Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
Görünüm
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell'in 1949 yılında yayınlanan distopik romanıdır.
- 'Önemli olan şapkalar değil,' dedi Winston sabırla. 'Asıl önemli olan, kapitalistler, onlar ve onların gölgesinde yaşayan hukukçular ve din adamları; yeryüzünün sahipleri onlarmış. Her şey onların yararına işlermiş. Sizler, sıradan insanlar, işçiler, onların kölesiymişsiniz. Size istediklerini yapabilirlermiş. Sizi bir gemiye yükleyip sığır gibi Kanada'ya yollayabilirlermiş. Canları isterse kızlarınızla yatabilirlermiş. Sizi dokuz kuyruklu kırbaç denilen nesneyle dövebilirlermiş. Onlar geçerken şapkanızı çıkarmak zorundaymışsınız. Her kapitalist yanında uşaklarıyla dolaşırmış'
- Parti'nin iki amacı vardı: Yeryüzünü tümüyle ele geçirmek ve bağımsız düşünme olanağını sonsuza dek ortadan kaldırmak. Bu nedenle, çözmeye çalıştığı iki sorun vardır. Biri, insanın aklından geçenleri okumak, ikincisi de, bir-iki saniye içinde yüz milyonlarca insanı öldürmek. Bilimsel araştırmaların hepsi bu amaçlara yöneltilmiştir.
- En üst sınıf, uzun dönemler süresince, yönetimde kalmış, ama iktidar yetilerinin ve kendilerine olan inancın yittiği dönemler de olmuştur. Böyle zamanlarda, orta sınıf özgürlük ve adalet için çarpıştıklarını öne sürerek alt sınıfı kendi saflarına alarak üst sınıfı devirmişlerdir. Orta sınıf amacına ulaşır ulaşmaz, alt sınıfı eski yerine indirip kendisi üst sınıfı oluşturur. Çok geçmeden bu iki gruptan birinden ya da her ikisinden ayrılanlar, yeni bir orta sınıf oluşturur ve savaşım yeniden başlar. Bu üç grup arasında amacına, geçici bile olsa, ulaşamayan, alt sınıftır.
- Kitleler asla, yalnızca ezildikleri için, kendiliklerinden başkaldırmazlar. Kendilerine karşılaştırma yapabilecekleri ölçüler verilmedikçe, ezildiklerinin bilincine varmazlar.
- O'Brien: Ortaçağda Engizisyon vardı, ama başarılı olamadı. Doğru yoldan ayrılanları yok etmek amacıyla işe başladı. Ama sonunda yok olan kendisi oldu. Çünkü kazığa bağlayıp yaktığı her adamın yerine binlercesi çıktı. Neden böyle oldu? Çünkü Engizisyon, düşmanlarını herkesin önünde tövbe etmeden öldürüyordu. Öldürme nedeni zaten suçluların tövbe etmemeleriydi. İnsanlar gerçek inançlarından vazgeçemedikleri için ölüyorlardı. Aslında tüm onur suçlunun, tüm utanç ise onu yakan Engizisyonun oluyordu. Yirminci yüzyılda Naziler ve komünistler vardı. Onlar doğru yoldan ayrılanları, Engizisyondan daha şiddetli cezalandırdılar. Geçmişteki yanlışlardan öğrenmişlerdi; cezalar şehit yaratmamalıydı. Kurbanlarını mahkeme önüne çıkarmadan önce insanlık onurlarını öldürüyor, aç bırakarak, işkence ederek, tüm dirençlerini kırıyorlardı. Sonuçta kendilerine ne söylenirse kabul ediyorlar, birbirlerini ele veriyor, birbirlerinin ardına gizleniyorlar, acıma dileniyorlardı. Ama birkaç yıl sonra aynı şeyler yinelendi. Ölenler şehit oldular; alçaldıkları unutuldu. Çünkü, itiraflarının düzmece olduğu ve işkence yoluyla elde edildiği anlaşılmıştı. Biz bu tür yanlışlar yapmıyoruz Winston. Buradaki tüm itiraflar doğrudur. Onları biz doğru yapıyoruz. En önemlisi, ölülerin bize karşı çıkmak için dirilmelerini önlüyoruz. Sonraki kuşakların seni savunacağını sakın düşünme, Winston. Sonrakiler senin adını bilmeyecek, seni tarih zincirinden söküp atacağız.Sseni gaz haline sokup atmosfere salacağız. Senden geriye hiçbir şey kalmayacak; ne kayıtlarda bir isim... Ne de akıllarda bir anı. Geçmişin yok olacak, geleceğin gibi. Sen hiç yaşamamış olacaksın... Seni yok edeceksek, neden bu sorgulama zahmetine katlanıyoruz diye merak ediyorsun. Öyle değil mi?
Winston: Evet.
O'Brien: Sana geçmiştekilerden farklı olduğumuzu söylemiştim. Partiye karşı olan birini yok etmeyiz. Onu öldürmeden önce bizden biri yaparız. Beynini uçurmadan önce mükemmel hale getiririz. Ve sonra... Geride Büyük Birader sevgisinden başka bir şey kalmayınca onu tarihten sileriz... Ne demek istediğimi anlıyor musun Winston? Buraya giren hiç kimse iyileşmeden çıkmaz. Seni değiştireceğiz. Eski duygularına asla kavuşamayacaksın, içindeki her şey ölmüş olacak. Sevgi, arkadaşlık kurabilme yeteneklerin, yaşama sevincin yitmiş olacak, gülmeyeceksin, merak duymayacaksın, cesaret gösteremeyeceksin, onur duyamayacaksın. Bomboş olacaksın. Seni boşaltıp yerine kendimizi dolduracağız. - Eğer umut varsa proleterlerdedir.
- Bilinçleninceyedek başkaldıramayacaklar, başkaldırmazlarsa da hiçbir zaman bilinçlenemeyecekler.
- Olumluyu olumsuza yeğlerim. Oynadığımız oyunda kazanmak söz konusu değil. Ama bazı yenilgiler ötekilerden daha iyidir.
- Özgürlük iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilmektir. Eğer buna izin verilirse gerisi kendiliğinden gelir.
- "Geçmişi denetleyen" diyordu Parti sloganı, "geleceği de denetler; şu anı denetleyen geçmişi de denetler."
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.