Antonio Lopez Campillo

Vikisöz, özgür söz dizini
Antonio Lopez Campillo
Dosya:Antonio Lopez Campillo.jpg
İspanyol Sosyolog.
Doğum tarihi 1925
Doğum yeri Algeciras Emirliği, İspanya
Ölüm tarihi 7 Mayıs 2019
Vikipedi maddesi

Antonio Lopez-Campillo (1925, Algeciras Emirliği,  7 Mayıs 2019)  İspanyol  Sosyolog. 

Sözleri[değiştir]

  • İnanmak aldanmaktır.
  • İnanç hiçtir, akıl her şeydir.   
  • Ahlâkın İllâ Dinsel Olması Gerekmez.  
  • Yeni toplum sivil olacak ya da toplum olmayacak.   
  • İnanmak için kültür gerekmez, zaten siz de kültürsüzsünüz.  
  • Yeni toplum ya sivil, laik olacaktır ya da toplum olamayacaktır.  
  • Tanrılar bizimle ilgileniyor olsaydılar, her şey biraz daha iyi olurdu.  
  • Aç bir insana yiyecek bir şey vermek için tanrıya inanmak şart değildir.  
  • Bilim yabancı değil, bir din, nasıl olursa olsun, her zaman yabancılaştır.   
  • Genel olarak yeryüzünde kendisini silah ve kanla kabul ettirmemiş din yok gibidir.    
  • İnançla da hiçbir şey kanıtlanamaz, sadece kanıtlanamayan bir şeye inanılmış olur.    
  • Bilmem farkında mısınız, insanlara yardım ederken, gökten de bir şeyler beklemiyor !   
  • Şu konuda artık kuşkuya yer yok: Bilim dünyanın açıklanması konusunda dinin yerini almıştır.
  • Çünkü insanlık tarihinde ne zaman bir din ortaya çıksa, temelinde daima insani bir ihtiyaç bulunur.  
  • Tanrılar doğdukları zamana uygun özellikler gösterirler, çünkü varlıkları o zamanın ihtiyacına tabidir.   
  • Ateizm, hayalî yaratıkları ve olayları, metafizik inançları ve dinleri reddeden felsefi bir düsünce akımıdır.  
  • Hıristiyanlığa gelince, sonuçta –Lichtenberg'in dediği gibi– bir Yahudi tarikati olduğunu unutmamak gerekir.   
  • İtaatkâr, disiplinli, efendiden korkan bir gençlik. Görüyorsunuz ya, yönetenlerin ağzını sulandıracak bir gençlik.  
  • İnsan aklına başvurarak tanrının varlığını kanıtlamak mümkün olmadığı için, daima inanca ve vahye başvurulur.  
  • Hiçbir tanrı bir başına, kendi kendine yaşayamaz. Muhtelif tapınak, ibadet, ayinlerle örgütsel bir desteğe muhtaçtır.  
  • Vahiyli tüm dinler kendi ahlaklarının çok yüksek olduğunu ve dünyanın da o ahlaka çok ihtiyacı olduğunu iddia eder.    
  • Din sayısı kadar vahiy vardır, yani ne kadar din varsa insan için o kadar çok aklıyla düşünmeyi yasaklayan vahiy vardır.    
  • Tanrıya inanmak veya inanmamak, hayal gücü alanına bağlıdır, böyle bir şey de ne ödüllendirebilir, ne de cezalandırabilir.  
  • Kiliselerin başına gelebilecek en kötü şey nedir biliyor musunuz? Vaz ettikleri ahlakın kiliseler olmadan hayata geçirilmesi.   
  • Bilim ve modern düşünce aslında tanrıya karşı mücadele etmez, sadece tanrı düşüncesinden vazgeçer, artık ona ihtiyacı yoktur.  
  • İnanca ayrılan yer akıl tarafından incelenmeli, yani eleştirel olarak gözlemlenmelidir; yani hem inanca hem de akla yer olamaz.   
  • Bildiğimiz tüm tanrıların bir tarihi, zamanı, yeri olmuştur ve, inananlara ne kadar acı gelirse gelsin, hepsinin bir başlangıcı vardır.   
  • Ateizmde, insanoğluna ve insanoğlunun evrenin kalanıyla ilişkisine dayalı bir ahlaka ulaşan bir dizi düşünce ve akıl yürütme vardır. 
  • İyi de siz her şeyi inkâr ediyorsunuz!Aksine ben insan aklının vârlığını savunuyorum; anlamamızı, yaşamamızı sağlayacak yegâne şey odur.  
  • Yani insanlar diğer saçmalıklara inanmıyorlar. Yıldırım şoku olaylarını iyi açıklarsanız, fırtınaları haklı çıkarmak için Zeus'a ihtiyacınız yoktur.  
  • Budizm gibi eline kan bulaşmamış dinler son derece azdır, ama genel olarak yeryüzünde kendisini silah ve kanla kabul ettirmemiş din yok gibidir.  
  • İnanç meselesi tamamiyle kişisel bir sorundur, hiçbir biçimde toplumsal veya ortak bir sorun olamaz. Her zaman için bireyin alanına ait olarak kalır.  
  • Başkasına duyulan saygı (nitekim evrensel ahlakın temelidir), hiçbir dine bağlı değildir ve herhangi bir tanrı tarafından vahyedilmeye ihtiyacı yoktur.  
  • Meçhul bir alan kaldığı sürece bilimin yeterli olmaması, o alanın dinin, inancın, tek kelimeyle tanrının terimleriyle açıklanması gerektiği anlamına gelmez.  
  • Bugün dinler, kiliseler, sinagog ve camiler birbirleriyle tanrıları uğruna mücadele etmiyor artık, verdikleri mücadele daha ziyade hayatta kalabilmek adına.  
  • Her tanrının dünyanın yaratılışını açıklamak gibi bir görevi vardı, hatta her tanrı evreni yaratmak zorundaydı, çünkü tanrılığını öne sürmesinin tek yolu buydu.  
  • İnsan bilgi alanında ilerlemeler kaydetmeye devam etmiş ve şu anda, daha doğrusu en azından iki yüzyıldan bu yana, tanrıların zorunluluğu ortadan kalkmıştır.    
  • Bugün bildiğimiz militan ve teyakkuzda bekleyen dinler cemaatlerinin kültürü konusunda çok dikkatlidir, daha doğrusu kültürsüz kalmalarına çok itina gösterirler.    
  • Hayatları kile bağlı olan Sümerlere göre tanrılar insanı kilden yaratmıştı. Geçimlerini sürü hayvanlarından sağlayan ilk Mısırlılara göreyse, ilk tanrılar hayvan-biçimliydi.  
  • İnanç yeterli olsaydı, vahye gerek olmazdı. Adeta tanrı, insanların inançsızlığından son derece endişe ettiği için, kendi vârlığı hakkında yazmaktan başka çare bulamamıştır.    
  • Özgür, eleştirel ve akılcı dediğiniz düşüncenin doğrulanamayan hipotezleri de vardır; ama bu tür düşünceler daima bilimin sınırları içinde kalmıştır, asla dine yönelmemiştir.  
  • Din savaşları adıyla yeryüzünü kasıp kavurmuş anlamsız cinayetlerin, engizisyonlar ve soykırımların sorumlusu pekâlâ dinsel inanışlar ve onlardan doğan ahlak anlayışlarıdır.   
  • İlk önce bir şeyin var olmadığını kanıtlamanın imkansızlığı üstüne kafa yorması gerekir. Kuşkusuz, bir şeyin var olduğu kanıtlanabilirse, var olmadığı inancı kendiliğinden çöker.   
  • İnananlar bayıla bayıla tanrı olmadan ahlâkın olmayacağını veya tanrı ölürse her şeyin mübah olacağını söyleyip dururlar. Bu katmerli yanlış yargı, kolayca çürütülebilir aslında.  
  • Tanrı yaratma ihtiyacının ardından mutlaka hep bir dinin yaratılmasının nedeni budur, zira tek başına kalacak olursa (işte hiçbir müminin kendine sormayacağı soru) tanrı ne yapardı?  
  • İnanç konuşmaya engel olur, her halükârda siz düşünmüyorsunuz ki zaten. İnanç akıl yürütmeye engel olur, zaten siz de akla mantığa uymuyor,akla mantığa aykırı şeyler yapıyorsunuz.    
  • Hukukun var olmak için bir tanrıya ihtiyacı var mıdır? İnsanlar, ne yapmaları gerektiğini söyleyen bir Kilise'ye muhtaç kalmadan, hukukun gereklerine göre bir arada yaşayamıyorlar mı?   
  • Entelektüel bakımdan kimsenin otoritesine sığınmayan ateizm, dörtbaşı mamur bir öğretiye dönüşme tuzağına düşmez ve, böylelikle, düşüncesini dogmatikleştirme eğiliminden kurtulmayı başarır.
  • Ne yazık ki inananlar için iman etmek akılla olacak iş değildir; nitekim akıl adına inancı reddeden insanlar da vardır, her zaman olmuştur. Dinsiz, sapkın, ateist, agnostik gibi adlar takılmıştır onlara.
  • Tanrının vârlığına dair o kadar çok "kanıt"ın bulunmasının gösterdiği ilk şey, söz konusu kanıtlardan hiçbirinin kesin olmadığıdır. Yani kanıtların hiçbiri tanrının vârlığını kanıtlama hedefine ulaşamamıştır.  
  • Ateizmin kurucularından sayılan Epikürün zaman zaman kendi düşüncelerini destekleme amaçlı sözlerinden örneklere yer veren yazar; ateizmin temel taşının inanmamaya inanmak olduğunu savunuyor.  
  • Evet, hükümetin bizi yazmaya yönelttiği şeyin sonucu bu işte. Hani şu liberal, dolayısıyla da tanımı gereği, özelleştirmelerin bayraktarı olan, ama yurttaşların inancını bir bakıma kamulaştıran hükümetin.  
  • Tarihsel bakış açısından, kendine bir din icat eden toplum devlet dediğimiz şeyi de yaratır. Bunun sonucu olarak, iki kurum arasında, din ile devlet arasında, dinsel olan ile laik olan arasında çatışma başlar.  
  • Bilim, insanın farkına vardığı sorunlar ve ihtiyaçlara daima doğrulanmış, kontrol edilmiş cevaplar getirmeye çalışmıştır. Dinse, cevaplar önerdiğinde bile, hiçbir zaman en küçüğünü dahi doğrulayamamıştır.   
  • Ben ateisti yeğlerim, çünkü saygılı davrandığı halde hiçbir ödül beklemez, insanlığa inanmakla, başkasına saygı duymakla, kabul etmediği bir şey uğruna değil sırf insan adına yaraşır bir insan olmakla sınırlar kendini.
  • Var olmaya devam edeceğinden emin olamamak, korku ve bunalıma yol açar. Güçlü ve iyi bir varlık (yani Kuran'ın bağışlayıcı ve esirgeyici olan Allah'ı) tarafından korunduğunu, esirgendiğini bilmek insanı sakinleştirir.  
  • Sırf dinsel olan bir ahlak tanrı adına cinayet işler; laik olan bir ahlak ise öldürmek için hiçbir neden bulamaz. İki anlamlı istisna ABD ve Vakitan dışında, uygar ülkelerin çoğunda ölüm cezasının kaldırılmasının nedeni budur.  
  • Ateizm, özgül öğretisi olmayan bir "izm"dir; başkalarının, yani fizikçiler, kimyacılar, biyologlar, jeologlar, sosyologlar, antropologlar, tarihçiler ve dünyanın diğer araştırmacılarının düşünce ve keşiflerinden beslenir ateizm.  
  • İlerleme kaydeden ussallık, modernlik karşısında gösterilen direniş inancı köktendinciliğin kucağına düşmek zorunda bıraktı.Akla karşı birtakım makul gerekçeler getiremediği için akıldışılığa, imana başvurmak zorunda kaldı.  
  • Epikürcülerin ve Romalı şair Lucretius'un inandığı gibi tanrıları yaratan korku değildir, en azından yalnız korku değildir: Evreni açıklama, evrenin akılcılaştırılması ihtiyacı gibi daha soylu bir şeydir aynı zamanda tanrıları var eden.
  • Fakat ahlak veya etiğin var olmak için dinsel dayanağa veya temele ihtiyacı yoktur; ahlakı kuran da, kabul eden de insanlardır; böyle olduğu için, ahlaka gönüllü olarak, öte dünyada cezalandırılma korkusu olmadan, boyun eğerler.  
  • Voltaire'in dediği gibi "Din(in) ilk riyakârın ilk gerizekâlıyla karşılaştığı günden beri" var olduğunu söylemek istemiyoruz. Her zaman için insanın riyakârlıktan uzak olduğuna ve kendi tarihsel ihtiyaçlarının çocuğu olduğuna inanıyoruz.  
  • Bütün bir halkı birleştirme ve siyasal-evrensel bir dine ulaşma ihtiyacı Muhammed'i diğer tanrılara nispetle bağışlayıcı ve yargılayıcı olan bir Allah, özellikle de ordularına karşı rahman ve rahim olan bir Allah yaratmaya sevk etmiştir.  
  • Din insanların düşüncesinde doğal bir süreçtir. İçinde yaşadığımız bu ızdıraplar dünyasında duyulan teselli ihtiyacını ifade eder din: "ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir ortamın ruhudur. Din halkın afyonudur.   
  • İnsanı iyileştirme arzusundan doğmuş olsa bile, tüm dinsel ahlak kısa sürede bir iktidar aracına dönüşmüştür. Dolayısıyla, bildiğimiz dinler ahlaklarını savunduklarında, aslında her şeyden önce kendi otoritelerini, iktidarlarını savunurlar.   
  • Problemi bilim çözemiyorsa, bilinen semavi dinler hiç çözemez. Doğaldır bu. Dolayısıyla inanç meselesi tamamiyle kişisel bir sorundur, hiçbir biçimde toplumsal veya ortak bir sorun olamaz. Her zaman için bireyin alanına ait olarak kalır.    
  • Doğrusu, beyefendi, öküzün altında buzağı aramaktan vazgeçilirse, meçhulden pekâlâ merak doğabilir. Herhangi bir gizemle, bilmek istediği bir şeyle karşı karşıya kalan modern bir insanı gözünüzün önüne getirin, illâ korkması gerekmez.    
  • Her tanrı yaratma ediminin ardından "din" dediğimiz bir örgütlenme yaratılmıştır.Gücü ne olursa olsun, kanıtlanmıştır bu, hiçbir tanrı bir başına, kendi kendine yaşayamaz. Muhtelif tapmak, ibadet, ayinlerle örgütsel bir desteğe muhtaçtır.    
  • Epikür'ün sözünü hatırlayalım: İnanmıyor olsak bile tanrılara saygı göstermek gerek. İşte bundan ötürü, ateist ne dinsizden ne de kâfirden (var olmayan bir şeye nasıl küfredilebilir ki!) ibarettir, aksine düşünmeyi sürdürmek isteyen adamdır.  
  • Tanrısız düşüncenin temellerinin açıklaması üzerine devam eden kitapta, ateizm düşüncesine yeni inanmaya başlayanlara sorulan sorular karşısında nasıl mantıklı cevaplar verileceğini anlatan, diğer inançları eleştirisel bir anlatım söz konusu.
  • Bir başka deyişle, gerçekliğin tarihsel dönüşümü, bu dönüşümün ilk dönemlerinden birinde yaratılmış olan dini zamanına yabancı hale getirir. O andan itibaren, din adamlığı kurumunun işi tarihsel bir yaratım olan dini "tarihe karşı" korumaktır.  
  • Genel olarak, dinin toplumsal olarak baskın olduğu yerlerde, bilimi yok etmek pahasına teoloji her şeye kadir bir konuma yükseltilmiştir. Çok daha nadiren tersi olduğunda ise, Yunan'da olduğu üzere bilimler serpilip, akılcı düşünce gelişebilmiştir.   
  • Entelektüel bakımdan kimsenin otoritesine sığınmayan Ateizm, bir öğretiye dönüşme tuzağına düşmez ve böylelikle, düşüncesini dogmatikleştirme eğiliminden kurtulmayı başarır. Ateizmin özgün yanı, terimin etimolojik anlamıyla, Laik bir ahlakının olmasıdır.  
  • Örneğin, arabayı sol veya sağ şeritte kullanmanın ya da trafik ışıklarına saygı göstermenin tanrılar tarafından vahyedilmemiş, birlikte yaşamayı kolaylaştıran kurallar olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kurallara saygı gösteriyorsak, birlikte yaşamanın gerekleri adınadır.
  • Dini savunanlar, değişmez teolojiler, zamana dayanıklı felsefeler, ebedi hakikatler inşa ederek görevlerini yerine getirirler. Dünyanın geçirdiği dönüşümler konusunda akıl yürütmelerini engelleyen bir akıl anlayışıyla tepki verirler. Tanrı konuşmuşsa söylediklerinden şüphe edilemez.     
  • Sonuç olarak, insanı iyileştirme arzusundan doğmuş olsa bile, tüm dinsel ahlak kısa sürede bir iktidar aracına dönüşmüştür. Dolayısıyla, bildiğimiz dinler ahlaklarını savunduklarında, aslında her şeyden önce kendi otoritelerini, iktidarlarını savunurlar. Ne yazık ki, mesele bu kadar basit.  
  • İnsan aklına başvurarak tanrının varlığını kanıtlamak mümkün olmadığı için, daima inanca ve vahye başvurulur. Ama sonra vahiylerin insan işi olduğu kanıtlanınca, dinler kendilerini inançla güçlendirmenin zorunlu olduğunu görürler.İnançla da hiçbir şey kanıtlanmaz,sadece kanıtlanamayan bir şeye inanılmış olur.  
  • Şöyle demişti Epikür: Şayet tanrılar bizimle ilgilenseydiler mükemmel olmazlardı, çünkü bu durumda bizim için kaygılandıklarını söyleyebiliriz ki, tanrıların kaygısının olmaması gerekir. İkinci olarak, diyordu ki, şayet tanrılar bizimle ilgileniyor olsaydılar, her şey biraz daha iyi olurdu. Sizce de akla yakın değil mi bu?   
  • İnsanın ilk ihtiyaçlarına yani doğanın tüm olgularına bir açıklama getirme ihtiyacına, umuduna, evrene dair bir görüşe sahip olma ihtiyacına sonraları daha toplumsal, daha siyasal ihtiyaçlar eklendi ve bunun üzerine -tam da korkulması gerektiği gibi- çeşitli din savaşları,hâlâ yakamızı sıyıramadığımız din savaşları patlak verdi.
  • Bugün dinler, kiliseler, sinagog ve camiler birbirleriyle tanrıları uğruna mücadele etmiyor artık, verdikleri mücadele daha ziyade hayatta kalabilmek adına. Artık teolojik tartışmalar, anlaşmazlıklar değil de, tanımı gereği laik olan devlet ile tanımı gereği dinsel olan kilise arasında iktidar çatışmalarının olmasının nedeni budur.   
  • Tanrı düşüncesinin, sentezin, tanrının sanatsal olarak maddileşmesi, ete kemiğe bürünmesi tapınakları, heykel sanatını ve ister istemez ilk edebi denemeleri yaratmıştır: yani ilahileri, şiirleri ve destanları...Aynı şekilde, tapınakların inşa edilmesi Sümer-Babil'de astronomi incelemelerini, Mısır'da geometriyi, Yunan'da orantıyı vb geliştirdi.    
  • Din insanların düşüncesinde doğal bir süreçtir. İçinde yaşadığımız bu ızdıraplar dünyasında duyulan teselli ihtiyacını ifade eder din: "ezilen yaratığın iç çekişi,kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz bir ortamın ruhudur. Din halkın afyonudur." Bu rahatlatma işlevi, evrenin nasıl işlediği, nasıl meydana geldiği ve kökenini bilme işlevinden çok farklıdır.    
  • Peygamberlerin yazmış olduğu kitaplarla vahiyde bulunur tanrılar. Söz konusu kitapların muhatapları da yalnız tanrının varlığına değil, tanrının varlığını bu seçilmiş kişilere "yazdırdığı" kitaplarla kanıtladığına inanmalıdır. Kısacası insanın eleştirel aklı, düşüncesi hiçbir konuda akıl yürütmeyi gerektirmeyen, sadece inanmasını isteyen bir olgu karşısında bir yana bırakılır.
  • Tanrıya inanan, anne-babasını seven vatansever bir gençlik yönetenler için ideal gençliktir: itaatkâr, disiplinli, efendiden korkan bir gençlik. Görüyorsunuz ya, yönetenlerin ağzını sulandıracak bir gençlik. Şüphesiz bu ağızlarının suyunu akıtan durumla yöneticiler o kadar oynamışlardır ki sonucu ortada: Artık ne disiplinli, ne itaatkâr, ne de inançlı bir gençlik var karşımızda.   
  • İlk tanrılar ve dinlerin yaratılmasına yol açan şey, zorunluluk, hep zorunluluktu, ilk aşamada, bu ilk tanrılar ve dinler bu ilk ihtiyaçlara cevap vermek için vardı.Fakat sonunda ihtiyaçlar karşılanmayınca, tarihsel dönüşüm ve gözlem ile genel olarak düşüncenin gelişimi artık o ilk cevaplarla yetinemezdi, tatmin olamazdı. Bunun sonucu olarak yeni dinler ve yeni tanrılar ortaya çıktı.  
  • Bildiğimiz gibi bütün dinler insana nereden geldiğini ve nerede bulunduğunu açıklamaya, yani evrendoğumla ilgili bir cevap vermeye çalışmıştır. Bilimsel düşüncenin gelişmesiyle birlikte, tüm dinsel evrendoğumlar geçerliliğini yitirip ortadan kalkmıştır. İnananlar için daha da kötüsü: Evrenimizin kökenini düşündüğümüz zaman artık tanrı düşüncesine başvurmaya gerek kalmıyor.
  • Epikür de kültürel ve sanatsal mirasımızın bir parçası sonuçta. Neyse. Şöyle demişti Epikür: Şayet tanrılar bizimle ilgilenseydiler mükemmel olmazlardı, çünkü bu durumda bizim için kaygılandıklarını söyleyebiliriz ki, tanrıların kaygısının olmaması gerekir. İkinci olarak, diyordu ki, şayet tanrılar bizimle ilgileniyor olsaydılar, her şey biraz daha iyi olurdu. Sizce de akla yakın değil mi bu?  
  • İbrani tanrısının yaydığı nefretten kurtulma ihtiyacı sonraki Yahudileri, evrensel sevgiyi tebliğ etmek için öz oğlu İsa'yı dahi feda etmeye kadar işi vardıran iyi kalpli bir Baba yaratmaya sevk etmiştir.Bütün bir halkı birleştirme ve siyasal-evrensel bir dine ulaşma ihtiyacı Muhammed'i diğer tanrılara nispetle bağışlayıcı ve yargılayıcı olan bir Allah, özellikle de ordularına karşı rahman ve rahim olan bir Allah yaratmaya sevk etmiştir.    
  • Hiç boşuna yorulmayın! Bugün konuşmanıza izin vermeyeceğim, çünkü bize doğru dürüst bir kaynakça sunmaktan bile acizsiniz. Artık inananların böyle muamele görmesinin zamanı geldi. İnanç konuşmaya engel olur, her halükârda siz düşünmüyorsunuz ki zaten. İnanç akıl yürütmeye engel olur, zaten siz de akla mantığa uymuyor, akla mantığa aykırı şeyler yapıyorsunuz. İnanmak için kültür gerekmez, zaten siz de kültürsüzsünüz.  

Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:

Vikipedi'de Antonio Lopez Campillo ile ilgili ansiklopedik bilgi bulunmaktadır.


Alıntılar[değiştir]