Said Nursî: Revizyonlar arasındaki fark

Vikisöz, özgür söz dizini
[kontrol edilmemiş revizyon][kontrol edilmemiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
hakkında söylenenlere içerik eklendi
Terkimasiva (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
14. satır: 14. satır:
* İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
* İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
* Cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaçtır.
* Cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaçtır.
* Evet, insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir.<ref>http://www.erisale.com/#content.tr.5.92</ref>


== Risale-i Nur hakkında ==
== Risale-i Nur hakkında ==

17.18, 10 Temmuz 2016 tarihindeki hâli

Said Nursî
Birinci Dünya Savaşı esnasında gönüllü alay komutanı iken çekilen fotoğrafı
Doğum tarihi 1878
Doğum yeri Nurs köyü, Hizan, Bitlis, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm tarihi 23 Mart 1960
Ölüm yeri Şanlıurfa, Türkiye Cumhuriyeti
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi

Genel

  • Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir göz ise maneviyatta kördür.
  • Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
  • İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
  • Cesed-i insan; havaya, suya, gıdaya muhtaç olduğu gibi, ruh-u insan da namaza muhtaçtır.
  • Evet, insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir.[1]

Risale-i Nur hakkında

Risale-i Nur'a ve şakirdlerine ilişenler, maskara olurlar.[2][3]


Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • şakird: Talebe, öğrenci.

Milliyet

  • Milliyetimiz bir vücuttur. Ruhu İslamiyet aklı Kur'an ve İmandır.[4]

Felsefe

  • Felsefe şakirdleri ve millet-i küfriye ve nefs-i emmârenin en müdhiş dalâleti, Cenab-ı Hakk'ı tanımamaktır.[5]
  • Evet bütün ehl-i ihtisas ve müşahedenin ve bütün ehl-i zevk ve keşfin ittifakıyla; ve bütün ehl-i zevk ve keşfin ittifakıyla; o uzun ve karanlıklı ebed-ül âbâd yolunda zâd ü zahîre, ışık ve burak; ancak Kur'anın evamirini imtisal ve nevahisinden içtinab ile elde edilebilir. Yoksa fen ve felsefe, san'at ve hikmet, o yolda beş para etmez. Onların ışıkları, kabrin kapısına kadardır.[6]
  • Cin ve insin hattâ şeytanların netice-i efkârları ve muhassala-i mesaîleri olan medeniyet ve hikmet-i felsefe ve edebiyat-ı ecnebiye, Kur'anın ahkâm ve hikmet ve belâgatına karşı âciz derekesindedirler. [7]
  • Felsefe ise, ene'ye mana-yı ismiyle bakmış. Yani kendi kendine delalet eder, der. Manası kendindedir, kendi hesabına çalışır, hükmeder. Vücudu aslî, zâtî olduğunu telakki eder. Yani zâtında bizzât bir vücudu vardır, der. Bir hakk-ı hayatı var, daire-i tasarrufunda hakikî mâliktir, zu'meder. Onu bir hakikat-ı sabite zanneder. Vazifesini, hubb-u zâtından neş'et eden bir tekemmül-ü zâtî olduğunu bilir ve hakeza.. çok esasat-ı fasideye mesleklerini bina etmişler...Silsile-i felsefenin en mükemmel ferdleri ve o silsilenin dâhîleri olan Eflatun ve Aristo, İbn-i Sina ve Farabî gibi adamlar; "İnsaniyetin gayet-ül gayatı, "teşebbüh-ü bil-vâcib"dir.. yani Vâcib-ül Vücud'a benzemektir" deyip firavunane bir hüküm vermişler ve enaniyeti kamçılayıp şirk derelerinde serbest koşturarak; esbabperest, sanemperest, tabiatperest, nücumperest gibi çok enva'-ı şirk taifelerine meydan açmışlar. İnsaniyetin esasında münderiç olan acz ve za'f, fakr ve ihtiyaç, naks ve kusur kapılarını kapayıp, ubudiyetin yolunu seddetmişler. Tabiata saplanıp, şirkten tamamen çıkamayıp, şükrün geniş kapısını bulamamışlar. İşte diyanete itaat etmeyen felsefenin böyle yolu şaşırdığı içindir ki; ene kendi dizginini eline almış, dalaletin herbir nev'ine koşmuş.[8]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • şakird: Talebe, öğrenci.
  • millet-i küfriye: İnkârcı millet.
  • nefs-i emmâre: Emreden nefis.
  • dalâlet: Doğru yoldan sapmak.
  • ehl-i ihtisas: Kendi alanında uzman olan kişiler.
  • müşahede: Seyretmek.
  • ehl-i zevk: İslam hakikatlerinin zevkine varanlar.
  • keşf: Gizli gerçekleri ortaya çıkarma, bilinmeyenleri bulma. Keşif.
  • ebed-ül âbâd: Bitmez tükenmez sonsuzluk.
  • zâd ü zâhire: Gıda, yiyecek.
  • burak: Çok süratli bir cennet bineği.
  • emavir: Emirler.
  • imtisal: Uyma.
  • nevâhi: Yasaklar.
  • içtinab: Sakınma, çekinme.
  • netice-i efkârlar: Fikirlerin sonuçları.
  • muhassala-i mesaî: Çalışmanın sonuçları.
  • edebiyat-ı ecnebiye: Yabancı edebiyat.
  • ahkâm: Hükümler.
  • belâgat: Doğru ve güzel söz söyleme.
  • dereke: Aşağı mertebe.
  • ene: (ar.) Ben.
  • dalâlet etmek: Delil olmak.
  • telakki: Kabul etmek.
  • hakk-ı hayat: Yaşam hakkı.
  • zu'm etmek: Yanlış zanda bulunmak.
  • hakikat-ı sabite: Değişmez gerçek.
  • hubb-u zât: Kendini sevmek.
  • neş'et etmek: Meydana gelmek.
  • tekemmül-ü zâtî: Kendini geliştirme.
  • esasat-ı faside: Bozuk temel kurallar.
  • sair: Diğer, başka.
  • silsile-i felsefe: Dine bağlı olmayıp yalnız akla bağlı olan düşünce sistemi.
  • gayet-ül gayat: Gayelerin gayesi. En yüksek gaye.
  • teşebbüh-ü bil-vâcib: Olması zorunlu olup olmaması düşünülemez olan Allah'a benzemek.
  • vâcibü'l-vücûd: Varlığı mutlak olup yokluğu mümkün olmayan.
  • esbâbperest: Her şeyi haddinden fazla bir sebeplere bağlayan.
  • sanemperest: Puta tapan.
  • tabiatperest: Her şeyi tabiatın meydana getirdiğini kabul eden kişi.
  • nücumperest: Yıldıza tapanlar.
  • şirk: Allah'a ortak koşma.
  • envâ'-ı şirk: Şirkin çeşitleri.
  • münderic: Bir şeyin içinde yer alan.
  • acz: Âcizlik.
  • za'f: Zaaf, zayıflık.
  • fakr: Fakirlik.
  • naks: Eksiklik, noksanlık.

Dinden dönmeye dair


Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları

  • mürted: İslam dininden dönen.
  • hakk-ı hayat: Yaşam hakkı.

Namaz hakkında

  • Eğer Namaz kılmazsan, senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan bir halde gider.[12]
  • Namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır.[13]
  • İslâmiyet'te imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.[14]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • zulümat: Karanlıklar.
  • merdud: Reddedilmiş, kabul görmemiş, kovulmuş.

Ahiret hakkında

  • Madem Allah var, elbette ahiret vardır.[15]
  • Dünyadaki her lezzetli şeyin en a'lası cennette bulunur.[16]
  • Zaman gösterdi ki; cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil.[17]

Yaşam tehlikesi hakkında

  • Nev'-i beşere gelen en büyük bir musibet Harb-i Umumî hengâmında, çok tehlikelere maruz kaldım. Hazret-i Gavs'ın gösterdiği arabî tarihte veya az evvel, hârika bir surette kurtuldum. Hattâ bir defa, bir dakikada üç gülle öldürecek yere mukabil bana isabet ettiği halde tesir etmediler.[18]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • nev'-i beşer: İnsanlar.
  • Harb-i Umumî: Dünya Savaşı.
  • Hazret-i Gavs: Abdülkadir Geylani'nin bir lakabı.
  • tesir: Etki.

Nevruz hakkında

  • Bugün mahlûkatın bayramıdır.[19][20]
  • Bugün, bu Nevruz bayramından, bu köpeğin bile bir hissesi vardır. Bahar mahlûkatın bayramıdır. Biz de onların bayramına iştirak edelim.[19][20]

İnsan ve hayat

  • Her sözün doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek, doğru değil.[21]
  • Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.[21]
  • İnsanları canlandıran emeldir; öldüren ye'stir.[21]
  • Deli adama "iyisin, iyisin" denilse iyileşmesi, iyi adama "fenasın, fenasın" denilse fenalaşması nâdir değildir.[22]
  • Sıkıntı, sefahetin muallimidir. Ye's, dalalet-i fikrin; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba'ıdır.[21]
  • Bîçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.[23]
  • En bedbaht, en muzdarib, en sıkıntılı; işsiz adamdır. Zira atalet ademin biraderzadesidir; sa'y, vücudun hayatı ve hayatın yakazasıdır.[23]
  • Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâva etmek, Hakka bir nevi haksızlıktır.[24]
  • Tertib-i mukaddematta tefviz, tembelliktir; terettüb-ü neticede, tevekküldür.[25]
  • Bizler muhabbet fedaileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur.[26]
  • Evet ümidvar olunuz. Şu istikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada, islamın sadası olacaktır![27]
  • Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde ceza'a iltica etmemek gerektir.[17]
  • Madem Dünya bâki değil ve musibetlerinde bir nevi hayır vardır; senin bedeline "Yahu bu da geçer" kalbime geldi.[28]
  • İnsan, nur-u iman ile âlâ-yı illiyyîne çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer.[29]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları :

  • ye's: Ümitsizlik
  • sefahet: Zevk,eğlence ve yasak şeylere düşkünlük
  • zulmet : Karanlık
  • menba : Kaynak, merkez
  • bedbaht : Bahtsız, mutsuz, kötü, fenâ
  • muzdarib : Izdıraplı, acı çeken
  • atalet : Boş durma, tenbellik, işsizlik, yılgınlık
  • adem : Yokluk, hiçlik
  • sa'y : Gayret, çalışma, emek
  • yakaza : Uyanık, şuurlu ve dikkatli bir vaziyette
  • tertib-i mukaddemat: Bir işin ön koşulları yerine getirmek
  • tefviz : İşi Allah'a bırakmak
  • husûmet: Hasımlık
  • ceza': Ağlayıp sızlanmak

Kur'an hakkında

  • Marîz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba'-ı Kur'andır.[30]
  • Azametli bahtsız bir kıt'anın, şanlı tali'siz bir devletin, değerli sahibsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır.[30]
  • Kur'an kalblere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifadır. gıdanın tekrarı, kuvveti arttırır.[31]
  • Zaman ihtiyarlandıkça, Kur'an gençleşiyor; rumuzu tavazzuh ediyor. Nur, nâr göründüğü gibi; bazan şiddet-i belâgat dahi, mübalağa görünür.[32]
  • Kur'an-ı Hakîm ehl-i şuura imamdır, cin ve inse mürşiddir, ehl-i kemale rehberdir, ehl-i hakikata muallimdir.[33]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları :

  • marîz : Hasta,illetli,dertli
  • alîl : Hasta,hastalıklı
  • uzuv : Organ, parça
  • ittiba : Uyma, tâbî olma
  • tali'siz : Talihsiz
  • ittihad : Birleşmek, birlik
  • tavazzuh : Açıklanma, açığa çıkma,aydınlanma
  • belâgat : Hitap ettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakîkatlı söz söyleme sanatı

Tevhid hakkında

  • Arzı ve bütün nücum ve şümusu tesbih taneleri gibi kaldıracak ve çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dava-yı halk ve iddia-yı icad edemez. Zira her şey, her şeyle bağlıdır.[30]
  • Haşirde bütün zevi'l-ervahın ihyası; mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sineğin baharda ihya ve inşasından kudrete daha ağır olamaz. Zira kudret-i ezeliye zâtiyedir; tegayyür edemez, acz tahallül edemez, avaik tedahül edemez. Onda meratib olamaz, her şey ona nisbeten birdir.[30]
  • Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş'i dahi o halketmiştir.[30]
  • Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.[30]
  • Hem nev-i beşer, hususan medeniyet fenlerinin ikazatıyla uyanmış, intibaha gelmiş, insaniyetin mahiyetini anlamış. Elbette ve elbette dinsiz, başıboş yaşamazlar. Ve olamazlar. En dinsizi de dine iltica etmeye mecburdur. Çünkü, acz-i beşerî ile beraber hadsiz musibetler ve onu inciten hâricî ve dahilî düşmanlara karşı istinad noktası; ve fakrıyla beraber hadsiz ihtiyâcâta müptelâ ve ebede kadar uzanmış arzularına medet ve yardım edecek istimdad noktası, yalnız ve yalnız Sâni-i Âlemi tanımak ve iman etmek ve âhirete inanmak ve tasdik etmekten başka, uyanmış beşerin çaresi yok.[34]
  • Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut, onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.[35]
  • İmanî mes'elelerde şübhe, bir delili, hattâ yüz delili atsa da; medlûle îras-ı zarar edemez. Çünki binler delil var.[35]
  • Hayat, cilve-i tevhiddendir, müntehası da vahdet kesbediyor.[36]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları :

  • nücum ve şümus : Yıldızlar ve güneşler
  • halk : Yaratma, var etme
  • ihya : Diriltme, hayat verme
  • mevt-âlûd : Ölüm gibi, ölümlü
  • avaik : Müşküller, engeller
  • nev-i beşer : İnsanlık
  • intibah : Uyanıklık, hassasiyet
  • iltica : Sığınma
  • hadsiz : Sonsuz
  • ihtiyâcât: İhtiyaçlar
  • Sâni-i Âlem : Bütün âlemi sanatla yaratan Allah
  • zevi-l ervah : Ruh sahipleri
  • zâtiye : Zât ile,kişi ile alâkalı
  • tegayyür : Değişme, başkalaşma
  • tahallül : Başka bir şeyin müdahale etmesi, karışması
  • tedahül : Birbirine dahil olmak
  • hususan : Özellikle
  • mahiyet : Birşeyin aslı, içyüzü, esâsı
  • acz-i beşerî : İnsanlığa âit güçsüzlük, acizlik
  • istinad : Dayanma, güvenme
  • istimdad : Medet ve yardım istemek
  • adem : Yokluk, hiçlik
  • iltibas :Birbirine benzeyen şeylere şaşırıp birbirine karıştırmak,yanlışlık,karışıklık
  • sübut : Sabit oluş,kesin olarak meydana çıkmak
  • şek : Şüphe, tereddüt
  • medlûl : Mânâ,meal,delil getirilen şey
  • îras : Verme,meydana getirme,sebep olma
  • münteha : Son,nihâyet

Sebebler üzerine

  • Esbaba tesir-i hakikî verilmemiş, vahdet ve celal öyle ister. Lâkin mülk cihetinde esbab dest-i kudrete perde olmuştur, izzet ve azamet öyle ister. Tâ nazar-ı zahirde, dest-i kudret mülk cihetindeki umûr-u hasise ile mübaşir görülmesin.[37]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları :

  • esbab : Sebepler
  • dest-i kudret : Kudret eli
  • nazar-ı zahir : Zâhirî, dıştan görünüş
  • umûr-u hasise : Ufak ve değersiz işler

Yaratılış hakkında

  • Âlem-i şehadet, avalim-ül guyub üstünde tenteneli bir perdedir.[37]
  • Bir noktayı tam yerinde icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zira şu kitab-ı kebir-i kâinatın herbir harfinin, bahusus zîhayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâzır birer gözü vardır.[37]
  • Bir köy muhtarsız olmaz, bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz, bir harf kâtipsiz olamaz; biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?[38]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları :

  • alem-i şehadet : Şehâdet âlemi,gözle görülen âlem,dünya,kâinât
  • avalim : Âlemler
  • guyub : Gizli olan,görünmeyen
  • kitab-ı kebir-i kâinat : Büyük bir kitap gibi mânâlar ve hikmetler ifâde eden kâinât
  • bahusus : Özellikle
  • müteveccih : Yönelmiş,dönmüş,bir yere doğru yola çıkan
  • nâzır : Nazar eden, bakan, idâre eden
  • muntazam : düzenli

Tabiat hakkında

  • Tabiat, misalî bir matbaadır, tâbi değil; nakıştır, nakkaş değil; kabildir, fâil değil; mistardır, masdar değil; nizamdır, nâzım değil; kanundur, kudret değil; şeriat-ı iradiyedir, hakikat-ı hariciye değil.[37]
  • Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelan-ı nümuv der: "Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim." Doğru söyler. Yumurtada bir meyelan-ı hayat var. Der: "Piliç olacağım." Biiznillah olur. Doğru söyler. Bir avuç su, meyelan-ı incimad ile der: "Fazla yer tutacağım." Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelanlar, iradeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellileridir, cilveleridir.[37]
  • Karıncayı emirsiz, arıyı ya'subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye; elbette beşeri nebisiz bırakmaz. Âlem-i şehadetteki insanlara inşikak-ı Kamer, bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) olduğu gibi, mi'rac dahi âlem-i melekûttaki melaike ve ruhaniyata karşı bir mu'cize-i kübra-yı Ahmediyedir ki; nübüvvetinin velayeti bu keramet-i bahire ile isbat edilmiştir ve o parlak zât, berk ve Kamer gibi melekûtta şu'le-feşan olmuştur.[37]
  • Hayat, kesrette bir çeşit tecelli-i vahdettir. Onun için ittihada sevkeder. Hayat, bir şeyi her şeye mâlik eder.[39]
  • Tabiat bir sanat-ı İlahiye'dir sani' olmaz.[40]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları :

  • tâbi': Kitap basan
  • nakkaş : Nakış yapan, süsleyen
  • mistar,masdar : Bir çeşmenin suyunun bulunduğu yer masdar, musluğu ise mistardır
  • şeriat-ı iradiye : Cenâb-ı Hakk`ın irâdesiyle oluşan şeriat,kanunlar
  • meyelan: Yönelme, meyil
  • meyelan-ı nümuv : Yenileme, yeşillenme, gelişme meyli
  • incimad : Donma, buzlanma, katılaşmak
  • evamir-i tekviniye : Allah`ın tabiatta geçerli olan emir ve kanunları
  • ya'sub : Emir, bey, reis
  • beşer : İnsanlık
  • inşikak : Parçalanma, kırılma
  • âlem-i melekût : Varlıkların Cenab-ı Hakk'ın isimlerine bakan hakiki, şeffaf yüzleri
  • şu'le-feşan : Işık saçan, parlatan
  • kesret : Çokluk,sıklık,çeşitlilik
  • ittihad : Birleşmek, birlik, aynı fikirde olmak
  • mâlik : Sahip olan,mülk sahibi
  • sanat-ı İlâhiye : İlâhî sanat
  • sâni : sanatkâr

Ruh hakkında

  • Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur. Sabit ve daim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş, kudret ona vücud-u hissî giydirmiştir. Bir seyyale-i latifeyi o cevhere sadef etmiştir. Mevcud ruh, makul kanunun kardeşidir. İkisi hem daimî, hem âlem-i emirden gelmişlerdir. Şayet nevilerdeki kanunlara kudret-i ezeliye bir vücud-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. Eğer ruh, vücudu çıkarsa, şuuru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu.[39]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • kanun-u zîvücud-u haricî: Yaratılmış varlık sahibi kanun.

Oruç hakkında

  • İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Halbuki, iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü'minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye mazhar olur.[41]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • sair: Diğer, başka.
  • mecburiyet tahtı: Mecburiyet altında.
  • derk etmek: Anlamak.
  • derece-i nimet: Nimetin derecesi.
  • kuvve-i zâika: Tat alma duyusu.

Doğu hakkında

  • Doğuyu ayağa kaldıracak din ve kalbdir. Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değil.
  • Eğer Şarkta Hulusi Bey ve Mehmed Kayalar olmasaydı, ben Şarka gitmeye mecbur olurdum.[42]
  • Kardeşim Mehmed! Nur’un (manevi) Kuvveti Şarktadır, Nur’un Kuvveti Diyarbakır’dadır, Nurun Kuvveti Sendedir![43]

Hıristiyanlık hakkında

  • Nasraniyet, ya intifa veya ıstıfa edip İslâmiyet'e karşı terk-i silâh edecektir. Nasraniyet birkaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi. Protestanlık da yırtıldı, tevhide yaklaştı. Tekrar yırtılmağa hazırlanıyor. Ya intifa bulup sönecek veya hakikî Nasraniyetin esasını câmi' olan hakaik-i İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır. İşte bu sırr-ı azîme, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm işaret etmiştir ki: "Hazret-i İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, şeriatımla amel edecektir."[39]
  • Hıristiyanlığın malı olmayan mehasin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyetin düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.[21]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • Nasraniyet: Hıristiyanlık.
  • intıfa: Yok olma, sönme.
  • ıstıfa: Ayıklanma.
  • nâzil olmak: İnmek.
  • şeriat: Allah'ın kanunları.
  • mehasin-i medeniyet: Medeniyetin iyilik ve güzellikleri.
  • tedenni: Alçaklık.
  • felek: Gök.

Maddiyyunluk hakkında

  • Maddiyyunluk manevî taundur ki, beşere şu müdhiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlahîye çarptırdı. Telkin ve tenkid kabiliyeti tevessü' ettikçe, o taun da tevessü' eder.[23]
  • Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir, göz ise maneviyatta kördür.[21]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • taun: Veba denen bulaşıcı hastalık.
  • tevessü': Genişleme, yayılma.

Zekat ve faiz hakkında

  • Bütün ihtilalat ve fesadın asıl madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve menba'ı tek iki kelimedir:
    • Birinci Kelime: "Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!"
    • İkinci Kelime: "İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim."

Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki, o da vücub-u zekattır. İkinci kelimenin devası, hurmet-i ribadır. Adalet-i Kur'aniye âlem kapısında durup, ribaya "Yasaktır, girmeye hakkın yoktur" der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müdhişini yemeden, dinlemeli.[17]

  • Ribanın kap ve kapıları olan bankaların nef'i; beşerin fenası olan gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir. Âlem-i İslâma zarar-ı mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz. Zira gâvur harbî ve mütecaviz ise, hürmetsiz ve ismetsizdir.[44]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • ihtialat: İhtilaller, ayaklanmalar, karışıklıklar.
  • muharrik: Hareketlendiren.
  • menba': Kaynak.
  • vücub-u zekat: Zekatın zorunluluğu.
  • hurmet-i riba: Faizin haram olması.
  • riba: Faiz.
  • nef'i: Faydası.
  • sefih: Zevk ve eğlence düşkünü.
  • mütecaviz: Hücum eden, saldıran, sataşan.
  • ismetsiz: Masum değil.

İsraf hakkında

  • Bir lokma kırk paraya, diğer bir lokma on kuruşa. Ağıza girmeden ve boğazdan geçtikten sonra birdirler. Yalnız, birkaç saniye ağızda bir fark var. Müfettiş ve kapıcı olan kuvve-i zaikayı taltif ve memnun etmek için birden ona gitmek, israfın en sefihidir.[17]
  • İsraf sefahatin, sefahat ise sefaletin kapısıdır.[45]

Cümlelerde geçen bazı eski kelimelerin anlamları:

  • kuvve-i zaika: Tat alma duyusu.
  • taltif: İltifat etme.
  • sefih: Zevk ve eğlence düşkünü.
  • israf: Gereksiz ve boş yere harcama.
  • sefahat: Zevk ve eğlence düşkünlüğü.
  • sefalet: Yoksulluk.

Bazı kimseler hakkında söyledikleri

  • Kur'an'a zararlı öyle bir adam çıkacak dediğimi ve sonra Mustafa Kemal'in o adam olduğunu zaman gösterdi.[46]
  • Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alakasız bulunduğum halde, Adnan Menderes gibi bir İslam kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim.[47][48]

Hakkında söylenenler

  • Viktor Hügolar, Şekspirler, Dekartlar; edebiyatta ve felsefede, Bediüzzaman'ın bir talebesi olabilirler.[49] - Mehmet Akif Ersoy
  • Said Nursi’nin bazı çok orijinal düşünceleri var ve bu konuda Nakşibendîlikten bir hayli ayrılmıştır. Mesela Nakşibendîler, Avrupa’da gelişmekte olan felsefî tartışmalara çok önem vermiş kimseler değil ama Said Nursi bu felsefî tartışmaların önemli olduğunu, İslam’la ilişkisinin araştırılması gerektiğini incelemiş olan bir adam. Ayrıca üç yüz bin kişiyi kendine çekebilmesi için o kişinin iki kulaklı olması lazım.[50] -- Şerif Mardin
  • Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bir asır önce gelmiş olsaydı, Osmanlı İmparatorluğunun mukadderatı değişmiş olurdu.[51] - Said Şamil Efendi
Said Nursî ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.

Kaynaklar

  1. http://www.erisale.com/#content.tr.5.92
  2. "15. Rica, Yirmialtıncı Lem'a". Lem'alar. Envar Neşriyat. s. 260.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  3. "15. Rica, Yedinci Kısım (Afyon Hayatı)". Tarihçe-i Hayat. RNK Neşriyat. s. 537.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  4. Said Nursî. "İlk Hayatı" Tarihçe-i Hayat. 86. sayfa. Envar Neşriyat.
  5. "Onuncu Söz". Sözler. Envar Neşriyat. s. 59.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  6. "Yedinci Söz". Sözler. Envar Neşriyat. s. 32.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  7. "İkinci Cilve, Üçüncü Şua, Birinci Şu'le, Yirmibeşinci Söz". Sözler. Envar Neşriyat. s. 412.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  8. "Birinci Maksad, Otuzuncu Söz". Sözler. Envar Neşriyat. s. 540.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  9. "3. İşaret, 7. Kısım (İşarat-ı Seb'a), Yirmidokuzuncu Mektub". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 438.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  10. "7. Nota, Onyedinci Lem'a". Lem'alar. RNK Neşriyat. s. 136.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  11. "7. Nota, Zühre". Mesnevî-i Nuriye. Envar Neşriyat. s. 160.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  12. "İbadetin Hakikatı". İşaret-ül İ'caz. Envar Neşriyat. s. 85.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  13. "Dördüncü Söz". Sözler. s. 23.  Bilinmeyen parametre |ya"İlk hayatı". Tarihçe-i Hayat. RNK Neşriyat. s. 143.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)ımcı= görmezden gelindi (yardım); Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  14. "İlk hayatı". Tarihçe-i Hayat. RNK Neşriyat. s. 143.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  15. "Dokuzuncu Şua". Şualar. RNK Neşriyat. s. 185.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  16. "Otuzikinci Söz". Sözler. Envar Neşriyat. s. 658.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  17. 17,0 17,1 17,2 17,3 "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 472.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  18. "Sekizinci Lema". Sikke-i Tasdik-i Gaybi. Envar Neşriyat. s. 154.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  19. 19,0 19,1 "Nevruz, mahlûkatın bayramıdır". Zaman Gazetesi. Erişim tarihi: 13 Aralık 2015. 
  20. 20,0 20,1 "Risale-i Nur'da Nevruz günleri". Yeni Asya. Erişim tarihi: 13 Aralık 2015. 
  21. 21,0 21,1 21,2 21,3 21,4 21,5 "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 473.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  22. "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 474.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  23. 23,0 23,1 23,2 "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 478.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  24. "Onüçüncü Mektub". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 48.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  25. "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 477.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  26. "İlk Hayatı". Tarihçe-i Hayat. Envar Neşriyat. s. 59.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  27. "İlk Hayatı". Tarihçe-i Hayat. Envar Neşriyat. s. 133.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  28. "Yirmiüçüncü Mektub". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 278.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  29. "Yirmiüçüncü Söz". Sözler. Envar Neşriyat. s. 473.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  30. 30,0 30,1 30,2 30,3 30,4 30,5 "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 468.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  31. "Habbe". Mesnevî-i Nuriye. RNK Neşriyat. s. 124.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  32. "Hakikat Çekirdekleri". Mektubât. RNK Neşriyat. s. 516.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  33. "Birinci Mebhas, Yirmialtıncı Mektub". Mektubât. Envar Neşriyat. s. 311.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  34. "Arabî Hutbe-i Şamiye Eserinin Tercümesi". Hutbe-i Şamiye. Envar Neşriyat. s. 24.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  35. 35,0 35,1 "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 475.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  36. "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 476.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  37. 37,0 37,1 37,2 37,3 37,4 37,5 "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 469.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  38. "Onuncu Söz". Sözler. Envar Neşriyat. s. 49.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  39. 39,0 39,1 39,2 "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 470.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  40. "Otuzuncu Lem'anın Altıncı Nüktesi". Lemalar. RNK Neşriyat. s. 386.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  41. "Yirmidokuzuncu Mektub". Mektubat. RNK Neşriyat. s. 431.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  42. http://www.mehmetkayalar.com/blog.asp?id=60
  43. http://www.mehmetkayalar.com/blog.asp?id=27
  44. "Hakikat Çekirdekleri". Mektubat. Envar Neşriyat. s. 479.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  45. "Lemaat". Sözler. RNK Neşriyat. s. 779.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  46. Emirdağ Lahikası. RNK Neşriyat. s. 297.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  47. Emirdağ Lahikası - 2. RNK Neşriyat. s. 175.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  48. "Sekizinci Kısım (Isparta Hayatı)". Tarihçe-i Hayat. Envar Neşriyat. s. 618.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)
  49. http://www.bediuzzamansaidnursi.org/risale-i_nur_nedir.html
  50. t24.com
  51. "Takdim". Asar-ı Bediiyye. s. 5.  Yazar |ad1= eksik |soyadı1= (yardım)