Orta Doğu

Vikisöz, özgür söz dizini
Orta Doğu
Vikipedi maddesi
Vikiveri öğesi
  • Amerika'nın Ortadoğu'ya yönelik genel politikası varsa eğer, bu stratejinin Obama yahut Trump iktidarıyla değişmeyeceğini tespit etmek gerekiyor. Uygulamada farklılıklar olsa bile temel çizgide önemli bir değişimin olacağı beklentisine girmemek gerekir.[1]
  • Orta Doğu'nun kendine özgü bir dili, yapısı, hatta soluk alıp verme biçimi var. Alın BAE ile Suriye'yi: BAE, b aşta Dubai olmak üzere akıllara zarar bir biçimde, Batı öykünmeciliği ve Arap despotizmiyle karışık müsrifliği bir arada yaşıyor. Bunun en somut örneği Dubai. Ülke nüfusu 4 milyon ama bu nüfusun sadece onda biri Dubai vatandaşı. Geri kalan üç milyon altı yüz biniyse bu yüzde ona hizmet eden, çoğunluğunu Pakistanlıların oluşturduğu bir tür köleler ordusu. Suriye'yse kafası fazla çalışmayan bir diktatörün emir konusunda inleyen bir ülke.[2]
  • Ortadoğu denilen dengeyi tutan üç tarz-ı siyaset vardı: Hanedan yönetimleri, ideolojik tek parti iktidarları, askeri diktatörlükler. Bunların büyük kısmının ortak özelliği ise azınlık ve zayıflık (yönetimi) olmasıydı. Irak'ta bölgenin tek partili - laik diktatörlüğü (Baas) aynı zamanda Sünnilere dayanan bir azınlık yönetimiydi. Suriye'deki askeri diktatörlük (Baas) Nusayri azınlığa yaslanmaktaydı... Bu tür doğrudan siyasal azınlıkların yanı sıra zihniyet, dünya görüşü, dayandığı seçkinler sınıfı bakımından farklı azınlık biçimlerine dayalı yönetimler söz konusuydu. Azınlık sorunu emperyal bir projedir. Zira zaten yapay parçalara ayrılmış bölgede azınlık ve zayıflık iktidarları gücünü kendi tabanından çok bölge dışı küresel güçlerden aldığı destekle sağlar. Zayıflığın en bariz göstergesi dış bağımlılıktır. Hegemonik ilişki bu denge ile sürdürülebilirdi.[3]
  • Dünyada devletlerin cephelerde değil, medeniyetlerin pazarlarda savaştığı bir dönemde. Ortadoğu ülkeleri birbirleriyle savaşıyor. Irak'ta, Suriye'de, Yemen'de Araplar Arapları öldürüyor. Arap dünyasının en büyük ülkesi Mısır'da, demokrasi baharından sonra, seçilmişlerin yazının gelmesi beklenirken, atanmışların kışı geldi. İsrail işgal altında tuttuğu Filistin topraklarında, kan dökmeye devam ederken, savaş coğrafyası Ortadoğu'da, İran ve Suudi Arabistan, kadim Arap şehirlerini yakıp yıkıyor.[4]
  • Ortadoğu'nun güzel yılları, Batılıların savaş yılları değil, Osmanlıların barış yıllarıdır. Barışın mimarları da “Osmanlı Kardeşler” olan Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilerdir. Hem içerden hem de dışardan baskılarla Osmanlı kardeşliğinin parçalanması, Ortadoğu'nun paramparça olmasına yol açtı. Karşılıklı zorunlu göçler, geniş Ortadoğu coğrafyasındaki savaşların ana kaynağını oluşturdu. Ortadoğu'nun bütün zenginlikleri bir şans oyununda harcanır gibi, sorumsuzca harcandı.[5]
  • Ortadoğu'da Batı medeniyeti öldü. Doğu medeniyetinin doğum sancıları yaşanıyor.[6]
  • Bizim Amerika'ya da Rusya'ya da Avrupa Birliğine de bir sözümüz var; Orta Doğu'dan defolun, Orta Doğu halklarını kendi kaderleriyle baş başa bırakın.[7]
  • Son günlerde Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler hayli düşündürücü seyrediyor. Biden’ın Ulusal Güvenlik Stratejisi nihâyet açıklandı. Artık Biden ve ekibinin hangi siyasetleri takip edeceğini kestirebilir hâle geldik. Kasım seçimlerine giden süreçte başlayan ve herkesi, futbol tabiriyle “top çevirmeye”, zaman kazanmaya iten bir belirsizlik süreci de sona ermiş oldu. Tabiî ki bizi esas alâkadar eden Demokratların Ortadoğu’da ve Türkiye’de takip edecekleri siyasetlerdir. Açıklanan metin Biden ekibinin birinci derecedeki odaklanmasının Çin ve Pasifik olduğuna işaret ediyor. Buna eşlik eden diğer bir yoğunluk alanı ise ABD-AB ilişkileri. Bu Türkiye açısından ne demektir? Yapılabilecek ilk çıkarsama, Demokrat iktidarın Ortadoğu’ya, belki Trump kadar ağırlık vermeyeceği olabilir. Bilindiği gibi Trump’ın en göze batan dış siyaset oyunu, Arap dünyası ile İsrail arasındaki bağları alabildiğine güçlendirmek ve İran karşıtı bir siyaset izlemek üzerine kurulmuştu. Küre Koalisyonu olarak da isimlendirilen bu ittifak, anti-İran olduğu kadar anti-Türkiye bir boyut da taşıyordu. Trump asla Türkiye ile doğrudan çatışmak istemedi. Bunu, Küre Koalisyonu ve PKK üzerinden dolaylı yürüttü. Ama senaryoda tuhaf bir şekilde Rusya dışarıda bırakılıyordu. Rusya bunu fırsat bildi. Örselenen İran’ı yanına aldı ve 2015’te Suriye’de attığı adımı sağlama aldı. Diğer taraftan, içinde, başta Suriye olmak üzere pek sorun taşısa da NATO tarafından dışlanan diğer bir güç olan Türkiye ile müzâkere etmeye, işbirliği alanları geliştirmeye dayalı ilişkiler inşa etti. Türk Akımı, S400 ve Akkuyu projeleri bunu taçladı. Dahası Soçi-Astana Üçlüsü’nü devreye soktu. Bu adımlar Rusya’ya gerek Akdeniz, gerek Afrika coğrafyasında derinlik kazandıran açılımlar sağladı. Kendisi için hayâtî bir değer taşıyan AB ile Türk Akımı ve Kuzey Akımı üzerinden bağlarını pekiştirdi. Küre koalisyonu ile de arasını asla bozmadı.[8]
  • Türkiye, Soğuk Savaş sonrasında Ortadoğu'ya yönelik siyaset geliştirmek ve bölgenin yeniden şekillenmesini çıkarları ile uyumlu hale getirme çabası içine girmiştir. Bunu "Ortadoğu ile ilgilenmek bataklığa giriştir" yaklaşımıyla eleştirmek, coğrafyamıza sırtımızı dönmemizi talep etmekle eşanlamlıdır. Söz konusu talebi "Cumhuriyet kurucularının" mirası olarak meşrulaştırmaya çalışmak ise tarihî gerçekliği çarpıtma ötesinde hedefler gözeten bir girişimdir.[9]

Kaynakça[değiştir]