Abdullah Cevdet

Vikisöz, özgür söz dizini
Abdullah Cevdet
Kürt kökenli Türk siyasetçi, düşünür, göz hekimi, şair ve çevirmen
Doğum tarihi 9 Eylül 1869
Doğum yeri Arapgir, Malatya, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm tarihi 29 Kasım 1932
Ölüm yeri İstanbul, Türkiye
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Abdullah Cevdet Karlıdağ (d. 9 Eylül 1869, Arapgir, Malatya - ö. 29 Kasım 1932, İstanbul), Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında ve cumhuriyetin kuruluş döneminde yaşamış Kürt kökenli Türk siyasetçi, düşünür, göz hekimi, şair ve çevirmen.

Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:

Vikikaynak'ta Abdullah Cevdet ile ilgili belge kayıtları bulunmaktadır.

Vikipedi'de Abdullah Cevdet ile ilgili ansiklopedik bilgi bulunmaktadır.

Sözleri[değiştir]

  • Hürriyetlerin akdem ve akdesi fikir ve vicdan hürriyetidir.
  • Mabudumuz fazilettir. Amali fazilet ise hürriyetsiz mümkün değildir.  
  • Promethe, Kafkas Dağları’nda değil, gönül dağlarındadır ve zincirlerini kırmıştır.  
  • Vatandaşlar! Türkiye Türkiyelilerindir. Türkiye vatandaşları kat’iyyen aynı hukuk ve hürriyete mâliktir.
  • Akl-ı Selim, kutsi bir isyandır ve bunu gönüllerde gezdirmek aşkının ateşi hiçbir zaman söndürülemeyecektir.  
  • Yaşamanın sırlarını bileydin Ölümün sırlarını da çözerdin; Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok: Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
  • Benim bu sözümden, ben mademki Türkiye vatandaşıyım, Kürt lisanı unutulsun, Kürtlüğüm unutulsun dediğim anlaşılmasın.  
  • Hala Mekkeli yobazların pençesinde. Taassup akımına göre suç sayılan bir fikir mücadelesi için bugün mahkûm olursa gerçekten tuhaf olacaktır.
  • İşte bakın ben Kürt’üm. Kürtleri ve Kürtlüğü severim. Fakat mademki hukuk ve vazifece eşit Türkiye vatandaşlarındanım, her şeyden evvel Türk’üm.   
  • Bilakis, Kürt Kürtçesini, Ermeni Ermenicesini kültürel olarak ihya etsin. Bundan Türkiye’ye zarar geleceğini sananlar ancak bal kabak kafalı veya hain ruhlu kimselerdir.
  • Akl-ı Selim, kutsi bir isyandır ve bunu gönüllerde gezdirmek aşkının ateşi hiçbir zaman söndürülemeyecektir. Promethe, Kafkas Dağları’nda değil, gönül dağlarındadır ve zincirlerini kırmıştır. Mabudumuz fazilettir. Amali fazilet ise hürriyetsiz mümkün değildir. Hürriyetlerin akdem ve akdesi fikir ve vicdan hürriyetidir.
  • Benim fikir ve nazarımca ‘millet-i Osmaniye’ demekle ‘ibad-ı Osmaniye’ [Osmanlı’nın kulları] demek müsavidir [eşittir]… Dünyada hangi millet, hangi devlet var ki hanedan-ı hükümdarisinin ismiyle tanınsın? Almanya’da Hohenzollern milleti veya devleti deniliyor mu? Emin olun ki sizin taşıdığınız isim esaret ufuneti [cerahat] esareti neşrediyor. Hanedan-ı Osmani’nin Türkiye’ye ‘memalik-i Osmaniye’, ahalisine ‘millet-i Osmaniye’ namı vermesi bu hanedan efradını, kendilerini hep ve ahaliyi hiç addetmekte olduklarına bir delildir.[1]
  • ...diğer bir olumlu tedbir, kanımıza kan ilave etmektir. Türkiye içine bir göç sistemi oluşturmalıdır. Ben bu sistemi inceliyorum. Sonucu Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na sunacağım. Bunun ana çizgileri, İtalya, Almanya gibi müthiş derecede artan ve taşan milletler vardır... Bunları Türkleştirmek şartıyla arazi veririz. Sosyal durumları layık olan bu adamlar Türklerle evlenerek sıhriyyet [akrabalık] ve karşılıklı ilişkiler kurarak, Türk ırkı içinde kaynar, diğer şart da Anadolu içine gelecek ve kanlarını kanlarımıza katacak bu göçmenlerin ziraat ve ziraat sanayiinde bilgili olmaları ve bir miktar sermayeye sahip bulunmaları gerekir.
    (Tevhid-i Efkar gazetesine Türkiye’nin kalkınmasına ilişkin verdiği demeç.)
  • Geçen pazar çıkan ‘Son Telgraf’ın benden aldığı seyahatime ait bazı beyanatım arasında memleketin müthiş nüfus boşluğu hakkında Türkleştirmek şartıyla kaydını açık bir şekilde ve katiyen koyduktan sonra “Almanya ve İtalya gibi her sene bir milyona yakın miktarlarda artan memleketlerin göçmen akınını, istediğimiz takdirde Anadolu’nun boş olan ve hazineler vermek için güç, kuvvet ve ilim ve sanat bekleyen toprakları üzerine açabiliriz” anlamına gelen bir açıklama ortaya koymuştum. Aynen bu şekilde olan ifadem, hiç mana ve mahiyeti olmadığı halde “Reis-i Cumhur tarafından kabul edilen Doktor Abdullah Cevdet Bey’in damızlık insan celbi hakkında fikri” gibi garip bir başlık altına alınmıştır. Hiç iyi niyete delalet etmeyen bu muameleye hayret ederken, Tevhid-i Efkar’ın hakikati ve değiştirmesine, büyük bir şevk ve hararetle giriştiği ve halkın asabiyetine hakkıyla dokunacak neşriyatına şahit oldum.[2]
    (17 Ocak 1925’te, Türkiye'nin kalkınmasına ilişkin verdiği demecin yanlış anlaşılması üzerine Akşam gazetesine yaptığı açıklama.)
  • Vatandaşlar! Türkiye Türkiyelilerindir. Türkiye vatandaşları kat’iyyen aynı hukuk ve hürriyete mâliktir.[3]
  • İşte bakın ben Kürt’üm. Kürtleri ve Kürtlüğü severim. Fakat mademki hukuk ve vazifece eşit Türkiye vatandaşlarındanım, her şeyden evvel Türk’üm. (…) Benim bu sözümden, ben mademki Türkiye vatandaşıyım, Kürt lisanı unutulsun, Kürtlüğüm unutulsun dediğim anlaşılmasın. Bilakis, Kürt Kürtçesini, Ermeni Ermenicesini kültürel olarak ihya etsin. Bundan Türkiye’ye zarar geleceğini sananlar ancak bal kabak kafalı veya hain ruhlu kimselerdir.[4]

Kaynakça[değiştir]

  1. Abdullah Cevdet’ten aktaran: Ş. Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri. İstanbul: İletişim Yayınları, 2003, s. 249-250.
  2. İçtihad’ın İçtihadı: Abdullah Cevdet’ten Seçme Yazılar. Ankara: Lotus Yayınevi. 237-239.
  3. Şükrühanioğlu, Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi. İstanbul: Üçdal Neşriyat, 1981, s. 127.
  4. Ayşe Arman, Türklerin ve Kürtlerin ‘Kürdistan’ı