Bâki: Revizyonlar arasındaki fark

Vikisöz, özgür söz dizini
[kontrol edilmiş revizyon][kontrol edilmiş revizyon]
İçerik silindi İçerik eklendi
Mavrikant (mesaj | katkılar)
k çıkartıldı:{{gününsözü|7 Nisan 2011}} AWB ile
Berrram (mesaj | katkılar)
kDeğişiklik özeti yok
2. satır: 2. satır:
'''[[w:Bâki (şair)|Bâki]]''', (1526 1600) [[w:Türk|Türk]] [[w:divan edebiyatı|divan edebiyatı]] şairi.
'''[[w:Bâki (şair)|Bâki]]''', (1526 1600) [[w:Türk|Türk]] [[w:divan edebiyatı|divan edebiyatı]] şairi.


* ''Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal,''
* ''Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal,'' <br>''Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş...''
:''Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş...''
:(Âlemde sesin Davut gibi çınlasın!.. Gökkubbede baki kalan sadece hoş bir sedadır; kalıcı olan sadece odur.)
:(Âlemde sesin Davut gibi çınlasın!.. Gökkubbede baki kalan sadece hoş bir sedadır; kalıcı olan sadece odur.)


18. satır: 17. satır:
:(Câhil komaz ki, âlim kişi rahat ede.)
:(Câhil komaz ki, âlim kişi rahat ede.)


* ''Dil derdini gamunla dil-efgâr olan bilür''
* ''Dil derdini gamunla dil-efgâr olan bilür'' <br>''Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilür''
:''Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilür''
:(Gönül derdini gamınla gönlü kırık olan bilir. Hasta hâlini yine hasta olan bilir.)
:(Gönül derdini gamınla gönlü kırık olan bilir. Hasta hâlini yine hasta olan bilir.)


* ''Tutdı cihânı pertev-i hüsnün güneş gibi''
* ''Tutdı cihânı pertev-i hüsnün güneş gibi'' <br>''Doldı sadâ-yı aşkun ile kâh-ı kün fekân''
:''Doldı sadâ-yı aşkun ile kâh-ı kün fekân''
:(Güzelliğinin ışığı güneş gibi dünyayı tuttu. Kün fekân sarayı (dünya), aşkının yankısı ile doldu.)
:(Güzelliğinin ışığı güneş gibi dünyayı tuttu. Kün fekân sarayı (dünya), aşkının yankısı ile doldu.)


* '' Bezm-i şevkün içre devr eyler felek bir câmdur'' / ''Câmda bir cür' adur aşkun şarabından şafak''
* '' Bezm-i şevkün içre devr eyler felek bir câmdur'' / ''Câmda bir cür' adur aşkun şarabından şafak''
:Ey sevgili; felek seni arzulamanın meclisinde dönüp dolaşmakta olan bir kadehtir. Şafağın kırmızılığı ise, senin aşkının şarabından o kadehin dibinde kalmış bir yudumdur.
:''(Ey sevgili; felek seni arzulamanın meclisinde dönüp dolaşmakta olan bir kadehtir. Şafağın kırmızılığı ise, senin aşkının şarabından o kadehin dibinde kalmış bir yudumdur.)''


* ''Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i hümâ imiş,''
* ''Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i hümâ imiş,'' <br>''İklim-i hüsne ânun içün pâdişâ imiş...''
:''İklim-i hüsne ânun içün pâdişâ imiş...''
:(Sevgilinin kara zülüfleri, Hüma kuşunun kanadının talih bağışlayan gölgesi gibi olduğu için, güzellik ülkesinin sultanı da odur. [Hümâ kuşunun ele geçirilememesine yapılan bir gönderme de vardır bu beyitte.])
:(Sevgilinin kara zülüfleri, Hüma kuşunun kanadının talih bağışlayan gölgesi gibi olduğu için, güzellik ülkesinin sultanı da odur. [Hümâ kuşunun ele geçirilememesine yapılan bir gönderme de vardır bu beyitte.])


* ''Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer,''
* ''Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer,'' <br>''Hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş... ''
:''Hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş... ''
:(Sevgilinin civar toprağının (avlusunun) öyle bir kimyası var ki Güneş oraya bir secde etmekle yanağı hemen kıpkızıl bir altına dönüşüverdi!)
:(Sevgilinin civar toprağının (avlusunun) öyle bir kimyası var ki Güneş oraya bir secde etmekle yanağı hemen kıpkızıl bir altına dönüşüverdi!)


* ''Görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese,''
* ''Görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese,'' <br>''Mir'ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş...''
:''Mir'ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş...''
:(Sevgiliyi gör(e)mediğimiz vakitler gözümüze hiçbir şey görünmez; hatta, cihan bile! Eğer “Ayine-i Âlem-nüma” [dünyayı gösteren güzellik aynası], diye bir şey varsa, zannımızca o, sevgilinin güzelliğinin aynasından başka bir şey değildir.)
:(Sevgiliyi gör(e)mediğimiz vakitler gözümüze hiçbir şey görünmez; hatta, cihan bile! Eğer “Ayine-i Âlem-nüma” [dünyayı gösteren güzellik aynası], diye bir şey varsa, zannımızca o, sevgilinin güzelliğinin aynasından başka bir şey değildir.)


* ''Zülfün esîri bâkî-i bîçâre dostum,''
* ''Zülfün esîri bâkî-i bîçâre dostum,'' <br>''Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş...''
:''Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş...''
:(Zülfüne bağlanıp esir olan şu çaresiz Bâki, bu haliyle meğer bir bela kemendinin; yani, zülfünün bağına tutulup kalmış...)
:(Zülfüne bağlanıp esir olan şu çaresiz Bâki, bu haliyle meğer bir bela kemendinin; yani, zülfünün bağına tutulup kalmış...)



17.40, 9 Mart 2016 tarihindeki hâli

Bâki

Bâki, (1526 1600) Türk divan edebiyatı şairi.

  • Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal,
    Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş...
(Âlemde sesin Davut gibi çınlasın!.. Gökkubbede baki kalan sadece hoş bir sedadır; kalıcı olan sadece odur.)
  • Hûb olan elbette kendin gösterür
(Güzel olan elbette kendini gösterir.)
  • Mu'ayyen kıssadur sevmek sevilmek mâ-takaddemden
(Sevmek, sevilmek eskiden beri bilinen hikâyedir.)
  • Mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin
(Öğüt veren hikaye anlatmaya kalkarsın; bir bakmışsın ki anlattığın hikaye efsaneye dönüşmüş.)
  • Nâdân komaz ki merdüm-i dânâ huzûr ede
(Câhil komaz ki, âlim kişi rahat ede.)
  • Dil derdini gamunla dil-efgâr olan bilür
    Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilür
(Gönül derdini gamınla gönlü kırık olan bilir. Hasta hâlini yine hasta olan bilir.)
  • Tutdı cihânı pertev-i hüsnün güneş gibi
    Doldı sadâ-yı aşkun ile kâh-ı kün fekân
(Güzelliğinin ışığı güneş gibi dünyayı tuttu. Kün fekân sarayı (dünya), aşkının yankısı ile doldu.)
  • Bezm-i şevkün içre devr eyler felek bir câmdur / Câmda bir cür' adur aşkun şarabından şafak
(Ey sevgili; felek seni arzulamanın meclisinde dönüp dolaşmakta olan bir kadehtir. Şafağın kırmızılığı ise, senin aşkının şarabından o kadehin dibinde kalmış bir yudumdur.)
  • Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i hümâ imiş,
    İklim-i hüsne ânun içün pâdişâ imiş...
(Sevgilinin kara zülüfleri, Hüma kuşunun kanadının talih bağışlayan gölgesi gibi olduğu için, güzellik ülkesinin sultanı da odur. [Hümâ kuşunun ele geçirilememesine yapılan bir gönderme de vardır bu beyitte.])
  • Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer,
    Hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş...
(Sevgilinin civar toprağının (avlusunun) öyle bir kimyası var ki Güneş oraya bir secde etmekle yanağı hemen kıpkızıl bir altına dönüşüverdi!)
  • Görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese,
    Mir'ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş...
(Sevgiliyi gör(e)mediğimiz vakitler gözümüze hiçbir şey görünmez; hatta, cihan bile! Eğer “Ayine-i Âlem-nüma” [dünyayı gösteren güzellik aynası], diye bir şey varsa, zannımızca o, sevgilinin güzelliğinin aynasından başka bir şey değildir.)
  • Zülfün esîri bâkî-i bîçâre dostum,
    Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş...
(Zülfüne bağlanıp esir olan şu çaresiz Bâki, bu haliyle meğer bir bela kemendinin; yani, zülfünün bağına tutulup kalmış...)
Bâki ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.