Okan Yalabık: Revizyonlar arasındaki fark

Vikisöz, özgür söz dizini
[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Hazan (mesaj | katkılar)
Etiketler: Mobil değişiklik Mobil ağ değişikliği
Evrifaessa (mesaj | katkılar)
k →‎top: eklemeler, çıkarmalar, düzenlemeler AWB ile
1. satır: 1. satır:
{{Biyografi}}
'''[[w:Okan Yalabık|Okan Yalabık]]''' (d. [[13 Aralık]] 1978, [[İstanbul]]), Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu.
'''[[w:Okan Yalabık|Okan Yalabık]]''' (d. [[13 Aralık]] 1978, [[İstanbul]]), Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu.



19.10, 20 Temmuz 2020 tarihindeki hâli

Okan Yalabık
Doğum tarihi 13 Aralık 1978
Doğum yeri Bigadiç, İstanbul
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Okan Yalabık (d. 13 Aralık 1978, İstanbul), Türk tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu.

Sözleri

  • Oyuncu olmamın sebebi Ferhan Şensoy'un Ferhangi Şeyler oyunu... Öyle ki, Şensoy'un tek kişilik bu gösterisi yaklaşık 3 hafta önce 2 bininci kez sahnelendi. Benim ortaokula başlayacağım sene abim Ferhangi Şeyler oyununun kasetini evimize getirmişti. Dinlediğimde çok garip gelmişti bana açıkçası. Birileri bir şeyler anlatıyor, insanlar gülüyor. Teypte Ferhan Hoca'yı dinleye dinleye zaman içinde fark etmeden ezberlemiş, sonra da sınıfta arkadaşlarımın önünde oynamıştım. Tiyatro fikri ilk o zaman düştü aklıma...[1]
  • “Seni seviyorum” diyebilmenin yoksunluğunu yaşıyoruz. Oysa en çok dile getirmemiz gereken şey sevgi.[2]
  • Sevginin ne kadar önemli ne kadar hafifletici ve birçok şeyin ne kadar gereksiz olduğunun kanıtı olarak aslında ne kadar basit olduğunu görüyorsunuz.[3]
  • Bazen "Hayırlısı" deyip yola devam etmek en doğrusu. Çok elzem değilse fazla diretmem. Hemen vazgeçebilirim. Aşk konusunda da pek ısrarcı olduğumu söyleyemeyeceğim. Eğer yolunda gitmeyen şeyler varsa, fazla zorlamamak lazım. Zira o kadar vaktimiz yok.[4]
  • Anlayış göstermek vakit kaybettiriyor insana. İlişkilerde birçok şeyi kaçırmamıza neden oluyor. Çok övünülecek bir şey değil. Karşınıza çıkan insanı ağırlayabilmek ve onun da bunu yapmasını sağlamak, çok daha sağlıklı. Bence ideali bu. Rengimizi ifade edemiyoruz ve sadece birbirimizi geçiştiriyoruz. Bu çok tehlikeli.[5]
  • Aşk dengesizliktir aslında. Bu konular üzerinde ahkam kesmek çok doğru değil ama şöyle diyebilirim, çok yüksek bir yerlerden kapakların açılması ve suyun aşağıya şiddetli bir şekilde akması gibi tanımlayabilirim kendime göre aşkı. Ama musluğu bağladığınız zaman mantıklı bir sevgi iilişkisine dönüşebiliyor aşk.
    • Özge Tığlı ile yapılan söyleşiden
  • Âşık olur evlenirsiniz; bir şeyler yolunda gitmez, anlaşamaz, uzaklaşır ve ayrılırsınız veya çok sevdiğiniz birçok şeyden sıkılabilirsiniz ama oyunculuktan asla.[6]
  • Mutlu aşk yaşanırken var belki yani ama aşk kalıcı olmaz ki kesinlikle…[7]
  • Başka türlüsü mümkün mü? Durumu değiştirebilir misiniz? Her şeyi olduğu gibi kabul etmeli.[8]
  • Şu anda yaşadıklarımız, geçmişte yaptıklarımızdan dolayıdır hep... Ben buna inanıyorum... Bu aynı zamanda Hatırla Sevgili'nin de en temelinde söylemek istediği şeydi... Eğer Necdet'i oynamasaydım bu güne kadar severek oynadığım iki rolden bir tanesini oynamamış olacaktım.[9]
  • Yaşıyorsa (Necdet), memleketle ilgili kitapları basılmış bir yazar olurdu sanırım.[9]
  • Derdi olan rolleri seviyorum. Derttir rolleri izlenir kılan. O karakterin ne kadar çatalı, ne kadar derdi varsa o kadar eğlenceli oluyor o rolle uğraşmak.[10]
  • Fotoğraf, özgür olduğum bir alan. Bu nedenle profesyonelce yapmak istemiyorum. Hata yapması da keyifli.[11]
  • Kötü bir şeyin içinde olmaktansa merak unsuru olmak daha iyi.[11]
  • Benim idolüm Bülent Emin Yarar’dır. Dünyadan Marlon tabi, yani aslında benim onu beğeniyorum demem bile ayıp, son peygamber Marlon diyebiliriz belki.[7]
  • İkisine de çok ihtiyaç duyuyorum. Kalabalık her zaman hoş değil, yalnızlık da öyle.[7]
  • Ne olursa olsun, zamanı ve anı yaşamak gerekir.[8]
  • Kadın-erkek ilişkilerinde bazı şeylerin içi boşaltıldı. Bizden önceki jenerasyonun ahengi şimdi başka bir şeye dönüştü. Popüler kültür ve iletişim devrimi bu dönüşümün en büyük sebepleri.[12]
  • Kamera önünde olmak ve stüdyoda seslendirme yapmak çok kıyaslanacak şeyler değil bence. Ben ikisini de severek yapıyorum. Çok sevdiğim için de karşılaştığım şeyleri zorluk olarak addetmiyorum. Yani şanslıyım diyebilirim. Bu yüzden de kamera önünde olmak ayrı stüdyoda seslendirme yapmak ayrı haz veriyor bana.[1]
  • Seslendirme sanatçılığı çok saygı duyduğum bir meslek. Başlı başına farklı bir alan, içerisinde bir sürü parametreler var. Ben reklam seslendiriyorum sadece. İşimi yaparken de eğleniyorum. Stüdyo benim için bir oyun bahçesi.[1]
  • Stüdyo oyun parkı gibi bir yer benim için. O aletler, mikrofon, bir şeyler kaydetmek... Seslendirme de öyle bir uzantı, eğlenceli bulduğum bir yer.[13]
  • İlerde sinemacı olacağım. Gün gelecek ben bir şekilde yapacağım bu işi, çünkü kafaya koydum.[14]
  • Oyunculuğa başladığım günden beri hiç ara vermeden yaptığım bir şey tiyatro. Onun yanı sıra dizilerde oynuyorum. Bu ikisi birbirine engel değil.[15]
  • Her bir oyunda gözeneklerinizden adrenalin fışkırıyor. Başka ne yapar ki böyle bir şeyi insana? Bungy jumping mi ya da paraglading mi? Tiyatronun kendine böyle bir bağlayıcılığı var. Canlı olması nefis bir şey, her akşam bir sınav. Hadi bakalım, birisi bana bunun yerine bir şey önersin![16]
  • Oyunculuk çok özel bir şey değil. Özel bir şey gibi gösterildiğinde kötüleşiyor.[10]
  • Aslında tiyatro gerek mutfağıyla gerek sahnesiyle derin bir sessizlik ve tekrardan sonra zirve yaşıyor son dönemlerde. Gerçi adına alternatif tiyatro deniyor, onun bir kavram kargaşası olduğunu düşünüyorum. 90’larda çıkan özgün müzik kavramı gibi. Ama adı ne olursa olsun çok umut verici gelişmeler bunlar.[17]
  • Rol seçimi doğru mekanda, doğru zamanda, doğru insanın yanında bulunmaktan tutun da sizin performansınıza, niteliklerinize kadar her şeye bağlı. İstisnalar vardır ama kimse gelip "Sana sekiz tane rol veriyoruz, hangisini seçersen biz onu yapacağız" demiyor. Biraz pişmek, açıkçası biraz acı çekmek gerekiyor.[14]
  • Pargalı İbrahim, araştırması ve canlandırması son derece keyifli bir karakter.[8]
  • Güç peşinde koşmak, insanın hastalığı.[18]
  • Oyuncu olarak, rol gereği de olsa, normalde yapamayacağınız birçok şeyi yapabilirsiniz. Başka hangi meslek bu imkanı sunuyor?[8]
  • Boş zamanım yok. İnsanların ‘boş zaman’ diye nitelediği vakitlerde hep mesleğimle ilgili bir şeylerle meşgul oluyorum. Boş zamanımda film izlemiyorum, film izlemek zaten benim işim. Ve ben de herkes kadar çok fotoğraf çekmeyi seviyorum. “Zamanı gelince çocuklarım baksın” diye düşündüğüm şeyleri çekiyorum.[8]
  • Fotoğraf çekmek benim için günlük gibi bir şey. Ben günlük yazmıyorum, günlüklerimi fotoğraf kareleriyle oluşturuyorum.[19]
  • Kendi geçmişime baktığım zaman, kalabalıklara hitap edemeyen, bir metni yüksek sesle başkalarına okumaktan çekinen bir yapım vardı. Tezat oluşturan şey, benim kalabalıkların karşısına çıkmam ya da bir sandalyenin üzerine çıkıp bir şeyler yapıp insanların ilgisini çekebilmem. En klişesinden bir durum. Bunun içinde insanın fark edilmekle ilgili bir şeyi açık ediyor kendini. Kendim yapamayacağım şeyleri oyuncu olarak yapıyorum.[16]
  • Konservatuvarın ilk sınıfında hocalarımız bize bazı mesleki anahtarlar verdi: Bunlardan biri ölçülü olmak. Oynarken ölçülü olmak ama ölçülü olmak hayatın her alanına sirayet ettiği zaman insan dengede durabiliyor. Huzurda, mutlulukta, üzüntüde, hatta aşkta ölçülü olmak lazım.[16]
  • İnsanlar tarihi pek merak etmediler ya da merak ettirilmediler. Daha ziyade halının altına doğru süprüldü mevzular. Bu ülkenin kendi geleceğini, gelecek nesillerin yaşantısını karartmak demek. Karanlıkta bırakmayı tercih ettiler. Aman bilinmesin dendi. Biz kendimizden, hatalarımızdan memnun değiliz. Hataları halının altına süpürdüğümüz zaman kurtulduğumuzu sanıyoruz. Ne kadar karşı çıkarsak çıkalım, ne kadar ayrı olursak olalım, bu kadar ayrılık içinde tek ortak noktamız aslında geçmişimiz ve geleceğimiz olacak. Herkes şimdinin derdinde oysa. Halının altına o kadar çok süprülüyor ki, önce pot oluyor, sonra dağlar. Ve herkes o dağlara takılıp tökezliyor. Siyasetçiler, gazeteciler ve ilgili kişiler 30 yıldır televizyonda bir masanın etrafında toplaşıp son derece sıkıcı ve itici şekilde 12 Eylül’ü tartışıyor. 30 sene öncenin magazinini yapmaya çalışıyorlar. Bu bence tam bir patinaj. Hiçbir şekilde hareket etmeyen, ısı yaratan, dumanlar çıkaran bir patinaj. Geleceğe bunu yapmaya hakkımız yok.[16]
  • Bu neslin çocukları, olanlarla ilgili fikir ve bilgi sahibi olmalı. Sevin ya da sevmeyin, bunların önemi yok. Biraz daha başka taraftan bakmak lazım artık. Birbirimizden nefret etmekle olmayacak. Bu yüzleşmede bunu hoşgörüyle karşılamak var ya da daha da reddetmek var. Bırakın siyaseti, hoşgörü, her şeyin stresini alacak galiba: Siyasette de, sokakta da ve gelecekte de. Hoşgörüsüzüz, kendimizi sevmiyoruz ve bunun da üzerini kapatıyoruz. Aferin bize yani![16]
  • 12 Eylül, herkesi ilgilendiren bir dönem. Bazılarının üzerinden geçti, bazıları olayın üzerinden atladı, bazıları kenara çekildi yanından geçip gitmesini bekledi. Ama herkes için çözümsüzlüktü 80 dönemi.[16]
  • Bu işi yapan insanlar mesleğiyle ilgili konuşmaya başladığı zaman sanki kişinin inandırıcılığından bir şeyler alıp götürüyormuş gibi geliyor. Çok konuşmayı sevmiyorum. Mesela sihirbaz sahneye çıkıyor ve elindeki bozuk parayı kaybediyor. Onu izleyen insanlar bu duruma şaşırıp, alkışlıyorlar. Sihirbaz parayı nasıl kaybettiğini anlatır mı? Anlatmaz. Çünkü bir daha o insanı kimse izlemez, ciddiye almaz. Sonuç olarak çıkıp oyunculukla ilgili konuşmak bana çok yanlış geliyor.[20]
  • Yaptığımız iş hiçbir zaman yeniliğe 'Hayır' demeyecek, sürekli devinen bir iş.[20]
  • Konuşmayalım, yapalım. Hele de enerjimiz varsa, sadece işimizi yapalım. Yaptığımız iş konuşularak ifade edebileceğimiz bir şey değil, ancak yaparak gösterebileceğimiz bir şey. Ben bu yüzden oyunculuk hakkında konuşmayı sevmiyorum. Konuşmak hiçbir işe yaramıyor.[20]
  • Ben oyunculuğu tek bir kavram olarak algılıyorum. Dizi oyunculuğu, sinema oyunculuğu gibi ayrımlarım yok, oyunculuk tek bir olgudur, yaptığınız yere göre teknik olarak değişimler gösterir. Bunun dışında bu işin enerjisini oluşturan çekirdeği, tek bir şeydir. Mevzu oyunculuğu tercih etmektir. İnsanların karşısında bir mesuliyetle çıkıyorsanız, bunu layıkıyla yapmak gerekir. Oyunculuğu nerede yaptığımız çok da önemli değil. Önemli olan bu sorumluluğun altından kalkabilmek...[20]
  • Kendi hakkımda çok konuşursam, inandırıcılığım kalmaz.[4]
  • İnsanların hakkımda ne düşündükleri tabii ki ilgimi çekiyor ama yorumları fazla ciddiye almak doğru gelmiyor bana.[4]
  • Seyirciyle kurulan ilişkide önemli olan sizin canlandırdığınız şeyin izlenebilirliği, bu açıdan kışkırtıcı, cezbedici olmasıdır. Bunu sempatiyle, sevgiyle ya da aksi şeylerle de yapabilmek mümkün. Çünkü bizim yaptığımız işin böyle bir gücü de var.[21]
  • Ortalıkta olmayı sevmiyorum. İstanbul’da da şehrin biraz uzağında oturuyorum. Şehrin içi beni açmıyor. Yeni insanlar tanımayı, yeni ortamlara girmeyi seviyorum ama işlerimi hallettikten sonra şehri geride bırakmak bana iyi geliyor, beni bir sonraki güne şarj ediyor.[2]
  • Ben fazla olan şeyleri sevmiyorum, abartılı, aşırı olan şeyleri...[22]
  • Hayatın içinde hamster gibi dolaşıyoruz. Zaman mefhumunu da yitirdik, koşuşturmaca içinde birbirimize teğet geçerek yaşıyoruz.[2]
  • Oyunculuk “Ben insanım” diyen herkese kapıları açık olan bir meslek, insanın içinden çıkan... Ama oyunculuk müessesesini sadece televizyon ürünleri üzerinden tanımlamaya karşıyım. Bu, bir yolculuk. Başlarsınız, kendinizi geliştirirsiniz, meslekle ilgili bir şeyleri dert edinirsiniz ve böylece bir yere gelirsiniz.[23]
  • Necdet karakterini oynadığım Hatırla Sevgili'de 1950'li 60'lı yılları, Pargalı İbrahim Paşa olarak Muhteşem Yüzyıl'da 1500'lü yılları yaşadım. Analar ve Anneler'de 1970'lerin komiseri Ayhan oldum. Seddülbahir 32 Saat adlı dizide de Cevat Paşa olarak Çanakkale Savaşı'na katıldım. 1950'ler ve 60'larda yaşamak isterdim. İnsanlar daha mutluymuş gibi geliyor bana. Daha duyarlılar. İnsan daha değerli, sevgiyle saygı önemli.[19]
  • Kadınlar ne yazık ki her zaman daha kolay şekilde hedefte oluyorlar.[19]
  • Ben de Çehov’u okuldayken anlayamadığımı fark ettim. Tabii ki çok çalışıyorduk üstüne ama gerçekten anamıyordum. İlginçtir, Kış Uykusu’nu izlediğim zaman Çehov ile ilgili bir uyanış yaşadım.[17]
  • Oyuncu olarak işini en iyi şekilde temsil etmek ve o işin içinde huzurlu olabilmektir esas olan. Oyuncunun bir adım sonrasıyla ilgili hissi yoktur.[15]
  • Herkes haklıdır bu hayatta. Nedenleri vardır, peşinden gider. Bu yolda yaptıkları ve tenezzül etmedikleri onun nasıl bir insan olduğunu belirler.[6]
  • Star değilim. Değilim. Oyuncuyum ve işimi çok seviyorum. Ortaokul ve liseden itibaren aklımda başka hiçbir şey yoktu. İzlenilmek ve fark edilmek, bu işin özünde olan şeyler ve zaman içerisinde popülerlik getiriyor ama aslında mesleğim oyunculuk olarak devam ediyor, starlık olarak değil. Starlık, işimi yaptığım sürece yanımdan yürüyen ve kapılmadığım bir kavram. Hiçbir zaman bir adım önünüze geçmemesi ve kontrolsüz bırakılmaması gerekiyor.[6]
  • Ben ‘niye’ diye sorardım. Niye her şeye sahipken ve geleceği görecek kadar zekiyken kaderin değişmesine izin verdin?
    • (İbrahim Paşa'yla karşılaşsaydınız ne sormak isterdiniz?"' diye sorulduğunda)[24]

Hakkında söylenenler

  • Okan ikna edilmesi zor. Ama ikna edildikten sonra müthiş işler başaran, mükemmel bir oyuncu…[25]
    • Timur Savcı
  • Köşe yazsaydım yarına Okan Yalabık hakkında yazardım. Kuşağının en iyi ve geleceğe kalacak oyuncularından biri.[26]
  • Oyunculuğuyla ilham veren bir partner. Mesleğine karşı heyecanını ve tutkusunu hiçbir zaman kaybetmemesini diliyorum.[25]
    • Selma Ergeç
  • Okan’ı filmleri ve bazı dizi projelerinden tanıyordum. Uzaktan çok beğendiğim bir oyuncuydu. Yakından tanıdığım zaman, birlikte oynadığım zaman bir kere daha çok değerli bir genç oyuncu olduğunu gördüm. Ben onu çok sevdim, anladığım kadarıyla o da beni sevdi.[25]

Kaynakça

  1. 1,0 1,1 1,2 Kültür Sanat, Şubat 2016, sayfa 20-21
  2. 2,0 2,1 2,2 Ece Saruhan (7 Şubat 2016). "Okan Yalabık: Sanki oyun parkındaydık". Habertürk Magazin. 
  3. Vogue, Mart 2016, sayfa 324
  4. 4,0 4,1 4,2 Pınar Erbaş (13 Eylül 2015). "Muhteşem Pargalı". HT Pazar. 
  5. Habertürk gazetesi, Mart 2009
  6. 6,0 6,1 6,2 Tempo, Mayıs 2012, sayfa 62
  7. 7,0 7,1 7,2 2002 tarihli röportaj
  8. 8,0 8,1 8,2 8,3 8,4 Elle, Mayıs 2011
  9. 9,0 9,1 "Okan Yalabık: Seyircinin bu projeye kayıtsız kalmayacağına inanıyordum". raninitv. 6 Kasım 2014. 
  10. 10,0 10,1 Akşam Gazetesi, Aycan Saroğlu, 23 Aralık 2006
  11. 11,0 11,1 Akşam Gazetesi, Ekin Türkantos, 28 Ocak 2009
  12. Hakan Gence (6 Şubat 2016). "Demet Evgar ve Okan Yalabık: 'Türkiye'yi kedilerin efsunlu enerjisi koruyor'". Hürriyet. 
  13. Milliyet Sanat, Kasım 2015, sayfa 84
  14. 14,0 14,1 Alin Taşçıyan (9 Ağustos 2003). "İlk rol teklifini kırmızı ışıkta beklerken aldı". Milliyet Cumartesi. s. 7. 
  15. 15,0 15,1 Senem Aydın (3 Aralık 2011). "İki büyük dizinin oyuncusu aynı sahnede buluştu". Milliyet Cadde. s. 4. 
  16. 16,0 16,1 16,2 16,3 16,4 16,5 Nazan Özcan, Radikal, 7 Şubat 2010
  17. 17,0 17,1 Hanife Yasar (4 Mayıs 2016). "Yarıda Bıraktıkları İşi Bitirmeye Geldiler". artfulluving.com. 
  18. Vogue, Ekim 2012
  19. 19,0 19,1 19,2 Yüksel Şengül (12 Mart 2016). "Savaş insanı ruhen yıkan bir olay". Sözcü. 
  20. 20,0 20,1 20,2 20,3 More, Nisan 2008
  21. Milliyet Sanat, Kasım 2015, sayfa 82
  22. Milliyet Sanat, Kasım 2015, sayfa 81
  23. Ece Saruhan (14 Şubat 2016). "Demet Evgar, Engin Hepileri ve Bülent Şakrak '39 Basamak' oyununda bir araya geldi". Habertürk Magazin. 
  24. Marie Claire, Ekim 2011, sayfa 189
  25. 25,0 25,1 25,2 "Pargalı'ya Oyuncu Arkadaşlarından Veda". Beyazperde. Erişim tarihi: 17 Ocak 2013. 
  26. Twitter

Dış bağlantılar

Okan Yalabık ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.