gerçek şu: Supermen şizofrendi. Supermen'in kimliği süper egosuyla çatışıyordu. Hiç şüphesiz çelişkiler içindeydi.
  • Wall Street'de çalışan bir adam tanıyorum. Takım elbisesinin altına sütyen ve külot giyer. Her gün toplantılara katılır, sert kararlar verir ve iş anlaşmaları yapar; ama bunun altında kendisini güzel hisseder... çok güzel.
  • İnsanlar kim olduklarını düşünerek hayatlarını yaşıyorlar. Koca, anne, evlat, avukat, doktor, pizzacı, Baptist, Yahudi, Müslüman, İtalyan, İrlandalı, Irkçı, Siyah sonra bir şeyler oluyor ve bütün bu hayaller boka bulanıyor. Gerçekle baş başa kalıyorsunuz. Ürkütücü, yalnız gerçekle.
  • İnsanlar üç şeyle tanımlanır: Kafaları nasıl düşündükleriyle, kalpleri nasıl hissettikleriyle, sikleri kimi siktikleriyle. Günün sonunda, hepimizin bir soruyu yanıtlaması gerekir tek bir soru ama kolay değildir. Ben kimim?

Bölüm - 8

  • Herkes bu 2000 sendromunu yaşıyor. 2000'le beraber bilgisayarlar da çökecek. Uçaklar gökten düşecek, su kaynakları kuruyacak ve Pentagon, Kanada'ya nükleer başlıklarla saldıracak. Bazılarına göreyse de hapishane kapıları otomatikman açılacak; ama bir çözümüm var. Tekrar başlamak. Gece yarısı olduğunda 1900'lere geri dönelim ve tüm lanet yüzyılı baştan yaşayalım. Bununla yüzleşelim. İlk seferinde çok başarılı olamadık.
  • Bu yeni milenyumla beraber halkın büyük kısmı dünyanın sona ereceğini düşünüyor. İsa'nın ikinci gelişini göreceklerini düşünüyorlar. Şeytanın yenilişini, kıyameti, hesap gününü. Hepsini Tanrı'nın müthiş planına bağlıyorlar ama kendinize şunu sorun: " Tanrı, 1 Ocak olduğunu biliyor mu? " Oturup gece yarısı olmasını mı bekliyor? Eğer öyleyse, hangi saat diliminde? Saati, günleri ve dakikaları insan icat etti. Takvimleri ve saatleri de. Tanrı'nın kendi zaman hesabı var ve bunu biz ayarladık diye düşünecek kadar aptalız. Tek yapabileceğimiz saatin ilerlemesini seyretmek ve en iyisini ummak.
  • Yeni yıla girmek üzereyken bir grup adam hücrelerinde oturuyor. Yeni bir yüzyıl, yeni bir milenyum 1,000 yıl. Geleceğe baktıklarında gördükleri aynı hücrede oturuyor oldukları. Siyah ya da beyaz, uçurumun kıyısındayız. Hepimiz ya tutunacağız ya düşeceğiz. Beraber ya da ayrı ayrı. Bu bizim seçimimiz. Bize kalmış. Size ve bana kalmış. Mutlu yıllar!

Sezon - 4

Bölüm - 1

  • Tebrikler Amerika. Bu sene mahkûm nüfusu tüm zamanların en yüksek rakamına ulaştı, iki milyon. İki milyon insana ne dersin ki? Hapsedilmiş. İki lanet milyon. Bu Viyana'nın nüfusu kadar. Bu Houston Teksas'ın nüfusu kadar. ABD nüfusu dünya nüfusunun % 5'i kadar ama dünyadaki hapishanelerin % 25'i burada. Yaşasın!
  • İşin korkutucu yanı, 80'lerde tutuklanıp hapsedilmiş tüm bu suçlular bilirsiniz, Reagan'lı güzel yıllardaki, tüm bu suçluların cezaları bitti. Tutuklandıkları zamandan çok daha tehlikeli olan bu adamlar artık çıkıyorlar ve size yakın, karanlık sokak köşelerine gidiyorlar.

Bölüm - 2

  • Ölüm ilanları. Bir adam ya da kadın tüm hayatını yaşar, çalışırlar ve severler, hayal kurarlar, gülerler ve ağlarlar. Sonra ölürler ama sonra hiç tanımadıkları birisi, bir kez olsun görmediği birisi, tüm hayatını yerel gazetede bir ya da iki paragrafa sığdırır. Bu da bir şeyler bulurlarsa olur. Editörün önemli gördüğü bir şey. Eğer gerçekten önemli bir şeyler yapmışlarsa, belki iki sütun yer bile bulabilirler. Belki 1974'den kalan bir fotoğraf bulurlar. Eğer hiçbir şey bulamazlarsa sayfanın sonuna gömülürler ya da tamamen görmezden gelirler.
  • Bir kez tanıdığım birisinin ölüm ilanını görmüştüm. Gazete ismini yanlış yazmıştı. Kahrolası ismini yanlış yazmışlardı. Hepsi bu. Bunun dönüşü yoktur. Gelecek sefere öldüğünde ismini doğru yazma şansları da yok. Hayır. Gazetenin o sayısı arşivlere girecek ve tanıdığım bu adamın muhtemelen ömründe en çok gururlandığı şey olan ismi yanlış olacak, ilelebet.
  • Bütün hayatında tek bir yanlışa düşen adama merhamet etmek gerekir. Yani boka batmış bu tek işi haricinde, iyi, ortalama bir hayatı olan ama bu olayda, belki kötü bir karar veya kötü bir davranış, ona bir ün kazandırmıştır ve bu öldüğünde ilanın başyazısı olur. Mesela, Charles Van Doren, Quiz Show Skandalı. Başka ne yapmış olursa olsun, ilelebet bu şekilde hatırlanacaktır.
  • Eninde sonunda ölüm ilanında ne yazdığı çok mühim değil, nasıl olsa okuyacak halin yok. Gazete kâğıdı solar, kâğıt hamur haline gelir. Arkanızda bırakacağınız iz daha derin olmalıdır. Geride bırakacağınız iz başka bir insanın ruhuna işlemelidir.

Bölüm - 3

  • Haklar Yasası, anayasanın ilk 10 maddesi. Bunu biz bulduk, Amerikanın Birleşik Devletleri. Kurucularımız, tüy kalemlerini mürekkebe daldırıp Haklar Yasasını yazmadan önce diğer hiçbir ülke hükümetin halkına olan sorumluluklarını tanımlamamıştı. En büyük sorumluluk ise özgürlüğün korunmasıdır. Özgürlük! Tabi bir de her tür özgürlüğü özgürce kabullenenler vardır.
  • Hiç kimse, büyük jürinin önüne çıkıp iddianame sunmadan ya da ifade vermeden, cezaya çarptırılamaz yahut adı kötüye çıkartılamaz. Bu Haklar Yasasının 5. Maddesi. İlk iki madde tüm ilgiyi çeker, bilirsiniz konuşma özgürlüğü, din özgürlüğü, silah mevzusu ama 5. Madde bebeğim, sana kelepçe taktıklarında anımsaman gereken budur. Hiç kimse, hiçbir davada kendisine karşı tanıklık yapmak için zorlanamaz ya da adilce yargılanmadan hayatından ve özgürlüğünden mahrum bırakılamaz. Hayattan mahrumiyet.
  • 8. Madde, aşırı bir kefalet istenemez, aşırı bir cezaya maruz bırakılamaz, zalimce ve alışılmadık bir ceza uygulanamaz. Zulüm ve alışılmadık. Oz'da zulüm, alışıldık cezadır.
  • Bağımsızlık Bildirgesine göre hepimizin kesin hakları vardır. En önemlileri yaşamak, özgürlük ve mutlu olmaya çalışmak. Yani her şey zaten bunun için değil mi? Hayat, özgürlük mutluluk.

Bölüm - 4

  • Merhamet başka birisinin başına gelen talihsizliğe acımamıza denir. Merhamet, bizi bu talihsizliği hafifletmeye zorlar. Merhamet, hayırseverliğin çocuğuysa adaletin de kardeşidir. Çünkü her ikisi de insanların arasındaki görünmeyen bağlardır. Merhamet hazırlıksız olur çünkü sefalet gayri ihtiyarîdir.
  • Yıllar yıllar önce, Katolik Kilisesi merhamet gösterebileceğimiz şeylerin bir listesini yaptı. Açları doyurun, susamışa su verin, çıplağı giydirin gibi şeyler. Bir başka madde de tutsağı kurtarmalısındır. O günlerde korsanlar ve kâfirler genç kızları ve Hıristiyan Hacıları kaçırırlardı. Tanrıdan korkan kişilerin para ödemeleri beklenirdi. İçinde bulunduğumuz çağda bunun için kim para öder? Aksine, tutsak olanları ziyaret etmemiz bekleniyor.
  • Cahile eğitim vermek, şüpheliye fikir vermek, günahkârı uyarmak. Bu tip merhametleri gerçekleştirmek için iki şeye ihtiyacınız var: yardıma ihtiyacı olan birisi ve ona yardım edebilecek kapasitede birisi. Diğer bir değişle, bir cahil, başka bir cahili eğitemez ve bir günahkâr başka bir günahkârı uyaramaz.
  • Merhametin son aşaması cenazeyi gömmek, onun için dua etmek ve yaşamaktır. Biz merhametliyiz, sadece insani nedenlerden değil. Merhametliyiz çünkü biz de kurtarılmayı istiyoruz. Tanrı bizim merhametli olmamızı istiyor. Tanrı bunu talep ediyor. Peki o bize ne kadar merhamet ediyor? "Kyrie eleison." Anlamı, "Tanrı merhametlidir.İsa merhametlidir. Lütfen."

Bölüm - 5

  • Suçlu zihniyeti... Geçen 200 yılda bilim adamları, sosyologlar, bir sürü kişi bunu çok merak etti. Suç işleyen birisinin çevrenin etkisiyle mi yoksa doğasından dolayı mı böyle yaptığını tartıştılar. İnsanın beynindeki suç devresini ne çalıştırıyordu? Eğer nedeni bulabilirsek, bunu önleyebilir miyiz? Suçu sonsuza kadar bitirebilir miyiz?
  • Yeni bir çalışmaya göre, kimi insanlarda gözlerin hemen arkasında yer alan alın lobunda, bir bozukluğa bağlı olarak gri hücre sayısının az olmasının şiddete yatkınlıkla bir bağlantısı var. İçinde öfkeyi barındıran parça eksik. Eğer doğruysa tecavüz ve cinayet bunların kaderi. Yaptıklarından sorumlu tutulamazlar. Anatomi kaderdir.
  • Herkes bir bahane arıyor. "O herifi öldürdüm çünkü: A) Çocukken tacize uğradım; B) Berbat ebeveynlerim vardı; C) Sefalet içerisinde büyüdüm; D) Yukarıdakilerin hepsi." Eğer beşikten başlayarak öğrendiğin tek şey şiddetse başka ne seçeneğin olabilir? Başka ne sebebe ihtiyacın var ki?
  • Genetik mi yoksa çevre mi? Her alanda olduğu gibi, sosyal araştırmalarda da "sihirli değnek", en kolay cevap, soruyu daha karmaşık hale getiriyor. Olduğumuzdan daha korkunç oluyoruz. Şiddetin kökeni daha derinde daha karanlıkta mı? Peki ya saf kötülük? Belki biz insanların özü kötüdür. Belki kötülük yerleşmiştir, ruhumuza gömülmüştür. Flip Wilson şakalaşırdı, "Bunu şeytan yaptırdı." Belki de haklıydı veya haksızdı.

Bölüm - 6

  • Hapishane için bir sürü argo terim vardır. Mahpus, dam, zindan; ama benim favorim "clink(çınlama)" Çünkü bu 1400'lerde ortaya çıkmıştır ve zincirin çıkarttığı sesten türetilmiştir. Büyük, insanı siken demir zincirler kullanırlarmış. Mahkûmların konuşmaları yasakmış zindanın etrafından yürüdükleri zaman, tek duyulan ses "clink" miş.
  • Âşık olan insanlar kimi zaman derler ki, "Tepe taklak oldum." ama bu tabirin gerçek anlamını bilselerdi yine de kullanırlar mıydı bilmiyorum. Eski kötü günlerde, suçlulara bir ikaz için yargıcın emriyle bileklerinden asılır ve tepetaklak edilirlermiş. Bu terim acizlikten gelmektedir, şaşkınlıktan. Aslında düşünürseniz, âşık olmak da böyledir.
  • Yüzyıllar boyunca aşağılama cezanın bir parçasıydı. İngiltere'de, suçluyu, şehrin ortasında, yerden yarım metre yukarıda bir kafesin içine koyarlardı. Bu pislik, ka.fesin içinde bir kanarya gibi otururdu, bir muhabbet kuşu gibi. Bu yüzden "Mahpus Kuşları" denmeye başlandı. Sadece bizim Oz'daki cıvıldaşmamız pek güzel olmuyor.
  • Eski zamanlarda birisi başkasının ineğini, koyununu veya domuzunu çalıp keserse ve parmaklarında hayvanın kanı bulunursa, ona şu isim verilirmiş, "Kızıl-el."(Suçüstü) Tabii, hırsız ellerini yıkamayacak kadar kibirliyse belki de yakalanmayı hak ediyordur.
  • "Kaderini mühürlemek." Yıllar önce, ölüm emrinin altında, yargıcın resmi mührü basılmadan, ölüm cezası, infaz edilemezdi. Düşünün sizinle ölümünüzün arasında duran tek şey az bir parça erimiş mum ama hayatta böyledir. Büyük değişimlerin olmasına sebep hep az bir parça mumdur.

Bölüm - 7

  • Bir zamanlar bir politikacı şöyle demiş; "Amerika’nın görevi, iş yapmaktır." Adalet işinin patlama yaptığını bildirmekten, kıvanç duyarım. Ağır sanayi güneye yöneldiğinden, küçük şehirler hapishane kurmak için eyaletle sözleşme yapmaya çabalıyor. Kimin aklına gelirdi ki? Temiz dürüst vatandaşlar yanı başlarında tecavüzcüler, torbacılar ve katiller olması için yalvarıyor.
  • 10 mahkûmdan yedisi şehirlidir ama hapishanelerin % 90’ı kırsal bölgelerdedir. Bilirsiniz tarla, tepe, orman olan yerlerde. Böyle doğal bir çevrenin sakinleştirici bir etkisi olduğu düşünülebilir ama hayır, vahşi doğada, sadece daha da vahşileşirsiniz.
  • Nüfus idaresi herkesi saydığı gibi mahkûmları da sayar. Ancak nüfus idaresi mahkûmları hüküm giymeden önce oturdukları yerin değil, hapishanenin bulunduğu yerin sakinleri sayar. "Ne olmuş ?" diyeceksiniz. Devlet bu rakamları yoksulluk fonu gibi maddi kaynakların dağıtımında kullanır. Böylece kuzeyin döküntü kasabaları büyük çekler alırken parayla insanların suç işlemekten uzaklaştırılacağı yoksul şehir bölgeleri babayı alır. Nüfus idaresi, saçmalık abidesi.
  • O bahsettiğim sayım sonuçları, seçim bölgelerinin belirlenmesinde de kullanılır. Hapishanesi olan kırsal, beyaz bir bölgesinin senatörü mahkûmları seçmenleri olarak gösterip siyasi etkisini artırabilir. Genelde siyah olan o mahkûmların oy verme hakkı yoktur. Senatörün onlara hiçbir bağlılığı yoktur. Hatta daha fazla yatmalarını sağlayacak yasalara oy vererek onlardan yararlanır. Şehir de, artan hapishane nüfusundan yararlanır. Evet. Herkes yararlanır.
  • Canavarı öldüren de bir canavardır değil mi?

Bölüm - 8

  • 1950'lerde TV'de bir yarışma programı vardı ismi, Hayatına Var Mısın ?, Groucho Marx sunardı. Her hafta Groucho tuhaf sorular sorardı ve yarışmacıları aşağılardı. İpe bağlı sahte bir ördek aşağıya düşerdi ve Groucho derdi ki, "Gizli kelimeyi söyle ve 100 $ kazan." ama gerçekte hiç kimse ortaya hayatını koymazdı, Oz'un aksine. Kimse hayatının üstüne oynamaz.
  • Kumar heyecanı gibisi yoktur. Hiçbir şey tahmin etmenin verdiği gibi müthiş bir his vermez. Soluksuz biçimde zarların yuvarlanmasını beklersin, çarkın dönmesini, kartın düşmesini. Şansın sana nasıl bir yazgı sunacağını beklersin.
  • Kazanmak ve kaybetmek, bir gümüş doların iki yüzü ama kazanmak her zaman en iyisi değildir. Düşünün bir: bir anda bir sürü paranız oluyor. Nasıl harcayacağınızı düşünerek endişeleniyorsunuz, nasıl saklayacağınızı, yatırımlarınızı. İhtiyacınız olmayan bir sürü eşya alırsınız ve sonra da bunalıma girersiniz. Diğer taraftan kaybetmeninse, arındırıcı bir etkisi vardır. Hiçbir şeyiniz yoksa ve hayatınızdaki tüm gereksizliklerden sıyrılırsanız özgür kalırsınız.

Bölüm - 9

  • Oz'da tüm günümüz biçimlendirilmiştir. Ne zaman yiyeceğimizi, uyuyacağımızı, çalışacağımızı, boş zamanımızı biliriz. Hapis olan birisine boş zaman vermek şaka gibi çünkü yapabileceklerin ve yapamayacakların sınırlandırılmıştır. Kimileri okuyarak ve egzersiz yaparak kendilerini geliştirir. Kimi dua eder kimi çizim yapar. Kimi sadece TV seyreder.
  • Televizyon orta pişmişte güzel olur. Bunu amcam Bilbo söylemişti. Tamam, belki başkası söylemişti ama bana ilk söyleyen amcam Bilbo'ydu. Beni yanlış anlamayın, TV'de haber seyretmeye bayılıyorum Dan, Tom, Peter ve belki biraz Jim Lehrer eğer kendimi zeki hissediyorsam. Haber programları arasında gezinip dururum aynı hikâyeyi yakalamaya çalışırım çünkü her program farklı bir şekilde anlatır olayı. ABC bir gerçeği atlar, CBS ise bunu çok büyütür. CBS uzmanlara danışır ki bunlar NBC'nin uzmanlarıyla tamamen farklı düşünür. NBC derinlere iner ama ABC aynı hikâyeyi sadece 5 saniye verir. Gördüğünüz gibi, üç çeşidi de yakalayabilirsem, belki bir araya getirerek az bir gerçek yakalayabilirim.
  • Gazetecilerin tarafsız olmaları gerekir. Kişisel görüşlerini kendilerine saklamalıdırlar ama TV'de, muhabirlerin nasıl hissettiklerini biliyoruz. Sam Donaldson'ın veya Andrea Mitchell'in bize gerçekleri sunduğunu görürüz ama kamera bu kadar yakınken, kaşlarını kaldırmalarından, seslerindeki yükselmeden, röportaj yaptıkları kişi için hissettiklerini anlayabiliriz. Şimdi, Walter Cronkite, onun bir poker yüzü vardı. Kimse ihtiyar Walt'ın ne düşündüğünü bilemezdi. Bu yüzden doğruyu söylerken bile kameraya yalan söylerdi. Bu dâhice!
  • TV'nin bilgilendirici gücü var, haber verici, halkın gözlerinin önüne çıplak gerçeği serici. Televizyon muhteşem bir hediye Tanrı'nın Lazarus'u ölümden diriltmesi kadar ama bunu akıllıca kullanabiliyor muyuz? Hiç kullanabildik mi?

Bölüm - 10

  • Gezegenin üzerindeki herkes bir çeşit gerçeğe inanmak üzere büyütülür, Tanrı'ya, ahlaka, ölümlülüğe, hayatın amacına. Bu tür inanışlara genellikle din diyoruz ve eğer hayat sırasında bu inanışlar çökerse, gerçek olmadıkları kanıtlanırsa, takip edeceğimiz ve inanacağımız başka bir din buluruz. Bu dönüşüm sarsıcı olabilir sadece bizim için, ruhumuz için değil ama etrafımızdakiler için.
  • Christopher Columbus yeni dünyaya vardığında, yanında Katolik bir rahip vardı. Bundan sonra rahipler bu kıtaya gelmeye başladılar. Yerlileri ikna etmeye, haçı öptürtmeye çalıştılar. Peyote içmeyi bıraktırmaya, çıplaklıklarını örttürmeye çalıştılar ve yerliler onları büyük bir hevesle karşıladı. Rahipleri sakatladılar, işkence ettiler, yaktılar ve vücutlarını Tanrılara adadılar.
  • Saul atını Şam'a süren bir askerdi ve birden gökyüzünde devasa bir haç gördü. Hemen isminin ilk harfini P ile değiştirdi ve Paul oldu. Neden? Bilmiyorum. Birçoğumuz gökte haç görecek kadar şanslı değiliz. Birçoğumuz için Tanrı'nın gönderdiği işaretler belirsiz.
  • Değişime uğrayan herkes, komünistken kapitalist olan veya alkolikken Yeşilaycı olan, eski inançlarını kötüler. Çünkü onların işine yaramadıysa kimsenin işine yaramamalıdır. Bakış açısı daralır, ışıktan kör olur. Hindu da olsa, Adsız Alkoliklere de katılsa bir fanatiğe dönüşür. Bana sorarsanız dünyanın içine sıçanlar fanatiklerdir. Fanatikler, Tanrı'nın kendi saflarında olduğuna inanırlar. Ya geri kalan bizler? Bizim ilahi ışığa ihtiyacımız yok. Bize gereken, gecenin karanlığında tuvalete giderken ayağımızı çarpmamıza engel olacak kadar bir ışık.

Bölüm - 11

  • Çoğu hapishanede imalat yapılır: araba plakaları, kıyafetler, bilgisayar çipleri ama Oz'da herkesten daha iyi ürettiğimiz bir şey vardır: İntikam. Ford'un montaj hattındaki üretimden daha fazla miktarda intikam alırız. Tüm dünyada meşhuruz ve bunu söylemekten memnunum, intikam büyüyen bir endüstridir.
  • "İntikam benimdir." demiş Tanrı, doğru. İncil'e göre, intikam her şeye kadir Tanrı'ya aittir ama Tanrı intikamı kabul ediyorsa ve Tanrı sadece iyi olanı yapıyorsa, bu intikam iyidir demek değil mi? ve bizler Tanrı'nın suretinden yaratıldıysak, intikam nefretten değil, kutsallıktan kaynaklanıyor demek değil mi? Kutsanmamış mı?
  • Geçen sene Hatfields ve McCoys, 150 yıldır kan davası güden iki aile, bir araya geldiler ve barıştılar. Bir düşünün, bunca yıldan sonra nefretlerini bırakıyorlar. Kimilerine göre bütün bu tantana bir domuzun çalınmasıyla başlamış, kimileriyse bunun bir kadın yüzünden başladığına yemin ediyor.
  • Birisinden intikam aldığınızda aslında ona olabilecek en büyük iltifatı yapıyorsunuzdur. Sanki şey demek gibi, "Hayatımı öylesine etkiledin ki karşılık vermem gerekiyor. Senin hayatın da benimki kadar derinden etkilenmeli." İntikam en büyük tebrik kartı olsa gerek. Evet. Bir düşünecek olursanız, klişe aslında gerçek: "İntikam güzeldir."

Bölüm - 12

  • Oz'da kendinizi her an için korumaya hazır olmalısınız. Üstünüze silahlı birinin gelme ihtimali varsa, sizin de silahınız olmalıdır. Düşmanlarınızı öldürmeye hazır olmalısınız veya en azından yavaşlatabilmelisiniz.
  • Şimdi bu bıçak, buna verdiğimiz isim Jilet Kaması, delmekte işe yaramaz ama doğrar. Eski bir tıraş bıçağı jileti, plastik kılıfından çıkartılır ve bir kaleme takılır. Bu bokun tek tehlikesi ise kendinizi kesebilirsiniz.
  • Bu bıçağın ismi ise Kör. Oldukça standarttır. Mahkûm iri bir demir parçasını atölyede döver ve sonra metali taş duvara sürter. Oz'da bundan çok vardır. Bir bıçak ağzı gibi yapılır. Bu yavrunun en güzel tarafı mümkün olabildiğince iç hasara neden olur.
  • Bu bıçak ise bir klasiktir. Diş fırçasının alt kısmı iyice sivriltilinceye kadar kesilir, bir ok başı gibi olur; ama en güzel tarafı bu silahı gizlemenize gerek yoktur. Cebinize yerleştirebilirsiniz. Fırça kısmı dışarıda olur hareket halinde çekilmeye hazırdır.
  • Bir de Don Juan var. Yatağınızın altında bulunan yaylardan birisini alırsınız, düzleştirirsiniz ve ucunu sivriltirsiniz. Yara küçüktür ama derine gider. Tıpkı Don Juan gibi içine girer.
  • En kötü bıçak yarası kalpte olandır. Çoğu insan bunu atlatır ama kalp asla eskisi gibi olmaz. Daima bir yara vardır, bir süre için bile olsa, birisinin kalbinizin daha hızlı atmasını sağladığını size anımsatır ve bu yara izini ömrünüzün sonuna kadar gururla taşırsınız.

Bölüm - 13

  • Bir kar fırtınası yaklaşıyor. Gökyüzünden lapa lapa kar yağacak ve her şeyi gömecek. Kaldırımları, arabaları, evleri. Toprak donacak ve kayganlaşacak. Tehlikeli ama Oz'da biz, dışarıdaki havadan bihaberiz. Biz Oz'da sıcak ve rahatız.
  • Currier ve lves, Norman Rockwell Amerika'da kışın donmuş gölde buz pateni yapma resmini çizdiler. Köy yolunda kızak kullanmanın, yeni yağan karın yumuşak beyaz kristallerinin. Belki hayatın pastoral olduğu zamanlar vardı, çocukların okula gidip diğer çocukları öldürmediği zamanlar. Şimdi bu resimlere bakıp nostaljiye kapılıyoruz, hiç görmediğimiz yerlere özlem duyuyoruz. Ait olmadığımız zamanları özlüyoruz.
  • Fahrenhayt ve Santigrat aynı şeyi ölçmek için iki birim. Tabii dünyanın büyük kısmı Santigrat’ı kullanıyor ama biz Amerikalılar yine de Fahrenhayt'a sımsıkı bağlıyız. Diğer yolu da öğrenmek isteriz. Değişmeyi isteriz ama şunu kabul edemiyoruz sıfır derecesi bizim bildiğimizden daha sıcaktır.
  • Küçük bir çocukken Jack London okumayı çok severdim. "Vahşetin Çağrısı", "Beyaz Diş" Bir hikâyesinde adamın teki Alaska'nın ortasındaydı veya yalnız, soğuk başka bir yerde. Köpeklerini kaybetmişti, bacakları kırılmıştı, donarak öleceğini anlamıştı. Kendisini kara gömmüştü ve uykuya dalmıştı. Korkutucu ama yine de güzel. İnsanın kaderini kabullenmesi, herkes böyle ölmeli.
  • Her kar tanesinin farklı olduğunu söylerler ama bundan nasıl emin olabilirler? Dünyanın başlangıcından beri, her yere yağmış olan bütün kar tanelerini bir düşünün. Ortalama yasasına göre en azından iki tanesinin birbirine benzemesi gerekiyor. İnsanlar gibi, Oz'dakiler gibi benzersiz olarak yola çıksalar bile, sonları hep aynı oluyor.

Bölüm - 14

  • Eski Yunan uygarlığında Orpheus isminde bir adam yaşarmış. Karısını severmiş. Uzo'yu fazla içmezmiş. Gitar benzeri bir alet çalarmış. Namuslu birisiymiş. Peki Tanrılar ne yapmışlar? Onunla oynamışlar, hayatını cehenneme çevirmişler. Niye? Çünkü elinde güç olanların, biz elinde güç olmayanlara yaptıkları budur.
  • Orpheus'un karısı dolaşırken, bir yılan onu sokmuş ve öldürmüş. Orpheus çılgına dönmüş ve karısını geri istemek için ölüler diyarına dalmış. Sonra bir Tanrıça demiş ki "Tamam, ama bir şartla.Eğer dünyaya çıkana kadar ona bir kez bile baksan, kaybolacaktır." On adım atmış atmamış, orospu çocuğu arkasına dönmüş ve karısı geri cehenneme gitmiş. Orpheus'un bunu bilmesi gerekirdi. Tanrılara dalaşamazsın.
  • Böylece Orpheus dünyaya döndü. Yalnız ve üzgündü, peki ne oldu? Hemşerileri onu teselli mi ettiler? Siktirsinler. Başarısızlığından dolayı onu suçladılar ve onu parçaladılar, gerçekten. Organlarını nehre attılar. Hepsi ailesini yüzüstü bırakması yüzündendi çünkü sevdiğine son bir kez bakmıştı. Tanrıların vücudunda duygusal bir tek nokta bile yok.
  • Mitlerin bize bir şeyler öğretmesi gerekir ama Orpheus'un acı hayat hikâyesindeki ders nedir? İyi davranışlar cezasız kalmaz mı? Siktir edin. İyi iş diye bir şey yoktur. Aşk her şeyin üstesinden gelir mi? Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır da. Belki bu hikâyenin ana fikri güçlü olanların da en az güçsüz olanlar kadar berbat olduğudur ve bir insanın yapabileceği en kötü şey kendisine ait gücü Olympos Dağı'nda oturan salaklara vermesidir; çünkü eğer bu kadar güçlülerse bütün bu bokluklarımıza rağmen nasıl oluyor da bize göz yumuyorlar? Bunun cevabını verin.

Bölüm - 15

  • Yarışmalar insanın içindeki en iyiyi ortaya çıkartır. Böyle söylerler. Maç başladığında, gerçek bir sporcu maçın sonucunu yüklenmek ister. Mantık şudur: Eğer maçı kazandırırsan, kahraman olursun. İşi batırırsan günah keçisi olursun. Oz'daki rekabette sorun şu ki, burada çok günah keçisi var.
  • Vince Lombardi demiş ki, "Galibiyet her şey değildir, tek şeydir." ama Lombardi'nin galibiyetten daha yüksek tuttuğu tek şey karakterdi. Esasında karakter olmadan galibiyet olmaz. Beni yanlış anlamayın. Bazı oyuncuları önüne her çıkan kadınla yatar, çapkınlık yapardı ama her zaman duracakları yeri bilirlerdi. Olması gereken bu. İyi bir adam duracağı yeri bilir.
  • Eğer sporcular kızgınlıklarını, öfkelerini kontrol etmeyi öğrenseler, hokey oyuncuları ceza kulübesinde zaman geçirmezlerdi, basketbol oyuncuları teknik faul almazlardı, futbol oyuncuları 15 yard cezası almazlardı. Tabii sporcular öfkelerini kontrol edebilselerdi kimse spor müsabakalarıyla ilgilenmezdi. Yumruklaşma, boğma, tekmeleme, ısırma, bağırma... seyirciler bunu görmek isterler.
  • Her sporda, galibiyet için bütün her şeyden çok gerekli olan takım oyunudur ama takım oyunu kişinin yüzleşebileceği en korkutucu kavramdır. Bir takıma katılmak için kişiliğinden ödün vermen gerekir. Daha büyük bir sonuç için ne gerekiyorsa kurban etmen gerekir. Eğer bunları yapmaya istekliysen, takım oyuncusu olmak istiyorsan, başarı ardından gelecektir; ama bir uyarıda bulunayım: Ardına düştüğün başarının istediğin başarı olduğundan emin ol.

Bölüm - 16

  • Bir şeyi merak ediyorum. Konuşmayı öğrendiği andan ölene kadar, sıradan bir insan kaç kelime konuşur? Yani, konuşup konuşup ozonu dolduruyoruz. Gizliden gizliye o hecelerin içinde hatırlanmaya değer bir şey söylemiş olmayı umuyoruz. Aslında gerçekleri biliyoruz. Söylediğimiz çoğu şey anlamsız.
  • Birisi öldüğü zaman, söylediği son sözlere bakarız. Hayatın özetini bulmaya çalışırız, hayatta kalan bizleri sadık tutabilecek derin bir anlama. Tıpkı romancı Daniel Defoe gibi, "Hangisi daha zor bilmiyorum, iyi yaşamak mı, iyi ölmek mi?" Oz'da ikisi de yok.
  • İsa'nın söylediği son üç kelime "Bu iş bitti" ydi. Muhtemelen Tanrı'nın oğlu olarak sonun yaklaştığını biliyordu ve söyleyeceğini hesaba katma fırsatı olmuştu. Biz geri kalanların böyle bir lüksü yok. Ölüm geldiğinde sürpriz oluyor ve doğaçlama yapmamız gerekiyor.
  • Herkes bu ölümlü bedeni sefil ve şaşkın bir şekilde terk etmiyor. Ethel Waters demiş ki, "Ölmekten korkmuyorum tatlım. Hatta bunu dört gözle bekliyorum. Tanrı'nın kollarıyla bu büyük, şişman serçeyi kucakladığını biliyorum."
  • "Ölmeden önce eski evime dönmek istiyorum. Büyük beyaz babadan izin vermesini istedim: ama 'Hayır' dedi." (Geronimo)
  • Belki ölürken söylediklerimiz ardımızdan söylenenler kadar önemli değildir. Öldüğünüzde, birisinin sizin arkanızdan söyleyeceği en güzel şey nedir? En kötüsü nedir? Kim olduğunuz ikisinin arasındadır veya belki kelimeler bir hayatı tanımlamak için kifayetsizdir. Belki yaptıklarınız tanımlar.

Sezon - 5

Bölüm - 1

  • Oz, katillerle, tecavüzcülerle, ırkçılarla, torbacılarla adi suçlularla doludur; ama bir insanı adi suçlu yapan nedir? Daha iyisi, onu eşsiz kılan nedir? Savaşları kazanmak, ödüller kazanmak mı? Hayır. Bir insanı sıradanlıktan çıkartan şey kimi sevdiğidir ve kim tarafından sevildiğidir.
  • Tarihin akışında bir sürü ünlü insan hapishanelerde kalmıştır. Asil karakterli olağanüstü insanlar o ya da bu sebepten dolayı kanunun karşısında yer almışlardır. Örneğin Thomas Paine. Vatan ihanetten ve isyana teşvikten tutuklandı ama ateşli yazıları olmasaydı, Amerika özgür kalamayabilirdi veya Thomas Moore, devlet adamı, âlim ve aziz, kralına karşı dürüst olduğu için Londra kulesine hapsedildi. Moore'un ödülü kafasının kesilmesi oldu.
  • Geçmiş eski günlerde, kâşifler yeni dünyaları bulmak için gemiler hazırlarlardı. Marco Polo ve Christopher Columbus gibi maceracılar ufka doğru yelken açarlar yeni bir yer mi bulacaklar yoksa dünyanın ucundan aşağı mı düşecekler bilmezlerdi. Yolculuklarının bir sonucu olarak Polo ve Columbus meşhur ve zengin oldular ve tutuklandılar. Bu gerçek. Amerika'yı bulan adam zimmetine mal geçirmekten tutuklandı. Islak ve karanlık zindanda birkaç ay kalınca eminim ki ihtiyar Chris, dünyanın ucundan düşmüş olmayı dilemiştir.
  • Tecavüzcüler, sübyancılar, erkek fahişeler... Oz'da hepsinden vardır. Seksi bir suça dönüştüren erkekler. Bu nedenler cehennemin en dibini hak ediyorlar ama bildiğimiz gibi seks aşk demek değildir ve kimi zamanlar vardır ki, aşk kendi başına sizi hapsettirir. Oscar Wilde gibi, sevmiştir ve hayatının iki yılını Reading Hapishanesinde yitirmiştir. İki dudak, belki diğer iki dudağa bastıran ufak bir dil. Basit bir öpücük bir silahtan daha öldürücü olabilir.
  • Galileo Galilei 1000 yıldan beri kabul edilen bir prensibi değiştirdi. Dünyanın, evrenin merkezi olduğu düşüncesini, her şeyin çevremizde döndüğünü. Engizisyondaki manyak rahipler Galileo'yu hapsettiler ve teorisini reddetmesini emrettiler. O da reddetti. Halka, gerçekten inandığın düşünceleri reddetmenin dayatılması ne kadar korkunç bir cezadır? Gerçek olduğunu bildiğin bir şeye yalan demen?
  • Evet, evet bir sürü iyi insan hapishane duvarlarının arasında oturdu. Sokrates, Gandhi, Jeanne D'Arc hatta İsa Mesih peygamber bile.Son gecesini kutsal adamlarla beraber geçirmedi. Oz'daki bizler gibi pisliklerle beraber kaldı. İsa'nın yeryüzünde yaptığı son şeyler bir mahkûmu cennete davet etmesiydi. O suçluyu sevmişti. Yani, o suçluyu herkesi sevdiği gibi sevmişti. İsa, bunu biliyordu, bir günahkârı sevebilmek çok şey gerekir ama günahkârın buna her şeyden çok ihtiyacı vardır.

Bölüm - 2

  • Bizi yöneten üç tür kanun vardır. En başta Tanrı'nın kanunları gelir. Bunu yakınından doğa kanunları seyreder ve üçüncülükte açık arayla insanların kanunu gelir. İnsanların kanunları koyabilmesi için bir grup insan bir araya gelmeli ve en doğru karara varmalıdırlar, bu öyle bir karar olmalıdır ki, ya bütün yurttaşlar buna uyacaklardır ya da cezalandırılacaklardır. Bu nihai doğruları belirleyen insanlarla ilgili tek sorun şudur ki, bunlar bir grup politikacıdır. Seçme şansınız olsaydı, Tanrı tarafından mı yargılanmak isterdiniz, yoksa Kongre'de oylanarak mı?
  • İşte bazı kanunlar, hala kitapta bulunan. Eğer çiğneyecek olursanız hapse gireceğiniz kanunlar. Rhode lsland Eyaletine göre tramvaya turşu atmak yasaktır. Washington'da bütün lolipop şekerler yasaktır. Indiana’da, Ekim ve Mart ayları arasında banyo yapılması yasaktır. San Francisco'da kullanılmış konfeti toplamak ve atmak yasaktır. Kuzey Carolina'da kanuna göre kedi ve köpeklerin dövüşmesi yasaktır ama gördüğünüz gibi bu doğa kanununa aykırıdır. Köpekler ve kediler doğuştan düşmandırlar.
  • Arkansas'da bir erkek yasal olarak karısını ayda bir kez dövebilir. Los Angeles'da... -buna dikkat edin- bir adam yasal olarak, karısını 5 santimden dar olmak kaydıyla kayışla istediği kadar dövebilir veya kadın kocasına izin verirse, istediği ölçüde kayış kullanabilir.
  • Nogales Arizona'da pantolon askısı takmak yasaktır. İnsan ne olduğunu merak ediyor. Acaba neler oldu da şehrin önde gelenleri, şehirdeki hiç kimsenin hiçbir koşulda pantolon askısı takmasını istemediler? ve acaba Nogales'de, geceleri gizlice buluşarak kanuna rağmen kemerlerini çıkartan ve askı takan radikal politik gruplar var mıydı?
  • İnsanların kanunları geçicidir, gelişi güzeldir.Dün gayet güzel yasal olan bir şey bugün bir başkanın kaleminin vuruşuyla aniden ölümcül olabiliyor. Tanrının kanunları taşa kazınmıştır. Değiştirilemezler. Tanrı'nın kanununu çiğnersen hapse değil cehenneme gidersin ve yanarsın.

Bölüm - 3

  • Sigmund Freud'a göre rüyalarımızın amacı toplumun kabullenemeyeceği belirli içgüdüsel dürtülerimizi tatmin etmektir. Örneğin, baskıcı bir babayı öldürmek fikri normalde çok korkutucu olacakken bunun yerine rüyamızda patronumuzu camdan attığımızı görürüz. Freud, zihnimizin, kuvvetli hislerimizi dizginlemek için rüyalarımızı düzenlediğine inanırdı ve birisinin bu duyguları ne kadar azsa, uyanıp işe gidip, iyi bir vatandaş olabilir. Oz'daki bizlerin farklı şu, patronumuzu camdan atmanın rüyasını görmeyiz, gerçekten atarız.
  • Uyurken, uykunuzda rüya görürken birisi içeri girer, ölmüş olan birisi, sevdiğiniz birisi, babanız, anneniz, arkadaşınız ve bu kişinin sağlıklı ve yaşıyor olmasına sevinirsiniz. Konuşma fırsatı bulamadığınız şeyleri konuşmaktan dolayı mutlu olursunuz ama sonra uyanınca sevdiğiniz kişi hala ölüdür ve tekrar yas tutmanız gerekir.
  • Erotik rüyalar en güzelidir. Yaklaşık 12 yaşındayken görmeye başlarsınız. Her bir geceni dünyanın en güzel kadınlarıyla sevişerek geçirirsin... Pam Grier, Barbi Benton, hatta beşinci sınıftaki tatlı, küçük Jodie Jensen'la. Sonra büyürsün ve bu tarz rüyaları görme sıklığın azalır ama artık gerçeğine kavuşmuşsundur, kim umursar ki? Sonra bir gün fark edersin beraber olduğun kadın, belki de evlendiğin, Barbi Benton'a benzemez. Pam Grier gibi değildir ve seni asla Jodie Jensen gibi saf ve masum bir şeklide sevmeyecektir. Erotik rüyalar... bir çocuk bunu kıymetini bilemez.
  • Bilirsiniz, bazen araba kullanırken veya duş alırken, birden eskiden gördüğünüz müthiş bir rüyayı anımsarsınız ve bu rüya size kendinizi öyle iyi ya da kötü hissettirir ki istemeden bütün detayları anımsamaya çalışırsınız. Bir de bakarsınız ki ya çıkışı kaçırmışsınızdır ya da su soğumuştur. Oz'da, duş alırken bir an bile dalıp gidecek olursanız orospu çocuğunun teki sizi sırtınızdan bıçaklar. Hayal kurmak öldürücü olabilir.
  • Bir seferinde rüyandaki herkesin aslında kendin olduğunu duymuştum. Hatta kendini ve katlanamadığın bir serseriyi bile rüyanda görsen, aslında gördüklerin kendin ve katlanamadığın serseri tarafındır.
  • Herkesin hayatında uğraşması gereken boktan olaylar vardır ama hayalinize ulaşmaya çalışırsanız, başarırsınız. Oz'da bunun tam tersidir. Olayları atlatmak için hayal kurmamanız gerekir. Aslında hapiste yatan bir mahkûmun en büyük tesellisi dışarıda olanların % 90'ının hayallerinin gerçekleşmemesidir. Gördüğünüz gibi aslında pek bir şey kaçırmıyoruz. Öyle değil mi?

Bölüm - 4

  • Vikingler, bu kelime insanın gözünün önüne İngiltere sahillerinden Rus Steplerine kadar savunmasız köylere saldıran ve talan eden sarhoş bir güruhu getiriyor. Vikingler hakkında bir sürü yanlış fikrimiz vardır. Örneğin, bu aptal miğferleri asla takmamışlardır ve tarım yapılabilen arazileri çok az olduğundan dolayı yaşayabilmek için yağmalamışlardır.
  • Tüm Vikingler vahşi yaratıklar değildi. Dâhiyane anları vardı. Mükemmel gemi inşa ederlerdi ve iyi denizcilerdi, Leif Erikson ve ekibi Amerika'ya ilk gelenlerdi. Kimisine göre New York limanına kadar gelmişlerdi. İşin dâhiyane olan kısmı şu; şöyle bir baktılar ve geri dönüp evlerine gittiler.
  • Vikinglerin dini olarak uydukları ahlaki bir davranışları vardı: savaş alanında onur ve cesaret için savaşçılar mücadele ederlerdi ama Oz'daki birçokları gibi iyi ve kötü kavramları yoktu. Aradaki farkı anlayamazlardı. Böyle bir şey olması gerektiğini bilmezlerdi.
  • En sonunda Vikingler medenileştiler, Hıristiyan oldular. Şimdiki Danimarka, Norveç ve İsveçliler. İronik olan şu ki, genlerindeki savaş sevgisine rağmen Norveç şimdi Nobel Barış Ödülü veriyor. Sanırım bir grup insan ortak bir bilinç oluşturarak değişebiliyorlar.

Bölüm - 5

  • İnsanlar daima geleceklerini öğrenmek ister. Kart falı baktırırlar, el falı baktırırlar, kafalarındaki yumrulara bile baktırırlar ama kart, kredi kartı değilse neden baktırasın? Eğer avucunda bir şey tutmuyorsa bırak siktirip gitsin, eğer kafandaki şişlikler okuyacak kadar büyük değilse, geleceği öğrenmeyi unut çünkü senin sorunların hemen, şu anda demektir.
  • Geleceğin müneccimi yanıltamayacağını kim söyleyebilir ki? Diyelim ki size âşık olacağınızı söylüyor ama size sevgilinizin kanserden öleceğini söylemiyor ve onun yıllar önce kaybettiğiniz kardeşiniz olduğunu ve bir seri katil olduğunu. Çünkü müneccim bunu bilmez. Ya Tanrı, ruhlar veya her ne haltsa müneccime konunun sadece yarısını söylüyorsa, gerçeğin yarısını?
  • Bir vitrine yürürsünüz, içeriden bir müneccim size el eder. Saçma olduğunu bilmenize rağmen girersiniz. Kartları açarken, kendinize "Saçmalık bu." dersiniz ve birden tam da duymak istediğiniz şeyi söyler. Biraz daha yaklaşırsınız, umut ederek, dua okuyarak gerçeği bilmesini istersiniz.
  • Eski zamanlarda geleceğini öğrenmek istediğin zaman kuzunu alıp büyücüye götürürmüşsün, o da kuzuyu başından kıçına kadar doğrarmış ve bağırsaklarına bakarak geleceğini söylermiş. Böylece bir şekilde geleceğin söylenirmiş. Kataraktlı ve dişleri olmayan bir kadın, hayvanının kanamasını seyredermiş. Bence tüm yaptığın kuzunu kaybetmek, bunun da geleceğine hiçbir yararı yok.
  • Dinleyin tüm çingeneler, müneccimler, çay yaprakları, tarot kartları ve ouija kartları, hayatınız yine de sikindirik hayatınızdır. Şunu dinleyin. Yaşayanlar için geleceği söyleyebilen birisi vardır ve her seferinde % 100 doğruyu söyler. Kimdir bu aşağılık sihirbaz? Adına "hâkim" denir ve Oz'daki bizler, bize geleceğimiz söylenmiştir ve şunu da söylemeliyim geleceğimiz hiç parlak değil.

Bölüm - 6

(Bu bölümde Augustus Hill'in herhangi bir konuşması bulunmamaktadır.)

Bölüm - 7

  • "Cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir." Her iyi niyette bir bokluk vardır. "İrademin iyi yanı beni belaya götürür. "Siktir! Neden iyi olmaya çalışayım? Eğer iyi niyet sizi ateş gölüne sürüklüyorsa, kötü niyet nereye götürür? Oz'a.
  • John ve Jane Doe diyet yapmaya karar verirler, daha iyi yiyip, sağlıklı olup, uzun yaşamaya. Bunda ne yanlış var ki? Çalışmalar bize gösteriyor ki John'un kolesterolünü düşürmeye çalışırken çektiği stres en az kolesterol kadar zarar veriyor, stres kolesterolü yükseltiyor ve yağ içermeyen şu ürünlere bakalım.Tadı iyi olsun diye şeker yüklüyorlar.Yani Jane kilo vermeye çalışırken kan şekeri seviyesini yükseltiyor ve diyabet riski artıyor.Şişe suyu. Bunda nasıl bir kötülük olabilir ki? Şişeler arkadaşım.Bunun için her sene 1,5 milyon ton plastik kullanılıyor, yani soluduğumuz havaya daha fazla zehirli gaz karışıyor.Yani doğal davranmaya çalışarak, aslında kendimizi öldürüyoruz, tüm lanet gezegeni öldürüyoruz.
  • John ve Jane Doe, ikisi de ince ve seksi,tanışır, âşık olur, evlenmeye karar verirler.John, Jane'e güzel, büyük bir elmas yüzük alır.Güzel, ama Afrika'daki insanların bu kıymetli küçük taşlar yüzünden bok içinde yaşadığını saymazsak.Her gün tehlikeli madenlerde erkekler ölüyorlar.Elmas ticareti yüzünden çıkan iç savaşlarda erkekler ölüyorlar Her neyse, John ve Jane evlenirler, çocuk yapmaya başlarlar.Siktir, Tanrı bile Âdem ve Havva'ya çoğalmalarını emretmiş ama artık veba derecesinde çoğalıyoruz altı milyar ve gittikçe artıyor.Birden hücrem o kadar da sıkışık gelmedi.
  • John ve Jane çocuklarını örnek vatandaş olsunlar diye yetiştirir, kanunlara uymayı öğretirler, başka ırklara, cinsiyetlere, tiplere, inançlara saygıyı öğretirler ama bir düşünün.Çocuklarımıza farklılıkları bu kadar gösteriyor olmamız da ayrımcılık tohumlarını ekmekle aynı olmuyor mu? Küçük Jane ve John'u kör mü ediyoruz, böylece sadece bizi ayıran farklılıkları ve benzer yanlarımızı görebiliyorlar?
  • Peki, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla mı döşenmiştir? Dolambaçlı yollardan gidin demiyorum ama ilk adımınızı atmadan önce, sonuçları hesaba katın, çünkü iyi kötüye dönüşebilir, gözünüzü açıp kapatana kadar.

Bölüm - 8

  • İşte size iktidarsızlıkla ilgili korkutucu rakamlar: 10 ila 20 Milyon Amerikalı bu dertten muzdarip, % 85'i fiziksel nedenlerden, penisle ilgili değil, % 10'u psikolojik sebeplerden ve en korkutucusu iktidarsız erkeklerin % 5'inde sebep bilinmiyor.
  • İktidarsızlığın fiziksel nedenlerinden birisi olağan hazırlıksız ereksiyon kaybı.Bir diğer değişle, kaldıramıyorsun çünkü kalkmıyor. Kaldıramadığın için, kalkmadığı için... her takdirde siki tutarsınız.
  • Yeni çalışmalara göre Viagra bile, bir erkeğin sertleşmesine yardımcı olması gerekirken eğlence amacıyla kullanıldığında cinsel olarak aktif, genç erkeklerde soruna neden olabiliyor.Eğer bir ereksiyon 6 saatten uzun sürüyorsa kan akımı kalıcı olarak kesiliyor.Tabii altı saatin sonunda belki bu umurunuzda bile olmaz.Ne dediğimi anladınız.
  • Diyabet, Multipl skleroz, Alzheimer, Parkinson, yüksek tansiyon, obezite, yaşlanma, iktidarsızlığa neden olabilir.Bisiklete binmek de bacaklarının arasını o sert seleye koyarsın, böylece uzun bir süreliğine bacaklarının arasında başka sert bir şey olmaz.
  • Bacaklarımı hissediyorum. (Bıçaklandıktan sonra söylediği söz.)

Sezon - 6

Bölüm - 1

  • Evet benim.Öldüğümü sanmıştınız, değil mi? Evet öldüm ama bu çene çalamayacağım anlamına gelmiyor ve şimdi dünya değiştirdiğime göre olaylara yeni bir açıdan bakabiliyorum ve bir sürü tanıdığı görüyorum.Evet, o kadar da kötü değil.Bir şey söyleyeyim, ölüm, ölenlerden çok hayatta kalanlar için zordur.Ölüm sadece arkada kalanları yaralar.

Bölüm - 2

  • Herhangi bir tıfıl okullu çocuğa kaç duyumuz olduğunu sorun, size beş diye cevap verecektir.Beş mi? Dalga mı geçiyorsunuz? Ya denge, karar verme, kurallara uyma hislerim ne olacak? Problem şu ki ufak, zavallı beynimiz ancak beşiyle başa çıkabiliyor ama kimi zaman bizi dağıtan o kadar çok hissimiz oluyor ki, bir şeye o kadar çok his besliyoruz ki kafayı kırıyoruz.Peki sonuç ne oluyor? Duygusuz şiddet.Evet, duygusuz şiddet.. her şekilde ve renkte çıkabiliyor.
  • Bazen en kötü şey, olabilecek en lanet... lanet şey bütün hislerinin son sürat çalışmasıdır.Nasıl mı kötü olabilir? Yaptığımız bazı şeyler vardır ki aynı anda gördüğünüz, dokunduğunuz, duyduğunuz, kokladığınız ve tadını aldığınız zaman ölmek istersiniz.

Bölüm - 3

  • Müziğin gücü.İster bir konçerto, türkü veya rap olsun, müzik bizi uyarır.Evet bizi uyarır.Willy Shakespeare demiş ki, "Eğer aşkın gıdası müzik olacaksa, çalın."
  • "Müziğin iyi yanı, sizi çarptığında acı hissetmezsiniz.Beni müzikle vurun." (Bob Marley)
  • William Congreve demiş ki, "Müzik en vahşi yüreği sakinleştirir, kayaları yumuşatır veya düğümlü bir ağacı açar." Peki ya müzik sustuğunda ne olur? Hiçbir melodi yokken? Tek duyduğunuz şey sessizlikse? Hiçbir şeyin sağır edici acı tatlı sesi.Hiçbir şey yokken.

Bölüm - 4

  • Başlangıçta "Söz" vardı.Söz Tanrı'nındı ve söz Tanrı'ydı.Başlangıcından bu yana hepsi sözdü.Hepsi iletişim içindi.İki milyon yıl geçtikten sonra insan geldi.Tanrı konuşacak birilerini istiyordu ama insanın daha fazlasını istediği anlaşıldı.Dedikodu ve telefonda seks yapmak istiyordu, "Seinfeld"in tekrarını ve internet müzayedesi istiyordu.İnsanın iletişimin yayılabilmesi ve ilerlemesi için planlar var ve zavallı Tanrı'da... Hala konuşabilecek kimsesi yok.
  • Kelimeler yüzünü derinlerden, Tanrı'dan çevirdi, Tanrı'da konuşmak bir tarafa dursun, artık dinlemekten bile yoruldu.

Bölüm - 5

  • Bilge bir adam demiş ki, "Hayat, bağışlamada bir maceradır." Yeni Zelanda'da bir köprüde bungee jumping yapabilirsiniz veya Vegas'daki bekârlığa veda partileriyle macera listenize birkaç artı koyabilirsiniz ama taşıdığı riskleri bir düşünün.Sadece affetmek istemeyen bir kurbanın sizi vurup öldürmesi için erozyona uğramış bir dağın tepesine tırmanabilirsiniz.Ödülleri düşünün berbat yaralarınızı iyileştirme şansını, sevdiğiniz birisiyle barışma şansını.Bence affedebilmek "bungee jumping"i de bekârlığa veda partilerini de liste dışında bırakabilir.
  • Bir adam mezarlıkta yazdığı mektubu okuyor, uzun zaman önce ölen babasını affediyor.Sarhoş bir şoförün öldürdüğü kızın annesi intikam hayallerinin enkazında kalıyor.Erkek arkadaşın bir şans için daha yalvarıyor.Aynaya kendinden nefret etmeyi bıraktığını söylüyorsun ama yalan olduğunu biliyorsun. Belki unutmak ve affetmek yerine affetmeli ve hatırlamalı. Yarın sabah uyanıp her şeyi tekrar affedeceğini hatırlamalısın, tekrar ve tekrar, kalbin bir davul biri vurana dek.Affetmek.

Bölüm - 6

  • Gerçek: Her yıl Birleşik Devletlerde 2.5 milyon kişi ölüyor.Tabii burada ölüm kelimesi sözlük karşılığıyla kullanılıyor.Kimliği belirlenmiş ve torbalanmış.Amerika'daki bir numaralı ölüm sebebi, kalp krizi.Ama her kalp krizi sizi sözlükteki ölüm kelimesine getirmez.Sizi öldürür ama yaşamaya devam edersiniz.Evet, Oz'da bir sürü yaşayan ölü vardır.
  • 13 yıl boyunca aksi yönde karar verildikten sonra, Yüksek Mahkeme bir geriye dönüş yaptı ve geçtiğimiz Haziran ayında geri zekâlı sanıklara ölüm cezası verilmesini engelledi."Birçok eyalette zihinsel engellilerin idam edilmesinin yasaklanması,toplumumuzun zihinsel engellilere, ortalama bir suçluya göre daha az suçlu olarak baktığını kesin olarak kanıtlamaktadır."
  • Kişinin zekâ seviyesine her eyaletin kendisinin karar verme hakkı vardır, yani Maine'deki bir katil geri zekâlı denilerek müebbet hapis cezası alabilirken,aynı kişi Iowa'da normal denilerek gaz odasına yollanabilir.Aynı kişi, aynı sorun, aynı suç, iki farklı akıbet, hangi görünmez eyalet sınırını geçtiğine bağlı.Suçlu ve masum, kahretsin, insanın tüm özdeşliği artık coğrafi bir mesele.
  • Yaygın bir kanıya göre geri zekâlılar, ortalama zekâya sahip olanlara göre işledikleri suçlarda daha az sorumludurlar.Öyle bile olsa bir şey ya da birisi sorumlu tutulmalıdır, olaydaki sorumluluğu almalı ve bütün suçlamaları üstlenmelidir.Ne de olsa kurbanlar acımasızca öldürülüyorlar ve aileleri yas tutuyorlar.Eğer geri zekâlı kimse, tamamen sorumlu değilse sorumluluğu kim ya da ne paylaşacak? Tanrı mı? İnsan doğası mı? Toplum mu? Belki sorulması gereken, kimin suçlanmaması gerektiğidir?
  • 1989'a geri dönersek, Yüksek Mahkemenin bu konuyu ilk tartıştığı zamana.Olgunlaşan toplumun gelişimini işaret eden ılımlı ölçütlerin gelişimine dayanarak, böylesine infazlara karşı ulusal fikir birliğine yönelik kesin bir kanıt bulunmamaktadır.Günümüzde böyle olmadığı düşünülüyor.Anketlere göre çoğu Amerikalı 8 yaşında çocuk zekâsına sahip bir yetişkinin idam edilmemesi gerektiğini söylüyor ama biz ılımlı ölçütleri olan olgunlaşan bir toplum muyuz? Sekiz yaşındaki çocuk zekâsından fazlasına sahip olduğumuzu kim söyleyebilir? Bizim hepimizin geri zekâlı olmadığımızı kim söyleyebilir?

Bölüm - 7

  • Çöp, bir zamanlar bizim için değerli olup artık işimize yaramayan şeylere denir. Çöplerin bir kısmı saklanır ve tekrar kullanılabilmesi ümit edilir. Kimi çöpler de atılır ama her iki türlü de ortadan kalkmaz. Sadece gözümüz görmez. Çöp yine de hala bir yerlerdedir.
  • 10 ay önce Pasifikte dalış yapan dalgıçlar iki parça PT 109 buldular. Bu 2. Dünya Savaşı sırasında JFK'nin komuta ettiği ve bir Japon zırhlısı tarafından batırılan gemiydi. Geçmişte Titanik'i, Hunley'i ve denizde kaybolmuş yüz binlerce gemiyi bulmuşlardı. İnsan daha kaç tane olduğunu merak ediyor. Okyanusun dibini acaba ne kadar kirlettik? Güzel tarafı deniz yaşamı buna adapte oluyor. Gemi artıklarını alıyorlar ve bunu kullanıyorlar, evleri haline getiriyorlar.
  • 1957'de ilk uydu uzaya gönderildi. Onu bu güne kadar 4,186 tanesi takip etti. 300 tanesi hala yukarıda, işlevsiz, terk edilmiş. Bazıları Volkswagen büyüklüğünde. Bazen içlerinden birisinin gökyüzünden düşüp dünyaya çarpacağını işitirsiniz. Uzmanlar, "Endişelenmeyin." der. Çoğunluğu okyanusa düşerler. Çoğu zamanda haklı çıkarlar ama haksız çıktıkları bir seferinde etrafta olmayı da istemem.
  • Derler ki bir adamın çöpü başka bir adamın zenginliğidir. Denizdeki balık gibi, birisinin istemediği ve ihtiyaç duymadığı bir şeyi ondan alırız. Antikacıya gideriz ve müzayedeye tonla para dökeriz. Kazanınca da gurur duyarız ve bazen sevdiğiniz birisi ölünce, en aptalca eşya, anahtarlık, yıpranmış bir kıyafet birden çok özel bir hale gelir.
  • Çok fazla çöp biriktirmeyi unutun, çok fazla şişe, teneke, karpuz kabuğu, bebek bezini ve diğerlerini. Gerçekten gezegenin unutun sağlığı için korkutucu olan zehirli atıklar. Zehirli atıklar. Böyle iki kelime yan yana gelerek bu kadar korkutucu olamaz belki bir de Nükleer Savaş.
  • Çöp artıktır. Biz Amerikalılar her gün 6,000 çöp alanına 400,000 ton çöp atıyoruz. Sorun şu ki, nüfus artmaya devam ederse müsait boş alan miktarı azalacak. Hatırlıyor musunuz birkaç sene önce taşıdığı atıklar yüzünden bir gemi kimse limanına kabul etmediği için sürekli denizdeydi? Gelecekte her yerde böyle gemiler, bir liman ararlarken, kayalara çarparak batacaklar.
  • Uyuşturuculara da argoda çöp denir, genellikle eroine. Kullananlara çöpçü denir ve sonuçta hayatları mahvolur. Çöp senetler mali çöküş yaratırlar. Çöp yiyecekler beslenme bozuklukları oluşturur. Çöp postalar rahatsızlık yaratır. Hayatlarımız saçmalıklarla doluyor ama temizlenmesi en zor çöp bizim kendi ürettiklerimizdir.
  • Birleşik Devletler Adalet Bakanlığı'nın istatistiklerine göre mahkûm nüfusu 1991'den bu yana 550,000 kişi arttı.Bu % 69'luk bir artış.Çöplükle hapishanenin bir farkı yok.Sadece hapiste, bizim attığımız çöpler, denizde yüzen, kıyıya vuran çöpler insan hayatları.

Bölüm - 8

  • Ben masumum. Hangi hapishaneye gidip hangi mahkûma sorarsanız sorun size söyleyeceği "Ben masumum."dur. "Adli bir hataydı. Avukatım çok kötüydü. Toledo'da annemin yanındaydım." Evet, bir sürü yalan işitirsiniz ama ya kardeşlerden birisi masum olduğunu söylerken aslında doğruyu söylüyorsa? Diğerleri yüzünden sesi o kadar bastırılır ki duyulmaya çalışırken sesi kısılır.
  • İşte size gerçek bir hikâye. Mariano Absun, Hominy, Oklahoma'daki The Connor Cezaevi'nden firar etmişti. Bir çöp arabasının arkasına saklanmıştı. Cesedi iki saat sonra bulundu, kamyonun çöp kapaklarına sıkışarak ölmüştü. Absun'un sadece üç yıl cezası vardı. Üç yıl. Çıkmak için bu derecede umutsuz kalmıştı.
  • İşte size gerçek bir hikâye. Vermont'da, bir mahkûm hapishaneye girerken yakalandı. Açıkça çalışma kampında sıvışmış, yakınlardaki bir markete gitmiş, bir kasa bira ve bir karton sigara almış, sonra da çitlerin altından girmeye çalışırken gardiyanlar tarafından yakalanmış. Adam altı ay daha cezaya çarptırılmış. Zavallı orospu çocuğu birayı saklayamamış bile. Demek istediğimi anladınız mı?
  • İşte size gerçek bir hikâye. Teksas'da bir yerel mahkeme hâkimi kendi astlarıyla cinsel ilişkiye girdiği için dört kez suçlandı. Görünüşe göre hâkim sanıkların cezalarının düşürülmesi veya serbest bırakılmaları karşılığı sanıkların kadın akrabalarından zorla cinsel olarak yararlanıyormuş. Azmışsan azmışsındır.
  • İşte size gerçek bir hikâye. Michigan Muskegon Cezaevinde erkek bir mahkûm, kendisini ziyarete gelen bir kadının üç yaşındaki kız çocuğunu taciz etmişti. Bunun sonucunda Adalet Bakanlığı, tüm ülkede ziyaret kurallarını sertleştirip katı kurallar getirdi. Aile üyesi bile olsa ergin olmayanların ziyaretleri yasaklandı. Gördüğünüz gibi birinin sıçıp batırması herkesin mutluluğunun içine sıçtı.
  • İşte size gerçek bir hikâye. Wisconsin Cezaevleri Müdürlüğü posta yoluyla mahkûmlara gelen tüm cinsel içerikli postaları yasakladı. Buna "Sports lllustrated"ın bikini sayısı, "Vanity Fair," "Maxim" ve "Rolling Stone" dergileri, motosiklet ve vücut geliştirme dergileri de dâhildi. Ayrıca Michelangelo'nun Sistine Chapel'inin bir fotoğrafı da yasaklandı. Adalet Bakanlığı Vatikan'ın tavanındaki çıplak resimlerin, iyileştirmeyi geciktireceğini düşünmüş.
  • İşte size gerçek bir hikâye. Oregon Yasama Meclisi, mahkûmlardan mahkûmiyet masraflarının tahsil edilmesi için Eyalet Adalet Bakanlığı'nı yetkilendirmişti. Bahsettiğimiz tıbbi bakım, idari harcamalar, oda ve yemek masrafı gibi lüks harcamalardı. Bu günlük 65$ civarında tutuyordu veya mahkûm başına yıllık 25,000 $. Oregon mahkûmlara çalışmaları karşılığında haftada 10.80 $ ödeme yapıyordu. Hapiste borç içinde kalabilirdiniz, bu da sizi suç işlemeye itebilirdi, borcunuzu ödemeye çalışırken, ödemeye çalıştığınız hapishaneye geri girebilirdiniz. Sanırım buna kısır döngü deniyor. Ödeyin bakalım beyler.
  • Pekâlâ, neler öğrendik? Bugünkü dersimiz neydi, Oz'daki bitmek bilmeyen gündüzlerin ve uykusuz gecelerin? Bu erdem geçici miydi? Bu erdem şiddet olmadan var olamaz mı? Dürüst olmak kusurlu olmak mıdır? Aşkı vermek ve almak, bizi hem yüceltir hem de aşağılar mı? Tanrı, Allah veya Yehova'nın sormaya cesaret edemediğimiz sorulara cevapları var mı? Hikâye çok basit. Bir adam hapiste yaşar ve ölür. Nasıl öldüğü... Bu kolay. Kim ve niye kısmıdır zor olan... İnsani kısmı... Bilmeye değer olan kısmı. Barış.(Dizideki son sözler.)