Ana (roman, Maksim Gorki)

Vikisöz, özgür söz dizini

Ana (Rusça: Мать), Maksim Gorki'in 1906 yılında yazdığı romandır. Romanda fakir işçi sınıfının verdiği mücadele konu edilmektedir.

Alıntılar[değiştir]

  • Fabrika bir gün daha yutmuştu. Makineler, insan kaslarındaki bütün gücü kendi ihtiyaçları için emmişti. O gün de geçip gitmişti hiç iz bırakmadan. İnsan bir adım daha atmıştı mezarına doğru. Fakat dinlenmek tatlı şeydi, dumanlı meyhane zevkliydi, ve insan seviniyordu işgününün son bulmasına.
  • Yeryüzünde küçük düşürülmemiş, aşağılanmamış kimse var mı? Beni o kadar çok küçük düşürmüşlerdir ki, artık kızmıyorum. Ne yapacaksın,  insanlar başka türlü kavranamıyorlar işte. İnsan her şeye incinirse iş göremez, üzerinde durmakla zaman yitirir. Yaşam böyle! Eskiden, insanlara kızdığım olurdu. Sonra düşündüm, gördüm ki kızmaya değmiyor. Herkes komşusundan dayak yemekten korkuyor, bu nedenle ondan önce davranıp ilk darbeyi kendisi vurmak için elini çabuk tutuyor. Yaşam böyle işte, küçükanne.
  • İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu… Utanılacak bir cinayet… Bir takım silahlar çıkartıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar. Evlerine, sosyal statülerine, paralarına hiçbir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar. Anlıyorsun beni değil mi anne? Halkın ruhunu kurutuyorlar ve hiçbir şey anlamaz hale getiriyorlar.
  • Küçükken herkesten korkardım, büyüdükçe bu korku nefrete dönüştü. Herkesten farklı farklı, birçoğundan bilmediğim nedenlerle nefret ediyordum, bu kadar basitti. Şimdi ise hepsi gözüme çok farklı görünmeye başladı. Şimdi sanki onlara acıyor gibiyim. Ne olduğunu tam anlayamıyorum, ama içinde yüzdüğümüz pislikten hepsinin sorumlu olmayacağını anladıktan sonra yüreğim yumuşadı...
  • Hepimiz alışkınız güçlüklere, acılara. Çile çekmek bizim doğal ortamımız. Elbise gibi giyeriz onu, onunla soluk alırız. Bunda böbürlenecek bir şey yok. Herkesin gözü kapalı olmaz. Kimileri gözlerini kendi istekleriyle  yumarlar. Ama insan aptal oldu mu, sabretmekten başka çıkaryolu yok!..
  • Azıcık mutluluk... Herkes için iyi olur. Ama hiç kimse azıcık mutluluk istemez. Ve mutluluk fazla büyük oldu mu, değeri azalır.
  • Yaşamın bizim için niçin bunca zor, ağır ve üzüntülü olduğunu bilip, öğrenip, anlamamız gerekiyor.
  • Belki duygularımızı açıklamakta çok cimri davranıyoruz, yaşantımızda kafaya fazla yer veriyoruz ve bu bizi bozuyor, duygulanacağımız yerde akıl yürütüyoruz çoğu kez.
  • Yaşamın güzelliği kadar ölümün kaçınılmazlığı da bir gerçek...
  • İnsan ne şekilde yaşarsa o şekilde düşünür.
  • İyi bir insan için yaşamak zor, ölmek kolay.
  • Uzun bir kuraklıktan sonra toprağa düşen seyrek yağmur damlaları gibi, kendi sözlerinin de bu insanlarda hiçbir iz bırakmadan silinip gittiğini düşünüyordu.
  • İnsanların kuru laflara karınları toktur. Acı çekmek ve lafları kana bulamak gerek...
  • Önce kafaları silahlandırmalıyız, sonra elleri.
  • İnsan, anasını fikren de sevebildiği zaman, az bulunur bir mutluluğa kavuşmuş olur.
  • Bir bebeğin mamasına azar azar bakır katarsınız, kemiklerin gelişmesi durur ve çocuk cüce kalır. Aynı şekilde, bir insanı altınla zehirlerseniz, o adamın ruhu küçülür, solar, renksizleşir, on paralık lastik top gibi...
  • Kadınlar ağlamasını severler, sevinçten de ağlarlar, üzüntüden de...
  • Hiçbir işe yaramam ben! Düşünürüm, düşünürüm hep benim yerim nerde diye. Kendime uygun bir yer bulamam. İnsanlarla konuşmak gerek, bense konuşmasını bilmem! Her şeyi görürüm, insanlara edilen işkenceleri, hepsini duyarım, ama sıra söylemeye geldi mi beceremem. Benim ruhum dilsiz.
  • Kararlaştırılmış bir iş üzerine konuşmak, o işi karıştırmaktan başka işe yaramaz.
  • Arkadaşlar! Yeryüzünde türlü türlü halklar bulunduğunu söylerler: Yahudiler, Almanlar, İngilizler, Tatarlar. Ben buna inanmıyorum! Yalnızca iki halk vardır, iki bağdaşmaz halk: zenginler ve yoksullar! Ülkeden ülkeye giyinişler değişir, diller de değişir. Ama zenginlerin yoksullara karşı davranışları değişmez. Halkın sefil yaşantısı da değişmez.
  • Her yeri dolaşıp çok şey görmek ne iyi! Yaşamın ne olduğunu anlıyor insan. Halk bir kıyıya itilmiş, küçültülmüş, çürümeye bırakılmış. Gelgelelim kabul etmiyor bu durumu. Beni niye bir köşeye atıyorlar? diye düşünüyor. Soruyor kendi kendine. Her şeyden bol bol varken niye açım? Her yerde bunca akıl varken niye aptal ve cahilim ben? Zengin yoksul ayırımı yapmaksızın tüm insanları seven, koruyan Tanrı hani nerede? Evet, soruyor, soruyor ve sürdüğü hayata başkaldırıyor. Kendi kendini düşünmezse haksızlığın kendisini boğacağını duyuyor.
  • Dünyanın bahtsızlığı, yeryüzünde pek az özgür insan bulunmasında!
  • Tedavi, reform demektir. Bense devrimciyimdir, reformlardan nefret ederim...
  • Öldü mü! Anlamı ne bu sözcüğün: öldü! Ne öldü? Yegor’a karşı beslediğim saygı mı? Ona, arkadaşıma olan sevgim mi? Düşüncelerinin, eserinin anısı mı, yoksa bu eser mi? Bende uyandırmış olduğu duygular mı söndü, yoksa yürekli, namuslu bir insanın kafamda canlandırdığım görüntüsü mü silindi? Bütün bunlar mı öldü? Benim için, bunlar asla ölmeyecektir, biliyorum ölmeyeceğini. Bir insan için öldü derken biraz fazla acele ediyoruz gibime geliyor. Dudaklar ölür, ama sözler yaşar, ve sağ kalanların yüreğinde sonsuza dek yaşayacaktır da!
  • Öyle durumlar vardır ki, cahili bilmişinden daha iyi anlar, hele bilmişin karnı toksa.
  • Az buçuk aklı erdi mi, çok üzüntü duyar insan!
  • İnsanlar kötü olmaktan çok aptaldırlar. Ancak burunları dibinde bulunanı görebilirler. Oysa yakın olan her şey bayağıdır; değerli şeyler uzaktakilerdir. Yaşam değişse, kolay yaşansa, insanlar daha akıllansa, çok hoş olur, ve herkes yararlanır bundan. Ama bu hedefe varmak için rahatlıktan el çekmek gerek...
  • Yaşamda bütün insanlar için yeterli ışık bulunduğunu, bir gün o ışığı herkesin göreceğini, onu bütün şenlikleriyle kucaklayacaklarını bilmek ne güzel şey! Yeni bir Mesih gibi. Her şey herkes için, herkes her şey için! Sizi böyle görüyorum ben. Gerçekte, hepiniz arkadaşsınız, arkabasınız, hepiniz aynı ananın, gerçeğin çocuklarısınız.
  • Fabrikalar insanlar çalıştıkça gelişir ve çoğalır. Fakat insanlar çalıştıkça ölürler. Biz adam olmak istiyoruz. Bizi kendi çıkarlarına alet eden, gözlerimizi boyayan insanlara karşı fikrimizi söylemeliyiz. Çünkü gören gözler bizde...[1]

Kaynakça[değiştir]

  1. Gorki, Maksim (1999). Ana. Çeviren: Nadiye R. Çobanoğlu. Yar Yayınları. ISBN 978-975-7530-60-2. 

Dış bağlantılar[değiştir]

Ana (roman, Maksim Gorki) ile ilgili daha fazla bilgiye Vikipedi'den ulaşabilirsiniz.