Olacak O Kadar
Görünüm
Olacak O Kadar, Levent Kırca'nın yarattığı ve oyuncu kadrosunun başında bulunduğu, yirmi iki yıldır çeşitli Türk televizyon kanallarında yayınlanan ve halkın sorunlarını anlatan bir eleştirel güldürü programıdır.
Karakterler
[değiştir]Nebalet
[değiştir]- İyi akşamlar sayın seyircilerim. Pardon, mis(s)! (açılış repliği)
- Şimdi haberler'e bağlanıyorum. Bağlan! (Haberler'e giriş repliği)
- Şimdi de, bizim reklamlar! (Reklamlar'a giriş repliği)
- Reklamlardan sonra gene gelicem. Beni bekleyin anacım! (reklam arası repliği)
- Reklamlardan sonra, Olacak O Kadar devam edecek. Beni bekleyin anacım! (ilk reklam arası repliği)
- Bu akşamlık da bu kadar. Beni özleyin anacım. Bye! (kapanış repliği)
- Programımız burada sona eriyor. 15 gün sonra (sonradan haftaya perşembeye) buluşmak üzere, beni özleyin anacım. Bye! (ilk kapanış repliği)
Bestami
[değiştir]- Ay vallaha şimdi "İmdat!" diye bağıracam, haaaaay!!!
- Bana bak, gülme, şimdi bütün hırsımı senden çıkarırım! (Kemancı Hakkı Bey'e)
- Ay çekilsene şurdan ayol!! (terzisine)
- Ay oduncu muyum ben ayol! (Soyadından bahsederken. Soyadı "Balta"dır.)
Son Söz
[değiştir]- Şimdi aldığımız bir haberi veriyoruz sayın seyirciler. Köylerden kentlere göç kentleri doldurup taşırdı. Taşanlardan bir grup haber merkezimize gözle kaş arasında gecekondulara yerleşip yayıldılar. Bu da yetmiyormuş gibi düğün-dernek yaptılar. Hepimize "göç"müş olsun!
(27 Ekim 1994)
- Haber merkezimize giren yük şilebiyle ilgili hasar tespit çalışmaları sürüyor sayın seyirciler. Bilirkişilerin hazırladığı raporda, çinko madeni yüklü gemide ilk belirlemelere göre, "birinci çinko", "ikinci çinko" ve "tombala" adlı güverte, palamar ve lombozların büyük ölçüde hasar gördüğü bildirildi. Ayrıca, gemide bulunan 23 nataşanın 8'inin kayıp olduğu yönündeki haberler de doğrulandı. Kalan nataşaların ise el altından pazarlandığı, bir kısmının da Kamu Ortaklığı İdaresi (KOİ) tarafından pazartesiden itibaren bir hafta süreyle satışa sunulacağı öğrenildi.
(3 Kasım 1994)
- Sayın seyirciler, sular altında kalan İstanbul'da su üstünde kalmayı başaranlar panik içinde fırınlara hücum ediyor. Herkes kendisince tedbir almaya çalışırken, felaketin daha çok gemisini götüremeyen kaptanları etkilediği gözleniyor. Sulara kapılıp kaybolan yüzlerce insanın yanı sıra, Bostancı, Sarıyer, Metris gibi semtlerde kayboldu sayın seyirciler. Bunun üzerine toplanan belediye encümeni, bu semtlerin isimlerini "Subostanı", "Suluyer" ve "Atlantis" olarak değiştirdi. Belediyenin bu "sulu" tavrı karşısında halk çıldırdı. Yetkililer, "borular eski, mazgallar paslı, altyapı eksik, üstyapı zaten gidikti. Bizim suçumuz değil, enkaz devraldık" diyerek olaydan sıyrılmaya çalışıyor. Felaketin en felaket yanı, onca suyun kontrol altına alınamaması nedeniyle barajların gene boş, muslukların gene tıs olarak kalması.
(10 Kasım 1994)
- Sayın seyirciler, darbe olayı yurtta sevinç, cihanda yankılar uyandırırken, Marmaris'li Kenan Paşa şu açıklamayı yaptı: "Sevgili Edirne'den Ardahan'a, Sinop'tan Anamur'a kadarlı hemşerilerim, sevgili basın mensuplu arkadaşlarım, niçin darbe yaptığımızı soruyorlar. Sıkıntıdan yaptım nethekim! "N'olacak bu memleketin hali?" sıkıntısını unutmak için resim yaptım, yemek yaptım, ördekleri besledim. Fakat hiçbirinde darbenin tadını bulamadım. Hiçbirşeyin eski tadı yok, bütün güzel değerlerimiz yokolup gitmekte, bu durum da beni fevkalade üzmekteydi. Bana komşu gelen bir paşa arkadaşımla "Bre paşa, gel beraber paşa paşa darbe yapalım!" dedim." Memleketimize hayırlı olsun!
(17 Kasım 1994)
- Geçim sıkıntısı vatandaşın yakasını bırakmadıkça, haber dairemize bebek bırakma faaliyeti duracak gibi görünmüyor sayın seyirciler. Bebek bırakma olayının patlamasının altında yatan en önemli nedenlerden biri nüfus patlaması. Ülkemizde bırakın metrekareye, santi metrekareye bile insan düşmeye başladı. Pek çok sorunun anası olan nüfus fazlalığı için "baba" bir nüfus planlaması uygulamamız gerekiyor. Hepimizin önündeki bu büyük sorunun önüne geçmek yine hepimizin elinde. Beş çocuk yapıp kara kara düşüneceğimize, "beş" düşünüp bir çocuk yapmalıyız. Bu hem o çocuk için, hem ülkemiz için en olumlu hareket olacaktır!
(24 Kasım 1994)
- Hükûmet politikalarına Yap-İşlet-Devret, sonra karşıya geçip seyret modeli hakim olunca geleceklerinden endişe eden çalışanlar da sokağa dökülüp yürüyorlar sayın seyirciler. "Ekonomiye yük oluyor" diyerek madenleri kapatıp çalışanların sırtına gam yükü yükleyerek bu yaranın kapatılacağını sanmıyoruz. Konuya sağduyuyla yaklaşıp sağlıklı bir sonuca ulaşılmasını diliyoruz.
(1 Aralık 1994)
- Kirli havaya hiçbir tedbir alamayan, hava kirlendikten sonra da tehlikeyi halka açıklama zahmetine bile katlanmayan "havalı" yetkililerin ilk toplu ölümlerden sonra ne diyecekleri merak konusu oldu. Radyasyon faciasında "radyasyonun azı vücuda yararlıdır", çöp patlaması faciasında "ben söylemiştim zaten", kolera felaketinde "kolera yok, ölenler bağırsak enfeksiyonundan ölüyor" gibi akla ziyan açıklamalarla felaketleri örtbas eden yetkililerin yeni bir mazeret uydurmakta zorlanmayacakları ve üzgün bir ifadeyle halka taziyetlerini bildireceklerine kesin gözüyle bakıyoruz. Eğer bazı ciğeri beş para etmeyenler önlem almamakta ısrar ederlerse, bu kirlilikte bizim de ciğerimiz beş para etmeyecek sayın seyirciler![1]
(8 Aralık 1994)
- Arkamızda cereyan eden kavgaya şaşırmaya ve uzun boylu neden aramaya gerek yok sayın seyirciler. Meclis gibi bir milletin temsil edilmesi ve saygınlığı olması gereken bir yerde vekiller kavga ederse, onları örnek alan vatandaşlar da elbette birbirlerine girerler. "Kodum" mu oturtturmanın övünme konusu, dayağın "cennetten çıkmadır" tanısının yaygın olduğu ülkemizde kavga gibi bir ilkel davranış sonunda meclis'i de cehenneme çevirdi. Fikirle yapılması gereken çalışmaları ellerine yüzlerine bulaştıran sayın vekiller, sövüşte oldukları kadar yakın dövüşte de usta olduklarını kanıtladılar. Galis küfürlerin küfür küfür estirildiği, at, ana, avradın ağıza alınıp onur, şeref, haysiyet ve demokrasinin ayaklar altına alındığı bu arbedede kollar kırıldı, yen yırtıldı ve olay tv ekranından halka ulaştı. Her türlü skandalı sıkılmadan sergileyen, utanmayı akıllarına bile getirmeyen bu sayın vekiller, demokrasiden ne anladıklarını göstermiş oldular. Milletin isteği, vekillerin bir anda orada durup, kimi temsil ettiklerini düşünmeleri ve mevkiinin saygınlığına, ciddiyetine yakışır davranmalarıdır. Bu milletvekillerine "vur" demiyor, artık "dur" diyoruz!
(22 Aralık 1994)[2]
Kaynakça
[değiştir]Olacak O Kadar ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.