Hatırla Sevgili
Hatırla Sevgili, 2006-2008 yılları arasında atv'de yayınlanan Türk dizisi.
- Onu yıllardır görmedim. Şimdi neye benziyor bilmiyorum, ama kalbimdeki yeri ayrı, başköşede. Sureti hep gözlerimin önünde. Mağrur, muzip, cazibeli...
- Tam iki ay, yirmi altı gün oldu. Onu son görüşüm olacağını bilseydim başka türlü bakardım yüzüne. Her detayını inceler, ezberlerdim. Bütün kızgınlığıma rağmen hâlâ hayatımın aşkı olması inanılır gibi değil. Onu deliler gibi özlüyorum.
- Bu ayrılık diğerlerine hiç benzemiyor; bu defa sahiden çok uzaktasın, bunu hissediyorum. Belki de babanın durumundan beni mesul tutuyorsun. Belki de haklısın, ama yine de konuşmamız gerekiyordu. Sana muhakkak söylemem gereken bir şey vardı. Muhakkak bilmen gereken bir şey. Şimdi bu yükün altında tek başıma eziliyorum. Çaresizim, Allahım ne kadar çaresizim.
- Şimdi gidiyorsun uzun zaman burada olmayacaksın. Ben ne yapacağım? Bu vaziyette nasıl yaşarım? Üstelik tek başıma
Sezon 1
[değiştir]İkinci bölüm
[değiştir]- Yasemin: Kendimi külkedisine benzetiyorum. Birden sihirli bir biçimde elbisem oldu. Atların çektiği bir arabayla partiye gidiyorum, ama prens benim farkımda değil.
- Lale: Masal da öyledir ya baloya gidene kadar prens kızın varlığından bile haberdar değildir ama sonra...
- Michelle: Bakışmak yetmez. Aşk için ölünür mü? Sevgili gitti, onu bekle. Bu çok saçma.
- Yasemin: Niye saçma olsun bunun gerçek hayatta çok karşılığı var.
- Michelle: Sahi mi? Gerçek hayat böyle mi?
- Yasemin: Benim için aşk uğruna ölünecek bir şeydir. Zaten bu kadar kuvvetli hissetmiyorsan o nasıl aşk olabilir. Ve evet âşık olduğum kişi ile birlikte olamazsam hayatta başka biri ile birlikte olmam. Başka bir birlikteliğin hiçbir önemi yoktur. Gerekirse ömür boyu sevdiğimi beklerim eğer kavuşamıyorsam ona uzaktan bakmak bile bana yetebilir. Platonik bir aşk derin bir mevzu bence.
Üçüncü bölüm
[değiştir]- Necdet: Sahiden doğru insanı bulduysan bu tür kuşkuların asla olmaz. Benim tutkulu aşk konusunda kesin düşüncelerim var. O insana rastlamak zaten bir mucize ve ondan sonra ömrünü onunla geçirmek konusunda tereddüde düşmek... bu mümkün değil.
- Ahmet: Sen de tutkulu aşka inananlardansın öyleyse.
- Necdet: Evet, hem de uğruna her türlü günaha girmeyi göze alanlardan. Bence aşkın kanunu yoktur, engel tanımaz.
- Yasemin: Tabi, sen de defteri gördün.
- Ahmet: Kendimi alamadım Yasemin, beni affet. Yalnız merak ettiğim beni nasıl bu kadar iyi tanıyabildin? Bu kadar mesafe varken bu nasıl oldu, hangi ara? Neden utanıyorsun? Yasemin, yüzüme bak lütfen bunda utanacak ne var? Böylesine hissetmek için ömrünü verenler var. Lütfen bir şeyler söyle Yasemin. Böyle susmak sana yakışmıyor. Yasemin neler oluyor? Bu mucize gibi bir şey, gerçek olmayacak kadar güzel. Hem de çok güzel, Yasemin.
Dördüncü bölüm
[değiştir]- Yasemin: Sen ne dedin?
- Ahmet: Sonsuza kadar elimi bırakma, dedim. Bundan sonra bir an bile yanımdan ayrılma, dedim.
- Ahmet: Ayrılıklar kalpler kırılmadan olmuyor maalesef.
Beşinci bölüm
[değiştir]- Yasemin: Necdet, sen hiç aşık oldun mu?
- Necdet: Oldum evet, hem de harika bir kıza aşık oldum. Çok güzel, ışıl ışıl, o kadar parlak ki o içeri girdiğinde her şeyin rengi bir anda soluveriyor. Çok canlı, çok neşeli, o kadar neşeli ki onun yanındayken tüm sıkıntılar yok oluyor ve çok akıllı, o kadar akıllı ki o yanımdayken duygularımı anlayacak diye ödüm kopuyor.
- Yasemin: Bütün bunları ona söylemedin mi yoksa?
- Necdet: Hayır.
- Yasemin: Neden?
- Necdet: Çünkü o başkasını seviyor.
- Lale: Sevgiyi ne sanıyorsun sen, grip gibi bir şey mi?
- Yasemin: Keşke öyle olsaydı. Bir ilaç alırdım, bu kadar acı çekmezdim.
Altıncı bölüm
[değiştir]- Teo: Sahiden onları havaalanına bırakacak mısın, Necdet?
- Necdet: Sen de duydun işte, babamın arabasıyla onları havaalanına götüreceğim. Belki o vakit Yasemin'i tamamen kaybettiğimi idrak edebilirim.
- Rıza: Ahmet’i ne kadar severim bilirsin ama mesele o değil. Memlekette son zamanlarda olanlar o aile ile bir araya geldiğimiz an gerginlik başlıyor, hem biz durumu kabullensek bile onlar kabul etmez seni. İstenmediğin bir eve gelin mi gideceksin? Bu söylediklerimin hiçbiri sana attığım o tokatın mazereti olamaz. Beni affet Yasemin. İyi geceler.
- Şevket: Hiç şüphem yok, bu yanlış bir ilişki. Sen o ailenin yetiştirdiği bir kızla mutlu olamazsın. Onları küçümsediğim için böyle konuştuğumu sanma. Elmalarla armutlar yan yana gelemez oğlum.
- Yasemin: Niye tercih yapmam gerekiyor? Ahmet’i seviyorum, seni de seviyorum. Niçin beni arada bırakıyorsun?
- Rıza: Kes ağlamayı! Göz yaşlarınla beni ikna edemezsin! Çok kızdım sana, çok! Onu görmeni yasaklıyorum! Bir daha tekerrür ederse okula da gidemezsin bilmiş ol!
- Yasemin: Sözünü böyle mi geçireceksin, bana yasaklar koyarak mı? O zaman sizin için söylenenler doğru. Demek, haksız yere insanlara yasaklar getiriyorsunuz. Her şey istediğin gibi olsun diye bunun adına da demokrasi diyorsunuz.
- Ahmet: Bu kadar kızacak ne var, hâlâ anlayamıyorum.
- Selma: Babanın neden bu kadar kızdığını anlayamıyorsan boşuna uğraşma, hiçbir zaman anlayamazsın.
- Ahmet: Hissiyatsız olduğumu mu ifade etmeye çalışıyosun anne?
- Selma: Bilmem, bunu sen söylüyorsun.
- Ahmet: Kızdığın zaman nasıl zehir gibi oluyorsun.
- Selma: Bizim bu mevzuda kızmamızın senin için bir manası var mı? Mesela Yasemin ile görüşmekten vazgeçecek misin? Tahmin etmiştim.
Yedinci bölüm
[değiştir]- Yasemin: Ne kadar mutluyduk, böyle olacağı aklımıza gelir miydi hiç? Biz niçin bu kadar talihsiziz Ahmet? Niçin her şey bize mani oluyor?
- Ahmet: Talihsiz miyiz? Hiç sanmıyorum. Böyle bir aşka herkes sahip olabilir mi? Bence çok talihliyiz.
- Yasemin: Şimdi evlenmiş olabilirdik. Senin karın olabilirdim.
- Ahmet: Olacaksın bir tanem, olacaksın.
- Yasemin: Bana o kadar uzak görünüyor ki...
- Ahmet: Sen zaten benim karımsın, gerisi formalite. Ben sana ömür boyu bağlandım Yasemin.
- Yasemin: Ben de, ben de.
- Ahmet: Ağlama sevgilim, ağlama. Seni üzgün görmeye dayanamıyorum. Geçecek bu günler, göreceksin, geçecek. Bu kalbim... bu kalbim... bu kalbim tamamen senin. Seni çok seviyorum. Çok mutlu olacağız söz veriyorum.
- Yasemin: Ya o gün hiç gelmezse.
- Ahmet: Olur mu öyle şey? Gelecek sevgilim. Gelecek, bana güven.
- Rıza: Çocuklarım, karım nasıl burnumda tütüyor; bilemezsin. Sen onlardan bir teselli getirdin bana. Kızımın cıvıl cıvıl sesi hala kulağımda. Bak sevdiğin çöreklerden aldım diyor sanki. O benim ilk göz ağrım Ahmet. O benim bembeyaz Ada Yasemin'im. Maksadım aranıza girmek değildi. Muhtemel bir mutsuzluğa mani olmaktı.
- Ahmet: Bunun farkındayım Rıza amca. Sizi zor bir vaziyette bıraktığım için kusura bakmayın.
- Rıza: Kızımı çok seviyorsun demek, ama artık bu iki ailenin bir araya gelmesi mevzu bahis olamaz.
- Ahmet: Sizin için bir şey yapmak istiyorum Rıza amca.
- Rıza: Yaptın zaten, biliyorsun. Hayatımı kurtardın, unuttun mu? O kazadan sağ çıkmamın tek sebebi sensin.
- Necdet: Seni düşündüm zaten.
- Yasemin: Öyle mi? Neden?
- Necdet: Senin yanında olmak istedim.
- Yasemin: Oldun da. Teşekkür ederim, sen bulunmaz bir arkadaşsın.
- Yasemin: Burada çok özel bir yerim var. Artık biliyorum. Neredeyse Lale kadar önemliyim senin için. Sırlarımızı paylaştık, dertleştik. Bunu ancak çok özel arkadaşlarınla yapabilirsin. Yanılıyor muyum yoksa?
- Necdet: Hayır. Kalbimde çok özel bir yerin var, haklısın.
- Yasemin: Onu görüyor musun?
- Necdet: Kimi?
- Yasemin: Seni anlamayan o hayırsız kızı.
- Necdet: Görüyorum arada, evet.
- Yasemin: Bir gün seni sahiden anlayan birini sevip çok mutlu olacaksın Necdet, buna eminim. Kimse senin kadar bunu hak etmiyor bence.
- Ahmet: Ama yanında olmak, sana kuvvet vermek istiyorum.
- Yasemin: Yanımdasın zaten, bununla bana kuvvet veriyorsun. Ne zaman istesem koşup geleceğini de biliyorum, ama şimdi değil.
- Işık: Baba, nereye gidiyorsun baba? Neden herkes ayakta?
- Rıza: Bir süre burada olamayacağım kızım.
- Işık: Nereye gideceksin ?
- Rıza: Ankara’ya gittiğimi farz edebilirsin ama biraz daha uzun kalacağımı düşün.
- Işık: Zaten uzun kalıyorsun baba, daha uzun mu ayrı kalacağız? Biz de senle gelelim o zaman. Senden ayrılmak istemiyorum. Lütfen gitme baba ne olur!
Sekizinci bölüm
[değiştir]- Ahmet: Yasemin'in kıskançlığını anlayabiliyorum ama senin bu olayı bu kadar basite alman beni sükutu hayale uğrattı. Bu var ya, attığın yumruktan daha ağır geldi Necdet.
- Yasemin: Sensin, değil mi? Hayal görmüyorum. İki ay, yirmi sekiz gün...
- Ahmet: Ve on altı saat...
- Yasemin: Sen resmen bir kadınla...
- Ahmet: Sakın cümleni bitirme! Çok fena bir şey söyleyeceksin, belli.
- Yasemin: O zaman bana o kadının kim olduğunu açıklaman lazım Ahmet.
- Ahmet: Bir tanıdık, dedim. Yetmiyor mu? Bana güvenmiyor musun?
- Yasemin: Kim olduğunu niçin açıklamıyorsun?
- Ahmet: Çünkü... çünkü açıklayamam.
- Yasemin: Açıklayamaz mısın? Aramızda sırlar mı olmaya başladı?
- Ahmet: Yasemin, bana güvenmelisin.
- Yasemin: Sana bir mektup verdi, gördüm. Söylesene neydi o mektup, kime yazılmıştı? Yoksa sana mı? Bunun ayaküstü bir randevu olmadığı o kadar belli ki.
- Ahmet: Lütfen bunu yapma, Yasemin. Beni utandırıyorsun.
- Yasemin: Senin mendilin onda ne arıyordu? Ne vakit ütülendi ve geri getirildi. Çok özel ve yakın bir münasebet mevzu bahis sanki.
- Ahmet: Yanlış düşünüyorsun.
- Yasemin: Michelle ile paylaştığın ama benimle paylaşmak istemediğin bir yakınlıktan bahsediyorum.
- Ahmet: Bu sözler karşısında kendimi müdafaa etmem mümkün değil. O kadar ağır ki ne söylesem altından kalkamam. Sen kalemini kırdın Yasemin, kararını verdin. Beni idama mahkum ettin bile üstelik. Üstelik en büyük cezayı aşkımıza kestin, ama daha çok bana olan güvensizliğine kırıldım. Birlikte kurduğumuz hayallere, yaşadığımız onca şeye rağmen böyle düşünme. Sen hâlâ benim için ne ifade ettiğini anlayamamışsın. Ne yazık, ne yazık Yasemin.
Dokuzuncu bölüm
[değiştir]- Yasemin: Ya bir gören olursa?
- Ahmet: Görsünler benim kimseden korkum yok. Hem başkalarına anlatamayacak kadar yakınlaşmadık mı, görseler ne olur ha? Ahmet Yasemin’i seviyor derler.
- Yasemin: Şevket Bey’in oğlu, Rıza Bey’in kızını seviyor derler.
- Şevket: Biz Yassı adaya adaleti yerine getirmek için gidiyoruz. Rıza ve diğerleri bu anlayışla yargılanacaklar, yoksa senin bundan kuşkun mu var?
- Sevim: Bu mahkemelerde adalet duygusu bir kere zedelenirse ne verilen kararlar ne varılan neticeler milletin vicdanını tatmin eder sonunda. Yıllarca sürecek bir haksızlık ve bir intikam hissi yaratırsınız. Bunu rıza çocukluk arkadaşın diye söylemiyorum, adalet karşısında bir karar bekleyen bir insan, bir vatandaş olduğu için söylüyorum.
- Yasemin: Burası hayatta en mutlu olduğum yer Ahmet İnsana tuhaf bir yalnızlık duygusu veriyor. Şu koca dünyada sadece ikimizin yaşadığını düşündüren bir yalnızlık. Sadece deniz, tabiat, sen ve ben.
- Ahmet: Bunu sana Paris’te takacaktım aslında, evlendiğimiz zaman.
- Yasemin: Ne güzel.
- Ahmet: Maalesef buna imkan bulamadık, ama, ama artık sen benim karımsın Yasemin. En sevdiğimiz yerde evlendik biz. Deniz, martılar, ağaçlar şahidimiz oldu. Bundan daha güzel evlilik olur mu.?
- Yasemin: Bu adaya son gelişim olabilir.Artık burada bir evimiz yok Ahmet, misafir gibi gelmeyi de yüreğim kaldırmaz, güzün verir.
- Ahmet: Şimdi içimden sana nasıl sarılmak geldi bir bilsen dua et ki iskelenin tam ortasındayız. Adaya son gelişin olabilir mi hiç, ben yanındayken böyle bir şeyi nasıl söylersin? Burada bir evimiz olacak Yasemin, ikimizin evi sana burada bir ev alacam göreceksin. Bahçesi ada yasemini kokan bir ev. Çocuklarımız da bizim gibi burada büyüyecekler.
- Yasemin: Yaşını başını almış bir manolya ağacı da olsun, tamam mı?
- Ahmet: Tamam sevgilim, sen ne istersen o olacak.
- Yasemin: Nizam tarafını daha çok seviyorum.
- Ahmet: Ben de çünkü gizli gizli buluştuğumuz sokaklar orada.
- Yasemin: En mühim buluşma yerimiz.
- Ahmet: Sevda Tepesi.
- Yasemin: Sevda Tepesi.
- Ahmet: O vakit nizamda bir ev alırız. Canım benim.
- Yasemin: Babam zayıf bir anında mühim bir hata yapmış Ahmet. Öyle bir hata ki hala hepimizi derinden etkiliyor. Üstelik annemin de olanlarda haberi var. Bunu nasıl sineye çekti anlamıyorum.
- Ahmet: Annen olgunluk göstermiş Yasemin Az önce sen de söz ettin ya bir hata dedin. Herkes hata yapabilir. Öyle değil mi? Annen de böyle düşünmüş olmalı.
- Yasemin: Doğru, herkes hata yapabilir. Sen böyle bir hata yapar mıydın?
- Ahmet: Asla! ben asla seni üzecek bir şey yapmam. Hele başka bir kadın, bu mümkün değil. Benim için ne ifade ettiğini anla artık Yasemin. Beni boşuna imtihan etme. Evet senin için sayfalar dolusu yazmadım. Karşılığını beklemeden yıllar boyu sevmedim. Bu mevzuda seninle boy ölçüşemem ama karşında aşkınla dopdolu bir adam duruyor. Her saniye seni düşünen, yanındayken bile seni özleyen bir adam.
- Yasemin: Teşekkür ederim, bunları duymaya ihtiyacım vardı.
- Ahmet: Seni çok seviyorum Yasemin.
- Şevket: Merhaba Rıza.
- Rıza: Merhaba Şevket.
- Şevket: Nasılsın?
- Rıza: İyiyim, teşekkür ederim, sen nasılsın?
- Şevket: Fena değil, buyur. Beni görünce şaşırmadın.
- Rıza: Hayır. Gazeteden okuduğum zaman şaşırmıştım. Artık hiçbir şeye şaşırmıyorum.
- Şevket: Rıza ben seninle bu şartlar altında karşılaşmayı istemezdim. Çok müteessirim Rıza.
- Rıza: Başlayalım mı?
- Rıza: Ben ve partili diğer arkadaşlarım halkımızı hayal kırıklığına uğrattığımız için çok üzgünüz. Demokrasilerin hataları olabilir. Biz de bu hatayı işlemiş olabiliriz. Ama bu hatanın düzeltilmesi de seçimler işi çözebilirdi. İhtilal demokrasinin fırsat ve imkanlarını bir gecede yok ederek, memleketin en az 50 yıllık geleceğinde demokrasinin nefesini kesmiş bulunuyor. Ve maalesef şimdi karşımızda bunun mesuliyetini fark etmiş bir mahkeme göremiyoruz.
- Salim Başol: Size mahkeme ile alakalı fikirleriniz sorulmadı. Bu mevzuda söz söyleyecek vaziyette değilsiniz. Siz suçlanmakla ilgili olduğunuz davalarda kendinizi temize çıkarmakla mükellefsiniz. Otur yerine
- Rıza: Bunu şahsi şefaat değil milletin adalet ahlakını size hatırlatmak için söylemiştim.
Onuncu bölüm
[değiştir]- Ahmet: Biran önce evlenmemiz lazım Yasemin. Bu kadar yakınlaştıktan sonra daha fazla bekleyemeyiz. Bize yakışmıyor. Kendimi çok kötü hissediyorum, hem seni çok özlüyorum, hep yanımda ol istiyorum. Öte yandan da vicdan azabı içindeyim.
- Yasemin: Niçin kendini suçlu hissediyorsun? Bunu ikimiz de istedik ben pişman değilim.
- Ahmet: Ben de değilim nasıl pişman olurum. Hiç bu kadar mutlu olmadım ben. Senin yanında rüyada gibiyim. Yasemin aslında söylemek istediğim bu değildi.
- Yasemin: Anladım merak etme. Ama nasıl olacak Ahmet artık gizlice evlenemeyiz. Müsaade isteyecek durumumuz da yok. Niçin bu kadar acele ediyorsunuz diye sormazlar mı. Bu kadar yakınlaştığımızı kimseye söyleyemeyiz İlk fırsatta babamla konuşmaya çalışırım Ahmet. Sana karşı çok iyi şeyler hissediyor farkındayım. Onun müsaadesi benim için yeter.
- Ahmet: Benim için de
- Necdet: Yasemin Ahmet ile görüştüğünü biliyorum.
- Yasemin: Öyle mi?
- Necdet: Öyle...
- Yasemin: Biz o mevzu açıklığa kavuşunca tekrar..
- Necdet: Affedersin, affedersin o mevzu açıklığa kavuştu mu?
- Yasemin: Sana anlattım ya
- Necdet: Bana sadece birinin Ahmet lehine şahitlik ettiğini söyledin. Güya Ahmet o gördüğümüz kadınla başka birisi arasında bir çeşit kuryelik yapıyormuş. O da güya…
- Yasemin: Öyle gibi
- Necdet: Öyle gibi... Öyle gibi de bu hiç ikna edici bir şey değil ki yasemin. Sen her söylenene böyle nasıl inanabiliyorsun
- Yasemin: Bu öyle her söylenene inanmak değil ki Necdet
- Necdet: Lütfen yasemin!
- Yasemin: Bilmediğin şeyler var.
- Necdet: Lütfen yasemin!
- Yasemin: Bazı şeyler var bu yüzden de vaziyeti anlamaman…
- Necdet: Ben her şeyi gayet iyi anlıyorum! Sen bu mevzuda hislerine yenik düştün o kadar! Benim asıl anlamadığım şey ne biliyor musun? Bütün bu olanlardan sonra Ahmet ile hala nasıl görüşüyorsun, asıl ben bunu anlamıyorum?
- Yasemin: Ben bugün seninle konuşmakla hata yaptım galiba baksana her şeyi yanlış anlıyorsun.
- Necdet: Ahmet’i affettiğine inanamıyorum Yasemin, beni çok büyük hayal kırıklığına uğrattın. Gözün o kadar kapanmış ki… O kadar kapanmış ki onu mazur gösterecek her türlü bahaneye inanacak hale gelmişsin.
- Yasemin: Hiç de değil
- Necdet: Saçma sapan bir bahane ile karşına çıkıyor ve bu mantıklı bir şey mi diye sormuyorsun bile kendine Yasemin. Asıl bir de beni, asıl bir de ne kızdırdı biliyor musun? Bana bu kadar kolay yalan söyleyebilmen! Çocuk kandırıyor gibi hem de…
- Yasemin: Mecbur kaldım diyorum Necdet. Ben mecbur kaldım. Bilmediğin şeyler var.
- Necdet: Yasemin lütfen bana aynı şeyleri söyleyip durma, komik oluyorsun.
- Yasemin: Bunu sen mi söylüyorsun? Kulaklarıma inanamıyorum ben pastanede çalışmaya devam edemem. Hakkımda böyle düşünüyorsan olmaz.
- Şevket: Ona bir mektup yazdınız, kimin aracılığıyla yolladınız; Çünkü normal posta kaydıyla gelmediğini biliyoruz.
- Keriman: Yassıada'ya geçen bir mahkum yakınından rica ettim. Götürmeyi kabul etti. İsmini hatırlamıyorum.
- Şevket: Münasebetinizin platonik seviyede kalmadığı hemen anlaşılıyor. Sanık, isteklerini karşılamanız için sizi zorluyor muydu?
- Keriman: Sayın savcı lütfen soracağınız sorularda hem benim hem de ihtilalin haysiyetine saygı gösteren bir üslup kullanınız. Bu konuda hiçbir suçu olmayan bir insanı benim üzerinden kirletmeye hakkınız yok.
- Şevket: Muhterem başkanım şahit haddini aşıyor.
- Salim Başol: Sen üstüne vazife olmaya şeylere karışma yoksa atarım seni dışarı.
- Avukat: Muhterem reis bey savcı da haddini aşıyor. Hem vesikanın ne olduğunun tetkik etmekten mahrumuz, hem de savcının mesnetsiz suç isnadı karısında savunmasız bırakılıyoruz. Şahidi duruşmaya çağıran sizsiniz ama şahidin söylediklerine saygı göstermiyorsunuz. Ya adil bir şahide tahammülünüz yok, ya da haksızlığınızın teşhir edilmesinden korkuyorsunuz.
- Salim Başol: Savcıya saygılı olunuz. Bu mahkeme avukatların laf cambazlığını kaldırmaz. Yoksa ikinizi de tutuklarım.
- Rıza: Burada bütün hayatımı gözden geçirme imkanım oldu. Yasemin, geriye dönme fırsatım olsa bazı şeyleri asla yapmazdım. Özellikle anneni üzecek şeyleri. Bana kızmakta yerden göğe kadar haklı ne diyebilirim. Ona de ki, onu çok sevdiğimi söyle.
- Yasemin: O da seni çok seviyor baba.
- Rıza: Biliyorum yoksa burada olurdu. Bu manada neredeyse gelmeyişine sevindim. Sen çok güçlü bir kızsın Yasemin. Bunu hep biliyordum. Bütün zorluklara rağmen ona sahip çıkışın bunu gösteriyor. Bu gücün karşısında kimse duramadı. Annenle kardeşine kuvvet vereceksin. Buna ihtiyaçları olacak. En mühimi ne olursa olsun tahsilini bırakmayacaksın söz mü?
- Yasemin: Babacım bunları niçin şimdi konuşuyoruz?
- Rıza: Söz ver bana
- Yasemin: Söz...
- Rıza: Ahmet’i ne kadar çok sevdiğini biliyorum. O da seni çok seviyor, o kadar belli ki.. Ama bu münasebetin sonu yok maalesef Yasemin. Ben müsaade etsem bile onun ailesi müsaade etmez. Hayatta acılarla sevinçleri sana getirecek. Bunları cesaretle karşılamayı öğreneceksin... Bu güç sen de var. Ama kendini fazla üzmeyeceksin, tamam mı? Canım kızım benim. Bembeyaz ada yaseminim benim.
- Yasemin: Babacım…
- Rıza: Eve git artık.
On Birinci bölüm
[değiştir]- Salim Başol: Rıza Ünsal, savcının iddianamesini dinledin. Bu mevzuda ne diyorsun?
- Rıza: Muhterem başkan, savcı beyin sualini tek kelimeyle cevaplamak hem mümkün değildir, hem de adil olamaz. Eğer muhterem başvekil savcı beyin iddia ettiği gibi bir diktatör olsaydı grup toplantılarında yaprak bile kıpırdamazdı.
- Şevket: Milletvekilleri sakince dinleyip sadece emirlere itaat ederlerdi.
- Rıza: Hayır bu asla doğru değildir. Bu son derece haksız ve ağır bir iftiradır. Demokrat Partinin grup toplantılarında memleketin meseleleri müzakere edilir ve her milletvekili, her konuda, her fikrini açıkça ortaya koyabilir.
- Salim Başol: Sesini yükseltmeden konuş, yoksa sustururum.
- Rıza: Sayın başkan, demokrat parti grubunda milletvekillerinin böyle gelişigüzel susturulduğuna dair tek bir örnek yoktur.
- Salim Başol: Mahkemeye saygılı ol.
- Şevket: Kayseri'de, Topkapı'da milli şef İnönü’ye yapılan saldırıları neden grup toplantısında ele almadınız neden mecliste görüşülmesini engellediniz?
- Rıza: Sayın savcı milli şefin asabiyetini yakından tanır, Ama Adnan Beyin nezaketini bilmez. Birini görmezlikten gelip diğerini keyfine göre saptırırsa diktatörlük dediğiniz şey böyle başlar.
- Şevket: Muhterem başkan lütfen sussun. Hiç kimse yüce mahkemenize ve savcılık makamımızı bu şekilde suçlayamaz.
- Rıza: Bu durumda hangi vicdan Adnan bey için diktatör diyebilir.
- Şevket: Muhterem başkan, sanık hala aynı ısrar içinde mahkememize hakaret etmektedir.
- Rıza: Savcı Bey eğer bir haklının savunmasını hakaret sayıyorsanız Bilin ki bu mahkeme adalet duygusundan mahrumdur.
- Salim Başol: Mahkemeye saygılı ol, otur yerine, haddini bil.
- Menderes: Bu daracık yer bu karanlık, aylardır süren bu yalnızlık bana derin düşünme imkanı verdi. Nelerle suçlanıyoruz nelerle… İlerde bizden nasıl bahsedecekler acaba Rıza? Gelecek nesiller bizim için ne düşünecekler?
- Rıza: Mühim hatalarımız oldu bunların cezasını çekeceğiz elbette ama bize haksızlıklar da yapıldı. Bunu da zamanla görecekler efendim.
- Menderes: Hafızayı beşer nisyan ile maluldur Rıza.
- Rıza: Haklısınız efendim, millet hafızası her şeyi çabucak unutuyor.
- Şevket: Bitti Selma. O kararların alınmasında hepimizin bir derece payı var. Salondan çıkmadan önce Rıza ile göz göze geldik. O anı hayatımın sonuna kadar unutamayacağım. Dargın değildi. Başka bir şey sanki, artık ona kurşun işlemez gibi bir hal... Başı önde dimdik salondan çıkıp gitti. Mahkemede çok cesur davrandı, inançlarını sonuna kadar müdafaa etti. Hakimlerden merhamet dilenmedi. Beni hiç şaşırtmadı. O hep böyleydi zaten. Birlikte koştuğum, oynadığım, sandala binip balık tuttuğum, kıyasıya yüzme yarışları yaptığım, ilk sarhoşluğumu yaşadığım çocukluk arkadaşım Rıza, hep böyleydi.
- Yasemin: Babamı asacaklar Şevket Amca. Buna müsaade edecek misiniz?
- Şevket: Çok müteessirim.
- Yasemin: O zaman buna mani olacak bir şeyler yapın Şevket Amca
- Şevket: Yasemin benim o kadar selahayetim yok.
- Yasemin: Keşke kararlar verilirken mani olabilseydiniz. Babam bu kadar ağır bir cezayı hak edecek ne yaptı?
- Şevket: Ölüm cezası kimse için temenni edilemez. Ama mahkeme sadece kanunları tatbik etti.
- Yasemin: O zaman bana izah edin, anlamıyorum çünkü, babam birini öldürmedi. Kimseye kötülük etmedi. Hırsızlık yapmadı. Benim bilmediğim hangi suç onu idama götürüyor? Hangi suç, hangi suç Şevket amca?
- Şevket: Anayasayı ihlal suçu
- Yasemin: 146'ya 1. Bunun için ne yapmış? Anayasayı ne şekilde ihlal etmiş?
- Şevket: Mahkemeleri sen de takip ettin, biliyorsun.
- Yasemin: Yani her şey bitti mi?
- Şevket: Hayır, bitmedi henüz her şey bitmedi. Milli Birlik Komitesinin kararı bazı şeyleri değiştirebilir.
- Yasemin: Ya değiştirmezse? O zaman ne olacak? Çok az vakit kaldı, Şevket amca çok az...
- Yasemin: O sizin çocukluk arkadaşınız Şevket Amca. Komitenin kararını bekleyemeyiz. Önceden bir şeyler yapmamız lazım. Yoksa çok geç kalabiliriz. Ya şimdi babamı kurtarabiliriz, ya da hiç. Onun için yapabileceğini bir şey yok mu? Bunu mahkemede yapmadınız, bari şimdi yapın.
- Şevket: Komite saat altıda toplandı Yasemin artık onlara ulaşmanın imkanı yok.
- Yasemin: Şevket Amca, Şevket Amca ne olur babamın ölmesine engel olun. Sizden başka kimse bunu yapamaz. Sizden başka gidecek kimsemiz yok hayatta. Ne olur babamı kurtarın..
- Şevket: Yasemin, maalesef beklemekten başka yapacak hiçbir şeyimiz yok. Maalesef… Ne kadar üzgün olduğumu bilemezsin. (sarılırlar)
- Yasemin: Babam, babam ölüyor.
- Ahmet: Daha her şey bitmedi, hala bir umut var.
- Yasemin: Bir umut var. Söylenecek başka bir şey de yok. Gerçek bu… Ahmet'in babası Şevket Gürsoy, Yasemin'in babası Rıza Ünsal'ın idam hükmünü imzaladı. Asıl gerçek bu. Bizim bir türlü görmek istemediğimiz gerçek. Bu gerçekle nasıl yaşanır. Hangi zaman bize ilaç olabilir. Birlikte olmamızı istemediler ve artık haklılar.
- Ahmet: Sen ne diyorsun Yasemin.
- Yasemin: Bu kadar büyük bir acının üstüne nasıl mutluluk kurulabilir? Sana baktığımda sadece seni görebilir miyim artık? Böyle bir geceyi nasıl unuturum?
- Ahmet: Evet, evet haklısın böyle bir geceyi ikimiz de unutamayız ama olanlardan dolayı çaresizlik içindeyim ve ne yazık ki elimden bir şey gelmiyor. Böyle bir günde yanında olmak istiyorum ama aynı anda sana büyük bir acı veriyorum.
- Yasemin: Bu geceden sonra artık birlikte olmamız mümkün değil, Ahmet. Mümkün değil.
- Ahmet: Mutlaka bir yolu olmalı.
- Yasemin: Bütün yolları tecrübe ettik. Uzaklara gidip evlenmeyi. Ailelerimizi ikna etmeyi hatta onları reddetmeyi bile göze aldık. Ama öyle bir şey başımıza geldi ki bununla başa çıkmamız imkansız. Babamın hayalini görüyorum, tek başına ipe doğru ilerliyor. Artık kabul etmeliyiz Ahmet.
- Ahmet: Mutlaka bir çare olmalı.
- Yasemin: Hayatımın sonuna kadar tek aşkım olacaksın, ne yaşarsak yaşayalım bunu sakın unutma.
- Ahmet: Yasemin!!
- Yasemin: Şimdi arkamı dönüp gideceğim
- Ahmet: Yasemin!
- Yasemin: Sana bir daha bakmayacağım. Eğer yüzünü bir daha görürsem yapamam.
- Ahmet: Yasemin!
- Selma: Ben de istediğin oldu diye düşünüyordum. Yassıada da haksızlık yapıldığını düşünüyorsun. Birileri de bunun cezasını çekmeliydi. Mesela baban...
- Ahmet: Anne böyle bir şeyi nasıl söylersin? Babamın hasta olduğunu bilsem o kadar üstüne gider miydim hiç?
- Selma: Onun ne kadar üzgün olduğunu nasıl anlayamadın? Yaşadıklarının kolay olduğunu mu zannediyorsun?
- Ahmet: Bu onun tercihiydi anne, kabul etmeyebilirdi.
- Selma: Sen hiç sonradan pişman olduğun bir şey yapmadın mı? Hatalar hepimiz için. Ama birbirimizi anlamalıyız. Sen de intikam peşindeydin.. Sanki o idamların diyetini istedin ve aldın. Şimdi baban da ötekiler gibi ölümle karşı karşıya.
- Ahmet: Babama bir şey olursa en az senin kadar üzüleceğimi nasıl anlamazsın anne?
On İkinci bölüm
[değiştir]- Yasemin: Biz Ahmet’le ayrıldık anne. Beraber olmamız imkansız hale gelmişti, hele babam…
- Nezahat: İsabetli bir karar verirmişsiniz. Hayat nasıl da bildiğini okuyor. Ne yaparsan yap kendi yolunda gidiyor. Bu defa dirençli ol Yasemin, bu gelgitler meseleyi sizin için daha üzücü hale gelir. Şimdi ondan başkasını gözün görmüyor biliyorum, ama zaman en iyi ilaçtır kızım, her şeyi zamana bırak. Yeniden seveceksin, bir ailen olacak, çocukların olacak. Bugünlerin hatırası ile hayatının sonuna kadar yaşayamazsın. Kendini bu kadar harab etme.
- Necdet: Yasemin ne olur dur!
- Yasemin: Gelme Necdet, sakın gelme. Yalnız kalmak istiyorum. Git buradan!
- Necdet: Tamam, tamam gelmiyorum, tamam. Yasemin bunu neden yapıyorsun?
Bu kadar çaresiz ne olabilir neden konuşmuyoruz. Bana anlatabilirsin?
- Yasemin: Anlatamam, Anlatamam Necdet. Ne olduğunu bilmiyorsun. Bilmiyorsun. Bilsen…
- Necdet: Bu kadar çaresiz ne olabilir Yasemin? Yasemin elini ver bana Yasemin. Yalvarırım ne olur Yasemin yapma, istediğin şeye şahit olmamı mı istiyorsun?
Ben sensiz sonra nasıl yaşarım? Lütfen dur, lütfen. Ben sensiz ne yaparım, bunu neden yapıyorsun?
- İsmet İnönü: Memleketin adaletine daima inandım. Eminim ki hakkında hayırlı olan yapılacaktır.
- Berrin Menderes: Elbette adalete hürmetim var. Lütfen bana inanınız paşa hazretleri. Bu mahkemeden hiç adalet beklemiyorum. Ben ve çocuklarım kaderimize razı olduk; Çünkü mukadderat içimizdeki manevi zenginliğimizdir.
- İsmet İnönü: Sizi çok takdir ediyorum Berrin hanımefendi.
- Berrin Menderes: İnanınız ki paşa hazretleri bu mahkeme Adnan Beyi muhakeme etmek için değil mahkum etmek için kurulmuştur. Bu parmaklar adaletin kestiği hiçbir hükümle acımaz ama adalete maruz değiliz. Lütfen ölüm cezasının ertelenmesi için temasını tekrarlayın. Bunu hem Adnan Bey için, hem memleketimin geleceği için, hem de demokrasinin akıbeti için istiyorum. Türk milletinin adalet ahlakı için istiyorum. Vicdanımızda azab, ruhumuzda isyan var ufku bile olmayan elem deryasındayız.
- İsmet İnönü: Adnan beyin akıbeti ne olursa olsun biliniz ki şerefli bir isimden başka alnına sürülecek hiçbir leke kalmayacak.
- Adnan Menderes: Ellerim titriyor, izin verirseniz oğlum Yüksel'e bir vasiyet yazdırmak istiyorum.
Oğlum Yüksel'e, Allahımdan sözlerimin sana ulaşmasını niyaz ediyorum. Sureti katiyede etrafına inanmayacaksın. Bankadan para alınma istemini asla tavassut etmeyeceksin. Beşeri zaafların dışında benim suçlu olduğuma katiyen inanmayınız. Cesaretinizi hiçbir surette kaybetmeyiniz. İnandığın şeyi tahakkuk ettiremiyorsan biran evvel mevkiinden ayrıl. Bütün bu olanlardan sonra da benim mefkurem olan vatanıma ve milletime varlığınla hizmet etmekten faik olma. Ruhumla daima sizin yanınızda olacağım, sizi şefkatle anıyorum. Ben hakkımı helal ediyorum, siz de hakkınızı bir kere daha helal edin. Hayatıma veda etmek üzere olduğum şu anda devletime ve milletime ebedi saadetler diliyorum. Bu arada karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum. Küskün değilim. Hiçbir dargınlığım yok. 17 Eylül 1961 - Adnan Menderes
- Lale: Ya günün birinde bu cezalar fazlaymış diye düşünülürse?
On Üçüncü bölüm
[değiştir]- Lale: Sen bana şu işin aslını, esasını anlatsana ağabey. Bu sürpriz evlilik kararını neden verdiniz? Bana Yasemin'e aşık olduğunu söyleme sakın. Çünkü o Ahmet...
- Necdet: Lalecim, istersen buna aşk evliliği demek yerine birbirini seven iki insanın evliliği diyelim ve seni de mutlu etmiş olalım, tamam mı? Lalecim ben Yasemin'i yıllardır tanıyorum. Ailesini tanıyorum. Onlar benim ailemi tanıyorlar ve seviyorlar. Ayrıca kardeşimin en yakın arkadaşı, daha ne olsun.
- Lale: Neredeyse görücü usulü bir izdivaç diyeceksin.
- Necdet: Lale kendini bu fikre biran önce alıştırsan iyi olur. Çünkü bizim kararımız kesin.
- Lale: Onun en yakın arkadaşı olmasam, olan bitene şahit olmuş olmasam, belki bu izdivaca inanabilirdim. Benim için mühim olan senin mutluluğundur ağabey, ama bu mevzuda tereddütlerim var.
- Teo: Sonunda hayallerin gerçek oluyor Necdet, sevdiğin kızla evleniyorsunuz.
- Necdet: Ama benim hayalim bu değildi ki. Ben onun da beni sevmesini istemiştim.
- Teo: E bu imkansız değil ki Necdet, bak şimdi bütün hayatınız birlikte geçecek. O da seni yakından tanıyacak
- Necdet: Ve sonra bana aşık olacak? İtiraf edeyim ki benim de gizli hayalim bu. Belki bir gün o da sever beni
- Teo: Bence sen bunu herkesten çok hak ediyorsun.
- Rıza: Yaşadıklarımız hepimize ağır bedeller ödetti Yasemin. Bunu en ağır biçimde ödeyenlerden biri de sendin. Bu izdivaç seni mesut edecekse benim bir itirazım olamaz.
Zaman en iyi ilaçtır. Necdet, sana çok iyi bir hayat arkadaşı olacaktır kuşkum yok.
- Ahmet: Bana söyleyecek lafın yok mu Necdet? Tabii ne söyleyebilirsin ki. O vakit ben sorayım bu izdivaç nasıl oldu, nasıl? Ne zaman karar verdiniz? Bunlar ne zaman oldu?
- Necdet: Ahmet sana hesap vermek mecburiyetinde değilim.
- Ahmet: Hayatımın aşkını elimden aldın ve bana söyleyecek bir lafın bile yok öyle mi? Onu nasıl ikna ettin?
- Necdet: Ahmet, Yasemin bana kesin olarak ayrıldığınızı söyledi. Bu mevzunun tamamen kapandığını söyledi.
- Ahmet: Sen de hemen ona evlenme mi teklif ettin? Neden? Ne oldu da birden evlenmek aklınıza geldi?
- Necdet: Bu bizim Yaseminle aramızdaki bir mesele. Konuşulacak bir şey yok. Bence sen de kapat artık.
- Ahmet: Bu mevzu kapanmaz Necdet. Göreceksin. Hayat sana bunu gösterecek. Buradan uzaklaşmamı fırsat bildin, Yasemin’in içinde bulunduğu ruh halini kullandın. Necdet, bu izdivacı beni unutmak için yaptı anlamıyor musun? Başka türlü kopmamız mümkün değildi. Onun hayatı boyunca tek aşkı benim, ne yaşarsak yaşayalım bu hiç değişmeyecek! Bu saçma evliliği hiç ciddiye almıyorum.
- Necdet: Ahmet bunu kabul etmenin zor olduğunu biliyorum. Ama anlasan iyi olur.
- Ahmet: Yasemin şimdi senin karın mı oldu? Öyle mi zannediyorsun? Nikah defterine atılan saçma bir imza bizi ayıramaz.
- Necdet: Ahmet, bu fikre biran önce alışsan iyi olur. Hayal dünyasında yaşamaktan biran önce kurtul. Evet, Yasemin artık benim karım oldu. Anla bunu.
- Ahmet: Oydu değil mi? Bir türlü ilanı aşk edemediğin kız, Yasemindi değil mi? Bunu nasıl da anlayamadım, nasıl, nasıl!
- Necdet: Ahmet sana bunu açıklamak zorunda değilim.
On Dördüncü bölüm
[değiştir]- Necdet: Ahmet, çok zor günler geçirdi. Lüzumundan fazla acı çekti ve bunların çoğundan senin haberin bile yok. Artık huzurlu bir hayatı hak ediyor ama sen böyle etrafında dolaştığın sürece…
- Ahmet: Bu huzurlu hayatı sen mi vereceksin ona?
- Necdet: Evet ben vereceğim.
- Ahmet: Şu konuştuklarımıza bak inanılır gibi değil. Yaseminden bahsediyoruz. Sanki, sanki benim için bir yabancıdan bahseder gibi. Yabancı olan sendin. Peki ne vakit ona bu kadar yakın oldun da sahiplenerek onunla konuşur hale geldin?
- Necdet: Kocası olmak yeterince yakın olmak değil midir sence?
- Ahmet: Sen onun kocası filan olamazsın. Onunla yaşadıklarımızdan sonra hiç kimse olamaz. Bu öyle sıradan bir aşk hikâyesi değil. Ben onun...
- Selma: Yasemin' in Necdet'le evlendiğini duydum. Ne vaziyette olduğunu tahmin ediyorum.
- Ahmet: Ben iyiyim merak etme anne. Önce öleceğimi zannettim, ama hayattayım, Ölünmüyormuş.
- Selma: Belki böylesi daha iyi Ahmet. Ayrılmasaydınız daha çok acı çekecektiniz?
- Ahmet: ...
- Kol düğmelerinin hediye edilişi
- Yasemin: Doğum günün kutlu olsun, Beğendin mi?
- Ahmet: Bana hep seni hatırlatacak.
- Yasemin: Hatırlamak için uzaklaşmak gerekir.
- Ahmet: Doğru.Ben hep yanında olacağım
- Yasemin: Ben hep yanında olacağım.
- Yasemin: Seni her zaman seveceğim.
- Ahmet: Seni her zaman seveceğim. Bu kol düğmeleri aşkımızın nişanesi.
On Beşinci bölüm
[değiştir]- Necdet: Kimimiz inzivaya çekilmek için uzaklara gideriz. Kimimiz kendi içimize.
- Ahmet: Bir vakitler bir arkadaşım benim hep uzaklarda yaşadığımı bu sebeple memleketimi hiç tanımadığımı söylemişti. Haklı çıktığı başka şeyler de var beni sükutu hayale uğrattığı şeyler de. Hayatımı çok derinden etkilediği inkar edilemez.
- Ahmet: Yasemin bebek bekliyormuş anne. Hala umudum varmış meğer. Hala birlikte olmayı hayal eder dururmuşum. Onun başkasının karısı olmasına tahammül etmek için uzaklara gittim, ama bir çeşit hapis cezasıydı sanki. Bir gün bitecek bu ceza, bitecek ben de kavuşacağım, Ama artık her şey bitti. Biran evvel gitmek istiyorum anne. Bir gün bile burada kalmak istemiyorum. Yoksa bu acı bitmeyecek.
On Altıncı bölüm
[değiştir]- Ahmet: Merhaba.
- Yasemin: Merhaba.
- Ahmet: Demek aynı trendeymişiz.
- Ahmet: Anakaraya mı?
- Yasemin: Evet, sen?
- Ahmet: Ben de… Sanırım bir süre daha buradayız, oturalım mı?
- Yasemin: ....
- Ahmet: Soğuk değil mi?
- Yasemin: Evet, ama güzel.
- Ahmet: Herkes iyi mi?
- Yasemin: İyi. babam geçen hafta eve döndü.
- Ahmet: Öyle mi? çok sevindim.
- Yasemin: Sağlığı bozuldu. Sık sık hastalanır olmuştu. bu sebeple bıraktılar.
- Ahmet: zaten bir aftan söz ediliyordu. Rıza amca da uzun zamandır Kayseri’deydi değil mi?
- Yasemin: ...
- Ahmet: .... Kaç sene oldu?
- Yasemin: Çok oldu. Hesaplamak istemedim.Umutsuz bir vaziyetse hesaplamak istemiyor insan.
- Ahmet: Yalnız mı gidiyorsun?
- Yasemin: Hayır, kızımla birlikte. O içerde uyuyor.
- Ahmet: Kaç yaşında oldu?
- Yasemin: Mayısta 5 yaşında olacak.
- Ahmet: Sana mı benziyor?
- Yasemin: Galiba, galiba bana benziyor. Sadece fiziksel olarak değil, o da resim yapmayı seviyor.
- Ahmet: Yeteneğini senden aldı demek ki
- Yasemin: Ama babasına da çok benzeyen tarafları var.
On Yedinci bölüm
[değiştir]- Yasemin: Merhaba
- Ahmet: Merhaba
- Yasemin: (rüya) Oturdu
- Ahmet: Oturmaz mısınız?
- Rüya: Senin evin burası mı?
- Ahmet: Bu aralar evet
- Rüya: Biz de keşke trende yaşasak değil mi anne ?
- Yasemin: İnşallah rahatsız etmiyoruz. Bir arkadaşın vardı değil mi?
- Ahmet: Ziya Harifiye'de indi, ben de İstanbul'a devam ediyorum.
- Rüya: Biz de seninle İstanbul'a gelebilir miyiz?
- Ahmet: Elbette, bundan memnuniyet duyarım.
- Rüya: Yaşasın! Ahmet ile birlikte gideceğiz.
- Yasemin: Zaten kimseye seçme şansı vermedi. Sana isminle hitap ediyor, kusura bakma Ahmet. Işık alıştırdı kimse de itiraz etmedi. Abla, ağabey gibi şeyleri isimlerin arkasına takmayı bilmiyor.
- Ahmet: Benim bir şikayetim yok, hatta hoşuma bile gitti. İstediğini diyebilir.
- Rüya: Benim babam pastacı çok güzel pastalar yapıyor. Evde yemek de yapıyor değil mi anne?
- Yasemin: Evet, resim defterini getireyim mi?
- Rüya: Hayır.
- Ahmet: Babanı tanıyorum Rüya. Kendisi benim eski arkadaşımdır.
- Rüya: Sahi mi?
- Ahmet: Büyük adada birlikte büyüdük.
- Rüya: Anne duydun mu? Ahmet babamın arkadaşıymış.
- Yasemin: hı hı.
- Rüya: Ben neden tanımıyorum seni?
- Ahmet: Uzun zamandır İstanbul'da değildim de ondan.
- Rüya: Neredesin?
- Ahmet: Bir kasabada.
- Rüya: Ne yapıyorsun orada?
- Ahmet: Çalışıyorum, Uzun zamandır da İstanbul'a hiç gelmedim.
- Rüya: Niçin?
- Yasemin: Ama çok sordun Rüyacım, yeter artık. Cevap vermeye devam edersen İstanbul'da bulursun kendini ona göre.
- Ahmet: Ben şikayetçi değilim. İstanbul'a gelmedim; çünkü insanlar bazen yalnız kalmak isterler.
- Rüya: Neden?
- Ahmet: Bazen üzücü şeyler yaşarlar.
- Rüya: Seni kim üzdü?
- Yasemin: Hadi yemeğini bitir artık.
- Yasemin: Konuşmaktan yorgun düştü.(Ahmet ceketini Rüya'nın üzerine örter)
- Yasemin: Teşekkür ederiz, inşallah seni yormadı. Şimdi en çok soru sorma yaşıymış, hepimizin iflahını kesti.
- Ahmet: Yok, hiç yorulmadım. Bilakis çok zevkli çocuk, çok şanslısın. Açılış nasıl geçti?
- Yasemin: Güzel, iyiydi. İstanbul'da ne kadar kalacaksın?
- Ahmet: Senelik iznimi aldım. On beş, yirmi gün kalırım herhalde. Evliliğin nasıl gidiyor?
- Yasemin: İyi, iyi gidiyor.
- Ahmet: Mutlusun yani.
- Yasemin: Evet.
- Ahmet: İyi, hiç değilse ikimizden biri mutlu. Bunu duyduğuma sevindim.
- Ahmet: Yasemin, ben hayatımın bir yerinde takıldım kaldım. Sanki o noktada hayatım durdu, bir kapana kısıldım. Çabaladıkça daha çok batıyorum. Kendi kendime çözmeye çok çalıştım ama olmadı, hatta daha da kötü oldu. Senin yardımın olmadan bununla baş edemem, mümkün değil. Bunu artık anladım…
Bize ne oldu Yasemin? O zamanlar birlikte olamayacağımızı çok iyi anlıyorum. Son konuşmamızda bana bunu çok iyi izah etmiştin, ama bekleyebilirdik, yıllarca bekleyebilirdik. Kim bilir, belki günün birinde birlikte olabileceğimiz bir imkan bulabilirdik, buna değmez miydi?
- Ahmet: O son konuşmamızda ne olursa olsun ne yaşarsak yaşayalım benim tek aşkım olacaksın demiştin. Böyle dememiş miydin Yasemin?
- Yasemin: Bunları neden şimdi soruyorsun?
- Ahmet: Seni unutmaya çalıştım Yasemin. Yıllarca o küçük kasabada seni biran olsun düşünmemek için nasıl uğraştım bilemezsin, ama olmadı. Bana ne yaptın farkında değil misin? Sen, Sen, Sen beni öldürdün Yasemin, ben artık yaşamıyorum.
- Ahmet: Yasemin bana bak! Bana bak, neden? Neden, neden, neden?
- Yasemin: Neden hastanede benimle konuşmak istemedin, neden? Neden?
- Ahmet: Hastane mi?
- Yasemin: Şevket amca kalp krizi geçirmişti. O gece hasta haneye gelmiştim, nasıl unutursun? Sen babanın yanındaydın. Selma abla sana haber vermek için odaya girdi.
- Ahmet: Bundan haberim yok, benim bundan haberim yok. Annem bana bunu söylemedi. Gerçekten haberim yok.
- Yasemin: Şevket amcanın kalp krizi geçirmesinden beni sorumlu tuttuğunu düşündüm. O gece çok kötüydü, her şey çok kötüydü. Sen de ayrılma mevzuunda kararlısın sanmıştım. Bunu ben istedim ama sen de kabul ettin.
- Ahmet: Bana güvenmedin, yine bana güvenmedin Yasemin. Güvenseydin en azından mektubuma cevap verirdin. Uçağa binmeden önce size uğradım ve sana bir mektup bıraktım.
- Yasemin: Kime verdin?
- Ahmet: Kimseye bırakmadım, kapının altından attım.
- Yasemin: Ama ben o mektubu hiç görmedim. Kim aldı peki? Kim aldı? Annem aldı ve bana vermedi.
- Ahmet: Senden boşuna mektup veya da telefon bekledim o zaman. Bunlar nasıl oldu? Hepsi arkada arkaya nasıl geldi? Bize ne yaptılar Yasemin?