İçeriğe atla

Kurtlar Vadisi

Kontrol edilmiş
Vikisöz, özgür söz dizini
(Kurtlar Vadisi (dizi) sayfasından yönlendirildi)
Kurtlar Vadisi ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.

Kurtlar Vadisi, 2003-2005 yılları arasında yayınlanmış Türk mafya, derin devlet ve aksiyon dizisi. Senaristliğini Ahmet Yurdakul, Raci Şaşmaz, Bahadır Özdener ve Mehmet Turgut yapmıştır.

Diyaloglar

[değiştir]

Şevko-Çakır: "Onuruna kalmış."

[değiştir]

Şevko: Polat meselesi, onur meselesidir. Ama karşılığında çok şey istiyorsun.

Çakır: Onuruna kalmış.

Elif-Çakır: "Sıkmazsan Adam Değilsin!" 13

[değiştir]

(Elif, Çakır'ın küpesini kopardığı sesçinin avukatı olarak davaya girmiş, Çakır'ın damarına basarak suçunu itiraf ettirmiştir. Dava çıkışı, ceza alması halinde tecilli infazı yanacak olan Çakır, Elif'i ofisine aldırır:)
Elif: (Çakır'ın adamları arasında içeri girer) Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?! Dağ başı mı burası?! Eşkıya mısınız siz?!

(Elif'in yaka paça içeri sokulduğunu gören Polat bir an yerinden fırlayacak gibi olur, ancak zorlukla kendine hakim olup yerinde kalır.)

Çakır: (Yerinden kalkar, "Sus" işareti yaparak gelir) Şşşşşşşş! Mahkeme salonu değil burası! Burada ben konuşacağım sen dinleyeceksin! Geç otur şuraya!
Elif: (Polat'a bakarak) Peh! Dostmuş! Bir de delikanlı geçiniyorsunuz! (Polat başını eğer) En iyiniz arkadaşıma tecavüz edip hayatını kararttı! (Polat şaşırarak başını kaldırır) Sizin dostluğunuzun da arkadaşlığınızın da Allah belasını versin!
Çakır: (Bağırır) Keeessss!!! Bana bak yerden bitme! Bizim bu alemde bir ağırlığımız var! Sen sövüp sayasın diye 35 yılımızı vermedik! Kadınsan kadınlığını bileceksin! (Sesini yükseltir) Senin girdiğin duruşma kadar ben de duruşmaya girdim! Doğru düzgün bir hayat yaşamaya çalışıyoruz, sen bir hippi yüzünden bizim infazımızı yakmaya çalışıyorsun! Haa?! Ne güzel İstanbul be! Hiçbir kuvvet beni 8 yıl içeride yatıramaz! (Tehditkar bir havada) Aklını başına toplayacaksın, davayı geri çekeceksin!
Elif: Çekmezsem ne olurmuş!
Çakır: Kafana sıkarım!
Elif: Sıkmazsan adam değilsin!

(Çakır belindeki toplu silahını çekip horozu kaldırır, Elif'in başına dayar. Polat anında hamle yapıp baş parmağını horozla silahın arasına gelecek şekilde silahı tutar)

Polat: Yapma...
Çakır: (Hırsla) Karışma Can Polat!!
Polat: Can borcun var diye Can Polat dedin. Şimdi senden bir can istiyorum! Bırak avukat hanım gitsin!

(Çakır silahı indirir.)

Elif: Ben ölümü çoktan göze aldım! Senin tehdidin bana vız gelir!!!
Polat: Ben sizin yerinizde olsam ölümü değil yaşamayı seçerim. Sevdikleriniz için...
Elif: Ne zırvalıyorsun sen be!
Çakır: (Dönüp Elif'e doğru hamle yapar. Polat tutar) Bu hatır seni uzun yaşatmaz! Önüme çıkıp durma! Durmaa!!!
Elif: Uzun yaşamak gibi niyetim yok! Sen de benim önüme çıkıp durma!
Polat: Serhat, Avukat Hanım'ı gideceği yere kadar bırak.

(Elif ve Çakır'ın adamları çıkarlar. Çakır sinirle masasının arkasında dönüp durmaktadır)

Çakır: Niye böyle bir şey yaptın Can Polat
Polat: Daha önce de söyledim. O kız Emmi'nin emaneti, bir! Bu kadar sıkıntı varken avukat öldürülmez, iki! (Sesini yükseltir) Kızın hayatını değil senin hayatını kurtardım, üç!!!

(Çakır hırsla bir yumrukta sandalyesini devirir.)

Elif-Çakır: "Ahiretin ses düzeni" 19

[değiştir]

(Çakır, Elif'in ricası üzerine kulağını kopardığı sesçiye 350 bin dolarlık ödemesini yapmış, ancak yine de sesçiyi bar kavgası süsü vererek öldürtmüştür. Bunu öğrenen Elif, Çakır'ın ofisine gider)

Elif: Neden öldürdün?!
Çakır: (Belli etmemeye çalıştığı bir şaşkınlıkla) Kimi?!
Elif: Anlamadığım, madem öldürecektin, 350 bin dolar parayı niye verdin?!
Çakır: (Bir süre sessiz kalır, sonra masasından kalkıp Elif'in önüne gelir) İstediğime para veririm, hak edeni öldürtürüm! Benden kimse hesap soramaz! Gelelim senin soruna: Ben öldürtmedim. Ama o hippiyi zaten biri öldürürdü! Gelelim benim soruma: Sana avukatımız ol dedik. Kapımızı destursuz açma imkanı verdik. (Sesini yükseltir) Sen, destursuz gelip, beni nası suçlarsın?!
Elif: Sizinle düşman olmaktansa, sizi anlamak için. Sizinle arkadaş olmak için. Avukatınız olmak için de değil. (Sesi keskinleşir) Sizi anlayabilmem için, sizinle arkadaş, dost olabilmem için, hatta avukatınız olabilmem için, size dair kafamda hiçbir şüpheyi barındırmamam gerekiyor!
Çakır: (Bağırır) Ne yapayım avukat hanım?! Kafanı mı koparayım şüphe duymaman için?! Adımız çıkmış dokuza, inmez sekize! Bunu sen de anlamadıysan, daha kime ne anlatayım?!
Elif: (İnanmaz bir tavırla) Umarım öyledir! (Çıkar)
Çakır: (Elif'in arkasından bakarak) Adalet avukat hanım!... Adalet!... (Yerine geçer masaya abanır) Hak ettiğin cezaya boyun eğeceksin! Biz de eğdik, o da eğdi! (Oturur) Ahretin ses düzenini kursun şimdi gavat!

Pala-Doğu: "Bilmiyorsan devlet değilsin." 61

[değiştir]

Doğu: Abbas'ı öldürme görevini kimden aldın?
Pala: Devlet sırrı.
Doğu: Ben bilmediğime göre devlet sırrı değil!
Pala: Bilmiyorsan devlet değilsin.
Doğu: Seni doğurtan Ebe Seher'i tanırım! Aklını başına topla!!

Memati-Polis: "Terzinin İsmi Lazım"

[değiştir]

(Cezaevindeki Çakır'ı ziyaret eden Memati'nin yolunu çıkışta polisler keser. Gözaltına alacaklardır.)
Polis: Emniyet'e kadar gideceğiz
Memati: Kimliğini göreyim!
Polis: (Yeleğini gösterir) Görmüyor musun?!
Memati: O yeleği 26 milyona dikiyorlar.
(Polis kimliğini gösterir)
Memati: Ne sebeple gidiyoruz?
Polis: Terzinin ismi lazım.

Şevko-Polat: "Ölmek İçin Yalvaracaksın!"

[değiştir]

(Şevko, Çakır'ı ele geçirmek için Polat'ı almış, Nakliyeci Sefer'in deposunda dövmektedir.)
Şevko: "Can alan Polat" ha?...[1] Kim kimin canını alacak, göreceğiz!
Polat: (Zorlukla) Cesareti sana bile öğrettim ya... Aferin!
Şevko: (Polat'a birkaç yumruk atar) Ölmek için yalvaracaksın!
Polat: Yaşamak için yalvarmadık, ölmek için de yalvarmayız. Vaktin varken gel şu canı al!

Çakır-Nesrin: "Onlar Da Güzel Öper Haa!"

[değiştir]

(Çakır'ın çocukları yatak odasına dalıp uyuyan babalarını şen şakrak bir halde uyandırırlar)
Çakır: (Gülerek) Lan n'ooluyo sabah sabah polis baskını gibi da! Eşkıyalar!
Nesrin: (Gülerek) Polislerin seni öperek uyandırdıklarını hiç sanmıyorum.
Çakır: ... Öper, öper... Onlar da güzel öper haa!

Tuncay-Abidin: "Kılıç Kınını Kesmez"

[değiştir]

Deve Tuncay: Şu işten bir sıyıralım, deve keseceğim Abidin!
Abidin: Estağfurullah abi. Kılıç kınını kesmez!

Tuncay-Abidin: "Mutluluğun Resmi"

[değiştir]

Abidin: Başka bir isteğin var mı?
Tuncay: (Sinirle) Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Abidin?!
Abidin: (Bir an düşünür) Abi ben sanat okulu mezunuyum. Teknik resim çizerim.
Tuncay: (Daha da sinirlenir) Çizmeyim lan Abidin, çizmeyim çık dışarı!

Çakır-Kumarbazlar: "Kimse benden çalamaz!"

[değiştir]

(Şevko, Çakır'ın kumarhanesini soymak için üç kumarbazı kumarhanesine gönderir. Kumarbazlar, Polat tarafından fark edilir ve Çakır'ın ofisine çağırılırlar.)

Çakır: Ne yapmaya çalışıyorsunuz lan siz?! Kim dedi lan Çakır'ın kumarhanesinde para dağıtılıyor diye size?!

Ortadaki kumarbaz: Beyefendi bir yanlış anlaşılma var.

Çakır: Beyefendiymiş. Ne beyim ne efendiyim ulan! Çakır'ım ben, Çakır! Kim gönderdi lan sizi buraya?!

Ortadaki kumarbaz: Abi kimse göndermedi. Biz oyun oynuyorduk. Mesele kazandığımız şeyse bırakır gideriz. Canın sağolsun abi.

Çakır: Bir de bağış mı yapıyorsun lan çakal?! Lan burada bir şey bağışlayacak biri varsa benim, o da istersem canını bağışlarım! (Çakır Polat'a) Ya sen de niye dolandırılmamış gibi duruyorsun. Senin de kumarhanen burası. Ne yapalım bunları?

Polat: Ne yapacağız? Kumarbazla kumar oynanır. Yok mu toplu silahın?

Çakır: Bu Rusların iki şeyini seviyorum. Bir kadınlarını, bir de ruletini.

(Çakır masasının çekmecesinden toplu silahı alır ve silahındaki mermileri boşaltıktan sonra tek bir mermi koyar.)

Ortadaki kumarbaz: (Çakır'a yalvararak) Abi, elini ayağını öpeyim, çoluğumuz çocuğumuz var abi.

Çakır: Çoluğun çocuğun var kumarhanede ne işin var lan çakal?! Sizi kim gönderdi?!

Sağdaki kumarbaz: Abi valla. (Çakır boş tetiğe basar)

Çakır: Oğlum doğruyu söyleyin elini ayağınızı kırıp göndereyim.

Ortadaki kumarbaz: Abi bizi öldürürler abi. (Çakır yine boş tetiğe basar)

Çakır: Seni öldürürler de bizimkisi mantar tabancası mı ulan?! (Çakır soldaki kumarbaza) Telefonunu çıkar.

Soldaki kumarbaz: 'Gidin, Çakır'ın kumarhanesini çarpın,' dediler. Bizim bir suçumuz yok abi.

Çakır: Kim?

Soldaki kumarbaz: Şevko.

Çakır: Ara.

(Soldaki kumarbaz Şevko'yu arayarak)

Şevko: Alo.

Soldaki kumarbaz: Alo, Şevko Abi.

(Çakır telefonu elden alarak soldaki kumarbazın kafasına sıkar)

Çakır: (Şevko'ya) Kimse benden çalamaz!

Şevko: Allah belanı versin!

Çakır: (Memati'ye) Memati, bunların ellerini kır. Bir daha tavla bile oynayamasınlar.

Memati: Peki, abi.

Çakır: Biz iki üç saatliğine yokuz.

Memati: Çocuklar da gelsin mi abi?

Çakır: İstemez. Sen ortalığı topla.

Memati: Tamam abi, yürüyorum.

(Çakır daha sonra Polat'a)

Çakır: Hadi biz de bir kaçamak yapalım Can Polat. Ee, ruletini oynadık Rusların. Şimdi biraz da onlarla oynayalım ha.

Aslan Akbey-Doğu Eşrefoğlu: "On yedi devlet"

Karahanlı: Önce o dergi, şimdi de bu fotoğraf!... Beni dokunulur kıldınız! İnsanlar için Mehmet Karahanlı artık korkulan, ulaşılamayan bir Baron değil, sıradan bir iş adamı!
Kılıç: Bir savaşın içindeyiz. Bak... Bu savaşta kurşun da değecek, çamur da sıçrayacak, kan da bulaşacak... Bunu engellemenin bir yolu yok!
Karahanlı: (Hışımla doğrulur) Harpleri ben başlatırım Kılıç! Kurşuna yönünü ben söylerim! Çamuru ben hazırlarım! Eğer üstüme kan bulaşacaksa, kan gölü yaratırım, onun içinde yıkanırım! (Kılıç dehşet içinde bakarken devamla) Devlet hesaplaşmak istiyorsa, buyursun gelsin! Bizim de 30 yıllık hikayemiz var!

Şahin Ağa-Memati-Seyfo Dayı: "Gözümden Öpüyormuş"

[değiştir]

(Çakır gardiyan kılığında hapisten firar etmiş, birkaç saat sonra dönecektir. Ancak olay savcının kulağına gidince savcı derhal cezaevini teftişe gider. Bunu duyan Şahin Ağa da Memati'yi Çakır'a haber vermesi için uyarır:)
Şahin Ağa: (Telefonda) Memati gardaş!... Çakır gardaşım, 15 dakika içinde cezaevine geldi, geldi! Gelmedi, yurtdışına kaçsın!... (Telaştan bir an ne diyeceğini bilemez. Patlar gibi) Gözlerinden öpmüşüm!
Seyfo Dayı: Ne diyor Şahin?
Memati: Gözümden öpüyormuş dayı!
Seyfo Dayı: Şimdi gözünün üstüne koyarım ha!

(Memati Çakır'ı arayarak tehlikeyi haber verir. Çakır ve Polat derhal cezaevine hareket eder)

Seyfo Dayı: Ne diyor Çakır?
Memati: (Ters ters bakar) Gözümden öpmüyormuş dayı!
(Seyfo Dayı Memati'nin gözüne bir tokat atar.)

Kumarhane Baskını

[değiştir]

(Konsey'den habersiz uçaksavar sehemi kuran Tombalacı'nın foyasını Çakır meydana çıkarmıştır. Tombalacı da bunun intikamını almak için Çakır'a gider)

Serdar: Abi, Tombalacı geldi.
Çakır: Hemen masayı boşaltın.

(Çakır'ın adamları rulet masasını boşaltır. Çakır rulet masasına geçerken Derya'ya rastlar)

Çakır: Derya ortalıkta dolanma.
Derya: Hayırdır abi?
Çakır: (Sabırsızca) Hadi kızım, hadi kızım!

(Tombalacı ve adamları merdivende görünür. Çakır ise Polat'a yaklaşır)

Çakır: Niye geldi şimdi bu çiyan suratlı?
Polat: Kumar oynamaya!

(Çakır ve Polat Tombalacı'yı karşılar, rulet masasına oturturlar)

Çakır: Abi hoşgeldin.
Polat: Hoşgeldiniz...
Tombalacı: (Oturur. Sinirle) Pek hoş gelmedim!

(Çakır masadaki krupiyer kızlar ve müdür Servet'e kendine has el işaretiyle (İşaret parmağını havada iki üç tur sallayarak) "Dağılın" der.)

Çakır: Niye abi?
Tombalacı: Konsey sana bu kumarhaneyi verdikten sonra sana bir şeyler oldu! O saygılı Çakır gitti, kendini dev aynasında gören, başkalarının meselelerine burnunu sokan, sırtını kayınpederine (Laz Ziya) dayayıp boyundan büyük işlere kalkan bir Çakır geldi!
Çakır: (Sertçe) Ben fark etmedim abi! Hoş gelmiş sefa gelmiş!

(Çakır, Polat ve Tombalacı bakışırlar. Çakır ve Polat'ın gözlerinde meydan okuma, Tombalacı'nın gözlerinde ise bu meydan okumaya hayret vardır.)

Tombalacı: Sana son bir kıyak yapacağım. Hayatını kurtaracağım. (İki eliyle rulet masasına "tamam" der gibi vurur.) Kumarhanene el koydum! Ya toplarsın tasını tarağını defolur gidersin, ya da...
Çakır: Ne Çakır'mış be! Koskoca Tombalacı'yla Çakır'a İstanbul'u dar etti! Peehh!
Polat: Üstümüze gelen Laz Ziya'dan fırça yiyor... Laz Ziya'dan fırça yiyen üstümüze geliyor! Bizim kimseye devredecek bir malımız yok! Kumarhanemize çökmeye çalışan, büyük kumar oynar!
Tombalacı: (Kendisinin kumarhanelerin başı olduğunu, kumarı oynayan değil oynatan olduğunu kastederek) Ben, kumar oynamam!

(O sırada Erdal Kömürcü'nün ölmediğini öğrenen Elif paldır küldür Polat'a gelmiştir. Memati'ye kendisini Polat'ın yanına götürmesini söyler. Memati kısa bir tereddütten sonra Elif'i kumarhaneye götürür.)

Tombalacı: (Kalkar) Buraya gelirken böyle bir saygısızlıkla karşılaşacağımı bilmiyordum. Bütün olanlardan Laz Ziya'yı sorumlu tutup seni ayırıyordum. Gördüm ki ayrılacak bir tarafınız yok! Laz Ziya ne kadar hasmımsa, sen de o kadar hasmımsın!
Çakır: (Sertçe) Hasım geldin hasım gidiyorsun! *Burnunu çeker* Azdan az, çoktan çok gider! Diyecek lafım yok!
Tombalacı: (Boğuk bir sesle) Ocağını söndüreceğim! (Gider)
Çakır: (Tombalacı'nın arkasından mırıldanır) Elinden geleni ardına koyma şişko!

(Tombalacı merdivenden çıkarken telaşla aşağı inen Elif'le çarpışır.)

Polat: Ne oldu?
Elif: Erdal ölmemiş!
Çakır: Ölen için gelirsin, ölmemiş için gelirsin... Yine mi suçlu çıktık?
Elif: Hikmet Abi'nin evini basmış! Eren'i Canan'ı dövmüş! Hikmet Abi'yi vurmuş!
Polat: Yaşıyor mu?!
Elif: Yaşıyor ama durumu kötü. (Merdivene çöker) Eren de tutuklandı!
Derya: A-aaa! Dur, dur, sakin ol! Gel... Gel otur şöyle... (Derya ile Polat Elif'i rulet masasına oturturlar)
Çakır: Memati viski getir!
Elif: N'apicam şimdi ben?! Bir tarafta Hikmet Abi can çekişiyor, bir tarafta Eren... Eren'i cezaevinde öldürürler! O deli de elini kolunu sallayarak hala geziyor!
Polat: (Heyecanla) Memati bırak viskiyi. Yürüyün gidiyoruz!
Çakır: (Patlar gibi) Allahaşkına bi' durun da! Şu şişko bi' defolup gitsin! Ondan sonra kimi isterseniz öldürelim, kimi isterseniz yaşatalım!... Memati!... Oğlum viski getir da!

(Memati tam o sırada ordan geçen bir garson kızı durdurur.)

Memati: Kızım versene şunu!

(Çakır viskisini yudumlarken Tombalacı ve adamları kumarhanenin gizli çıkışından çıkmak üzeredirler. Tombalacı adamlarından biriyle bir an göz göze gelir ve başıyla "tamam" der. Adamı emanetteki silahını alır almaz Çakır'ın adamlarını vurur. Tombalacı'nın otomatik silahlı adamlarıyla birlikte tekrar kumarhaneye geçerler. Tam bu sırada Çakır durumdan huylanıp Polat'a bakar. Polat da "Ne oluyor" gibisinden yukarı baktığı anda Memati'nin feryadı duyulur)

Memati: Abi!!!

(Tombalacı'nın adamları otomatik silahlarla kumarhaneyi taramaya başlarlar. Derya, Elif, Polat, Çakır ve Memati ağır yaralanır, müşterilerin ve çalışanların büyük çoğunluğu öldürülür. Çatışmada Tombalacı'nın üç adamından ikisi de ölür. Derya da hastanede ölecek, Elif ise bir süre felçli kalacaktır.)

Çakır-Nevzat-Eren: "Şimdi Azerilerin Türk olduğuna inandım!"

[değiştir]

Nevzat: Abi yeni biri gelmiş. Azeri'ymiş
Çakır: Hırsızlıktan mı?
Nevzat: Yok abi cinayetten
Çakır: (Şaşırır) Allah Allah!... Kimi vurmuş, niye vurmuş?
Nevzat: Adamın biri buna "Rock Hudson" demiş.
Çakır: Ermiş... Kim ki bu Rock Hudson?
Eren: Film yıldızıydı abi. Öldü.
Çakır: Eee?
Eren: Abi, AIDS'ten öldü.
Çakır: Eee?
Eren: Abi adam eşcinselmiş.
Çakır: Ulan bu Azerilerin Türk olduğuna aha şimdi inandım!... Peki, ne tür filmlerde oynardı bu topoş?
Eren: Abi daha çok kovboy filmlerinde oynardı.
Çakır: Oğlum bu kovboyların alayı top! (Eren saklamaya çalışarak güler) Ben mesela çocukken hep Kızılderilileri tutardım! Valla!

Çakır-Tecavüz zanlısı: "Adalet orada değil burada!"

[değiştir]

(Çakır, hapishane koğşunda adamları ile birlikte bir televizyon izlerken bir habere rastlar. Haberde genç bir kıza tecavüz ettikten sonra öldüren bir zanlıya tatbikat yaptırılmaktadır.)

Çakır'ın adamı: Şerefsiz!

Çakır: Kim lan o?

Çakır'ın adamı: Abi şerefsiz 15 yaşındaki kıza tecavüz edip öldürmüş.

Çakır: Aç bakayım sesini.

Zanlı: (Zanlı tatbikatta suçunu itiraf ederken) Ağlamaya başladı. Sus dedikçe de ağladı. Ben de susturmak için kafasını taşla ezdim.

Çakır: (Çakır sinirlenerek bezi televizyona fırlatır) Konuşturuyorlarda öldürmüyorlar!

Kızın ağabeyi: Adalet istiyorum, adalet! 15 yaşındaki çocuğu kirletip öldüren sapığı affeden değil öldüren adalet istiyorum!

Çakır: (Televizyonda kızın ağabeyinin feryadına dayanamayarak) Adalet orada değil burada! O sapığı burada istiyorum lan! Benim koğuşuma gelecek, anlaşıldı mı?!

(Tecavüz zanlısı koğuşta Çakır'ın adamları tarafından dövüldükten sonra.)

Çakır: Bu millet çok bozuldu, ama o kadar da değil. Her şeye eyvallah, hırlıya eyvallah, hırsıza eyvallah, dolandırıcıya eyvallah, kan emiciye eyvallah, ama... namussuza dur. Ne istedin lan o çocuktan, ha ne istedin şerefsiz!

Zanlı: Abi, şeytana uydum, ne olur affet abi.

Çakır: Şeytana mı uydun?! Senden âlâ şeytan mı var ulan pezevenk! (Çakır tecavüzcüyü sert bir yumrukla yere serer.)

Çakır: Kaldırın, kaldırın çabuk! (Çakır tecavüzcüyü yerden kaldırtır ve dövmeye başlar.) Hem bu boku yiyeceksin, hem de utanmadan gidip anlatacaksın ha! Böyle yaptım, şöyle yaptım, buradan getirdim, buraya götürdüm, bunu yaptım, bunu yaptım, yaptım ha! Bir de, bir de, bir de kafasını taşla ezdim dedin, değil mi ha?!

Zanlı: Ezdim dedim, abi yapma abi ne olur, ayağını öpeyim abi. Abi affet abi, abi... (Tecavüzcü Çakır'a yalvarır.)

Çakır: Ver havluyu ulan, ver havluyu! (Çakır, o esnada kül tablasını alır ve havluya serer.) Böyle, böyle, öyle vurulmaz, böyle vurulur lan! (Çakır, havluya serdiği kül tablasıyla tecavüzcüyü döverek öldürür.)

Çakır: (Çakır Ferman'a) Ferman, al bunun suç aletini, kes de ağzına ver!

Çakır-Eren-Ferman: "Düello, Öncesi ve Sonrası"

[değiştir]

(Bir şekilde Çakır'a yanaşmayı başaran Ferman'ın, Tombalacı Mehmet'in adamı olduğu anlaşılmıştır. Dışarıdan infaz emrini alan Ferman, bıçağı sakladığı tuvalete gidip bıçağı alır geri gelir)

Çakır: Abdest mi aldın, nerde kaldın?
Ferman: Gelmişem abi...
Çakır: Biz orucumuzu açtık. Sen de aç...

(Ferman bir bardak suyla orucunu açar)

Çakır: Allah kabul etsin.
Ferman: Eyvallah
Çakır: Çay demlenmiştir...

(Ferman, Çakır'a sırtını dönüp çay koymak için hazırlığa başlar)

Çakır: Rock Hudson!!![2]... Birer bardak çay koy!

(Ferman bıçağını, Eren de tabancasını çeker)

Çakır: Sık da Eren! Adalet yerini bulsun! Yattığına saysınlar!... SIK!

(Eren tetiği çeker, silah boştur. Ferman alaylı bir şekilde gülümseyerek çebinden çıkardığı mermileri yere döker.)

Ferman: Bu tıfıl mı seni kurtaracak?!

(Eren silahın namlusundan tutup kabzasıyla Ferman'a vurmak için hamle yapar. Ferman Eren'i kolayça ekarte edip bıçağı Eren'in boğazına dayar. Bu sırada da Çakır ayaklanmış, ceketini bastonuna sarmıştır.)

Çakır: Sana beni öldürmen için emir gelmedi mi?... Ha? Bırak çocuğu!... BIRAK ÇOCUĞU!!!

(Ferman, Eren'i bırakır. Eren tezgahtan bir bıçak alır)

Eren: Abi...
Çakır: Ermiş[3] dışarı!
Eren: Abi...
Çakır: Ermiş bırak dışarı dedim!

(Eren bıçağı bırakır ama çıkmaz. Düello başlar!)

Çakır: Görelim bakalım ferman kiminmiş Ferman Efendi!... Ne verdiler kelleme, ha? Ne kadara satın aldı seni Tombalacı şerefsizi?!
Ferman: N'apican?... Daha fazlasını mı vericen?
Çakır: Hele sen bi' söyle de piyasamı bileyim koç'çum!
Ferman: Yüz... Yüz dolar!

(Çakır Ferman'ın bıçak tutan elini bastonuyla dizi arasına sıkıştırıp bıçağı elinden alır. Birden bastonun başını çekip gizli hançeri çıkarır.)

Çakır: Yüz dolar ha?... Bak bu zoruma gider işte!

(Çakır, gizli hançerle Ferman'ı öldürür)

Çakır: Eğer biz yüz dolara gidiyorsak, o Tombalacı'yı da bir işkembe çorbasına götürmezsem, bana da Çakır demesinler!... Ucuzcu gavat!... Ermiş!... Mapus damı oğlum burası! Elin apış aranda değil silahında uyu! Bugün silahını alırlar, yarın... canını...
Eren: Haklısın abi... Abi bunu ne yapacağız?
Çakır: (Şakacı bir tavırla) Üstleneceksin koçum?!
Eren: (Kısa bir duraklamadan sonra) Eyvallah abi...
Çakır: (Gülerek) Aferin... Jargonu da kapmışın?! (Ciddileşir) Adresine göndereceğz. Kellesini sahibine, gövdesini denize!...

Memati-Seyfo Dayı: "Gaz Maskesiyle Gül Koklamam"

[değiştir]

(Çakır'la Polat çapkınlığa gitmişlerdir. Seyfo Dayı arkalarından söylenirken birden Memati'ye döner:)
Seyfo Dayı: Memati... Sana bir şey soracağım. Ama bak, eğer yeğenime anlatırsan topuğuna sıkarım!
Memati: Benden laf çıkmaz dayı!
Seyfo Dayı: Göreceğiz!... Şey... Şimdi bu şamyeli takıyorlar ya, bir şey anlıyorlar mı ondan?
Memati: Ne şamyeli dayı?
Seyfo Dayı: Canım işte kılıf kılıf!
Memati: (Güler) Dayıma tecrübe ettireyim?
Seyfo Dayı: (Kasılarak) Ben gaz maskesiyle gül koklamam yeğenim!

Elif-Çakır: "Dün Dündür Bugün Bugün"

[değiştir]

Elif: Yine de sevgili müvekkilim, bu mahkeme salonları öyle yerlerdir ki, insan söylemek istediğini unutur, unutmak istediğini de söyleyiverir. Ola ki biri damarına basar, ters bir şey söyler, sakın gaza gelmeyesin...
Çakır: Ne zaman öyle bir şey yapmışım ki?
Elif: Tanıştığımız gün... Sana iki gaz verdim, az daha üç cinayetide orada ötüyordun!
Çakır: Canım, soyadımız Çakır'sa da, adımız Süleyman. "Dün dündür, bugün bugün!"

Seyfo Dayı-Polat: "Esas Duruş!"

[değiştir]

(Seyfo Dayı, Duran Emmi'nin cenazesinden bir süre sonra kahveye gelip herkese bağırıp çağırarak ayar veren Elif'ten övgüyle bahsetmektedir.)

Polat: Dayı? Hani sen hep "Kadınlardan uzak duracaksın" derdin? Ne oldu şimdi?
Seyfo Dayı: Durmaya duracaksın da yeğenim, böylesinin karşısında da esas duracaksın!
(Elif'in geldiğini görür)
Seyfo Dayı: Aha! Kalk, kalk, kalk, kalk!... Esas duruş!

Nesrin-Meral: "Aldığın Nefes Zarar!"

[değiştir]

(Çakır Cerrahpaşalı Halit tarafından ağır yaralanmış, hastanede ameliyattadır. Bir başka odada Nesrin'le Meral konuşmaktadır:)

Meral: Benim yüzümden oldu!
Nesrin: Nasıl?
Meral: Oturuyordum. Birden birileri geldi, ağzımı bantlayıp sandalyeye bağladılar "Halit Abi" dedikleri biri "Senle işimiz yok, bize enişten lazım" dedi. Bir süre sonra eniştem geldi . Beni görünce bir şey yapamadı. Sonra o Halit denen adam silahını çekip... enişteme sıktı, sıktı, sıktı... (Ağlar)
Nesrin: Çakır Halit'i nasıl göremedi?
Meral: Arkamda karanlıktaydı.
Nesrin: (Kuşkuyla) Peki senin orada ne işin vardı?
Meral: Babam beni oraya kapatmıştı!
Nesrin: Çakır'ın söylediği en doğru şey ne biliyor musun Meral?
Meral: Ne?
Nesrin: (Nefretle) Aldığın nefes zarar!

Büyük Kavga: Polat Alemdar ile Aslan Akbey

[değiştir]

(Polat, Çakır'ın ölümünden sonra, Sefirlik Masası'ndaki altı büyük babayı öldürüp Testere Necmi'ye giderek "Laz Ziya'ya Çakır'i öldürdüğünü ve kesilecek cezaya razı olduğunu söylemesini" söyler. Bunu duyan Aslan Akbey, Polat'ı görüşmeye çağırır.)

Polat: Nasılsın?
Aslan Bey: İyidir, senden n’aber?
Polat: İyi
(…)
Polat: Belliydi satacakları… Bedo’ya çok ağır gelmişti kurşunlanmak. Hiç ateşin ortasında kalmak istemiyorken kendisini bizden taraf buldu.
Aslan Bey: Fethi?
Polat: En tehlikelisi oydu. Ben en çok ondan hamle bekliyordum. Aslında fırsatı olmadı. Biraz daha iyileşmeyi bekliyordu ama… Nasip…
Aslan Bey: Yarım bırakmanı tasvip etmemiştim zaten. Adamı kötü aşağıladınız.
Polat: Aşağılığın önde gideniydi de ondan.
Aslan Bey: Demir’i niye vurdun?
Polat: 10 bin dolar vermemek için Halit’in yeğenini satan adam, bizi kaça satardı sence?
Aslan Bey: Üstün?
(Sessizlik)
Polat: Gözüm tutmamıştı!
Aslan Bey: Faris?
Polat: Tipini sevmemiştim!
Aslan Bey: Ne oluyor aslanım?! Ne tribe girdin?! Karşında sorgu yok!
Polat: O zaman sorgulama!
Aslan Bey: Halit ne anlattı?
Polat: Çakır’ı nasıl tuzağa düşürdüğünü…
(…)
Aslan Bey: Sonra?
Polat: Sonra Testere’ye gittim.
Aslan Bey: (Sertçe) Sebep!
Polat: Mektubu adresine iade etmek için. (Sertçe) Kime gitseydim?! Baron’a mı?!
Aslan Bey: Aslanım sen iyi misin?!
Polat: Değilim!
Aslan Bey: Belli!
Polat: Lütfen! Yine yukarıdan konuşmaya başlama!
Aslan Bey: Sen aklınla hareket etmiyorsun. Hislerinle hareket ediyorsun! Bana bir tek sebep söyle. Testere’ye gitmek için bir tek sebep!... Ya da boşver sebebi! Ne elde ettin? Ne elde etmeye gittin, ne elde ettin?
Polat: Lütfen… Evet haklısın. İyi değilim.
Aslan Bey: Ne konuştunuz Testere’yle?
Polat: Laz Ziya’ya Çakır’ı öldürdüğünü ve cezasına razı olduğunu söylemesini istedim.
Aslan Bey: Testere’den!!!
Polat: ('Ne var bunda' der gibi) Eveet?
Aslan Bey: Aslanım!... Sen iyi değilsin, demiştim ama, sen kafayı yemişsin! Bunun iyilikle kötülükle alakası yok! Sen projeyi bitirmek istiyorsun!
Polat: (Şaşırır) Nasıl bu sonuca vardın merak ediyorum.
Aslan Bey: Bak aslanım! Bir: Kafana göre bu memlekette mafya babası öldüremezsin! İki: Hadi diyelim ki öldürmen gerekti, bunu benden habersiz ve izinsiz yapamazsın! Üç: Diyelim ki yaptın, Konsey üyesi bir kişiyi, ki bu Testere Necmi, tetikçileri, gidip alenen âşikârâne tehdit edemezsin! Dört: Ettin mi? Bu iş bitti, geçmiş olsun!
Polat: Bir şey söyleyeyim mi? Edemezsin dediğin her şeyi ettim. Bence de iyi ettim!
Aslan Bey: Ben de sana bir şey söyleyeyim mi? Her şeyin içine ettin!
(…)
Polat: (Bağırır) Ne yapmışım içine edecek?! Kalkmışsın bana, altı tane ciğeri beş para etmez adamı niye öldürdün, yedincisini niye tehdit ediyorsun, diyorsun! Sen kimden yanasın Aslan Bey?!
Aslan Bey: Çizmeyi aşma! Benim yanım da belli, yerim de… Ben devletim! Sen de devletin için hizmet ediyorsun!
Polat: (Bağırır) Çizme kanla dolup taşmış, sen bana boğul diyorsun!… Yok öyle bir devlet hizmetkarını kana boğdurtacak!
Aslan Bey: Millete kestiğin raconu bana kesme! Bana sökmez! Sen mafya babası değilsin! Devlet görevlisisin!
Polat: (Bağırır) Neye göre?! Kime göre?!
Aslan Bey: (Bağırır) Bana göre, sana göre!
Polat: Bak Aslan Bey! Ben mafya babasıyım! Kabul et bunu! (Bağırır) MAFYA BABASIYIIIM!!! Ve şunu unutma: Sen beni mafya babası yaptın!
Aslan Bey: Ve ben sana diyorum ki yanlış yapıyorsun!
Polat: (Bir 'Yâ Sabır' jestinden sonra) Doğrusu neymiş?!
Aslan Bey: Yaptığın ve yapacağın her şeyde bana karşı mesulsün. Benim bilgim, emrim, iznim olmadan, kimseyi öldüremezsin, (sesini yükseltir) öldürtemezsin! (Bağırır) Senin ardından dosya kapatmakla uğraşamam ben!
Polat: (Bağırır) Başka işin mi var?! Ben öldüreceğim, sen gömeceksin! İşimiz bu!
Aslan Bey: (Sertçe) Ben sana böyle mi öğrettim işini?!
Polat: Bana her şeyi öğrettin. Savaşmayı, strateji üretmeyi, karar vermeyi, kararı anında uygulamayı… Mükemmel bir hocasın. Ama kabul et: Öğrencin de mükemmel! (Bağırır) Hocaaaam! Boynuz kulağı geçti, kabul et!
(Sessizlik)
Polat: Ben o ameliyathanede karar vereceğime senin yanına koşturup gelseydim, ne olacak diye sorsaydım, bugün her şey çoktaaan bitmişti! Kusura bakma! Bu sefer doğru kararı ben verdim! Nasıl sen bu vadiye beni sokarak doğru bir karar verdiysen!
(…)
Polat: Sana bugüne kadar bir tek şeye olmaz yapamam dedim mi?! Hangi operasyonu verdiysen, üstesinden geldim! Ama ben robot değilim! Ben etten kemikten bir adamım! Senin gibi antrenör değilim. Sahanın içindeyim. Her attığım çalımdan sonra kulübeye dönüp bakarsam top oynayamam Aslan Bey!
Aslan Bey: Bu maç değil, satranç! Devlet top oynamaz, ama satranç oynar!
Polat: Ne korkuyorsun? Hesap vereceğin yerler mi var?
Aslan Bey: Devlet yeri geldiğinde hesabını sorar!
Polat: Sen de verirsin!
Aslan Bey: (Öfkeyle) Sen kimsin lan benimle böyle konuşuyorsun?!
Polat: (Bağırır) Ben Polat Alemdar’ım! Ali Candan değilim!!! Şizofreniden kurtuldum, sen de kurtul! Öldü, anladın mı, öldü!!! Artık bunu kabul et! En azından Elif kadar kabul et!
Aslan Bey: Her şeyi kabul ederim. Ama yanlış yaptığın şeylerin arkasına sığınıp, duygu sömürüsü yapmanı asla!
Polat: (Bağırır) Benim duygum muygum yok lan! Sen Duran Emmi’nin karşısına geçip, silahı doğrultup, nasıl kafasına sıktıysan ben de devletin bekası için yapmam gerekeni sonuna kadar yaparım, o kadar! Ne duygusu!
(…)
Polat: Sen beni aptal mı zannediyorsun? Aklın sıra gizli iş çeviriyorsun. Ben senin öğrencinim! Ben de senin kadar bilirim sır kaç kişinin arasında kalır.
Aslan Bey: Sen bu işin altından kalkamadın evlat… Maalesef ilk defa beni hayal kırıklığına uğrattın.
Polat: Benimki ilk, seninki son değil…
Aslan Bey: Yeter!
Polat: Yetmez!!! Beni sen konuşturdun! Hep bir bildiğin vardır diye, kaç gece avundum, biliyor musun?! Ama öğrendim ki bildiğin tek şey hesap sormakmış!
Aslan Bey: Benim bildiklerim olmasa sen buralara gelemezdin.
Polat: Şimdi de beni mafya babası yaptığın için övünüyor musun?
Aslan Bey: Nankörlük etme! Seni bu devlet okutmadı mı? Yetiştirmedi mi? Ben senin arkadaşını da biliyorum. Otuz senede ilerleye ilerleye, teypten müzik seti tamir etmeye ilerledi!
Polat: Ne olacak?! Ben de babamın yanında kitap satardım. Oturduğum yerde Hikmet’le vatan kurtarırdık. Arada bir de sen gelirdin işte. Ne olacak?! Ne fark ederdi?! Bana Üstün Hizmet Madalyası verecektin de vaz mı geçtin?!
Aslan Bey: Vazgeçtim!
(…)
Aslan Bey: Vazgeçtim… Bitti… Buraya kadar… Kurtlar Vadisi Operasyonu bitmiştir!
Polat: Ölüleri mi dirilteceksin?
Aslan Bey: Belki dirileri öldürürüm!
(…)
Aslan Bey: Kendine ülke seç. Tatile çıkacaksın! Sen gittikten sonra ben karar vereceğim dönüp dönmemene.
Polat: Başka?
Aslan Bey: Bugüne kadarki hizmetlerin için teşekkür ederim. Ama buraya kadar…
Polat: Ne kadar, nereye kadar, bundan sonra ben karar veririm! Operasyon bitti mi? Devlet görevi de bitti! Seninle bağım da bitti!... Ama şunu unutma: Ben hiçbir işimi yarım bırakmam!.. Aslan Amca!

Av. Faruk Çetinkaya-Sekreter Berna Hanım: "İlle De Kutsaldır!"

[değiştir]

Faruk Çetinkaya, sıfırı tüketmiş, mesleğini bırakmak üzere olan bir avukattır. Gazetenin seri ilanlarında avukat ilanlarına bakarken büronun mülk sahibi arar, geciken kirayı ister. Mülk sahibiyle konuşurken avukat sinirlenir, yere düşürdüğü bir şeyleri almak için eğildiğinde kafasını masaya çarpar. Buz almaya gideceği sırada telefon tekrar çalar. Mülk sahibinin tekrar aradığını sanan avukat, sekreterinden telefona bakmasını ister.

Berna Hanım: Avukat Faruk Çetinkaya'nın ofisi?... Tamam efendim. İleteyim...
Avukat: Berna Hanım, her zaman nasıl bu kadar kibar olabiliyorsunuz, o iğrenç ev sahibi beye karşı bile?
Berna Hanım: Baro'dan aradılar efendim.
Avukat: Aidat için mi?
Berna Hanım: Hayır efendim CMUK avukatlığı için.
Avukat: (Canlanır) Unutmayın Berna Hanım! Nasıl olursa olsun, hangi şartta olursa olsun, savunma kutsaldır!... Mevzu neymiş?
Berna Hanım: (Sıkıntılı bir tavırla) Çete...
Avukat: (Yüzü düşer) Hmmm... (Hemen toparlanır) Olsun... Yine de savunma kutsaldır... (Merakla) Kimlermiş?
Berna Hanım: Polat Alemdar ve ekibi...
Avukat: (Gözleri parlar, gülümser) Oooooooooo!... İlle de kutsaldır!!!

Laz Ziya-Testere Necmi: "Dostum olmaz, hasmım yaşamaz!"

[değiştir]

(Baron Tuncay Kantarcı'ya düzenlenen saldırıdan Çakır'ı sorumlu tutar. Testere'ye Çakır'ı korkutmasını söyler. Testere de Çakır'a, oğlu Pusat aracılığıyla, mafya dilinde "soyunu kuruturum" anlamına gelen siyah bir zarf içinde siyah ve boş bir kâğıt göndertir Meral ve Nesrin Telefonda konuşurken paralel telefondan bunu duyan Laz Ziya, Testere'nin mekanını basar:)

Testere: Abi hoş geldin, hayırdır inşallah?
Laz Ziya: Sen ne yaptığını sanıyorsun?!
Testere: Ne yapmışım abi?
Laz Ziya: (Kendine has konuşmasıyla) Bak koçuuuum! Sen kısa pantolonla ananı keserken ben 3000 kişiye racon kesiyordum! Benim bir yaramı, bir düşkünlüğümü, bir zayıflığımı mı gördün ki, kendinde bana saygısızlık yapma cüretini buldun?!
Testere: Saygım sonsuz, cesaretim doğuştan! Yaptığımı söyle ki yapmadığımı bileyim...
Laz Ziya: Sen benim torunumun okuluna nasıl adam gönderirsin, torunumun istikbaline nasıl şerh düşersin?!
Testere: Ziya Abi bilmediğin şeyler var. Benim yaptığım sana karşı saygısızlık değil, emre karşı itaattir. Senin torununun kılına zarar verenin derisini yüzerim ama, torununla aranda damadın var!
Laz Ziya: Ne olmuş damadıma?
Testere: Önüne gelene saygısızlık edip, başla kıçı ayırt edemez olmuş.
Laz Ziya: Çakır benim damadımsa ben de onun babasıyım. Şam babası değil! Bir saygısızlık yapmışsa kulağını da çekmek, kafasını da kesmek bize düşer! Beni iyi tanı. Bana bu alemde saygısızlık bir defa yapılır! (Ayağa kalkar)
Testere Necmi: Hasım geldin, dost kalk abi. (Tokalaşmak için elini uzatır)
Laz Ziya: Dostum olmaz, hasmım, yaşamaz! Sen benim kardeşimsin. Kulağını çekmeye geldim. Haaa, o Tombalacı şişkosuyla çok geziyorsun Necmiiiii. İkiniz bir İstanbul'a sığarsınız daaaa... Bir mezara sığmazsınız! (Çıkar)
Testere: (Tek başına kaldığı sırada öfkeyle) Seni dee, damadını da yedi parçaya bölersem, yedi tepeye sığdırırım!

Kılıç-Şevko-Çakır: "İt Dalaşı!"

[değiştir]

(Baron Kılıç'tan Şevko ve Çakır'la konuşmasını ve aralarındaki husumeti durdurmasını ister.)

Kılıç: Seninle son konuşmamızda Şevko, sana olay çıkarmamanı söylemiştim. Sen ne yaptın? Çakır'la Emmi'yi öldürmeye kalktın. Bize bunun sebebini anlat!
Şevko: Emmi kendi mekanımda bana hakaret etti. Adamımı öldürüp ayaklarımın önüne attı. Çakır'la aramda bir sorun yoktu. Ama o da akrabalarımdan haraç kesip bana hakaret etti. Ben de bu hakaretlerin altında kalmayacağımı gösterdim!
Kılıç: (Çakır'a) Doğru mu?
Çakır: (Tıslar gibi) Yalan!... Emmi'nin mekanına racon kesmeye gitti, ağzının payını aldı! Bana durduk yere haraç kesti, ben de aynı şekilde karşılık verdim! Yaptığı kahpelik yanına kalmadı, yine kalmayacak!
Şevko: (Doğrulur) Kahpelik yapan sensin!
Çakır: Sensin
Şevko: Sensin!
Çakır: Sensin!
Kılıç: (Bağırır) Kesin şu it dalaşını! (Sessizlik) Eğer bu olayı uzatır ve buradan barışarak çıkmazsanız, bu aleme ibret, ikinizi de yok ederiz!

Polat-Testere: "Türk Ruleti"

[değiştir]

(Polat, Çakır'ın öldüğü gece sefirlik masasındaki altı babayı birden öldürmüş ve Testere'nin karşısına dikilmiştir. Ölen babaları tek tek sayarak öldüğünü Testere'ye söyler. Bu sırada geri dönüşlerle ölen babaların son durumunu görürüz.)

Testere: Herkes ölmüş madem, niye sen yaşıyorsun Polat Alemdar?! Bir kurşun'da kendine sıkamadın mı?!
Polat: Skıacağım! Burada sıkacağım... Bir kendime, bir sana! (Horozu kaldırıp masaya bıraktığı silahı alır, horozu kapatıp elinde evirip çevirir) Bu Çakır'ın emaneti. (Silahı açar mermileri avucuna boşaltır) Altı kurşun var. Birini kendime saklayacağım. (Bir mermiyi ceketinin mendil cebine koyar, diğerlerini topuza dizmeye başlar) Geri kalan beş kurşunla... (Topuzu hızla çevirir) Türk ruleti oynayacağız. (Silahı bir hamlede kapatır, başına dayar) Şanslı olan yaşayacak!

(Polat yavaş yavaş tetiği çeker. Silah patlamaz. Testere ise en ufak bir heyecan göstermeden izlemektedir.)

Polat: Bugün şanslıyım!

(Polat topuzu birkaç kere hızla çevirip silahı kapatır, Testere'ye doğrultur)

Testere: Bir daha sana bu şansı vermem. Sık!

(Polat tetiği çektiğini ve Testere'yi vurduğunu hayal eder. Sonra hayalinden döner. Sonra yavaş yavaş tetiğe bastırır. Bu anda Testere'nin yutkunduğu görülür. Polat sonra tetiği bırakıp silahı elinde kovboy gibi çevirerek Testere'ye uzatır. Testere silahı Polat'a doğrulturken Polat bir sigara yakar. Gayet soğukkanlı bakarken Testere tetiğe basar ama silah yine patlamaz. Testere bir an ikinci defa tetiği çekip çekmeme konusunda tereddüt etse de, silahı sehpaya bırakır)

Testere: Evet! Bugün şanslısın! İstediğini vereceğim! Söyle!
Polat: Bana verebileceğin hiçbir şey yok!
Testere: Sefir mi olmak istiyorsun?
Polat: İstesem Dışişleri'ne girerdim, sefir olurdum!
Testere: İyi... Benim için çalış o zaman? Seninle kafalarımız aynı.
Polat: (Sertçe) Ben kimsenin emrinde çalışmam!
Testere: Ne istiyorsun?
Polat: Çakır'ı sen öldürttün!
Testere: Eee?
Polat: Damadının intikamını alması gereken kişi Laz Ziya. Bu yüzden gidip Laz Ziya'ya yaptığını anlatacaksın. Vereceği cezaya da razı olacaksın!
Testere: (Alaylı alaylı güler) Sen mi yaptırıcan bunu bana?!
Polat: Başka türlü yaşama imkanın yok! (Elinde dik tuttuğu sigarasına bir fiske vurur. Uzayan külün tam isabetle küllüğe düştüğünü görürüz.)
Testere: Bir sürü adam öldürdün. Gözün kara anladık! Halit'i de öldürdün. Arkadaşının intikamını aldın! Aferin! Bana geldin, saygısızlık yapmak pahasına seni dinlememi sağladın. Ama artık senin için yapabileceğim bir şey yok. Ne güzel şanslıydın. Şansını zorladın!
Polat: Ben ölümden korkmam!
Testere: Hiç kaybedeceğin bir şey yok mu?
Polat: Olsa, burada olmazdım!
Testere: Avukat kızı kaybetmekten korkmuyor musun?
Polat: Senin Meral'i kaybetme korkundan daha az!

(Testere'nin bu lafı beklemediğini ve sinirlendiğini görürüz. Bu arada Polat sigarasını söndürür)

Testere: Benden makul bir şey isteseydin kabul edecektim. Ama dediğin gibi sana verebilecek bir şeyim yok. Zaman hariç. Ömrün, bugün kadar uzun değil! Git sevgilinle vedalaş! Yarını görmeyeceksin! O da seni yarın göremeyecek!
Polat: Sabah ezanını Havuzbaşı Camii'nin köşesinde dinleyeceğim. Yeni günü orada karşılayacağım! Gelen her neyse, ölüm bile olsa, eyvallah!

Aslan Akbey-Doğu Eşrefoğlu: "On yedi devlet"

[değiştir]

Aslan Akbey: Herkes 17 devlet kuruldu diye övünür, kimse 16'sı niye battı diye düşünmez.
Doğu Eşrefoğlu: Düşündüğünü söyle.
Aslan Akbey: İhanet!
Doğu Eşrefoğlu: Büyük devletler ihanetlerle yıkılmaz Aslan.
Aslan Akbey: Ama büyük devletler ihanetlerle küçülür. Teşkilatın ikinci adamı hain çıkabilir. Hatta gerekçeleri de vardır. Hiçbir şey yoksa evlatlarının geleceğini düşünür. Ama teşkilatın birinci adamı bu ihaneti savunup Amerika karşısında benim yüzümden itibar kaybediyormuşuz havası estirirse işte bu kabul edilemez. Mesele ben, o, şu, bu meselesi değil. Ben mühim değilim. Canımı alırlar olur biter. Aslan gider kaplan gelir. Ama ihanet içindekiler nasıl evlatlarını düşünüyorsa ben de vatan evlatlarını düşünüyorum. Onların 2-3 evladı varsa benim 70 milyon evladım var.
Doğu Eşrefoğlu: Böyle düşünmek bizler için erdem değil olağandır. Böyle düşünmemek gaflettir. Lakin seni çocukluğundan beri tanırım. O günden bugüne çok şeyin değişti. Ama değişemeyen bir o kadar daha şeyin var. Irak'ta Amerikalılar'a meydan okuyorsun; Azerbaycan'da, Kafkasya'da dünyaya meydan okuyorsun. Aslanım! 17 devlet. Biz bu meydanlarda çok dik durduk. Masadakiler dik durmuyor diye götürüp kabre gömme. Artık bu vatanın bir ferdinin bile birilerine bileklerini uzatıp prangalanmaya tahammülü yok! Ama bunun yolu senin yolun değil. Sen sadece bir parçasısın. Sen vazifeni yap. Diğerleri de vazifelerini yapsın.
Aslan Akbey: Benim vazifelerimin kurbanları ellerinde silah yoksa kelepçelenmek için bileklerini uzatır. Kafalarına çuval geçirilip gerisin geri postalanmaz!
Doğu Eşrefoğlu: Sen milletin başına çorap örüyorsun, onlar da bizim başımıza çuval geçiriyor Aslan. Uçaksavarlara el koydun. Amerikalıyı öldürdün. İkinci adam elinde ölü kaldı, birinci adam elinden zor kurtuldu. Senin için daha ne yapayım? Onların eline bıraksam seni bir kaşık suda boğarlar.
Aslan Akbey: Madem derin sularda geziyoruz, siz de benim derin köprümsünüz.
Doğu Eşrefoğlu: Sanki karşımda Kuşçubaşı Eşref konuşuyor. Dedene ne kadar benziyorsun. Doğru ya, aslanın evladı aslan olur. Kuşçubaşı gibi tarlada domates ekerek ölmeni istemem, aslanın evladı Aslan. Nasılsa artık KGT yer altında. Bildiğini yap. Artık seni kimse şikâyete gelemez.
Aslan Akbey: İstanbul'dan bir emriniz var mı?
Doğu Eşrefoğlu: Karıncayı incitme.

Testere Necmi-Laz Ziya: "Ben senin anan mıyım?"

[değiştir]

(İstanbul sefiri Süleyman Çakır'ın cenazesinden ve Altı Baba'nın öldürülmesinden sonra konsey toplanır; Laz Ziya, Testere'yi damadını öldürmeye azmettirmekle suçlar. Necmi ise bu suçlamaları reddeder:)
Necmi: O zaman Ziya Bey benden özür dileyip bu düşmanlığa bi' son verecek. Hüsrev Ağa taraf olmaktan vazgeçecek. Çünkü ben onlara kardeşlikten başka hiçbir şey yapmadım.
Ziya: (Hareketlenir ve çok sinirlenir.) Ulaaan! Ben senin anan mıyım? Üstündeki adam mıyım ki gözlerimin içine bakarak beni tehdit edeceksin, bi' de utanmadan özür bekleyeceksin! Haa?

Kılıç-Laz Ziya: "Kimse istirahat edemez!"

[değiştir]

(Çakır vurulup öldükten sonra Laz Ziya Karahanlı'yla konuşmak için Karahanlı'nın evine gelir. Karşısına Kılıç çıkar.)
Kılıç: Kendisi istirahatte Ziya Bey. Ben yardımcı olayım.
Ziya: Karahanlı'yla görüşeceğim Kılııııııııç! Benim rahat etmediğim dünyada, kimse istirahat edemez!

Hüsrev Ağa-Polat-Laz Ziya: "Binmesek de bindi derler, değil mi?"

[değiştir]

(Testere'nin kalemi kırılır, kalem Polat'a verilir.)
Hüsrev Ağa: Canpolat, sen artık saltanat kayığına bindin.
Polat: Binmesek de bindi derler, değil mi?
Hüsrev Ağa: Hahaha...
Laz Ziya: Hihihihi... Hağh, Hığh, Hihihihi...
Polat: (gülümser) ...

Testere Necmi-Çakır-Polat: "Kör testereyle keserim lan sizi!"

[değiştir]

(Çakır'la Halit uyuşturucu sahasında birbirlerine rakip olur. Çakır'ın bilmediğiyse uyuşturucuların sahibinin Testere olduğudur. Hesap sormak üzere Testere, Polat ve Çakır'ı çağırır.)
Testere Necmi: Sizin probleminiz ne? Ne istediniz de verilmedi?
Çakır: Büyüklerimiz bize her şeyi verdi. Küçüklerimiz biraz gürültü çıkarıyor, sesleri size kadar geliyor. Keseriz sesi bir daha rahatsız etmezler.
Testere Necmi: Biz Çakır'a sefirliği sen savaş çıkarasın diye mi verdik?
Polat: Savaşı biz çıkarmadık. Kardeşini gönderen Halit çıkardı. Evet, ilk kan onlardan döküldü.
Testere Necmi: Sizin döktüğünüz kan da emdiğiniz kan da umurumda değil. Ama kan benim üzerime sıçrıyorsa... (Elini masaya vurur.) İstanbul'u mezbahaya çeviririm, sizi de oraya sefir yaparım!
Çakır: Necmi Abi, işle ilgili sana ne gibi bi' yanlışımız olmuş?
Testere Necmi: Sefir Bey, madem sefirlik yapacaksın, önce öğren: Kim ne iş yapıyor, kim ne iş yapmıyor. Her kanat çırpılan yer benim kümesim, ben de horozum diye girme. O topladığınız hapların hepsi benim!

(Telefon çalar.)

Testere Necmi: Al içeri.
Testere Necmi: Kör testereyle keserim lan sizi!

(Cerrahpaşalı Halit odaya girer. Polat ve Çakır'la bakışır.) (...)

Baron-Kılıç: "Lübnan'dan araştırın!"

[değiştir]

Kılıç: Emnniyetin elinde olan bilgi sadece bu kadar. Uzun süre yurtdışında yaşadığı için bir bilgi edinemedim. Ha... INTERPOL ile Emniyetin bilgileri de birbiriyle örtüşüyor.

Baron: Leyla... Enteresan. Adamın hikayesinde her şey var ama yaşayan tanığı yok, bir tek Leyla. Lübnan'dan araştırın!

Kılıç: Peki Efendim.

Mehmet Karahanlı: "Ya yanında olursunuz ya da yok olursunuz!"

[değiştir]

(İş adamı ve Kurtlar Konseyinin Baronu Mehmet Karahanlı'nın, Uluslararası Ekonomi ve Ticaret İş Birliği Geliştirme Vakfının Büyük Orta Doğu Projesi Strateji Konferansında yaptığı konuşma.)
Mehmet Karahanlı: Öncelikle hepinize geldiğiniz için teşekkür ederim. Sayın konuklar ve basının değerli temsilcileri, Amerika Birleşik Devletleri, 1995 yılından beri bir kavram üzerinde tartışıyor. Bizse Başkan Bush'un Türk heyetine verdiği dosyayla projeyi tartışmaya başladık.

Bu projenin adı, Büyük Orta Doğu Projesi'dir. Adından da anlaşıldığı üzere bu projenin coğrafi alanını sadece Orta Doğu oluşturmuyor. Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Kuzey Afrika'dan Afganistan'a kadar uzanan uçsuz bucaksız bu Müslüman coğrafyası, yeniden şekillendirilmek isteniyor. Dikkatinizi çekerim, Amerika'nın bu büyük değişim projesinin merkezinde Türkiye vardır.

(Konferansı gizlice takip eden Aslan "Amca" Akbey, bu söze sinirlenir.)
Aslan Akbey: Ne değişimi? Yüz senede Türkiye'yi parçalamak için isim değiştirip durdular. Büyük Orta Doğu; küçücük, zavallı Türkiye. Proje bu!

Mehmet Karahanlı: Türkiye'nin rolüne değinmeden önce bu projenin amacından sizi haberdar etmek istiyorum: Sayın konuklar, 50 yıllık büyük müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri, dünyanın doğal kaynaklar üretim merkezi sayılacak bu coğrafyaya demokrasiyi, insan haklarını,özgürlükleri ve modernliği getirmek istiyor. Bunun adı küresel sorumluluktur. İzninizle.

(Karahanlı su içer.)

(...)

Mehmet Karahanlı: Değerli konuklar, bir gerçeğin altını çizelim: Amerika dünyayı yeniden şekillendiriyor. Bırakalım o bir dönemin emperyalizm gibi demode sözlerini. Dünya yerinde durmuyor. Sınırlar kalkıyor, duvarlar yıkılıyor, dünya değişiyor. Küreselleşmeye karşı duran teröriste ağzından tokat gibi geliyor.

Mehmet Karahanlı: Sorarım size: Hani nerede Saddam, Hani nerede Usame bin Laden?

(...)

Mehmet Karahanlı: Sayın konuklar, bu büyük coğrafyada Amerikan çıkarlarını tehdit eden her ne olacaksa bu, Türkiye'yi de tehdit etmektedir. Türkiye'nin çizgisi artık net olmalı. Ulusalcılık diyerek, içimize kapanarak bu Büyük Orta Doğu Projesi'nin içinde yer alamayız. Bu projede, Türkiye'ye büyük roller düşüyor. Büyük Orta Doğu Projesi, bizim için hayati önemdedir. Amerika'nın bu projesini gerçekleştirmesi için bizim gibi yerel güçlere ihtiyacı var. Bu desteği koşulsuz yerine getirmeliyiz arkadaşlar. Bu proje, bizim geleceğimizdir. Bu güvenlik şemsiyesinin altına çekinmeden girmeliyiz. Artık alışılmış statükoların yıkılma zamanı gelmiştir. Dünya, ihtiyaç duyduğu petrolü, doğal gazı; güçsüz, minicik ülkelerin eline bırakamaz arkadaşlar. Bu tarihsel süreçte Türkiye'ye büyük görevler düşüyor. Bu proje bizim için hayati önemdedir ve Amerika Birleşik Devletleri, bizim yanı başımızdadır.

(Yoğun bir alkış başlar, Karahanlı onaylayıcı bakışlar atar.)

Mehmet Karahanlı: Saygıdeğer konuklar, evet, hepimizin bildiği gibi bu projenin Büyük Orta Doğu hayalinin gerçekleştirilmesini istemeyen güçler yok değil. Ne yazık ki müttefikimiz Amerika'ya diş bileyenler, içeride ve dışarıda düşmanlar vardır. Dün birbirine silah çeken, birbirini vuranlar bugün Amerika düşmanlığı için ittifak yapıyor. Bakın! Onların hamilerini de bilmiyor değiliz. Kendilerini hâlâ Soğuk Savaş döneminde görenler var. Evet, dünyada Amerika tek güçtür! Ya yanında olursunuz ya da yok olursunuz!

Mehmet Karahanlı: Dünyada Amerika Birleşik Devletleri tek güçtür! Ya yanında olursunuz ya da yok olursunuz! Geleceğin dünyası budur!

(Yeniden yoğun bir alkış başlar, Karahanlı'nın konuşması biter.)

Aslan Akbey-Gizemli Adamlar: "Sen tarih oldun, haberin yok!"

[değiştir]

Birinci Buluşma

(Uyuşturucu yüklü gemi Nasibim 1'e KGT tarafından operasyon yapılmak üzereyken gemi, sahipleri tarafından batırılır. Bu başarısızlık üzerine Aslan Akbey, Gizemli Adamlar tarafından çağrılır.)

(Aslan Akbey, odaya girer. Oda, Türk Dünyası haritasıyla kaplanmıştır.)

Aslan Akbey: (Kapıyı kapatır.) Geç kalmadım umarım?

Birinci Gizemli Adam: Buyurun Aslan Bey.

(Aslan Akbey, sandalyeye oturur. Çantasını sandalyenin yanına koyar.)

Birinci Gizemli Adam: Lüzumu üzerine çağrıldınız. Nasibim 1 fiyaskosu hakkında malumatınıza başvuracağız.

Birinci Gizemli Adam: (Kahvesinden bir yudum alır.) Hiç bizi dinlemediniz. Üstelik bize hep kuşkuyla baktınız. N'oldu?

İkinci Gizemli Adam: Servisinizi küçültün dedik, büyüttünüz. Sonuçta her büyüyen örgüt gibi riskler ortaya çıktı. Başta Amerikan Uyuşturucuyla Mücadele Örgütü DEA olmak üzere hepsi Nasibim 1 operasyonunu merakla bekliyordu. Sonuç fiyasko oldu. Neden? Çünkü sizin içinizde sızma var!

Üçüncü Gizemli Adam: (Elinde gözlüğüyle.) DEA'dakiler bile sızdırmadılar. Sizden sızdı, inanılır gibi değil!

Aslan Akbey: DEA'nın sızdırmadığını nereden biliyorsunuz?

Birinci Gizemli Adam: Konu başka Aslan Bey! Siz, hiçbir konuda olmadığı gibi bu operasyon konusunda da bilgilerinizi, belgelerinizi bizimle paylaşmadınız. Fikirlerimize müracaat etmediniz. (Aslan Akbey kahvesinden bir yudum alır.) Sessiz kaldık. Herhâlde başarısını paylaşmak istemiyor diye düşündük. Ama şu anda ülke olarak başarısızlığınızı paylaşıyoruz.

Aslan Akbey: Burada bana karşı her zaman olduğu gibi ön yargı var. Henüz ortada bir fiyasko yokken benim üstüme geliyorsunuz. Bunun nedenini anlamıyorum.

İkinci Gizemli Adam: Henüz fiyasko yok mu? Gemideki sevkiyatın on tondan az olmadığını söylüyorsunuz. Mallar nerede? Balıklar yiyor. Bu, resmen fiyaskodur (Fincanını tabağa sertçe koyarak) ve bedeli ağırdır.

(Aslan Akbey sert sert İkinci Gizemli Adam'a bakar.)

Birinci Gizemli Adam: Aslan Bey hâlâ kafanızın doğrultusunda işler yapıyorsunuz.

Aslan Akbey: Sizin kafanızın doğrultusunda mı çalışmamı istiyorsunuz?

İkinci Gizemli Adam: Devlet böyle çalışmaz. Siz elinizde silahla kovboyculuk oynuyorsunuz.

Aslan Akbey: Kovboylarla benim işim yok. (Ağzına sigara koyar.) [Üçüncü Gizemli Adam'ı kastederek] Burada kimin işi var, onu hepimiz biliyoruz. (Sigarasını yakar.)

Birinci Gizemli Adam: Buradaki herkes vatanperverliğini ispatlamış insanlardır Aslan Bey. Sizin gibi, bizim gibi.

(Aslan Akbey sigarasını içer. İkinci Gizemli Adam sigara paketini açar, sigarasını yakar.)

İkinci Gizemli Adam: (Sigaranın dumanını üfler.) Bi' de sık sık Ankara'ya gidip devletin sinir merkezlerindeki büyüklerimizi etkiliyorsunuz. Yok ulusalcılık yok bağımsızlık gibi kavramları bugün artık ne idüğü belirsiz, siyasetten yok olmuş birtakım dinozorlar savunuyor. Koca devlet bunların arkasına düşemez.

Aslan Akbey: (Sigarasından bir fırt çeker.) Siz kimsiniz? Bağımsız olmayalım, ulusal olmayalım. Bunu mu istiyorsunuz?

Üçüncü Gizemli Adam: Aslan Bey; Irak'ta, Kıbrıs'ta, Balkanlar'da, Kafkaslar'da devletin ulusal çıkarlarına ters düşecek hareketlere, ilişkilere biz değil siz girdiniz. (Elinde gözlüğüyle.) Asıl soru şu: Siz kimsiniz? KGT mi KGB mi? (Gözlüğünü masaya fırlatır.)

(Aslan Akbey elinde sigarası, hışımla ayağa kalkar. İkinci Gizemli Adam'a bakar.)

Aslan Akbey: Nasibim 1 operasyonu sorgusundan buralara mı geldik şimdi? Peki, istediğiniz gibi olsun beyler. Ben hata yaptım öyle mi? Evet, bugün İtalya'nın, İspanya'nın askerlerini çekmek için çaba sarf ettiği bir bataklığa Mehmetçiğin gömülmemesi için mücadele verdim. Hata yapmadım. Kimseye Mehmetçiğin kanıyla siyaset yaptırmadım. Hata etmedim. Ama bi' gemi battı yine hata etmedim, hatalı ilan edildim.

Siz bana diyorsunuz ki bir gemi battığı için Türkiye'nin itibarı iki paralık oldu. Ben, bu ülkenin itibarı için her şeyimi feda ederim. Ama ben diyorum ki geçen binlerce gemiyi el sallayarak seyredenler, en az benim kadar itibar peşinde koşacaklar, kelle peşinde değil!

Aslan Akbey: (Koltuğuna oturur.) Beyler, bu ülkeyi apoletlerini söküp atan bir kuşak kurdu. Biz makam, derece farkı, prim için bu yola baş koymadık. Devletin bekası için biz de apoletlerimizi söker atarız. Karar sizin.

Birinci Gizemli Adam: Aslan Bey, devletin bekası sizden yirmi dört saat içinde kesin bir netice bekliyor. Köstebek devlete teslim edilecek. Toplantı bitmiştir.

(Aslan Akbey çantasını alarak sandalyeden kalkar.)

İkinci Buluşma

(Aslan Akbey, Polat Alemdar'dan hainin kim olduğunu ve malların başka bir gemide olduğunu öğrenir. Bunun üzerine Gizemli Adamlar'ı ziyarete gelir.)

Aslan Akbey: (Kapıyı açar ve içeri girer.) İyi günler. (Koltuğa oturur.)

Birinci Gizemli Adam: Buyurun Aslan Bey. Sizi dinliyoruz.

Aslan Akbey: Yarım saat içinde her şeyi anlatacağım. Bana biraz daha müsaade eder misiniz? (Birinci Gizemli Adam onaylayıcı bir bakış atar.) Kahve alabilir miyim?

(Bu sırada Şanslı S isimli gemiye emniyet tarafından operasyon yapılır. Uyuşturucu seheminin bütün malları ele geçirilir.)

Aslan Akbey: Kamu Güvenliği Teşkilatı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en önemli sinir merkezlerinden biridir. Benim teşkilatımda sızma, sızıntı, ihanet gibi kelimelere yer yoktur.

Birinci Gizemli Adam: Nasibim 1 ortada Aslan Bey. Bize laf salatası yapacak durumda değilsiniz.

Aslan Akbey: Nasibim 1 bir yanıltmadır, bir yemdir. Nasibim 1'de bir kilo bile uyuşturucu madde yoktu. Gemi, operasyon süsü nedeniyle sahipleri tarafından batırılmış, Şanslı S isimli eroin ve baz morfin yüklü gemiye yapılacak gerçek operasyonun güvenliğini sağlamıştır. Şu dakikalarda emniyet birimlerinin düzenlediği operasyonlarda hedeflenen mallar ele geçirilmiştir.

İkinci Gizemli Adam: Bunu bizden niye sakladınız?

Aslan Akbey: Ben, sadece teşkilatıma güvenmekle yükümlü bir devlet görevlisiyim. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin şeref ve haysiyetini, her şeyin ve herkesin üzerinde tutarım. Bundan sonra benim karşıma geçip şahsımın temsil ettiği teşkilatımı ihanetle suçlayacak kişi ya da klikleri diplomatik olmayan bir dille cevaplayacağımı bildiririm. Herkese görevlerinde başarılar dilerim.

(Aslan Akbey, sandalyeden kalkar, kapıya doğru yürür.)

Aslan Akbey: (Kapıyı açmadan önce arkasını dönerek) Artık gözüm üstünüzde. İlk hatanızda, hepinizi tarihe gömeceğim.

(Aslan Akbey, kapıyı açıp dışarı çıkar, arkasından kapıyı kapatır.)

Birinci Gizemli Adam: Sen tarih oldun, haberin yok!

Pala-Üçüncü Gizemli Adam: "Tarihteki isimsiz kahramanlardan biri."

[değiştir]

(Kirve, Pala'yı suikast için İstanbul'a yollar. Pala, Hüsrev Ağa'nın yanına yerleşir. Daha sonra da emir almak için Üçüncü Gizemli Adam'ın yanına gelir.)

(Üçüncü Gizemli Adam, çantasını açar. Çantanın içindeki bir fotoğrafı Pala'nın önüne atar.)

Pala: (Fotoğrafa bakar.) Kim bu adam?

Üçüncü Gizemli Adam: Tarihteki isimsiz kahramanlardan biri.

Pala: (Fotoğrafa bakarak) Cesedi size lazım mı? Yem olarak kullanılacak mı?

Üçüncü Gizemli Adam: Cesedi kamuoyuna lazım. Öldürdüğünüz yerde bırakın. Gerisini biz hallederiz.

(Pala, Üçüncü Gizemli Adam'a biraz baktıktan sonra fotoğrafı incelemeye başlar. Fotoğraftaki, Aslan Akbey'dir.)

Memati-Hâkim: "Su testisinin, su yolunda niye kırıldığını gördüm de ondan."

[değiştir]

Memati: Bir kez yol ayrımına geldim, kafama silah dayadım. Bana mafyayı bitirene kadar benimle savaş dedi.

Hakim: Sen niye bunu kabul ettin?

Memati: Su testisinin, su yolunda niye kırıldığını gördüm de ondan. Bize öğrettiklerinin yalan olduğunu, testiyi kırasın diye seni dereye gönderdiklerini gördüm de ondan. Kabadayı geçinenlerin zavallı olduklarını gördüm de ondan. Silahın ardına sığınanların cebini, gırtlağını düşündüğünü gördüm de ondan. Ben babaların yanında çok gezdim, onların baba olmadığını anladım da ondan. Polat Alemdar geldi dedi ki; bir çocuk babasız büyür, ama anasız büyüyemez. Bizim tek bir anamız var, o da vatan. Anamızı sevdiğimiz için pişman mısınız diye soruyorsunuz. Anama bugünde laf söyleyenin dilini koparır, el uzatanın elini kırarım. Hiç de pişman olmam.

Aslan Akbey-Mehmet Karahanlı: "Bu imparatorluğu başına yıkacağım Karahanlı."

[değiştir]

(Mehmet Karahanlı kitap okurken daha önceden Amca ismiyle haber gönderen Aslan Akbey içeri girer. İçeri girerken Karahanlı hapşırır.)

Aslan Akbey: Hala günde üç kere mi?
Mehmet Karahanlı: (Şaşırır) Sen miydin o? (Aklına daha önce bir otelde yemek yerken karşılaştıkları ama Aslan'ı tanımadığı sahne gelir.)
Aslan Akbey: (Oturur) Tanıyacak mısın diye karşına çıktım ama tanımadın.
Karahanlı: Çok değişmişsin.
Aslan Akbey: Sen de hiç değişmedin.
Karahanlı: Bunca zamandır neredeydin?
Aslan Akbey: Seni izliyordum.
Kılıç: Neden?
Aslan Akbey: Başınıza bir şey gelmesin diye.
Karahanlı: Hala devlet görevin devam ediyor mu?
Aslan Akbey: Senin? (Kılıç şaşırarak Karahanlı'ya döner)
Karahanlı: Ben hiçbir zaman devlet için çalışmadım.
Aslan Akbey: Biliyorum. Her zaman kendin için çalıştın.
Karahanlı: (Müstehzi bir tavırla) Devlet dediğin nedir ki? Ben, sen, o değil mi?
Aslan Akbey: Büyük Ortadoğu dediğin nedir ki? Sen, siz, onlar değil mi?
Karahanlı: Neden geldin buraya?
Aslan Akbey: Bende sana ait kıymetli bir hazine var.
Karahanlı: Eee?
Aslan Akbey: Seni yok edecek kadar kıymetli bir hazine.
Karahanlı: (Aynı müstehzi tavırla) Yok et o zaman.
Aslan Akbey: Sen beni yok etmeyeceksin, ben de seni. İkimiz de devlet için gerekliyiz.
Karahanlı: Neden bahsediyorsun?
Aslan Akbey: Bilmeden infaz emrimi verdirdin, onu geri al.
Karahanlı: Ben kimseye bir emir vermedim.
Aslan Akbey: İşbirliği yaptıkların, müttefiklerin verdi. Sen geri alacaksın, ben de sana hazineni geri vereceğim.
Kılıç: Bizde olmayan, sizde olan ne var ki?
Aslan Akbey: Bir düşünün bakalım neyinizi kaybettiniz? (Ayağa kalkar) Benim cesedimden elde edeceğiniz hiçbir şey yok. Ama ölü ya da diri, bu imparatorluğu başına yıkacağım Karahanlı. (Odadan çıkar, Karahanlı şoke olmuştur.)
Kılıç: (Karahanlı'ya dönerek) Testere Necmi!

Karakterlerin sözleri

[değiştir]

Mehmet Karahanlı

[değiştir]
  • Adalet, sadece liyakat değildir. Adalet, aynı zamanda fırsat eşitliği yaratmaktır. Adalet, yeni insanları teşvik edici olmaktır ve sonuç olarak adalet, başarıyla yerine getirilmiş bir görevin ödülünü geciktirmeden vermek demektir.
(Kumarhane açılış iznini Çakır'a verirken.)
  • Barış, romantiklerin lafıdır beyler. Savaşsa çağımızın bir gerçeği.
  • Savaşı güçlü olanlar kazanır ve silahlar sustuğunda kazanmış olan taraf, o savaştan çok daha güçlenmiş olarak çıkar. Savaşın gerekli olduğu yerde barış, safsatadan ibarettir. Korkakların ve acizlerin safsatası.
  • Senden yana olanlara bir şey vermezsen neden senden yana olsunlar?
  • Sadece kumarı oynatan kazanır Kılıç, sadece kumarı oynatan.
  • Altta daima kriz olacak ki üst daima kurtarıcı olarak görülsün.
  • Zar atanlar, silah atmaya başladı.
  • Tamam, onun eli güçlü ama kumarı oynatan benim.
  • İntikam, soğuk yenildiğinde lezzetli bir aştır.
  • Millîcilerse sarsın içsinler. Düğünlerde havaya ateş etsinler. Benim konseyimden de defolup gitsinler.
(Laz Ziya ve Hüsrev Ağa'nın gelenekçi ve millîci olduklarını belirten Kılıç'a.)
  • Anasız büyürsün, ortaksız büyüyemezsin Necmi.
  • Satranç tahtası kapandığında piyonla şah, aynı torbaya konur. Benim şahlıktan vazgeçmeye niyetim yok.
  • Hiç kimse alternatifsiz değildir, vazgeçilmez değildir.
  • Yavuz Selim'in sırtında çıkan sivilceydi, sonra çıban oldu, sonra şir-i pençe oldu. Ondan doğan da Süleyman oldu. Bir sivilce hiçbir şeydir ama ardından geleni bilirsen.
  • Cevabını bilmediğin sorular sorma, Necmi.
  • Dengeler Kılıç, dengeler.
  • Baronlar için ülkeler yoktur, dünya vardır.
  • Dostunu da düşmanını da kendin seçtiğin sürece güçlüsün.
  • Sen piyonsun, ben şah. Seni kaybedersem çok çoğu 2 puanım gider, sen beni kaybedersen oyun biter.
  • Bazen merhamet, bazen adalet yanlış kararlar verir.
  • Sana lazım olmayacak şeyleri öğrenmeye çalışma.
  • Herkes bir hayatı seçer ve bunun bedelini öder.
  • Bir adamın ölü ya da diri olduğunu 30 yıl boyunca fark etmemişsen muhakkak dinlemeye değer bir şeyler söyleyecektir.
(Aslan Akbey hakkında.)
  • Büyürken kaçırdığım küçük şeyler, benden daha fazla büyümüş.
  • 30 yıl güvenmek için yeterli bir süre. Ama yanılmamak için değil. Benim için şahıslar değil, sistem önemlidir.
(Testere Necmi hakkında.)
  • Harpleri ben başlatırım Kılıç. Kurşunun yönünü ben söyletirim, çamuru ben hazırlarım. Üstüme kan bulaşacaksa kan gölü yaratır, onun içinde yıkanırım.
  • Bana maşa lazım, ateş değil.
(Polat'ı konseye neden almadığını soran Kılıç'a.)
  • Vadiye pus hâkim. Bu pusta mermi atarsan ancak yerini belli edersin, av olursun.
  • Terazinin iki tarafında kimin durduğunun önemi yok. İki kefeyi tutan demir önemli.
  • Akıllı insanlar yeni fikirleri tartışırlar, normal insanlar sonuçları tartışırlar, küçük insanlarsa başka insanları tartışırlar.
  • Bir gemi batıyorsa o gemide ben yokum demektir.
  • Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa bu senin suçundur.
  • Kelle veren tarafta değil, kelle alan taraftayız.
  • Bazı insanları toprak çeker, Kılıç.
(Hüsrev Ağa'nın Ruslarla anlaşması hakkında.)
  • Kurtlukta düşeni yemek, kanundur.
(Kılıç, Hüsrev Ağa'yı öldürdükten sonra.)
  • Neden düşmanıma güçlü görüneyim ki? Gelsin, parçalayayım.
  • Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir.
  • Bu ülkede sakın şaka yapma, ciddiye alırlar.
  • Ölüme daha yakın olan ihtiyar kurt sadece parçalar, karnını doyurur. Sürü umurunda bile değildir.
  • Ben hayat alırım, hayat vermem.
  • Merhamet edin efendim!
(Mabet'te öldürülmeden önce.)

Aslan Akbey

[değiştir]
  • İki kişinin bildiği sır değildir.
  • Kurtlar Vadisi'nde iz sürmek istiyorsan kurdun postunu giymek zorundasın.
  • Kurtlar Vadisi'nde gövdeden kopan başlar üzerinde ilerlenir.
  • Kurtlukta kanun, düşeni yemektir. Düşmeyeceğiz.
(Polat'la kendine düzenlenen suikast girişimi hakkında konuşurken.)
  • Türkiye'ye çuval giydirirler de benim aslanlarıma kefenden başkasını giydiremezler.
  • Amacımıza ulaşıncaya kadar karşına çıkan herkes, hayatıyla amacımıza hizmet etmezse ölümüyle bu hizmeti gerçekleştirecek.
  • Kapıdan içeri girip yeminini edersin; çıkarken hayatın, yemin ettiğin masanın üzerinde kalmıştır.
  • Çarkın nasıl işlediğini bilmek önemli değil, çarka çomak sokmak önemli.
  • Tıpkı şairin dediği gibi evlat: Biz ki ustasıyız vatan sevmenin.
  • Kumarda kazanan yoktur, sadece oynatan kazanır.
  • Bir çocuk babasız büyür, ama anasız büyüyemez. Senin anan vatan.
  • Ekmek yediği yere ihanet eden, gün gelir ekmek yediği yerden kurşun yer.
  • Her şeyin zamanı var: Yaşamanın, sevmenin, hatta ölmenin bile.
  • Gelenekçi insanlar görünenden değil görünmeyenden korkarlar.
  • Vatan için gerekirse parçalarımızı yerlerden kazırlar da, bırakacağımız izi tarihten kazıyamazlar.
  • Ankara zaman kaybetmek için, İstanbul zaman kazanmak için iyidir.

Süleyman Çakır

[değiştir]
  • Adam gibi ölmek için adam gibi yaşamak lazım.[4]
  • Kim lan bu yerden bitme karı? Ne anamız kaldı ne avradımız be kardeşim!
(Elif kahveye gelip Çakır, Seyfo Dayı ve Polat'a Kanlıca meselesi yüzünden kızıp gittikten sonra.)
  • Ne güzel İstanbul be!
  • Namımızın büyüklüğü, dostlarımızın büyüklüğündendir.
  • Ölüler de zannediyor ki diriler her gün helva yiyor.
  • Kulun bi' hesabı varsa Allah'ın da bi' hesabı var.
  • Ya derdimize derman ya katlimize ferman!
  • Biz büyüklerimiz sayesinde sürüye dâhil olduk. Kar üstünde kan izi kalsa da üstümüzde akbabalar uçsa da son nefesimize kadar kuyruğumuz da diktir başımız da.
(Hapisteyken ziyarete gelen Laz Ziya ve Hüsrev Ağa'ya.)
  • Bana olmazları anlatma Müdür. Sana olmazları anlatmaya kalkarsam bu yaştan sonra çocuğun olmaz.
(Cezaevinden çıkmasının mümkün olmadığını söyleyen Cezaevi Müdürü'ne.)
  • Yüzünü de değiştirseler, kaşını gözünü de değiştirseler biz adamı dilinden tanırız. O dili de bir ara keser atarız.
(Serdar hakkında, yüz değiştirerek Polat olmuş Ali Candan'a.)
  • Ölenin arkasından ağlama ki sen öldükten sonra arkandan ağlayan bırakma.
  • Ya söz dinleyeceğiz ya söz söyleyeceğiz. Ama ne olursa olsun kardeşime can borcumu ödemeden bu dünyayı terk etmeyeceğim.
  • Keser döner sap döner, gün olur hesap döner.
  • Ama Allah hakkı için, çok üstüme geliyorlar. Herkes üstüme üstüme geliyor. Bardak zaten dolu, damlayana yazık olacak.
  • Kanla başladık, kanla hükmedeceğiz.
(İstanbul'un kabadayılarına sefirliğini ilan ederken Cerrahpaşalı Metin'in kafasının kesilip kanlarının masaya yayılması üzerine.)
  • Benim bu alemdeki raconum Dayı, silahımı çıkardıktan sonra mermim bitene kadar yerine koymamaktır.
  • Azdan az çoktan çok gider. Ne gele gele!
  • Yürü bre Hekimoğlu! Ünye Fatsa arası Ordu kuruldu. Ulan... Ölümden öte köy mü var be! (Sigaradan bir fırt çeker.) Ya bismillah!
(Süleyman Çakır, vurulacağı yere giderken.)

Polat Alemdar

[değiştir]
  • Ölüm, ölüm dediğin nedir ki gülüm? Ben senin için yaşamayı göze almışım.[not 1]
  • Dostun dostum, düşmanın düşmanımdır.
  • Her şeyin sonunu düşünen kahraman olamaz.
  • Ben bu vatanı karşılıksız da severim.
  • Sevdiğinle buluşursun ama bilirsin ki bu hasretin sonu değildir.
  • İnsan idealleri için zevklerinden vazgeçebilmeli.
  • Her sabahın bir akşamı vardır.
("Seni sabaha kadar ezdiririm." diyen polise.)
  • Evliliğin tahliyesi yok Çakır.
(Polat Alemdar, Çakır hapishaneden çıktıktan sonra ona Elif'le evlenmesi gerektiğini söylerken.)
  • O değil de dayı siftahsız ölecektin, ona çok üzüldüm.
  • Öyle çok sevdim ki onsuz yaşadığım her anı eksik yaşadım. Öyle çok sevdim ki onu yaşatabilmek için kendimi öldürdüm.
  • Racon kesmiyorum, kafa kesiyorum!
(Cerrahpaşalı Metin'in kafasını kesmeden önce.)
  • İtaatsizliğin raconunu biz koymadık. Ama biz uygularız!
  • Yaşamak için yalvarmadık ölmek için de yalvarmayız.
  • Biz ölmeyi çoktan göze aldık da yanımızda kimleri götüreceğiz onu düşünüyoruz.
  • Bilmediğin yere kapıdan girmeyeceksin.
  • Ben, mafya babasıyım!
  • Biz belimize silahı silahla vurulmak için koyduk. Ama yüreğimizden vurdular bizi.
  • Cenneti göremeyeceğiz Memati, bari cehennemi hak edelim.
  • Kötü köpek, sürüye kurt getirdi Aslan Amca.
  • Başkasının kırdığı kalemi almak istemem. Çünkü ben yarın başkasının kutusunda kalem olmak istemem.
(Karahanlı'nın kırdığı Necmi'nin kalemi verilmek istenince.)
  • Memati, çocuklara haber ver: Testere'ye selamımızı söylesinler.
(Testere'nin mekânlarına baskın emri verirken.)
  • Ne sevdiklerim için yaşayabiliyorum ne de vatanım için ölebiliyorum.
  • Avın eti yenmiyorsa amaç oyun oynamaktır Abdülhey.
  • Devletle ortak olanın vereceği çok olur, Allah'la ortak olanın alacağı çok olur Memati.
  • Ben senin canın için ömrümü bir kibritin kavında tutuştururum ama benim yanmam senin gönlündeki ateşin sönmesini sağlamaz.
  • Umarım ömrümün sonunda doğrularım yanlışlarımdan fazla olur.
  • Kural 1: Karar verdin mi uygulayacaksın. Kural 2: Uygularken tereddüt etmeyeceksin. Kural 3: Tereddüt ettiğinde kaybedersin. Kural 4: Kaybedenlerin kaydı düşülür!
  • Biz ormanların kralıyız aslanım. İte çakala verecek canımız yok!
  • Sen benim hem var olma hem de yok olma sebebimsin.
  • Ahirim sensin Elif.
  • Benim hayatımın hepsi yalan Elif. Tek gerçek sensin!
  • Sakın 30 yıl hukukun olmayan birine, sakın deme!
  • Kimin kafasına sıkarsan sık, benim canımı sıkma artık Memati.
  • Geldim Nizamettin, dünyanı karartmaya geldim.
  • Kimileri okur öğrenir, kimileri yaşar öğrenir.
  • Tarihe nereden bakacağız? 1907'den tarihe bakarsak Enver Paşa eşkıyadır. 1908'de hürriyet kahramanı. 1914'te başkomutan vekili. 1918'de sürgün bir mağlup komutan. 1923'te vatan haini.
  • Haddini bilmek, az sonra ölecekmiş gibi yaşamaktır.

Laz Ziya

[değiştir]
  • Pokeri niye seviyorum biliyor musun Kılıç? Elin açmazsa oyuna girmezsin.
  • Hasmın ayağına gelecek kadar cesursa sen de karşısına çıkacak kadar cesur olacaksın Orhaan!
  • Birileri yatağa düştük diye toprağa düştük sanmış.
  • Bak koçum! Sen kısa pantolonla ananı keserken ben 3000 kişiye racon kesiyordum!
  • Dostum olmaz, hasmım yaşamaz.
  • Kardeşlik hukuku ihaneti barındırmamalı. İşin içine ihanet girdi mi kardeşlik bitmeli, hukuk başlamalı.
  • Bu âlemde karısının lafıyla, adıyla iş yapan adam; karı muamelesi görür.
(Karısının ismiyle İsrail'den uçaksavar sipariş eden Tombalacı'ya.)
  • Bilmediğin işe girersen sonunda muhakkak bir şey kaybedersin. Bu kadar yüzsüz olursan muhakkak canını kaybedersin!
  • Üstüne dünyayı yıkarım. Oturduğun koltuğa dua et.
(Laz Ziya, arkasından sehem kuran Tombalacı'ya.)
  • Hükümdara aynı anda hem asalet hem adalet hem merhamet gerekir.
  • Ağa önünü görür ancak arkasını görmezse ölür.
  • Ben Trabzonluyum, şampiyonu ben tayin ederim.

Hüsrev Ağa

[değiştir]
  • İnsanların istikbale dair vadettikleri, mazideki icraatlarına bakmadan anlaşılamaz.
  • Büyüğünü bilen, büyüğünden büyüktür.
  • Kuştan korkan darı ekmez, ekse de korkuluk dikmez.
  • Katranı kaynattık olmadı şeker Sayın Karahanlı. Daha da kaynatırsan olup olacağı zifttir.
  • İşkembesi büyük adam, bi' avuç suya doymaz.
(Pala hakkında.)
  • Ankara'dan ferman geldikten sonra, İstanbul'da padişah olsan kellen gider.
  • İstemeyecek kadar tok, reddetmeyecek kadar edepli.
(Polat hakkında.)
  • Dünya bir gündür, o da bugündür.
  • Rutubetin kokusu çoktandır burnumda. Dama düşene hâkim değil hekim lazım.
  • Kurda akıl, güneş doğana kadar lazımdır.
  • İnsana güvenme ölür, ağaca yaslanma kurur.
  • Her gün yenilik, benim geleneklerime ihanettir.
  • Kör çobanın sürüsünün akıbeti uçurumdur Karahanlı!
  • Sen çiftlikte at tımar ederken ben insan tımar ediyordum.
(Karahanlı hakkında)
  • İhanet, seni baron yapanları hiçe saymaktır.
  • Muktedir olamayan karısından müddet ister.

Doğu Eşrefoğlu

[değiştir]
  • Aslan ceylanı yemeye kırk gün önceden karar verir de. Kırk gün ortalarda gözükmez, karnının gurultusu duyulmasın diye.
  • Atasını tanımayan, it peşinde gezer.
  • Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" vecizesini; bilinçli ya da bilinçsiz, bugüne kadar hep yanlış yorumladılar. Gazi bu cümleyi kurarken bi' yandan Balkan Paktı'nı, bir yandan Sadabat Paktı'nı kuruyordu. Bu paktlar bölgesel güç olduğumuzun deklarasyonudur ve demektir ki: Benim olduğum bi' bölgede çatışma istemiyorum.
Bunun adına ister ulus devlet de ister emperyal devlet. Türkiye'de nasıl bi' sistem kurarsan kur, ne sömürgeci emperyal olabilir ne de kabuğuna çekilmiş ulus devlet olabilir. Bunun orta yolu hem ülkemiz için hem de dünya için bulunmalı.
  • Ben soru sormam, hesap sorarım.
  • Çakalın yaveri tilki olur.
  • Güneşi doğuran onlar değil, batıran onlar değil gerisini bilemem aslanım.
    (Tapınakçılar hakkında)
  • İstihbarat, hadise cereyan ettikten sonra öğrenmek değildir.
  • Kanı Efe, içi Ali, dışı Polat! Birini seç evlat!
  • Siz vatan satmaya uluslararası ilişkiler mi diyorsunuz?
  • Vatan dediğin bu aslanlar, bir de bunları doğuran aslan analar.

Seyfo Dayı

[değiştir]
  • Allah kadının haklı olanından saklasın.
  • Cennetten çiçek alıp cehenneme dikemezsin, cehennemden kor alıp cenneti yakamazsın.
  • Ben, gaz maskesiyle gül koklamam yeğenim!
  • Tedariksiz hacete giden domala domala taş arar tosunum.
  • Bir memlekette nizam, uçkurdan bozulur.
  • Allah'ım, düşman da olsa kapıyı çalan erkek olsun.

Kılıç

[değiştir]
  • Biz insanları hayal edemeyecekleri yerlere taşırız. Ta ki onlar kendi hayallerini kendi başlarına kuruncaya kadar.
(Süleyman Çakır'a.)
  • Sadakatte şart koşulmaz.
  • Hatırla kimse yaşamaz, hatırla kimse yükselmez, hatırla kimsenin edepsizliğinin üstü örtülmez!
  • Karahanlı'nın buyruğudur: İstanbul bundan böyle senin. Bu şehre dair tasarruf, güç, denge, adalet, taksimat; Konseyin çizdiği sınırlar çerçevesinde sana ait. Hayırlı uğurlu olsun.
(Çakır'a İstanbul sefirliğini beyan ederken.)
  • Verilen emir, geri alınmaz; yerine getirilmeyen emir, tekrarlanmaz.
  • Rus silahından kurşun, sesinden çabuk gelir.
  • Bi' Fransız atasözü der ki: Felaketler, art arda gelir.
  • Burası, Bâbıâli. Sen, buradan dünyayı yönetiyorsun. Yeniçeri ağaları kapına dayanmışlar, sadrazamının kellesini istiyorlar. Sen onlara biraz daha yok dersen isteyecekleri kelle bellidir.
(Karahanlı'ya, Testere Necmi hakkında.)
  • Bu ülkede takip mesafesini korumazsan cisimler aynada göründüklerinden daha yakındır. Ve muhakkak gelip çarparlar.
  • Kurt ovaya inip havaya pus çöktüğünde kurt; değil kurda, attığı adıma bile güvenmez.

Testere Necmi

[değiştir]
  • Bu âlem; kimsenin kimseyi konuşturduğu âlem değildir, herkesin birbirini susturduğu âlemdir!
  • Seni de damadını da 7 parçaya bölersem 7 tepeye sığdırırım.
(Laz Ziya ve damadı Süleyman Çakır hakkında.)
  • Çok büyüğü olan büyüyemez Halit.
  • Ben tehdit etmem, yaparım!
  • Bi' kadın öldürdüm, herkese düşman oldum. Bi' kadın sevdim, herkes bana düşman oldu.
  • Ne yaşadığım hayata ne yaşayamadıklarıma pişman olacak kadar aciz değilim. Nasıl doğduysak öyle öleceğiz.
  • İçinde bir tane kafa var. Onun kafasını alırsınız. Gerisi kuru kafa! Atın gitsin.

Nizamettin Güvenç

[değiştir]
  • Çevresinden etkilenen adamlar, çevresini haklı yahut haksız çıkarır. Suçu asla üstlerine almazlar ve haklıyı haksızı kendi tayin eder neticede.
  • Adalet hâkimlerce tartışılmaz, mahkûmlarca tartışılır.
  • Kaos; nereden geldiği belli olmayan, nereye varacağı da belli olmayan sele benzer. Sel, önüne herkesi katmaya muktedirdir. Bilhassa tutunacak dalı olmayanları.
  • Bazı zamanlar vardır ki adaletin terazisine kuş tüyü ağır gelir. Dengeyi bozma Samuel. Seni ben bile kurtaramam.

İplikçi Nedim

[değiştir]
  • Yer, gök kırmızi. Mahşer midir ya Rab!
(Çakır'ın kumarhanesi hakkında.)
  • Parasız güç, motorsuz araba. Bin gez canim!
  • İnsaf kalmamış beniâdemde, anamı ağlattılar Acıbadem'de.
  • Herkes anamı soruyor, kimse babamı sormuyor.
  • Evladım para alacağın zaman aç kasanın kapısını. Kerhane kapısı mıdır bu? Kasa kapısıdır!
  • Büyük Orta Doğu'ymuş. Tuvalet mi bu canım? Küçük 1000, büyük 2000.
  • Kurtların arasına girdi bir kuzu. Çevir Allah çevir.
  • Sizin bakkalınız bile yok memleketinizde işletecek, 680 milyon dolar yok istenilince verilecek.
(Kendisinden para isteyen Çeçen liderlere.)
  • Bu bir satranç: 64 kare dışında olmak da var, piyon olmak da var, mat olmak da.
  • Kuzum sen bilmiyorsun: Put-in, Çeçen out... Değil?
(Laz Ziya'nın kendisine bıraktığı 680 milyon doları Çeçenler'e vermesini isteyen Polat'a)

Samuel Vanunu

[değiştir]
  • Para, ürkek bakire gibidir; İlk tıkırtıda bozulur.

Memati Baş

[değiştir]
  • İstemem, o beni öldürür.
(Aşk hakkında. Düğününde kurşunlandı.)
  • Babamı görmedim, anamı görmedim, ben hiçbir şey görmedim.
  • Kaç ölüm adımı değiştirir Usta?
  • Acı çekmek ölmekten zor.
(Yaralı bir adamı öldürmeden önce.)

Pusu'daki sözleri

Şahin Ağa

[değiştir]
  • Kurt yatağında yatan kurt, aslan ininde yatan aslan, çakal otlağında gezen çakal olur.
  • Çok mütevazı olma, kibirden bilirler.
  • Rüzgâr ne kadar sert eserse essin, kayadan alıp götüreceği tozdur.
  • Ah deyince aga!, ıh deyince bey. Bana bak müdür bey! E tipi, f tipi, h tipi; alfabeyi biz yazdık. İster fırtına kopsun ister tipi, bizim kalemimiz kimin elindeyse kırsın atsın. Yoksa mürekkebin yerine kan doldurmasını biliriz.

Duran Emmi

[değiştir]
  • En büyük kabadayılık, beyefendiliktir.
  • Kahpelik gizli yapılır, gizli kalmaz.
  • Devleti soymak, milleti soymaktan iyidir.
  • Sadece ölüler görür.
  • Keyfinize bakın. Dünya kime kalmış? Aslana mı kaplana mı? Çakal olmayın yeter.
  • Bağışlamam.
    • ("İsminizi bağışlar mısınız?" diye soran şarkıcıya.)
  • Madem güneş tepeden vurdu, gölge ayağımızın altıdır!
  • Burası İstanbul, dağ başı mı lan?! Yaptığınız işe!..
  • Katır niyetine sizi yürütürüm! Benim tepemi attırmayın!
  • Dağda keklik, burda domates! Yokluk görmemiş gibi konuşma lan!

(Ellerindeki tonla paraya rağmen peynir-domates yemeleri hakkında espri yapan adamına)

Abdülhey Çoban

[değiştir]
  • Evde bekleyeni olan memur olur.
  • Ben yalnız gezerim, yalnız yaşarım, yalnız ölürüm.

Tilki Andrei

[değiştir]
  • Eğer bir adamla votka içmemişsen onunla asla düşman olma.
  • Ateşle oynayan ya elini yakar, ya kendini.
  • Ruslarla Türkler arasında bir tek fark vardır, Ruslar kadınlara asla değer vermez; Türkler, kadınlar için ölür.
  • İnsanı bi' umut bitirir bi' de umut yaşatır.
  • Karanlıkta da görür insan. Ama karanlığı görür.
  • Eğer senden bir tane daha yoksa "Estağfurullah" demeyeceksin, "Eyvallah" diyeceksin.
  • La Bektaşi'nin dediği gibi sigaranın ilk nefesini, kadıların son nefesini; çoğh seviyorum.
  • La geldik bi' fırtına, gidiyoruz bi' fırtına. Anca mezarda uslanırız.

Elif Eylül

[değiştir]
  • Aşk; tren garında el salladığım iki kömür gözdü, yandı gitti.

Aleksandr İvanov

[değiştir]
  • Ya dengeler değişti ya dengeler değişecek.

Akrep Bekir

[değiştir]
  • Bizim de bir adımız var. Ezanla konuldu selayla biter.
  • İntikam isteyene fırsat, en büyük vaattir.
  • Kartal kurdu koyun zannederse direkt yere çakılır.

Kürt Bedo

[değiştir]
  • Böyle vakitlerde sabır bitmeden lafın bitmesi gerekir.
(Cerrahpaşalı Metin'in taziyesinde Halit'e.)
  • Gardaşın da senin ağzınla konuşuyordu. Bu ağız iyi bi' ağız değil.
(Halit'in tehdidine cevap olarak.)

Diğer karakterler

[değiştir]
  • Aç adam para kazanır, açgözlü adam hiçbir şey kazanamaz Erdal. Kazanamadığı gibi milletin kanına da ekmek doğrar. (Deve Tuncay)
  • Çok gezenin ayağına bok bulaşır. (Deve Tuncay)
  • Doğurmayı bilmeyenler, öldürmeyi nereden öğreniyorlar? (Nazife Anne)
  • Sen itsin oğlum, adam değilsin. (Abuzer, oğlu Erdal'a.)
  • Bir daha asla kocandan başkası için seviyorum deme. (Beti Vanunu)
  • Kartal avını öldürmeden önce göğün en tepesine çıkartıp aşağı bırakırmış. (İbrahim Ahıskalı)

Laedri

[değiştir]

Bu kısımda bulunan sözleri kimin söylediği belli değildir. Eğer biliyorsanız ilgili karaktere ekleyiniz.

  • Çakal gibi dostum olacağına, aslan gibi düşmanım olsun.
  • Bir daha sakın ailen üzerine kumar oynama bu oynadığın son kumar olur. (Süleyman Çakır'ın davası sonrasında mahkeme salonu önünde Polat Alemdar'dan Kumarhane Müdürü Servet Yanık'a)
  • His habere cunctus est, neque nec habere cunctus est. (Latince: Sahip olacağın şey budur, sahip olamayacağın şey budur.)
(Tapınakçıların toplantı şifresi, kripto kağıtla Karahanlı'ya iletilmiştir.)
  • Kurtlar Vadisi'nde beyazın kaderi kirlenmek, siyahın kaderi suçlanmaktır.
  • Kurtlar Vadisi'nde ölüm, akreple yelkovanın buluşma anıdır.
  • Herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez.
  • Sabır boyun eğmek değildir; sabır, mücadele etmektir.
  • Hem kadın, hem avukat!
  • Her zaman mutluluğun doruğundayken gülünmez, bazen sırf hayata gıcıklık olsun diye uçurum kenarındayken bile gülümseyeceksin.
  • Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa orada güneş batıyor demektir.
  • Hayatta edindiğim tecrübeler, yediğim kazıkların toplamıdır.
  • Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir.
  • Sadece şahlar hamleleri önceden sezer.
  • Kurtlar Vadisi’nde özgürlük, sonu meçhul bir firardır.
  • Hayat, ölümle kumar oynama sanatıdır.
  • Gözden akan bir damla yaş, kimsenin susuzluğunu gidermez.
  • Hukuk insanı sadece yaşatmaz, öldürür de.

Son Sözler

[değiştir]

Karakterlerin ölmeden önceki son sözleri.

  • Göğsümden sık da, vuruşmuş olalım!

(Pala - Polat'a)

  • İhanet, seni Baron yapanları hiçe saymaktır!

(Hüsrev Ağa - Baron'a)

  • Merhamet edin efendim!

(Mehmet Karahanlı - Tapınakçılar'ın liderine)

  • Benim cesedimden elde edeceğin bir şey yok!

(Nizamettin Güvenç - Polat'a)

  • Bana niye Akrep diyorlar biliyor musun?

(Akrep Bekir - Sırtından akrep sokması sonucu ölmeden hemen önce, yanındaki fahişeye)

  • Canpolat...

(Süleyman Çakır - Hastaneye götürülürken yarı baygın halde Polat'a seslenmiştir.)

  • Erhan... Ben niye hiç evlenmedim biliyor musun? Günün birinde bir merminin önüne atılmam iktiza ederse, geride kalacakları düşünüp tereddüt etmemek için! Allah'a çok şükür...

(Seyfo Dayı - Erhan'a)

  • Tuzağa düştük! Akrep Bekir sattı bizi...

(İbrahim Ahıskalı)

  • Pala!

(Aslan Akbey - Arabasında giderken karşı kaldırımda Pala'yı, hem de gözlüğünü çıkarırken ["Sadece ölüler görür"] görünce, endişeli bir havada)

  • Vatan sağ olsun!... İnna lillahi ve inna ileyhi raciun (Şüphesiz Allah'tan geldiniz ve dönüşünüz O'nadır-Bakara, 156)

(Duran Emmi - Aslan Akbey'e)

  • Nasılsın Tuncay?

(Laz Ziya - Cezaevinde müdürün odasında görüşeceği Tuncay Kantarcı'ya, şişlenmeden hemen önce)

  • Iskaladı mı, teslim mi etti?

(Testere Necmi - Polat tarafından vurulup denize atıldıktan sonra Aslan Akbey'in kendisini kapattığı dağ kulübesinde, kendi kendine...)

  • Beni affedin efendim! Bir daha asla hata yapmayacağım!

(Nina - Tilki Andrei'ye)

  • Ne oluyor evladım?!

(Doğu Eşrefoğlu - Düşen helikopterinin pilotuna)

  • Bacın çok şanslıydı. Altımdan geçti.

(Tombalacı Mehmet - Çakır'a)

  • Erdal, ben... ben seni seviyorum lan it!

(Abuzer Kömürcü - Erdal'a)

  • Ne vereceğine bağlı!

(Kılıç - Nizamettin'in "ya Polat sana reddedemeyeceğin bir teklif yaparsa" sorusuna cevap)

  • Piç herif, Allah'ın belası piç! Piç heriiiifff!!!

(Behiç Türkcan - Çakır'ın öldürdüğü üç büyük konsey rakibinden biri)

  • Sen kimsin lan?

(Kirve - Zamanında tüm ailesi ve çevresini öldürttüğü deli Mesut'a)

Notlar

[değiştir]
  1. Ali Candan iken.
  1. Polat, Şevko'nun Elif'i kaçırmak için gönderdiği adamlardan birini öldürmüş, cesedini diğerlerine verirken de "Sen kimsin" sorusuna "Adım Polat... Kimine göre Can Polat, kimine göre Can Alan Polat" demiştir. Şevko, bu sözüyle Polat'ın bu lafına gönderme yapmaktadır.
  2. Ferman, kendisini Western filmlerinin ünlü oyuncusu, eşcinsel olduğu bilinen Rock Hudson'a benzeten birini öldürdüğü için içeri girmiştir ve bu benzetmeye çok kızar
  3. Çakır, Eren'e hemen her seferinde "Ermiş" diye seslenmektedir
  4. https://www.youtube.com/watch?v=DkAHxvoA2Q8?t=563